Anamın Boncukları

Öykü

Anamın Boncukları

Prof. Hasan Pekmezci

zorbatv

Beş yaşındaki büyük oğlu ile yaşlı köy kadınlarının ilkel yakılarından, derdine deva olacağını sandığı   okuyup üflemelerinden medet beklemeye giderken bitmeyen bir umut içindeydi. Nasıl olmasın, geride üç oğlan çocuğu vardı; biri henüz süt bebesi, ortancası 3 ve büyüğü 5  yaşında. Her defasında çok uzun ve köyde herkesçe bilinen, örgülü beliklerini;  boynundan eksik etmediği boncuk dizilerini düzeltmek, kontrol etmek için erinin yuvarlak cep aynasında kendisini uzunca seyretmekten de geri kalmadan. Bu aynanın aynı zamanda yüzünde beliren ve ne olduğunu kimsenin anlamadığı, onu içten içe eriten lekeyi de incelemek amaçlı olduğu da gerçekti.
25 yaşındaydı, yüzünde çıkan mor renkli bir leke yaşamının sona ereceğinin işaretiymiş, bir Anadolu köyünde ve kimsenin anlamayacağı bir yoksulluk ve ilgisizlik çemberi içinde.

Eşi, neredeyse karın tokluğuna imamlık yapıyordu Konya-Cihanbeyli köylerinde; köylülerin verdiği buğday, arpa, nohut gibi kışlık erzak karşılığında. 3-4 ayda bir iki günlüğüne gelip gidebiliyordu köyüne. O günlerin zorlu ve çok zaman alan yolculuklarıyla. Bu nedenle evin bütün sorumluluğu genç ananın üzerindeydi. 3-4 keçi, bir iki küçük bağ, Değirmen yanında beş on adım genişliğinde ve  dereye kadar uzanan bir dilim sulak bahçe: Kışlık domates, salça, biber kurusu, fasulye, patlıcan, pırasa, kabak gibi  sebze adına ne varsa az  veya çok bütün burada yetiştirilmek zorundaydı. Ekimi, dikimi, çapası, sabahın en erken saatinde su tutarak sulaması. Bunlar da   bir genç kadının tek başına baş edebileceği yük değildi; ama gece, gündüz didinmek ve çocuklarını kanatlarının altında tutabilmek hayatının mihveriydi. 
Anadolu köylerinde yaşam nice heveslerin, umutların yarım kaldığı öyküler gibi. 
*

zorbatv

Yıllar sonra vefat eden dayısının cüzdanından çıkan bir küçük portresini gönderdi, dayısının ailesi.  Anasından kalma tek görseldi bu; 1940’lı yılların başında nikâh için çekilen. 50 yıldır  gözlerinin önünden gitmeyen sevgi dolu yüz ifadesiyle. Resmin arkasında ‘’Canım ablamın, cansız hayali’’ yazıyordu, dayısının el yazısıyla. Büyüterek çalışma masasının üzerine  koydu, bir zamanlar sadece beş yaşındayken kaybettiği anasının alaminüt makinalarla çekilen siyah-beyaz tek resmini. Her gününe anasıyla sohbetle başlıyordu artık. Odasına gelip gidenlerden kimilerinin, özellikle öğrencilerinin dikkatini çeken ve çeşitli sorular sorduran bir portreydi aynı zamanda. İlk sorulardan biriydi; ‘’hocam bu portre kimin, neyiniz oluyor’’ ve ardından da ‘’eşinize ne kadar çok benziyor?
Eşine benzetmelerinin  ilk nedeni boynundaki boncuk dizileri, kulağındaki küpesi.
Başında saçlarını tam kapatmayan beyaz örtüsü, yanlarından çıkan zülüfleri, kulaklarında küpeleri ve boynunda boncuklarıyla bir köy kızı portresi. 

zorbatv

1950’lerin o yokluk ortamında oradan, buradan bulduğu boncuklarla kendi yaptığı kolyesi. Mini deniz kabukları, köyde at ya da katır boncukları denen, amorf mavi boncuklar. O yıllarda çerçiler gezerdi köyleri, onlara gidip dilediği ya da bulabileceği boncukları alma olanağı var mıydı bilinmez  ama eşinin korkusundan bunu yapamazdı, boynuna taktığı devşirme boncuklar yüzünden bile çok kez dayak yediğinden.

Anasından geride kalabilen bu boncuklu portre ile eşinin ne gibi ilişkisini kuruyordu, odasına gelen öğrencileri, dostları? Eşinin ilk akla gelen özelliği takı düşkünü olmasıydı.  Gümüş, kıymetli, yarı kıymetli taşlardan oluşan bir kolye, küpe ve yüzük koleksiyonu vardı. Bu tutku nedeniyle yurt dışı ve yurt içi gezilerinde ilk uğradıkları yerler bit pazarları ve bu gibi takı bulunabilen mekânlardı. Sanatsal gezi düşkünü bir aile oldukları için Pakistan’dan Küba’ya kadar gidilen 50’ye yakın ülkede  her yerden bir iki anı almak ve koleksiyona katmak tutku haline gelmişti. Pakistan-İslamabad’da  yakut, safir, zümrüt, topaz gibi taşları satan devlet kontrolündeki kooperatifler, Petersburg’daki  kehribar müzesi, Erzurum’daki Taşhan-Oltutaşı Çarşısı, Van’daki antikacılar çarşısı gibi özel noktalar ilk uğradıkları yer olmuştur.
Eşinin bu özelliğini bilen dostlarının da çok sayıda katkısı elbette ayrı bir değer katıyordu, birikimine. Zaman zaman takılarını çıkarıyor, masaların üstüne diziyor, tek tek onları okşuyor, seviyor, seyrediyordu, takmasa, kullanmasa bile. ‘’Bu Fas’tan, bunlar Van’dan, Bu antika takı Niğde’den, Ankara’nın en eski galericilerinden Fatma Tuna kardeşten, Ankara Kalesi’ne ayrı bir değer katan Emin Antik’ten-İbrahim Terzioğlu’ndan, Antika gümüşlerinin en özgünlerini onun için saklayan ve paylaşmaktan haz alan Ulus Çarşısındaki tarihi Gümüşçü Kamil Beyden. Bu Nilgün Hanımın, bunlar Serap Hanımın hediyesi, Aslı-Abidin çiftinin yurt dışından getirdiği takılar’’ gibi.  Bir gün evlerine giren hırsızlar takıların pek çoğunu çalıp götürdüler, anlatılmaz bir üzüntü yaşatarak. Bu kez  yeniden bir birikim sağlama çabası başladı; kaybedilenleri telafi  isteğiyle; ama ne mümkün…  

Elbette eşinin bu tutkusu doğal olarak ta çocukluğuna, anasının boncuklarına götürüp getiriyordu onu da. Tek olarak gittiği ülkelerde, Anadolu kentlerinde eşi için takı arama çabası gibi. Bunun yanında karşılaştığı kişilere bakarken elinde olmadan kulaklarına,  boynuna, ellerine gidiveriyordu gözleri; ‘’nasıl bir kolyesi var, nereden, hangi bölgeden olabilir’’  sorularıyla, merakıyla.  Örneğin, Brüksel bitpazarının çok değişik Malakit kolyeleri, Pakistan-İslamabad’ın gümüş işlemeli büyük Lapis taşlı Afgan takıları, Fas’ın ilginç işlemeli gümüşleri çok belirgin özellikler taşır. Böylece zaman içinde her taşın alınma öyküsü, özellikleri de ayrı bir anı yumağı sayılmaya başladı.

Hırsızlar çaldıklarını satarak en kısa zamanda paraya tahvil edebilmenin yollarını aradıkları için, ‘’evlerinden çalınan, kaybedilen takılara, benzerlerine görebilir miyiz ki’’ gibi meraklarla bütün gümüşçüler tek tek gezildi, araştırıldı,  sonuçsuz kaldı. Hala da kuşkusuz bir içsel etki de olabilir gördükleri her takıya bakarken. Bir gün sadece görsel de olsa karşısına çıkabilir mi sorularıyla. Kim bilir karşıdakiler bu bakışı nasıl değerlendiriyor, neye yorumluyordu,   yanlış anlaşılmaktan; çok bilinen ‘’fetişist’’ bir takıntı sayılmasından çekindiğinden. 
*
Aynı tutkunun 75-80 yıl önce bir Anadolu köyündeki temsilcisi değil miydi Zera kadın. Bir yandan da kendisi gibi bağda, bahçede, tarlada, ekinde onca işin, onca ağır baskısını yaşayan hemcinslerinin, köy kadınlarının, kızlarının manevi yükünü hafifleten bir telafi güdüsü değil miydi? Tarihin her döneminin kadınlarındaki takı, süslenme, renk düşkünlüğü gibi ihtiyaçlarının temeli  üzerlerindeki tüm travmaların baskısının pek çok ritüelle ve süslenme araçlarıyla aza indirilmesi çabası sayılamaz mı?

Çok çeşitli taşlardan boncuk, takı merakı sadece günümüzde değil, ilginçtir tarihin her döneminde, dünyanın her bölgesinde, en ilkelinden, en modernine kadar  kadınların takı ve süslenme duygusu birbirinin aynı özellikler taşıması rastlantı sayılamazdı. Antik Mısır bu konuda çok daha zengin veriler, görseller, örnekler barındırır günümüze gelebilen.

zorbatv

Mısır Duvar resimleri
 Thedora, Bizans İmparatoriçesi.
Klasik Batı sanatından birkaç örnek.
 Nepal kadını
Güney Amerika kadınları
Afrika Kadını

 

zorbatv

Sözün özü

Renk, biçim, tasarım zenginliği ile son derecede estetik ve çekici özellikler taşıyan  takılar kimine göre sadece bir süslenme aksesuarı, kimine göre her parçası kendine özgü öyküleri, anıları olan ve ancak ortak paylaşım hazzı ile anlam kazanan bir görsel öge sayılır. Kimine göre servet gibi pahalı mı pahalı bir zevk iken, kimine göre de maddi değer yerine manevi yönü daha ağır basan bir tutku denebilir bu gibi gümüş, taş ve boncuk takılar. Bu nedenle ırk, din, anakara, köylü, kentli ayrımı yapılmaksızın, hatta kadın ve erkek ayrımı da yapılmaksızın her kültürün kendine göre süslenme, takı alışkanlıkları görülür.

Kimilerine göre de takıda yer alan  taşların özellikleri ‘’Takılarda kullanılan organik ve mineral taşların insan üzerinde etkileri’’ (Sibel Kılıç, Marmara Ün. Öğ. Görevlisi) gibi   araştırma yazıları  ya da makale konusu olabilmektedir. Bu alana ilgi duyanların anlatıları ve psikolojik yorumları ile negatif*pozitif enerji üzerine etkilerinden söz edilebilmektedir. Elbette bunlar  özel ilgi alanının geniş kapsamlı konuları sayılır. 

Bizim için temel konu; köylüsü, kentlisi, kadını-erkeği, bilgi, görgü ve kültür  düzeyi ne olursa olsun; takıları kendi haz kaynakları içinde değerli sayanların görsel estetik paylaşıma da sağladıkları katkılardır. Elbette takıları aracılığı ve onun sağladığı duygusal, düşünsel ve terapik hazlarıyla kendilerini daha mutlu hissedebilme doyumunu yaşamasıdır insanımızın. Çağımızın gittikçe maddi, pahalı doyuma yönlendirilen insanının dışında bir küçük gümüş takıyla, renkli  bir taşla sağladığı haz ve estetik değer oldukça insani, oldukça demokratik bir kazanım sayılmalıdır.

Bu haz ne kadar önemli ve ilginçtir ki okur yazarlığı bile olmayan*ne acıdır ki bu olanaklara istemince  sahip olamayan Afrikalı, Asyalı, Avusturalyalı, Güney Amerikalı  dünya kadınları gibi, Zera kadında da ondan yetmiş yıl sonra boynundaki takıları ile anılan çağdaş donanımlı bir cumhuriyet kadınında da aynı duygular ve düşünceler yaşatmasıdır.
Ankara.2021*2022

zorbatv


 

Yorum

Necati Yalçın (doğrulanmamış) Per, 19 Ocak 2023 - 12:47

Yine su gibi aktı, yine gözlerim doldu... Yüreğine, kalemine sağlık.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.