Ressam NURGÜL FERAHOĞLU
Gülseren Sönmez
Resimlerinde kadınların ayakları küçüktür. Toprağa incitmeden basarlar.
Resim yapmayı yaşam şekli olarak kabul etmiş insanlardan biridir Nurgül Ferahoğlu. O, sanatı için Yunus Emre gibi “Aşkın aldı benden beni, Bana seni gerek seni, Ben yanarım dünü günü, Bana seni gerek seni” diyenlerdendir.
Nurgül Ferahoğlu âşıktır sanata, tutkuludur eser yaratmaya. Yaratmanın verdiği mutluluk gibisi var mı? İster kalemle yapılsın, ister çizimle, ister renkle, yontuyla, ekmekle ve çocukla… Yaratma olmadan gerçek bir mutluluktan söz edilebilir mi? Nurgül Ferahoğlu gerçek mutluluğu, yaratarak, üreterek duyanlardandır.
Mask “Aşk, ruhsuz dünyanın ruhu, kalpsiz dünyanın kalbi, acı çeken insanın iç çekişi ve çılgınlığıdır. Sanatçı güzeli yaratır, aşk ile güzeli bulur, cesur ve cüretkâr olan gerçek sanatçıların sınırları yoktur. İçe dönüş ve keşfetme yoluyla, kendini ancak sanatıyla çözümleyebilir,” der.
Eğer sanatçı âşıksa sanatına, eserleri özgür ruhunun ürünüyse, harika sonuçlara ulaşır. Sanatçımız doğayı sadece gözleriyle değil, duyguları, düşleri, özlemleri, kültürü ve atalarından getirdiği birikimiyle görür. Çok çeşitli eserler verecek kadar üstün yeteneğe sahiptir. Yarattığı eserler özgür ruhunun eserleridir. Şaşırtıcıdır ve her yapıtında kendini anlatır.
Üniversiteyi Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Grafik Bölümünde 1994- 1998 yılları arasında okur. Neredeyse bebeklik yaşlarından itibaren sürekli çizim yapan Nurgül Ferahoğlu üniversiteden mezun olduğu 1998 yılındailk sergisini açar. Kendine, desenlerine güvenmektedir. Mezun olduktan sonra hiç durmadan çalışır, binlerce desen çizer. Çizdiği, boyadığı resimlerin konusu kadındır. Onun için kadının fiziksel güzelliğinden çok resimlerindeki estetik güzelliği önemlidir.
Sanatçımız şöyle diyor: “Benim kadınlarım güzellik peşinde değiller, yaşam telaşındalar. Kadınların her halini çizmeye, en çok da onların ruhsal yapılarını dışavurumcu bir üslupla anlatmaya çalışıyorum. Neşelerini, sevinçlerini, hüzünlerini, var oluşun mutluluğunu, yanlışlarını, mutsuzluklarını, var etmek isterken çabalarını, anneliklerini, anne olmanın sevincini, yaşlanmanın da insan için doğallığını, güzelliğini anlatmaya çalışıyorum.
Kadınların çok yönlülüğünü de, içtenliğini de, bekleyişini de anlatmaya çalışıyorum. Kadın hep bekler. Çocukken annesinden babasından sevgi, aferin bekler. Öğrenciyken okulda başarılı olmayı, iyi notlar almayı, öğretmeninden aferin bekler. Evlendiğinde eşini sevgiyle bekler ve sevgi bekler. Çocuklarını okula göndermişse okuldan dönüşlerini sevgiyle bekler. Sanatçı ise başarıyı bekler. Arkadaşları ve komşularıyla iyi iletişim bekler.
Her insan bekler, ama kadın başka türlü bekler. Çünkü anadır, anaçtır. Kadın çok duyarlı, çok yönlü bir varlıktır. İşte ben bu bekleyişlerin, duyarlı kadının resmini yapmayı çok severim. Her aklımdan geçen düşünce, yapacağım konudur. Yapacağım konu uykularımı böler, her gün yeni ışıklarla uyanırım.
Resme başladığım an kendimden geçerim. Artık resmimle bütünleşmişimdir. Bazen ben o, bazen de o ben olur.”
İşte sanat budur. Bütün olmak ben olmaktır. Eserlerinde kendi olmaktır. Eserlerine baktığımızda,daha imzasını okumadan,“bu resim Nurgül Ferahoğlu’nun” diyebilmek mümkündür.Ben olmak kadar, bir olmak, biz olmak da güzeldir.
Bu düşünceye bir örnek vermek isterim. Günlerden bir gün, Afrika’da çalışan antropolog, bir kabilenin çocuklarına bir oyun önerir. Oyun basittir. Çocukları yan yana dizer ve açıklar. Herkes karşıdaki ağaca tüm gücüyle koşacak, ağaca ilk varan birinciliği kapacak. Ödülü de o ağacın altındaki meyveler olacak. Çocuklar oyuna hazır olunca antropolog oyunu başlatır. İşte o anda bütün çocuklar el ele tutuşur birlikte koşarlar. Hedef gösterilen ağacın altına birlikte varırlar. Hep beraber meyveleri yemeye başlarlar. Antropolog şaşırır ve çocuklara neden böyle yaptıklarını sorar.
Aldığı cevap manidardır. “Biz ubuntu yaptık,” derler. “Yarışsaydık, aramızda bir kişi yarışı kazanacak, birinci olacaktı. Nasıl olur da diğerleri mutsuzken, kazanan bir kişi ödül meyvesini yiyebilir ki? Biz ubuntu yaparak hepimiz meyve yedik. Ubuntu; bizim dilimizde ‘Ben, biz olduğumuz zaman ben’im demektir,” demişler.
Sanatçımız şöyle devam ediyor: “Ben başarıyı arkadaşlarımla ve öğrencilerimle paylaşmayı çok severim. Hep biz olmayı öneririm. Paylaşmanın getireceği gücü, sevinci, mutluluğu tanırım. Paylaşmanın birleştirici gücünü ve bulunduğu ortamı, kurumu güçlendireceğini bilirim.
Benim kadınlarım iddiasızdır, hep yaşam telaşındadır. Yapacakları çok işleri vardır. Çok çalışıyorlardır. Köydekiler de, kenttekiler de yaşam telaşı ve var olma savaşı içindedirler.
Resimlerimde varlık içinde olan da, yokluk içinde olan da hepsi ‘Varım ve kadınım, dünyaya katkıda bulunanım. Benim yaradılışımda yok etme yok,’ diyorlar.
Bazen hayat doğru gitmez, her şey tepetaklak olur. İşte o zaman insan, hayata başka türlü bakmaya başlar. Bu nedenle bazı resimlerimde figürler tersten bakar. Tersten bakabilmek de kişiyi besler. Belki de figürün tepe takla oluşu hayatın zorluklarını, kolay çözebilmek içindir.”
Nurgül Ferahoğlu’nun anlatımı bana Ahmet Haşim’i hatırlattı. Bir anısında şöyle diyor: “Ben evime her seferinde farklı farklı yollardan dolaşarak girerim. O yollar, içinden çıkamadığım problemlerimi çözmeme yardım eder. Her geçtiğim yola ilk kez görüyormuş gibi bakarım, her seferinde farklı şeyler görüp öğrenirim.”
Nurgül Ferahoğlu’nun resimleri içinde melodisi bulunan sözsüz hikâyelerdir. Her resim, içinde binlerce hikâye barındırır. İçindeki melodi, izleyeni yavaş yavaş kendine çeker. Melodiyi duyanlar, kulak kabartır, hikâyeyi dinlemeye çalışırlar. Resimler, hikâyelerini yalnız hissedenlere, görebilenlere anlatırlar.
Sanatçımız devam ediyor: “Resimlerimde insanlarımın ayakları küçüktür. Toprağa incitmeden basarlar. İçlerinde kötü şeyler barındırmazlar, güzellikler vardır. İçlerindeki elementleri (ateş, su, hava, toprak) nazikçe kullanırlar. Çünkü onları ruhları yönetir. Her an çizim yapıyorum. Çizimlerime 2010 yılından sonra daha da ağırlık verdim.”
Nurgül Ferahoğlu’nun çizimlerinde ve kompozisyonlarında dengeyi hep görüyoruz. Yaptığı resimlerinmekansızlığının nedenini sorduğumda, mekânın resimlerindeki konuyu ve duyguları sınırlamasını istemediğini, her figürünün özgürlük içinde tuval üzerinde yer almasını istediğini anlattı.
Çizerken, boyarken ruhunu özgür bırakan, özgürlüğünün getirisi ile özgün resimler ortaya koyan Nurgül Ferahoğlu kopyacılıktan uzak, kendine has tavrıyla sanat dünyasında yer alıyor. Ruhundaki özgürlük; kimseye benzemeyen eserler ortaya koymasına neden oluyor. Biliyoruz ki özgür çalışmalar, özgür ruhtan çıkar.
Resimlerindeki renkler kontrastlarıyla yan yana gelerek birbirlerinin değerlerini artırırlar.Nurgül Ferahoğlu’nun kadınları müzik yapar eğlenirler. Nurgül Ferahoğlu, resimlerinde kadınların duygusal yönlerini anlattığı gibi, bazı resimlerinde de sokak düğünlerini, balolarda eğlenen kadınları da anlatır. Kadınların giysileri, yöresel renkleri ve dokuları üzerlerinde toplayarak zengin renk dokuları oluşturur. Bütün kadınlar hanımefendidir. İç içe de olsalar kendi dünyalarındadırlar, mutlu ve zengindirler. Hepsi uçuyormuş gibidirler. Hacimleri olsa da ağırlıkları yoktur. İzleyen kişi, o resimlerdeki kadınları avucunun içine alır, tek eliyle havaya kaldırır. Bu kadar renk ve biçim zenginliği resme ağırlık vermez. Çünkü figürlerin sadece ayak parmak uçları yere değer.
Nurgül Ferahoğlubilir ki bazen başladığı konu, oluşmakta olan eserin yön değiştirmesi ile değişir. Sonucunu eser tayin eder.
Sanat eseri, kendisi ile izleyici arasında aracıdır. Sergiledikten sonra eser sanatçıdan çıkmıştır. İzleyici ne düşünür, eseri ne düşündürür pek merak etmez. O yeni eserlerin oluşumu için yeni düşüncelere dalar ve kendine yön verir. İçindekiler çıkmayı beklerler. Bazen düşüncede birkaçı birden oluşur sıra bekler. “Ben de çıkmak istiyorum” diyerek sanatçısına şarkısını söyleyip sıkıştıranlar vardır. Bazende rahatsız edecek kadar acelecidirler. Sakin yaradılıştaki sanatçımızı zor durumda bırakırlar. Sanatçımız, sabırlıdır. Düşüncelerine, beklemelerini önerir.
Sanatçımız Nurgül Ferahoğlu’na düşüncelerinde oluşan aceleci konuların bolluğunu ve çözümünü dilerken yolunun hep açık olmasını diyorum.
Yorum
KEŞKE
Keşke yoruma görsel ekleme imkânımız olsaydıda bir kaç görsel ekleyebilseydim.
İddiasızlık kelimesine takıldım.
Soru şu; resim sanatı neden istisnasız tüm sanat dalları filosunun AMİRAL GEMİSİDİR?
Yeni yorum ekle