Sanatta Sergiler-Yarışmalar- Ödüller Üzerine
Prof. Hasan Pekmezci
Yarışma kavramı doğal hayatın her aşamasında bireysel ve toplumsal seçimlerde, tercihlerde, yönelimde ivme yaratan motifler sayılır. İnsan duygusal ve düşünsel bir varlık olarak hem kendi kendisiyle, hem kendi dışındakilerle bir yarışmadadır. Tanım sadece bir spor karşılaşmasında iki ayrı takım arasındaki kazanma mücadelesi değildir elbette. Bunun gerisinde, öncesi, sonrası ile çoklu bir etkileşim zinciri taşıdığının da bilinmesidir. Tekilliğin; bir bireyin kendi yaşama ve çalışma temposu içinde kendini aşma çabası bile bir yarışma demektir; kaç kitap okuduğundan başlayarak. Kaç başarılı şiir yazdığının, resim yaptığının, sergi açtığının, kaç öğrenci yetiştirdiğinin, kaç insanın hayatına dokunduğunun sorgusuna. de içinde yaşadığı ortamın, toplumun çeşitli ögeleriyle farkında olarak ya da olmayarak, kendi isteğiyle ya da bulunduğu toplumsal statünün gerekleri nedeniyle rekabet içinde olmak, yarışmak zorunda
Kaç kilo daha fazla ya da ne kadar çok lezzetli domates yetiştireceğinin hesabıyla çalışan bir çiftçi de çabalarıyla kendi kendisini sorgulayan, olumlu yanıtlarla ödüllendiren bir tavır içindedir. Çocukluğumuzda köyümüzde büyük heyecanla beklenen, hazırlanılan ‘’En başarılı Üzüm Yetiştiricisi’’ yarışması yapılırdı. Köylü neredeyse birkaç yıl önceden hazırlıklar yaparak gelirdi yarışmaya. Ödüllendirmeler sağlıklı işleyen, özgürlükçü, demokratik toplumsal sistemlerin her biriminde kendine göre uygulamalarla yer alır. Bu ivme kaynağıdır, aynı zamanda, aynı alanda üretim ve görev yapanlar arasından çok daha başarılıların çıkmasına yol açan zincirleme bir etkileşimin de nedeni sayılır. Çağdaş kurumlar ve sanayiden eğitime kadar çeşitli örgütlenmeler ARGE’lerle sürekli gelişmenin, yenilenmenin rekabet içinde daima ileriyi amaçlamanın hesapları içinde olmak zorundadır bugün.
‘’Örgütlerde en önemli unsur, şüphesiz insandır. Örgütlerin ana yönetim stratejilerinden biri çalışanlara yatırım yapmaktır (Güngör, 2011: 1511). Çalışanları motive etmek, elde tutmak, performanslarını ve örgüte olan katkılarını artırmak, insan kaynakları yönetiminin vazgeçilmez bir fonksiyonu olan ödül yönetimi ile mümkün olabilmektedir. Örgütlerin en zorlu ekonomik ortamlarda varlığını sürdürebilmelerinin en iyi yolu ödül yönetimine odaklanmaktır. Motive olmuş bir işgücü, örgütün başarıya ulaşmasında kritik bir rol oynar. Çalışanlar, daha yüksek performans göstermeleri için ödüller ile motive edildiğinde, örgütün bir bütün olarak daha verimli çalışması mümkün olacaktır…“Ödül”, bir çalışana yaptığı iş veya verdiği hizmet karşılığında sağlanan finansal ve finansal olmayan toplam tazminat tutarı veya toplam ücret olarak tanımlanmaktadır… İyi tasarlanmış ve işlevsel bir ödül sistemi, çalışanların motivasyonunu arttırmada en etkili yollardan biridir’ (Ödül Yönetimi, Doç.Dr.Tuncay Yılmaz ve Zeynep Sözcan.Bilgi Sosyal Bilimler dergisi.2019)
Yarışma bir kişinin, bir grubun ya da kurumsal kimliğin kendi alanlarında başarılarında ivme yaratan temel koşullarındandır. Toplumsal yaşamı saran her alan farkında olunarak, planlanarak ya da kendiliğinden çeşitli yarışma ve ödüllendirilme içindedir. Bireyi ve onun içinde bulunduğu paylaşım grubunu amaçları doğrultusunda harekete geçiren etkileme, özendirme ve yoğun arzulama sağlayan motivasyon unsurlarıdır. Toplumsal dinamikler olan ve doğrudan ya da dolaylı olarak insan yaşamını içine alan her alanda gelişme, ilerleme, atılım, yaratma, keşifler ve icatlar bu yarışma kavramı ile amaçladığı hedefe ulaşabilir.
Bireyin kendi olmak, kendini kanıtlamak, bireysel doyum noktalarını zorlamak gibi üst beklentilerinin tatmin alanının sürekli açık tutulması örgün ve yaygın eğitim sistemlerinin görev ve sorumluluğudur. Burada Maslow (Hiyerarşisinin) Piramidinin basamakları ve tepe noktası oldukça önemlidir. İnsanın kendini gerçekleştirme bilincinin yarışmalar, ödüller, beğenilme, takdir edilme gibi insani değerlerle anlam kazanacağı bilinmelidir. Yarışma güdüsü ve motivasyonunun olmadığı bireysel ve toplumsal eğitim dizgesi de; bilim, sanayi, ekonomi de durağan, var olanla yetinmeci, sıradanlığı normal yaşam sayan bir anlayışın kökleşmesine zemin hazırlar. Böylesi toplumların çağın gereklerini gereğince yaşaması mümkün değildir.
Maslow ihtiyaçlar Hiyerarşisi 1
Bir alanda sıra dışı olmak, rekabet yarışması içinde başarılar yaşamak adına her alandan pek çok örnek verilebilir. Popüler bir konu olduğu ve dünyanın her yerinden ilgilenenlerin bulunduğu spor-basketbol alanından bir örnek vermek istiyorum. İlginç bir yaşam öyküsüne sahip Michael Jordon’un yaşama ve spora verdiği önemi ve başarılarını özetleyen.
‘’Ben sahada 5 kişiyi nasıl geçeceğimi değil, o beş kişinin beni nasıl durduracağını düşünürüm’’. Hayatım boyunca hata üstüne hata yaptım, bu yüzden başardım’’. Herkes bir gün Michael Jordan olmak istiyor, Bense her gün Michael Jordan olmak zorundayım. All star maçlarının birinde bile oynamak büyük bir gurur.’’ ‘’Çabaladıkça başarısız oldum, başarısız oldukça çabaladım. Başarımın sırrı işte bu dur.” (https://sagliklihoca.com/michael-jordan-hayati-ve-sozleri/)
Michael Jordan'ın felsefesi basitti-‘’başarıyı kararlı ve tutarlı uygulama yoluyla kazanırsınız. Yani bir şeyde daha iyi olmak istiyorsanız, gidip pratik yapın. Daha iyi olmak istiyorsanız, kendinizi geliştirmeyi taahhüt edin ve bunu yalnızca tutarlı çaba ve pratikle yapabilirsiniz’’.
Onu basketbol oyununda diğer erkekler arasında lider yapan tutkusu, kararlılığı, beceri düzeyi ve bağlılığıydı. Kendini zamanının en değerli basketbolcusu haline getirdi ve tüm değerine rağmen herkesin bahsettiği kişi oldu. (https://myhero.com/M_jordan_dnhs_US_2012_ul)
Jordan, 1986-87 sezonundan 1992-93 sezonuna kadar art arda yedi şampiyonluk kazandı. Bulls'u 1991, 1992 ve 1993'te art arda üç NBA şampiyonluğuna taşıdı. Ayrıca ABD basketbol takımını hem 1984 hem de 1992 Olimpiyat Oyunlarında altın madalyaya ulaştırdı.
‘’Ekim 1993'te profesyonel basketboldan emekli oldu… Ancak bir sezon sonra basketbola dönmeye karar verdi. 1994-95 sezonunun sonlarında Bulls'a yeniden katıldı. Takımı 1996, 1997 ve 1998'de arka arkaya üç şampiyonluk daha kazandıktan sonra, Jordan Ocak 1999'da ikinci kez emekli oldu.’’ (https://kids.britannica.com/students/article/Michael-Jordan/275183)
Çağdaş dünyada iletişim ve etkileşim araçlarının kıtalar arasında saniyelerle bağ kurmaya fırsat yarattığı evrensel bütünlüğün içinde, insan yaşamının her alanında gizli ya da açık bir yarışma kaçınılmazdır. Bu insan denen canlının dinamik karakterinin zihinsel ve güdüsel tatmininin de gereği sayılır. Yarışma güdüsü, kendini ispatlama ve kabul görme bilinci ve güdüsünün psikolojik ve sosyolojik temelleri çok yönlü irdeleme gerektirir. Başarılı insanların her yerde idol seçilmesi gibi. Bu nedenle Michael Jordon’un yaşam öyküsü ve basketbol alanındaki başarıları dünyada pek çok gencin basketbol tutkusu ile idolü haline gelmesini sağladı.
Konu başlığımız doğrultusunda verdiğimiz sınırlı örneklerle her saniyesi kendi içinde yarışmalar, yeni buluşlar peşinde olan bilim-teknoloji alanlarını genel bir değerlendirmeyle ama özellikle sanat alanında daha özele inerek; sanat alanlarında yarışma ve ödüllendirmelerin etkilerini ele almaktır amacımız.
Birbirinden ayrı, bağımsız gibi görülen ama bize göre yaratma aşamaları, ilkeleri ve toplumsal ivmedeki kardeşliği aynı sayılabilecek bu Bilim-Teknoloji alanlarını ayrı ayrı ele almak yerine, genel bir değerlendirmeyle her yönü ile benzerlikler taşıyan sanat alanının özelliklerini, ilkelerini ve yaratma serüvenlerini irdelemeye çalışacağız.
Tanımlamalardan biriyle, ‘’Bilim; kendine özgü bir yöntem ile yaşamın farklı uygulamalarını ele alan çeşitli teorilerin bir bütünüdür. Bilimsel araştırma ise akla dayalı olarak toplumsal, ekonomik v.b. sorunların araştırılmasını içermektedir. Böylelikle; bilim, insanların davranışlarını, fikirlerini yönlendirmektedir. Devletin yönetim politikaları bilimsel araştırmalara göre belirlenir, özel kesimdeki kararlar yine bu araştırmalara dayalı olarak alınır. Bu bakımdan bilimsel araştırmalar toplum açısından yaşamsal öneme sahiptir. (Aydın USTA, Bilimsel Araştırmalarda Yapısal Etmenler ve Evrelerİnönü Üniversitesi Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi,sayı.1.2012.)
Bir başka tanımla da ‘’bilimin nitelikleri sırasıyla “…olgusallık, kesinlik, seçicilik, mantıksallık, evrensellik, genelleyicilik, eleştirellik, sistemlilik … olarak sıralanmaktadır.” (file:///D:/Downloads/2.%20hafta%20Bilimsel%20ara%C5%9Ft%C4%B1.)
Teknolojik gelişmelerin yanı sıra bilim-kültür ve sanatın bir ülkenin gelişmesinde ve bulunduğu coğrafyada teknik ve moral değerler açısından önde bulunmasının önemi yadsınamaz.
Bu konu ne zaman gündemimizde olsa ilk aklımıza gelen Osmanlı İmparatorluğunun gerileme ve çöküş nedenleri incelenirken Batı bilim ve fende ilerleyerek, yeni keşif ve icatlarla çağın gereklerini yerine getirirken Osmanlının bundan uzak kalması, hatta çok uzak kalarak çağı yaşamaması sayılır. Örneğin, ‘’Matbaa’’ gibi bir muazzam olanağın Osmanlıya 1727 yılında, batıdan 277 yıl sonra gelmesi gibi. Bilindiği gibi Matbaayı 6 yüzyılda Çinliler icat etmiş denir ama onu geliştiren yaygınlaşmasını ve etkileşmesini sağlayan 1450 yılında Gütenberg’dir. Bunun bütün nedeni dinsel baskı altındaki bireysel, toplumsal ilerlemeci bütün unsurların elini, kolunu bağlayan yarışmasız, yaratıcılıktan yoksun, kapalı toplum yapısıdır. Bu konu elbette sadece matbaa ile sınırlı değildir. Bilim Teknoloji ve sanat alanında da aynı gecikmeler, toplumsal ivmede gerekli rolü oynayamamıştır. Üstelik İbn-i Sina gibi ‘’Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder.’’ Diyebilen bir kültürden gelmişken.
Kaynak: https://www.sozkimin.com/bilim-ve-sanat-takdir-edilmedigi-yerden-goc-eder-s10171.html
Bu nedenle yaşadığımız yüzyılın teknoloji alanındaki bütün gelişmelerinin titizlikle takip edilmesine ihtiyaç vardır. Toplumun ilgili, genç ve dinamik kesimlerini sürekli aktif tutabilmek için kendi içinde bir yarışa her zaman ihtiyaç vardır. Bu yarış aslında ülkeler ve uluslararası yarışın da göstergesi sayılır.
Örneğin, ‘’İnsanlık Yararına Teknoloji Yarışması'nın bildirgesinde şu ilkeler yer almaktadır, ‘’Yarışma kapsamında bireylerin sosyal sorumluluk bilincini teknolojik bilgi ve birikimleriyle entegre edip topluma fayda sağlayacak projeler ortaya çıkarmaları amaçlanmaktır. İnsan hayatını etkileyen her alanda yapılacak yenilik ve teknolojik gelişme ile uygulanabilir projelerin hedefinde; yararlılık, topluma fayda ve kolaylık yer almaktadır. Bu doğrultuda projeler değerlendirilip uygulamaya konulacaktır. Aynı zamanda teknolojik ve ekonomik açıdan dezavantajlı bölgelerde sağlık ve ilk yardım, engelli dostu, afet yönetimi ve sosyal inovasyon alanlarına ilişkin sorunları çözmek, bu bölgelerde hayatı kolaylaştırmaya yönelik çalışmalar ortaya koymak, teknolojileri özgün ve millî kaynaklar ile hayata geçirmek temel hedeftir. (https://teknofest.org/tr/competitions/competition/51)
*
Alanı ne olursa olsun, her yarışma yaratma özgürlüğü yanında ifade ve paylaşım özgürlüğü sağlayabildiği oranda toplumsal ivmede önemli rol oynama özelliğine sahip. Çünkü bu özgürlük yaşadığımız zaman diliminde kapalı olan ya da kapalı olmaya eğimli toplumların sanat aracılığı ile gittikçe yoğunlaşan psişik ve ankisiyete sorunlarında sağaltıcı bir rol üstlenmesi olanakları yaratır.
‘’Anksiyete bozukluğu yetişkin bireylerin veya çocukların kendini endişeli, kuruntulu, evhamlı, vesveseli, korku içerisinde, huzursuz veya kaygılı hissetmesidir. Bu rahatsızlığa sahip kişilerin gündelik hayatı olumsuz yönde etkilenmektedir.’’ (‘’https://tr.tm.org/anksiyete?leadsource=CRM2234&gclid=Cj0KCQiA9YugBhCZARIsAACXxeJYCXPXNZXW0jT5-Pk704Qd6k_-oRuij0jB2F1hRaZ_B8zu1zWJ7AUaApuyEALw_wcB’’)
Sanat alanında yarışma ve ödüllendirmelere bakış
1940’larda sergi açma, sergilere katılabilme sergi salonu, galeri sayısının yok denecek kadar azlığı nedeniyle çok sınırlı fırsatlar yaratıyordu. Yılda bir kez yapılan Devlet Resim Heykel sergileri sanatla uğraşanların beklediği bir fırsattı.
Bu nedenle sanat camiasının gözü kulağı burada olurdu. Malik Aksel bunu çok iyi bilen yetkin eğitimci-sanatçı olarak 1941 yılı Devlet Resim ve Heykel Sergisi sergi günlüğü notlarını Ülkü Dergisinde yayınladıktan sonra ‘’Resim Sergisinde Otuz Gün’’ adlı kitapta toplamıştır.
‘’Yayımlanan bu sohbetlerin notları birkaç açıdan önemlidir. Sanatçıların sorunları, ortak yönelimleri, yaklaşımları, anıları ve dedikoduları sanat ortamının gündemini anlamak açısından ayrıca ilginçtir. Sergi boyunca pek çok konu konuşulmuştur. Bunları şöyle başlık altında toplamak mümkündür: Sanatın himayesi, sanat eserinin kendi kendini anlatması, ressamın sanatını anlatması, jüri sorunu, jüri üyeleri sorunu, sanatçı kimliği, ziyaretçiler eleştirinin olmayışı, modern sanatın anlaşılamaması, doğa ve resim arasındaki ilişkiler…’’
(SerapŞimşek,file:///D:/Downloads/MODERNIST_PERSPEKTIFLER_ACISINDAN_RESIM%20(2).pdf)
Seksen yıl önceki sergi konuları bugün de çok farklı olmadan devam eder. Sanatın ne olup olmadığı, resmin ne olup olmadığı, jüri sorunu, ödüllendirmeler, sanatta özgürlük, özgünlük. Hangi sergi olursa olsun, bu gibi değerlendirmeler kaçınılmazdır.
Ülkemiz sanat yarışmaları ve ödüller pek çok alanda olduğu gibi Cumhuriyetle başlayan çağdaş yaşamın çeşitli dinamiklerinin toplumda yaygınlaşması bağlamında yaratılan çalışmalarla anılır. Bu alanda devletin öncülüğü İnkılap resimleri, Devlet sergileri, Halkevleri sanat çalışmaları, Sanatçıların Yurt gezileri gibi sanat hareketleriyle yer almış; bu bağlamda ödüllendirmeler de sanatımızda önemli bir ivme yaratmıştır. Böylesi birikimlerle İstanbul Devlet Resim Heykel Müzesi 1937’de; Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi 1980 yılında kurulmuştur. İlk yıllarda Mustafa Kemal Atatürk faktörü ile ülke yöneticileri sergilere gerekli ilgiyi gösterdikleri gibi devletin ve özel kurumların yanı sıra kişilerin eser satın almalarını, sanat koleksiyonculuğunu teşvik etmişlerdir. Bu yolla İş Bankası, Yapı-Kredi Bankası, Ziraat Bankası, Akbank, Halkbank gibi finans kurumlarının sanat Koleksiyonları ile kişisel koleksiyonlarda önemli eser birikimi sağlanmıştır. Bu arada belirtmek gerekir ki Türkiye’nin en büyük sanat koleksiyonu Dışişleri Bakanlığında bulunmaktadır; bütün yurtdışı temsilciliklerimizde disiplinle kayda geçmiş Türk sanatçılarının eserleriyle.
Türkiye’de resim alanında özel kurum yarışmalarının başlamasında önemli bir etken olan
1954 yılında Yapı Kredi Bankası’nın büyük ödüllerle organize ettiği İstihsal Resimleri Yarışmasıdır. Bu öncülük özel kurum ve kuruluşların bu alana ilgi duymasında önemli bir ivme yaratmış, sanat galericiliği yaygınlaşmaya başlamıştır.
Günümüze kadar devam eden DRHS sergileri ve ödüllendirmelerinin yanı sıra Tuzcuoğlu, DYO, VİKİNG, VAKKO, YUNUS EMRE, Akbank, İş Bankası gibi sanayi ve finans kurumları çeşitli aşamalarla etkili ve başarılı resim yarışmalar düzenlemişlerdir.
Bu yazıda bütün yarışmaların tarihçesi ve dökümü amacımız olmadığından konumuz gereği birkaç soluklu örnek üzerinden hareket edilecektir.
Bu özel kurumsal yarışmalar içinde en uzun süreli ve belli disiplinler içinde devam edeni DYO resim yarışmalarıdır.
1967 yılından günümüze kadar belli bir kaliteyi amaçlamış, bugün sanatımızda yer alan sanatçıların çok önemli bir bölümü bu yarışmalara katılarak ödüller almıştır. Yarışmaların jürileri, ödülleri, İzmir, İstanbul, Ankara dışında değişik illerdeki sergileri, katalogları ile sağladığı prestij nedeniyle sanatçı biyografilerinde yer verilen bir nitelik kazanmıştır.
Kuşkusuz yarışma-rekabet-ödüllendirme kavramlarına olumlu bakan ve olumsuz bakan düşünceler bilim ve sanat alanının yaratma özgürlüğünün manipüle edilmesinin-edilebileceğinin-edilmemesi gerektiğinin hesabı nedeniyledir. Bütün mesele eşit koşullar altında, etik tavırlar içinde değerlerin dürüst değerlendirilmesi temel beklentidir. Bu alandaki her olumsuzluk yarar yerine zararlar getirir. Elbette bunun pek çok örneğinin yaşanması alana kuşku ile yaklaşılmasının, sorgulanmasının nedenidir. Biz konunun olumlu yönünde rekabetin, yarışma bilincinin, beğenilme, takdir edilme, onurlandırılma, ödüllendirilme sistemlerinin gerekliliğinden yana olan eğitimciler grubunda yer alırız. Bunun nedeni de yarım yüzyıldan fazla eğitim ve sanat atmosferi içinde bulunup, bu alanların yarışmalarında, ödüllendirmelerinde duygusal ve düşünsel olarak yer alan; gözlem ve deneyimlerimizin sağladığı birikime güvenen, dayanan eğitim anlayışımız.
Şükran Atay*Pekmezci 1969 DYO Sergisi Hasan Pekmezci-1969*1970 DRHS Sergi Kataloğu
Hasan Pekmezci. 1979 DYO Resim Yarışması Mansiyon.
1969’dan bu yana sanat alanında kesintisiz var olma mücadelesi veriyorsak bunun büyük oranda nedeni o günlerin önemli sanatçılarının yer aldığı nitelikli jürilerin beğenisiyle ve değerlendirmesiyle seçildiğimiz bu ilk sergilerin kazandırdığı çalışma azmidir.
Her şeyden önce bireysel yaşam açısından kendi kendimizle ve başkalarıyla yaşadığımız yarışmacı kimliğin getirdiği dinamizmin bize sağladığı artı değerleri, motivasyonu, devamlılık sağlayıcı bir unsur olarak görüyoruz. Her başarının yeni başarılar için moral değer olarak basamak sayılması gerektiğine inanıyoruz. Eğitim sistemi içindeki görevlerimizde bu bilinci ve dinamizmi yaşayanların kazanımları ve kat ettikleri mesafeleri bilmemiz; öte yandan bu dinamizmi olmayanların nasıl başarıdan uzak kalabildiğine dair yaşam gözlemlerimizi sorgulamamız.
Aynı dönemlerde sanat çalışmalarına başladığımız değerli arkadaşlarımız vardı. Bazıları bizlerden çok daha başarılı olabilecek durumdaydı, ama sabırla, yoğun tutkuyla sarılmadıkları için kendilerini gösterme olanağı bulamadılar. Bu nedenle biz eğitimci olarak sanatta yetenek denen kavrama yaslanılmasının karşısında olduk her zaman. Önemli olan her koşulda çalışmak ve kendini açabilme mücadelesi verebilmektir. Bunda sergilenmeye, ödüle değer görülen sergilerde dönemin büyük sanatçılarıyla yan yana olabilmenin getirdiği motivasyonun önemini özellikle vurgulamak istiyorum. Örneğin 1969-1970-1971-1972-1973 yılları gibi 50 yıl önce DRH Sergilerinde o günlerin küçük kataloğunda benim adım ve daha sonra Eşim Şükran Pekmezci (Atay) adı Orhan Peker, Mehmet Pesen, Mustafa Plevneli gibi ünlü sanatçılarımızın adları arasında yer alıyordu. Bunun ne denli etkili bir uyaran olduğunu. bizleri bu günlere taşıdığını vurgulamak için not ediyorum.
1970 yılı TRT’nin tüm sanat dallarında yarışma yaptığı, büyük ödüller verdiği ve tüm ülkede önemli canlanma yarattığı bir yıldır. Yarışma tarihimizde belki de üzerinde tartışma yaşanmayan, büyük destek gören nadir etkinliklerden sayılır.
*
‘’DYO’nun kurucuları fabrikayı kurarken sanayici kimliği içerisinde ortaya çıkmışlar, ekonomik amaçlarının yanı sıra Türkiye gibi gelişme çabaları içindeki bir ülkede zorunlu olduğu gerçeğinden hareket ederek; şirketin kuruluşundan on üç yıl gibi kısa bir süre sonra sanatı ve sanatçıyı özendirmek amacıyla bir resim yarışması düzenleme kararı almışlardır (Özsezgin,1997:17). 1967 yılında DYO resim yarışmalarının ilki gerçekleşmiştir. Yarışma DYO’nun düzenlediği “İlk Kurumsal Resim Yarışması”dır. Egeli sanatçılara seslenen yarışmanın kapsamı ikinci yılıyla birlikte genişlemeye başlamış, yıllar içerisinde büyük kentlerden yarışmanın yurt geneline yayılması talepleri gelmiştir. Topladığı ilgiyi giderek artıran yarışmalar Cumhuriyetin 50. Yılında (1973) yurt geneline açılmıştır.(DYO 34. Sergi Katoloğu, 2010) VİKİNG ÖDÜLLÜ BASKIRESİM SERGİLERİ VE SANATSAL KAZANIMLARI. Yrd. Doç. Dr. M.Sami ÖZTÜRK*YILDIZ JOURNAL OF ART AND DESIGN, Volume: 3, Issue: 1, 2016, pp 67-95)
DYO yetkilileri 1983 yılından itibaren Baskıresim alanında büyük canlılık yaratan, Baskıresmin bütün Üniversitelerimizin Güzel Sanatlar ve Eğitim Fakültelerinde ilgi görmesine fırsat veren VİKİNG Baskı resim yarışmalarını başlatmıştır. Ne yazık ki bu başarılı, yüksek katılımlı ve özendirici ödüllü organizasyon ancak 4 yıl yapılabilmiştir.
1986 yılı Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye’de ve Ankara’da düzenlenen en kapsamlı sergi ve yarışmalardan ilki olan ve dört kez yapılabilen Asya-Avrupa Bienaline özel olarak değinmek gerekir. İki kıta arasında bir köprü durumunda olan Türkiye için çok anlamlı bir etkinlikti. Bu başarılı sanat etkinliği İstanbul Bienaline örnek olmuştur. Türkiye’de ilk bienalin yürütmek komitesinde yer alan biri olarak uzun süren hazırlık döneminde yaşadığımız heyecanı ayrıca belirtmen istiyorum.
Günümüzde ilgi ve başarıyla devam eden; günümüz sanat eğilimlerinin temsilcisi durumundaki ‘’Akbank Günümüz Sanatçıları Ödülü Yarışması’’ bu yıl düzenlenen 40 sergisiyle özellikle genç sanatçıların görsel sanatların her alanından örneklerle kendilerini gösterme fırsatı bulabildikleri bir sanat platformu durumundadır.
‘’2022 yılında 40. yarışması düzenlenen ‘’Akbank Günümüz Sanatçıları Ödülü Yarışması her yıl genç sanatçılara eserlerini özgür yaratmalarını topluma ve sanat alanına sunma görevini üstleniyor.
• Türkiye’de plastik sanatlar, hem çok sayıda hem de oldukça uzun ömürlü yarışmayı barındırıyor. Yarışma kavramı sanatla uyumlu bir çağrışım yapmasa da; yarışmalar aslında müzelerin, galerilerin ve bağımsız sanat kuruluşlarının yanında önemli bir yere sahip.’’ (Nihan Karahan)
Bu uzun soluklu yarışmalı sanat etkinliği sanat eleştirisi alanında da oldukça olumlu değerlendirmeler alıyor. 40 yıl için Fatoş Üstek’in değerlendirmesinde vurguladığı gibi her yarışma sanatçıların yaşadıkları dönemin özgür yorumlayıcısı görevini de taşıyor.‘’40. Yılında küratöryel bir tema ile sanatçıları davet etmek yerine, Türkiye'de çalışıp üreten öğrencilere ve genç sanatçı adaylarına açık bir öneri sundu. Sanatçıların kendini özgür hissettiği bir ortamda sanatsal pratiklerini, söylemlerini ve duruşlarını paylaşmaya davet etti.
Açık Kart sergisi, içinde birbirinden farklı birçok sanatçı pozisyonunu barındıran, çok sesli bir sergidir. Zamanın ruhunu yansıttıkları için ya da seçici kurulun bakış açısından beslendikleri için olsa gerek, sergide yer alan eserler birbiri ile güçlü kavramsal ve sanatsal ilişki kurmaktadır. Farklı mecralar ile üretilmiş olsalar da sanat eserlerinin bir çoğu dili baz alarak, doğa ve insanlık, doğal ve yapay ikilikleri ile ilişkileniyor. Son dönemde yaşananların etkisi, sanatçıların yalnızlık, anksiyete ve yetkinlik konularına yoğunlaşmasında ortaya çıkıyor.’’ (https://www.akbanksanat.com/sergi/akbank-40-gunumuz-sanatcilari-odulu-sergisi)
Bu etkinlikle ilgili bazı değerlendirmeler: Levent Yıldız, Akbank Günümüz Sanatçıları Ödülü Yarışması’nı geçmişi ve sunduğu profesyonel ekip sebebiyle sanatçıya iyi bir referans olarak değerlendiriyor’’ ‘’Sanat yarışmaları hakkında ise, Atilla Galip Pınar, profesyonel olarak düzenlendikleri takdirde sanatçının motivasyonunu arttırdığı ve daha geniş çaplı düzenlenebilecekleri görüşünü paylaşıyor: “Sanat yarışmaları, özenli organize edildikleri takdirde sanatçılar için önemli bir motivasyon kaynağı olabiliyor. Özellikle genç sanatçılar için düzenlenen son yıllarda sayıları ve organizasyon kaliteleri artan yarışmaları değerli buluyorum. Ancak çok önceki yıllarda gerçekleştirilmiş bazı örneklerde görüldüğü gibi, yaş sınırı olmayan, etki alanı geniş, ödül ve katılımcı düzeyi anlamında çok daha iddialı yarışmaların düzenlenmesinin de faydalı olacağını düşünüyorum.”
Yarışmanın somut katkılarını, yani galeriler, koleksiyonerler veya sanatseverlerin kendileriyle sergi veya eser satın alımı için iletişime geçip geçmediğini sorduğumuz Atilla Galip Pınar’dan bu gelişmenin daha çok kariyerinin başında olan sanatçılar için geçerli olduğu yanıtını alıyoruz: “Yarışmanın, yeni tanışmalara vesile olmasını somut bir katkı olarak değerlendirebiliriz. Bunun dışında, kariyerimde belli bir aşamada olmam dolayısıyla diğer gelişmeler ve teklifler bu ödülden bağımsız olarak karşıma çıkmaktadır.” Genç sanatçı Levent Yıldız ise yarışmanın manevi ve ilişkisel getirisinden bahsediyor: “Duygusal bir tatmin yaşıyorsunuz ve bu motivasyon kaynağınız olabiliyor. Sergi esnasında işiniz merak edilip sanat çevresinden pek çok kişiyle tanışma fırsatı elde ediyorsunuz. Bu da çeşitli bağlantılar sağlıyor ve ikili ilişkileri kuvvetlendiriyor.” (Nihan Karahan’2019 YARIMASI için
https://www.unlimitedrag.com/post/turkiyede-sanat-yarismalari-5https://artinamericaguide.com/event/positive-fragmentation-from-the-collections-of-jordan-d-schnitzer-and-his-family-foundation/#recipient_hashed=04fc0265952ede9948a8318c7e6fad6d78550bdalciliklerimizde c49d1f9ab4faf0a95ab22e2a&recipient_salt=1d01bd73e419d4a6797ce74a86202f2cbd0b4c3965ede830ec44842a4bb855b0)
Bu yarışma seçtiği genç kuşaktaki hedef kitleleri, seçici kurulları, küratörleri, sergileri, manifestoları ve ödülleriyle gençlerin ilgi duyduğu bir sanat ekolü haline gelmiştir.
*
Yukarıda yarışmaların genellikle olumlu yanlarına değindiğimiz için tekrarlamadan bu kez olumsuz eleştirilerin neler olduğunu ve nelere dayandırıldığını ele almak istiyoruz.
Bu durum salt bize özgü değildir kuşkusuz. Sanata ilişkin seçme-eleme ve ödüllendirme gibi değerlendirmelere yönelik olumlu olumsuz eleştiriler batı sanat etkinliklerinde de söz konusudur. Örneğin, (‘’Salon des Refusés), Fransa'da açılan Paris Salonu'na jüri tarafından kabul edilmemiş eserlerin sergilendiği sergi salonudur. Ayrıca, özel olarak 1863'teki Reddedilenler Salonu için de kullanılan bir terimdir.1863’te çok sayıda ressam sergiye kabul edilmedi. Bunun üzerine jürinin kabul etmediği ressamlar ayrı bir sergi düzenlediler.
Bu nedenle bizde de Devlet Resim Heykel Sergileri başta olmak üzere bütün yarışmalı, elemeye tabi sergilerde eleştiriler eksik olmamıştır. Örneğin, Ressam eğitimci İsmail Altınok’un Devlet Resim Sergileri ile ilgili sert eleştiri yazıları gibi. Bunların toplandığı "Bugünkü Türk Resmi", "Türk Resminin Sorunları", "Sanatın Tanımı", "Toplumcu Görüş ve Resim Sanatı", "Olumlu Sanat, Olumsuz Sanat", "Resimde Kimlik Arayışı" kitapları bu konulardaki eleştiri ve değerlendirmelerini kapsamaktadır.
Sonuç olarak;
Sanat; tarihinin her döneminden tartışma-eleştiri, beğenme-beğenmeme, kabul-ret ikilemleri arasında sorgulanarak gelmiştir günümüze. Bundan sonra da çeşitli boyutlarda tartışılacaktır. Örneğin, 1954 yılında yapılan İstihsal Resimleri Yarışmasında uluslararası bir jürinin Aliye Berger’i ödüle değer bulması bile uzun yıllar sert tartışmaların konusu olabilmiştir.
Sergiler, yarışmalar, ödüller de bu tartışmalardan nasibini alacaktır. Aşağıdaki alıntıdaki değerlendirme gibi.
‘’Aslına bakarsanız genç sanatçılar için bir yarışma yapmak iyi bir fikir değil! Sanat neye ve kime göre bir yarışmada yarışabilir? Hele de genç sanatçıların sanatı niye yarışmalı?
-Sanat dünyası çok mekanikleşmedi mi? Yarışmaları, fuarları, bienalleriyle?
Sanat dünyası çok hızlandı. Sanat dünyasının aktörleri tutkularını kaybetti. Belki çok iş yaptıklarından. Belki para kazanmanın güçlüğünden. Belki de para yüzünden. Bir sanatın iyi olduğunu belirleyen tek değer olarak para sabitlenmeye çalışılıyor çünkü. Oysa bir resim birkaç milyon dolara satıldığı için iyi bir resim değil! Başka özelliklere sahip olduğu için ve bu özellikleri ona atfedecek tutkulu yazar, galerici, küratörlerle iyi bir resim sayılmalı. (https://www.sanatatak.com/view/alex-merritt-kizgin-degilim-cunku-ikiyuzlu-degilim.)
Sanat alanında genel eleştiriler ortak noktaları ile birkaç başlık altında toplanabilir:
*Yarışmalar, yarıştırmalar gerekli mi gereksiz mi, yararlı mı, zararlı mı sorgulaması?
*Sergi ve yarışmaları organize edenlerin ve jüri üyelerinin alanlarında yeterliliği-yetersizliği,
*Küratörlerin yeterliliği, yetersizliği,
*Seçilen sanatçıların, eserlerin niteliği,
*Seçimlerde okulculuk, ayrımcılık, taraflılık. Grupların, klikleşmelerin seçimlerde rolü,
*Ödüllerde tekrarlar, arızalı ödüller,
*Seçimlerde yerli yabancı başka ressamlardan aktarmaların, benzeşmelerin ödül kazanabilmesi, (Birkaç kez ödül iptali gibi örnekler)
Bu sorunlar elbette ‘’Ödül’’ kavramına bakış açısında kuşkulara neden olabilmektedir.
*
Bu saydığımız özelliklerin tümünü 50 yıldır çeşitli sergilere-yarışmalara katılan; ödüller kazanan, organizasyonlarda yer alan, jüri görevlerim nedeniyle ödüllerin verilmesinde pay sahibi olan yaşamımdan somut örnekler olarak görüyorum. Yurt içi sergi ve yarışmalarda kazandığım ödüller içinde elbette çok saygın jüri üyelerinin değerlendirmesi vardı. Yine de ödüllere kuşku ile yaklaşılan bir yerde başka kıstasların desteği ve pekiştirmesi önemli bir ölçüt demektir. Örneğin 1984 yılında yurt dışında uluslararası bir sergiden Budapeşte Müzesi daimi koleksiyonuna bir eserimin satın alınmaya değer bulunması; 1991 yılında bir baskımın Osaka Trienalinde uluslar arası müze direktörlerinin bulunduğu jüri tarafından 7370 eser katılımından ilk 100 eser içinde değerlendirilmesi ve kataloglarda yer alması, Uluslararası Şili Bienaline katılım önemli bir nitelik tespiti sayılmalıdır. Çünkü burada bizi tanımaları ve hatır-gönül, ayrım-kayrım olması mümkün değildir. Ülkemizde aldığımız ödüllerin uluslararası bir karşılığı olabildiği sürece anlamı da artacaktır.
Elbette ülkemizde sergi ve yarışmalarda yaşanan olumlu-olumsuz pek çok konunun tanığıyım. Kendi içimizde al gülüm-ver gülüm yerine uluslararası sergi ve yarışmalara genç sanat insanlarımızın ilgi göstermeleri kendilerine ve yaptıklarına güven konusunda önemli destek sayılmalıdır. Bu konuda bir örnek vermek istiyorum: Bir gazete haberinde de yer aldı; ’’Dünyanın En İyi 10 Kamusal Sanat Örneği’’ geçtiğimiz haftalarda İngiliz The Independent Gazetesi’nde yayınlandı. Listenin 3. sırasında bir Türk heykeltıraşın yer aldığını biliyor muydunuz’’ diye başlayan. Mehmet Ali Uysal, yakından tanıdığımız bu heykelci genç arkadaşımız… ‘’Bugün, çok başarılı ve ünlü insanlarla ortak. Ama okulda hocalarının eleştirisine maruz kalmış, sınıfta bırakılmış, değer görmemiş.’’ (https://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/1012090-dunyanin-tenini-sikistirmak-istedim) Bu değerimiz ödülün en önemlisini alıyor, uluslararası alanda. Ülkemizde aynı değeri görüp görmemesi ayrı bir tartışma konusu.
Ülkemizde Cumhuriyetin 100. Yılında sanat insanlarımızın getirdiği bu birikimle toplumsal yaşamın vazgeçilmezlerinden olan sanat etkinliklerinde sergiler, bienaller, fuarlar, yarışmalar, ödüllendirmeler mutlaka olmaya devam etmelidir-edecektir ama önemli olan ilkeleri, disiplinleri, etik değerleri tam uygulanan; yanılgılara, sapmalara uğramayan çağdaş ölçütlerle. Haksız, çapsız, etiksiz her uygulama her zaman olumsuzluklar doğurur ve bunlar sanat alanının biricik düşmanıdır.
Şubat.2023. Ankara
Yorum
Hasan hocam kutlarım. Ne…
Hasan hocam kutlarım. Ne çok güzel ligin yanında haksızlık kayırma yaşadık. Sanat dünyasının kendine ayna tutması lazım. Emeğinize sağlık hocam.
Hasan hocam kutlarım. Ne…
Hasan hocam kutlarım. Ne çok güzel ligin yanında haksızlık kayırma yaşadık. Sanat dünyasının kendine ayna tutması lazım. Emeğinize sağlık hocam.
Sayın Pekmezci hocam Yazınız…
Sayın Pekmezci hocam
Yazınız bu alanda yol gösterici. Öne kutluyorum. Siyasetin ve dini yaklaşımların hatta etnik körůklemelerin bize zararını görmek gerekiyor. Kültür sanat bilim alanı evrensel kurallara dayanarak yol almalı. Saygıyla
Sayın Pekmezci hocam Yazınız…
Sayın Pekmezci hocam
Yazınız bu alanda yol gösterici. Öne kutluyorum. Siyasetin ve dini yaklaşımların hatta etnik körůklemelerin bize zararını görmek gerekiyor. Kültür sanat bilim alanı evrensel kurallara dayanarak yol almalı. Saygıyla
Yeni yorum ekle