Kim var içerde? 

Şifa ve İyilik

Gülbeyaz Cihan

Kim var içerde? 

zorbatv.dergi
Birkaç hafta önce kızım evini taşıdı. Başka bir şehirde yaşıyordu. Annemle yardımına gittik. Böylece üç nesil bir araya gelmiş olduk; anneanne, anne ve torun. Doğal olarak, o harika üçlünün kaotik anları da gecikmeden, peşi sıra sökün etti. Nitekim alışkanlıklarımız günlük yaşamın rutinine her daim sızar zaten. Kızım işte iken ona kolaylık olsun diye evini toplar, yemeğini yapardık. Koltukların yerini de beğenimize ve konforumuza göre değiştirdik. Üstelik bunun onun hoşuna gideceğini ve sürpriz olacağını düşündük. Ancak, onun hoşnutluk şöyle dursun huzursuzca kıpırdanmaları, gevelemeleri karşısında şaşırdık. Sonunda şöyle dedi; “Koltuğu değiştirmişsiniz ama ben koltuğun üstündeki yastığın yeri değiştiğinde bile rahatsız oluyorum. O yüzden benim düzenlediğim şekilde kalmasını istiyorum.” 
Annemle birbirimize baktık ve sonraki günler dediği gibi yapmaya özen gösterdik. Birbirimizde onaylamadığımız ne çok alışkanlığımız var! Süreç içinde yaşamımıza yerleşen bu davranış kalıpları öylesine otomatikleşiyor ki onları oradan alıp, ayıklayıp çözümlemek bir yana, fark etmek bile oldukça güçtür. 

Annem titiz ve düzenli bir kadın olarak bilinir. Dış gözü çok önemsediğinden her daim evi düzenli ve temizdir. Dışardan gelenlerin evin derli toplu oluşundan, düzeninden etkilenmelerini çok ister ve bunun için çok çabalar ve yorulur. Sonuç ise beklediği gibi olur; bütün beğenileri toplar! Aynı şekilde ben de başkasının evini tertipli gördüğümde bundan hoşlanırım. Fakat bu düzenlilik evdeki çocukların hoşuna gider mi gitmez mi orasını düşünmeyiz. 

Çocukluğumda annemin böylesine tertipli olması hep canımı sıkmıştı. Ancak bunun nedenini çok sonraları kavradım. Ama buradaki ayrıntı yetişkin olduğumda ortaya çıktı. Ben de yetişkin bir kadın olduğumda aynı annem gibi düzenli, tertipli ve titiz biri oldum.  Annemin davranışlarını kodlayarak yaşamıma aktardım. Benim düzenlediğim, üstüne titrediğim temiz, düzenli evde büyüyen kızım kime benzeyebilirdi ki! Davranış modelleri üç nesil kodlanarak taşınmış oldu böylece. Koltuğun yerini değiştirmeyen kızım elbette beni ve anneannesini tekrarlayarak sürdürüyordu. 

Geriye dönüp baktığımda, evin düzeni ve temizliği konusunda ev halkına ne çok eziyet etmişim meğer! Üstüne üstlük şimdi onaylamadığım pek çok takıntım olduğunu da görüyorum. Bütün bunları yani robotik davranış kalıplarını fark etmem ancak kırklı yaşları geçtikten sonra mümkün olabildi. Çocukluktan süre gelen bu robotik kodları gözlemlemeye ve keşfetmeye hala devam ediyorum. 

zorbatv.dergi

Biri Beni Gözetliyor! 
Gittiğim eğitimlerde yüzleştiğim en hazin durumlardan biri de tertip-düzeni beğenilmek, onaylanmak için yaptığımı keşfetmek oldu. O derslerde kendimde fark ettiğim şey; sanki birinin beni gözetlediği hissiydi. Ve içimde o gözlemleyenin gözüne girmek isteyen bir çocuk vardı. Annesinin, babasının onayını almak için didinip duruyordu. Otorite karşısında çaresiz olan ve onay almak için olağanüstü gayret gösteren yaralı bir çocuktu.   
İnsanın kendini ve davranışlarını çözümleme süreci yavaş işleyen bir süreçtir. Yapılan her çalışma ile katmanlar birbirinden ayrılır ve açılır. Bir soğanı katmanlarından, zarlarından tek tek ayırmak gibidir de diyebiliriz buna.  Ancak zamanla bütün bileşenler çözülebilir. Anlaşılacağı üzere, bu katmanlar bizim asıl doğamızı saran kurallar ve sınırlamalardır. Üstelik bu yol zaman zaman bizi bezdirebilir de. Çünkü katmanları ayrıştırmak aynen bir soğanı zarlarından, katmanlarından ayrıştırmak gibi incelik ister. Ve bu yol soğanın cücüğüne yani özümüze, doğamıza ulaşıncaya dek sürmesi gereken zorlu bir süreçtir. Soğanın katmanlarını açarken, soyarken nasıl keskin kokusu ve acısı bizi gözyaşına boğarsa, kendimizi çözümlemek ve aşmak da öyle meşakkatlidir.  Gözümüz yandığında ya da ellerimiz koktuğunda ondan uzaklaşmak, yaptığımız işi bırakmak isteriz. Bu süreçte aynı şekilde işler; gözyaşıyla, acıyla, zaman zaman burnumuza gelen pis kokularla ilerler. Ancak yılmadan devam etmek gerekir, çünkü yaşamdaki gayret her yerde, her şeyde ve en basit görünende bile mevcuttur. Sıkı sıkıya tutunduğumuz günlük rutinlerimizde, alışkanlıklarımızda otomatiğe bağlandığımızı, yani robot olduğumuzu hiç düşünmeden eylemlerimizi sürdürürüz. En zoru ise farkına vardığımız halde bildiklerimizi, alışkanlıklarımızı bırakmamaktır yani bırakamamaktır. Çünkü arkasındaki gücü fark etmemişizdir! Bunları neyin, kimin yönettiğini bilinçli olarak kavramaktan uzağızdır. Bu alışkanlıklar olmasaydı nasıl bir düzenimiz olurdu? Hangi rutinimizden daha çok rahatsız oluyoruz? Bunu yerine getirmediğimizde ne gibi sonuçlarla karşılaşacağımızı düşünüyoruz? Bu ve benzeri pek çok soru sorulabilir ama cevap değişmez; onaylanmayız! Onaylanmamaktan korkarız çünkü.
Burada odaklanmamız gereken nokta, çocukluktan başlayarak isteyerek ya da istemeyerek öğrenip getirdiklerimizdir. Yıllar geçtiği halde hala içimizdeki çocuk yönetimdedir, o yetişkin olan bizi yönetir. Yönetirken de kendimize ördüğümüz kalıpları zamanla daha da kuvvetlendirir. İşlemeye devam eden kalıplar katmanlaşarak sertleşir ve kırılamaz hale gelir. 

Öncelikle uzun yıllar elimizde sıkı sıkıya tutup bırakmadığımız o şeyi fark etmemiz gerekir. “Hayır bırakmayacağım” dediğimizi görmek zorundayız. 
Çünkü ancak, görerek, elimizin yıllardır katılaşmış felçli halini keşfedebiliriz. Elimiz öyle kolay da açılmaz ve bunu açmanın kestirme bir yolu ne yazık ki yoktur. 
 Eğer o dışta görünen kaskatı kesilmiş, acıyan parmaklarımızı açmak istiyorsak, çıkış yolu arıyorsak, öncelikle içeriye giriş yolunu bulmalıyız. Ancak ve ancak içerden destek alarak meselemizi çözebiliriz.

Bizler, ne yazık ki zehirlenmiş ebeveynlerin zehirlenmiş çocuklarıyız, fakat bu çocukluk dönemine ait değerli anlarımız da var. Neyin değerli olduğuna, neyin acıttığına, neyin bizi zehirlediğine cesurca bakmamız gerekir. Bu duyguların bedenimde, ellerimde kaydı vardır. Burada iki seçenek ortaya çıkar. İstersem bu kayıtları çözmek için destek almayı seçebilirim. İstersem kendimi korumak adına zannettiğim zehirlenmiş, donmuş, beni inciten bu duygu durumunun içinde kalabilirim. Benim aldığım destekler, Tamer Dövücü Hocanın ODM eğitimleri ve Rumen Yankulov Hoca ile  yaptığım Primal çalışma inzivalarıdır. 
Primal çalışmada öncelikle içerde olan, koşullanmış sınırlar içinde bulunan içsel çocukla temasa geçilir. 
Günlerce süren bu çalışmalarda şaşırtıcı deneyimler yaşadım. İçerde buluştuğum o çocuğun aslında ebeveynlerinin ona çizdiği sınırlar içinde tutanın sadece onlar olmayıp, kendimin de olduğunu anladım. Bu beni  hayrete düşürmüştü. Halbuki çocuklar değişime, dönüşüme açıktırlar. Yani esnektirler, ortamlara rahatlıkla adapte olurlar. Kavga ettikten  sonra bile hiçbir şey olmamış gibi oyunlarına devam ederler. Oysa bir yetişkin bunu yapamaz. Ne yazık ki  oyuna hiçbir şey olmamış gibi devam eden çocuğu değil de kavgada, öfkede kalmış çocuğu içinde yıllarca taşır, besler. Neden? Halbuki çocuk su gibi her kaba uyar. O gün ne kap varsa ona göre şekil alır ve sabit kalmaz. Sanırım kabın içinde kalmak isteyen çocuk değil de aynı ebeveynlerimizin bize yaptığı gibi onu orada tutmak isteyen yetişkin tarafımız.

Başa dönecek olursam, annemden bana, benden kızıma akan davranış kalıplarından kurtulmak mümkündür. Sevgili kızım dilerse, kendi değişimini yaratacak bir farkındalık başlatabilir ve çocukken benim yani annesinin onun üzerinde yarattığı otoriteyi fark ederek bunu dönüştürebilir-ki farkında. Çünkü bir yetişkin olarak artık buna ihtiyacı yok ve büyümek için kendi otoritesini kurması ona yeterlidir. 
İçerde konuşan kim? Annesi mi, babası mı? Yoğun duygu durumlarında bedeninin direksiyonunu kullanan kişi kim ve kaç yaşında? Reşit mi? Bu sorumluluğu alacak yetkinliğe sahip mi? 

Bütün bu soruların cevabı bizde, içerde. Her birimiz çıkış yolunu bulabiliriz, yeter ki içerde konuşanın kim olduğunun farkına varalım. İçerdeki tutsak olanın bedeninden her katman söküldükçe içimizdeki çocuğun o saf doğal nitelikleri de ortaya çıkar. Bunun için tek koşul, hapsettiğimiz çocuğun uzun zamandır çaldığı  kapıyı  duyup açmaktır. 
Şefkatle,

Yorum

Gülcan (doğrulanmamış) Pt, 16 Mayıs 2022 - 17:41

Gülbeyaz, yazılarını jeyifle okuyorum...
Devamını diliyorum canim

Gül (doğrulanmamış) Sa, 17 Mayıs 2022 - 23:53

Doğru sanılan yanlışlar insanın kendini keşfi ile anlam buluyor, bu yolculuk hiç bitmeyecek hocam... Yazılarınız muhteşem, devamını diliyorum

Mehmet İhsan Karabay (doğrulanmamış) Çar, 18 Mayıs 2022 - 13:00

Yukarıdaki hikayede Özge ile olan kısmı okuyunca sizleri görmüş gibi oldum, yazılar için tebrikler, yolunuz açık olsun Gülbeyaz Hanım

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.