Süprematizm Sanat Akımı
Mustafa BULAT
Süprematizm Sanat Akımında görünen dünya, tek başına bir anlam ifade etmez, önemli olan duygudur ve duygu, onu uyandıran çevreden bağımsızdır. Süprematizm’e göre amacı görünen dünyayı betimlemek olan izlenimcilik ve kübizm akımlarının sanatla hiçbir ilgisi yoktur. Bir sanat yapıtı hangi döneme ait olursa olsun gerçek değeri sadece verdiği duygudan ibarettir. Sanatçı eserini üretirken bilindik sanat formlarını, düşünceleri, kavramları ve imgeleri bir kenara iterek saf duyguya ulaşma çabası içinde olmalıdır. Geçmişte din ve devletin hizmetinde olan sanat, yeni bir dünyanın, saf duygu dünyasının inşasını ifade eden süprematizmle kendini bulacaktır ve Süprematizm, yaratıcı sanat akımları içinde saf duygunun üstünlüğüdür. Süprematist anlayışa göre sanat, kendini her türlü bağdan kurtarıp objeden kopmalı ve artık yalnızca kendisi için var olmalıdır. Süprematizm ile sanatta görünene benzetme, idealize edilmiş imgeler, kendisini ele veren her türlü boya resmi yok edilmelidir.
Süprematizm Sanat Akımı sınırlı sayıda renk kullanarak daire, kare, çizgiler ve dikdörtgenler gibi temel geometrik formlara odaklanmış bir sanat hareketidir. 1913 yıllarında, Rusya’da Kazimir Maleviç tarafından kurulan ve Maleviç’in 1915 Sergisi Fütürist Fuarında ilan edilmiştir. Maleviç Süprematizmi, “nesnelerin görsel tasviri üzerinde saf sanatsal duygu üstünlüğüne” dayanan bir soyut sanat anlamına gelmektedir. Malevich, 1913 yılında gerçekleştirdiği beyaz zemin üzerinde siyah kare resmiyle “Süprematizm” adını verdiği akımın öncülüğünü de yapmıştır. 1915 yılında düzenlenen Son Fütürist Sergisi ile birlikte Malevich “Kübizm ve Fütürizm’den Süpreatizm’e: Yeni Resimsel Gerçekçilik” adındaki bir bildiri yayımlamış, sanat eserlerini doğal biçimlerin kölesi olmaktan kurtardığını düşünen Malevich onları kendi dillerini konuşmaları için nasıl serbest bıraktığını bu bildiri ile anlatmıştır. Maleviç kendi yapıtlarını sanatın ruhuna uygun olduğu belirterek geleneksele karşı durmuş ve bu özgürlüğü sanatın yeni gerçekliği olduğunu belirterek soyut sanatın sınırlarını da genişletmiştir.
Geometrik soyutlama anlayışından beslenerek ortaya çıkan Süprematizm, nesnelerin çözümlenerek parçalara bölünmesi ve bu parçaların geometrik bir yorumla yeniden bir araya getirilmesi ilkesi ile Kübizm’den farklılık göstermektedir. Temel felsefesi doğada bulunan biçimlerin değil, yalnızca temel geometrik biçimlerin yapımcı bir yöntemle bir araya getirilmesidir (Eczacıbaşı, 1997, s.1449).
Çağın mekanik doğasına uygun bir karaktere sahip Süprematizm Sanat Akımı, doğa görüntülerinin taklidini reddederek, geometrik formların temelini teşkil ettiği bir ifadeselliği yeğlemekte ve gelenekselleşmiş anlatım biçimlerini ortadan kaldırarak, yeni gerçekleri yakalamaya çalışmaktadır. Bu geometrize edilmiş gerçekler, doğanın kaosu içerisinde insanın yücelişini sembolize eden temel elemanlar olarak, doğal olgular içinde bulunmayan görüntülerle uygulamaya geçilmiştir. ilk olarak, 1913 yılında, Rus ressam olan Malevich tarafından başlatılan. “Süprematizm Sanat Akımı”, 1915 yılının aralık ayında, Petrograd’ta düzenlenen “Son Fütürist Sergi’sini, 39 adet Suprematist yapıtlarını ilk kez sanat dünyasının gösterimine sunmuştur. Aynı yıllar içerisinde “Kübizm ve Fütürizm’den Süpreatizm’e: Yeni Resimsel Gerçekçilik” adlı bildirisinde ortaya koymuş olduğu yapıtlarının açıklamasını yapmış ve resimdeki sanat anlayışına yaklaştığı kuramı detaylandırmıştır. Sanatçı resimlerini herhangi bir toplumsal, politik gibi başka bir bağı olmayan, gözlemlenebilir dünyaya hiç bir gönderme yapmayan, yalnızca saf estetik duyguların ifadesi olarak tanımladığı geometrik biçimlerle kurmuştur. Sanatçıya göre en saf biçim “kare”olmasıyla birlikte, dikdörtgen, daire, üçgen ve haç da bu türden biçimlerdir. Malevich, beyaz zemin üzerine, siyah kare ile yapmış olduğu yapıtına, ‘Sıfır Biçim’ adını vermiş ve bu resim, “Bir şeyin değil hiçbir şeyin resmidir” ifadesiyle, yeni sanatın geçmişle tüm bağını koparıp sıfırdan hiçten başlaması gerektiğini ifade etmiştir. “…Matematiksel olarak var olan çok boyutluluk, gerçekte ne görselleştirilebilir ne de tasvir edilebilir (…) Gerçek yolda uzayımızın eğiminin açısını değiştiremeyiz, örneğin küp veya kare herhangi başka kararlı biçime dönüştürülemez…”. Sanatçı ayrıca “Siyah Kare” adlı çalışmasıyla da , “Minimalizm Sanat Akımı”’nın temellerini de atmıştır. Sanatçı, kareyi doğada bulunmayan geometrik form olarak tanımlamış, rengi ve biçimi en aza indirgemek hatta mümkünse malzemenin kendi rengini kullanmak, yapıtları kompozisyona yüklenen ifadelerden arındırmak ve biçimleri en yalın geometrik formlarla aktarmak istemiştir. Malevich sanatı, duyguları harekete geçiren dinamik saflık olarak görmekte ve bazı yapıtlarının konusu, “Süprematist Kompozisyon: Havalanan Uçak” yapıtında olduğu gibi, gerçek dünyadan referanslar vermiş olsa da, nesnel dünyanın görüntülerinden kaçınmakta, geleneksel resmin tekniklerini ve perspektifi ihmal etmektedir. Onun resimleri merkeze dikkatlice yerleştirilmiş biçim ve uzam ilişkileriyle kurulmuş, gerçek dünyanın nesnelliğinden uzak çalışmalar olarak durmaktadır. Süprematizm Sanat Akımı, felsefe olarak, saf estetik yaratıcılığı geliştirmeyi amaçlamaktadır. “Minimalist Sanat, resim ve heykeli temel olana ya da daha doğrusu geometrik soyutlamanın ana çizgilerine indirger”. Bu nedenle, “Minimalizm, sadece yapısında ve biçiminde değil, aynı zamanda sanatçıyı bir fetiş olarak kabul etmeyi reddetmesiyle de, hiyerarşik sınıflara ayrılmamıs bir sanattır”.
Konstrüktivistler gibi sanatın faydacılığını savunmalarına rağmen, onlardan ayrılan bireyci bir tavrı benimsemişlerdir. Sanatçının mühendis ve bilim adamı olması fikrine karşı çıkarak, özgür bir sanatçı tipi oluşturmayı hedeflemişler ve sanat eserinin bilinçaltı zihnin ortaya çıkışı olduğunu savunarak, insan yapısı materyalin özünü değil, ama evrenin açıklanamaz bilinmezliğini ifade için, bir istek olduğunu ilke edinmişlerdir. Geometrik ve soyut biçimlerin netliğine düşkün olan Mondrian, bireysel anlatımların keyfiliğinden uzak durmuş ve sanatı evrensel bir keskinliğe kavuşturmak istemiştir. “Mondrian, insanın her zaman dış dünyadan etkilendiğini, dolayısıyla benliğinin buna göre biçimlendiğini kabul ediyor, ancak yine de bunların belli bir yere kadar aşılabileceğini düşünüyordu. Nesnel ve öznel, yer ve gök, iç ve dış, bireysel ve evrensel, devinim ve durağanlık, erkek ve dişi, denge ve dengesizlik, bilinç ve bilinçdışı, maddesel ve ruhsal gibi karşıtlıklar arasında bocalamaktaydı insan zihni. Resmindeki dikey ve yatay çizgiler bu karşıtlıkları yansıtıyordu. Mondrian, resim sanatındaki üç boyutluluk yanılsamasının aslında heykel ve mimariden ödünç alındığı kanısındaydı. Mademki resmin yapıldığı alan bir düzlemdi, o halde derinlik yalanına gerek yoktu, Resmini tuval yüzeyindeki düz renk alanlarına indirgeme nedenlerinden biri de işte bu geleneksel hacim yanılsamasından kurtulma manevrasıydı. Tabi, kompozisyonu oluştururken monotonluğa da düşmek istemiyordu. Tuval yüzeyini eşit olmayan parçalara bölmesi bundandı. Simetrikmiş görünen kompozisyonları aslında asimetrikti. Bir denge arayışı vardı; ancak bu denge, oynak ve değişken bir dengeydi. Sonuçta oldukça yalın, anlık heyecanlardan uzak bir resim dili geliştirmişti sanatçı. Bireysel değil evrensel, geleneksel değil modern bir dile ulaştığına inanıyordu”. Sanatçı tarafından kimlik kazanan “Süprematizm Sanat Akımı”, sanatın bütün yerleşik tanımlarını reddederek tinsel bir gerçekliğin keşfine yönelmiş, geometrik soyutlama ile bu tinsel gerçekliği ifade edebileceklerine inanmıştır. Malevich’in sanatına geometrik bir anlayış hakimdir, resimlerinde çoğu kez renk kullanmayan sanatçı, sanatın seslerdeki duyguları, bilimsel başarıların ruhu ile kendisinin “Sonsuzluğu Duymak” dediği şeyi, ifade etme gücüne inanmaktadır ve 1913 yılında beyaz bir tuval üstüne yerleştirdiği siyah kareyi, hem geçmiş sanatla kesin bir kopuşun, hem de hiçliğin sembolü olarak kullanmıştır. Buradaki “Hiçlik”, sadece kendini temsil eden, devlete ve onların politikalarına alet olmayan, yeni ve saf bir sanatın ön koşulu demektir diyebiliriz. Aynı zamanda sanatçı, siyah, beyaz, kırmızı, yeşil ve mavi renklerle yaptığı basit geometrik şekilli eserlerinden sonra, tuvalin önünde uçar görünen öğeler gibi bir uzam ve hareket yanılsaması yaratmak amacıyla daha karmaşık şekillere ve daha geniş bir yelpazedeki renklerle gölgelere yönelmiştir. “(…) Dördüncü boyut, yükseklik, genişlik ve derinlik olarak sınırlanan üç boyutu, düşlem gücü yardımıyla sınırları olmayan bir alana çıkarmaktadır (…) Dördüncü boyut mekan algısına değil mekan sezgisine dayalıdır ve aklın en büyük gücüdür (…) Geometrik olarak tanımlanan mekan ve içindeki nesneler ölçebildiğimiz birimlerle sınırlıdır. Meta geometri, Öklid geometrisinden farklı olarak mekan sezgisini göstermektedir ve zamanın hareketle ilişkisini dördüncü boyut olarak tanımlar. Zaman kavramının içinde iki düşünce vardır: Mekan düşüncesi ve mekanda hareket düşüncesi. Zaman olarak tanımladığımız şey, bu zaman olgusudur. Süprematizm, dördüncü boyutla yaratılmış, nesneleri üçüncü boyutta göründükleri gibi değil dördüncü boyutta nasıl görüneceklerini düşleyerek göstermeye çalışmıştır.)”. Ne doğada ne de geleneksel resimde rastlanabilen geometrik şekiller, özellikle kare, Malevich’in gözünde görünümler dünyasından daha büyük bir dünyanın üstünlüğünü simgelemektedir.
“Sonuç olarak, resmin süprematist olarak atomlarına ayrılması ve tek bir renge indirgenmesi, daha önce birbirlerine bağlı olmayan, renk enerjisinin bölünmez elemanları üzerinde atomlarına ayırma eylemini tıpkı çok odalı bir fişek gibi serbest bırakır. Bu izolasyon süreci, siyah ya da renksiz kare formunu yaratır”. Sanatçı Kandinsky gibi, sanatın yapılması ve alımlanmasının, siyasal, faydacı ya da toplumsal amaçlarla ilgili düşüncelerden kurtulmuş, bağımsız bir tinsel faliyet olduğuna inanmaktadır. Sanatçıya göre bu mistik “His”, ya da “Seziş” (insani duygulara karşıt olarak) en iyi, resmin temel bileşenleriyle “Saflaşmış Form ve Renk”, yansımalarıdır.
Görüntü 1- Kazimir Malevich, Siyah Kare-1915, Tuval üzeri yağlıboya, 79.5 x 79.5 cm,
Tretyakov Galeri, Moskova
Görüntü 2- Kazimir Malevich, Architekton Zeta, 1923-27, Alçı, 79,4 x 56,7 x 71,4 cm Müzesi, St.Petersburg
KAYNAKÇA
BONFAND, Alain, Soyut Sanat, Çev: Işık Ergüden, Dost Kitabevi, İstanbul, 1994.
Matilde Basttistini Art Book Picasso, Çev. Cemal Kaan Emek, Dost Kitapevi, Ankara, 2001
Yılmaz Mehmet, Modernizmden Postmodernizme Sanat, Ütopya Yayınları, Ankara, 2006
Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, Cilt 3. Yapı-Endüstri Merkezi Yayınları. İstanbul, 1997.
Kınay Cahid, Sanat Tarihi Günümüzden Yüzyılımıza Geleneksel’den Modern’e, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1993
Cumming Robert, Eyeswitness Companions Art, Çev. Ayşe Önal, Aslı Çetinkaya, İnkılap Kitabevi, 2008
Antmen Ahu, 20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar, 2. Basım, Sel Yayıncılık, İstanbul, 2008
Gombrich, E.H., Sanatın Öyküsü,16. Basım, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1997
Richard Lionel, Ekspresyonizm Sanat Ansiklopedisi, Çev. Beral Madra, Sinem Gürsoy, İlhan Usmanbaş 2. Basım, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1999
Turani, Adnan, Dünya Sanat Tarihi, 14. Basım, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2010
Yeni yorum ekle