Bize ait olmayan hesapları mı ödüyoruz?
Öfkeyle Savaşmanın Gereksizliği!
Gülbeyaz Cihan
Bu yaşam platformunda, bu bedende ailemizden, atalarımızdan ve bizden sonraki nesillerden bağımsız yaşayamayız.
Şöyle bir mesel var: Adamın biri çarşıda dolaşırken karnı acıkmaya başlar. Etrafına bakınırken bir lokantanın camında, “istediğiniz kadar yiyin, için hesabınızı torunlarınız ödeyecek” diye bir yazının asılmış olduğunu görür. “İyiymiş” der ve içeri girer. Karnını bir güzel doyurur ve kalkar. Kapıya doğru ilerlerken kasanın önünden geçer. Çıkacağı sırada, kasadaki kişi kendisine seslenir; “Hesabınız,” der. O da camdaki yazıyı gösterir,“Hani torunum ödeyecekti!” Kasadaki adam gözlerinin içine bakarak,“İyi de, bu dedenizin hesabı,” der.
Tamer Dövücü (Optimum Denge Modülü Kurucusu- hocam ) “Bir sorunun kaynağından kaçıyorsan her yöne kaçarsın ve sorunun daha büyüğüne gidersin” demişti. Ben de buna dayanarak sorunlarımın kaynağını araştırmaya çalıştım hep. Bununla birlikte, bazı sorunlarımın sadece benden kaynaklanmadığını da kavradım. Beraber yaşadığım ve büyüdüğüm insanları, çevreyi ve benden önceki nesilleri de kapsıyordu bunlar. Bu kavrayış, kimi zaman şaşırtıyordu beni ama bir aydınlanmaya da kavuşuyordum.
Yukarıda aktardığım meseli aile dizimi eğitimi bitirme sunumunda anlatmıştım. Aile dizimi eğitimini hayatımda maruz kaldığım sorunların farkına varıp çözümler geliştirmek için almıştım. Böylece bana düşen sorumluluğu üstlenip yeni kararlar alarak eyleme geçecek ve içimdeki huzuru bulacaktım. Amacım ne kendimi ne de çevremi değiştirmekti. Amacım, bana ait olan ve olmayan yoğun, negatif duygularımı düzeltmek, olmaması gereken yerde olan meseleleri de yoluna koymaktı…
Bize ait olmayan hesapları mı ödüyoruz?
Çocuklarımız bize ait olan hesapları ödüyorlar ya da ödeyecekler mi?
Aile dizimindeki üç ana prensiplerinden biri de dengedir (Hatırlanacağı üzere diğer ikisi aidiyet ve düzendir.)
Svagito Liebermeister’a göre denge yasası “bir aile üyesine önceki kuşaklarda yapılmış haksızlık ya da bir aile üyesinin bir başkasına yaptığı haksızlık, aynı ailenin sonradan gelen bir üyesi tarafından dengelenmesidir.”
Bundan da anlaşılacağı üzere aile sistemi istesek de istemesek de büyük bir gücün etkisindedir. Bu görünmeyen güç ise bize ait olmayan hesapları ödetebilir. Yani dedemiz koruk çalmışsa bizim dişimiz kamaşabilir. Eğer bir atamız birilerinin alanını, hakkını gasp etmişse, bizler bu hayatımızda hak etmediğimiz adaletsizliğe uğrayabiliriz. Ya da tam tersi...
Önceki nesillerden biri kendi yaptıklarının sorumluluğunu üstlenmediği takdirde, maalesef onun sorumluluğunu aileden bir başkası bilmeden üstlenir. Böylece, kolektif vicdan denen olgu, bu bedeli biz onu görüp yüzleşene kadar nesilden nesile aktararak devam ettirir.
Vurgulamam gereken şudur ki; hayat atalarımın kaderi ile bana akar, benden de çocuklarıma. Ben ise iki tarafın tam ortasındayım ve benim payıma düşen sorumluluk dengeyi geçmişin bana ait olmayan yüklerinden arınarak sağlamaktır. Geçmiş nesillerimizin hikayelerini araştırıp, her ne yaşayıp yaşattılarsa yargılamadan olanları kabule hazır olmalıyız ki kefaret kilidi çözülsün. Tıpkı benim yapmayı denediğim gibi…
Aile dizimi eğitimimde ikinci yılımdı, ancak o zaman kendime ait anlam veremediğim kızgınlıklarımın ve önüne geçemediğim öfkelerimin sebebine cesaret edip bakabilmiştim. Bu yüzleşmeninse hayatımda büyük bir değişim yaratacağının farkındaydım... Bunu çocuklumdan beri taşıyordum. Fakat yetişkinlik yıllarımda bunun gereğinden fazla bir tepki olduğunun artık idrakindeydim ama yine de engel olamıyordum. Yaşamımın her alanında özellikle de evliliğimde bu sorunu yaşıyordum.
Rumen Yankulov hocam, Aile Dizimi açılımı istediğimde bana bu soruna bakmak istediğime göre sonuçlarının sorumluluğunu almaya da hazır olduğumu belirten bir uyarıda bulunmuştu.
Sonuç olarak dizimde gördüğüm resim şöyleydi: Bana ait olmayan fakat isteyerek taşıdığım bir kızgınlığa, öfkeye sahiptim! Ve en yakınımdakilere bilmeden en ufak bir meselede dahi savaş açabiliyordum.
Büyük dedelerim Yemen Savaşına katılmış, uzun yıllar askerlik yapmak zorunda kalmışlardı. Büyük açlıklar çekmişlerdi. Dönüş yollarında aç kalmış, hatta hayvan derisi bile yemeye kalkışmışlardı. Kimisi, döndükten sonra fazla dayanamayıp mevcut bedenlerinden geçişlerini yapmışlardı. Atalarımın ve ait olduğum topluluğun yaşamına baktığımda gerçekten vahim zorluklar, haksızlıklar deneyimlediklerini gördüm. Üstelik bunların hesabı hiç ödenmemişti, elbette ödenmeyecekti de!
Öyleyse, bu yapılan haksızlıklar nasıl dengelenmeliydi? En ufak bir haksızlığa uğradığımda öfkelenip yıkarak mı dengeleyecektim? Bunu yaparak kime faydam olacaktı? Büyük dedelerim, kendilerine yapılan haksızlıklara öfkeyle yanıt vermemi ve bunu sürdürmemi isterler miydi gerçekten? Hiç zannetmiyorum! Bunun kefareti kendime ve çevreme zarar vererek ödemek olmamalıydı.
Bu çalışma, bana öfkeyle savaşmanın gereksiz olduğunu gösterdi. Büyük dedelerim, benden onların adına hesaplarını asla bu şekilde ödememi istemezlerdi. Onların hesabı ancak ve ancak yaşadıkları bu derin kaderi görüp, yüzleşerek önlerinde saygıyla eğilerek ödenebilirdi. Şimdi bunu yapıyorum.
Şefkatle,
Manşet Fotograf: Şenol Zümrüt
Yorum
"Geçmişin hesabını taşımak"…
"Geçmişin hesabını taşımak" tam anlamıyla sırtımızda manevi dolu bir küfeyi ömür boyunca sırtta taşımak gibi. Bu ağırlık bize sonradan öfke,yorgunluk ve sonrasında bıkkınlık olarak yansıyabiliyor.Biz daha çocukluğumuzun yüklerini üzerimizden atamamışken bir de geçmişten gelen mevcut yükümüzle hayatı kendimize küstürmekten bir adım öteye gidemiyoruz malesef. Farkına varıp geçmişle barışıp her ne şekilde olmuş olsa da bu yüke sebep olanları affederek dinginliğe ulaşabiliriz diyorum.Biliyorum çünkü ben de bu süreçleri yaşadım, Zor evet ama sonrasındaki bu rahatlamaya değer ...
Yazı üzerine
Iyi özetlenmiş bir çağ analizi gibi . Hep başkalarının hesabını odetiyor hayat kimilerine . Ne zaman bir haksızlıkla karşılaşsam insanın yazgısına teslimiyeti gelir aklıma ve derinden yararlanırım . Kaleminize sağlık
Yeni yorum ekle