Mehmet Ali Doğan
“Sanat Hayatın Bütünüdür”
Gülseren Sönmez
Mehmet Ali Doğan’la sohbet ederken bir kez daha inandım ki sanatçı doğuluyor ve sonra çok çalışılarak yetenek geliştiriliyor. Çalışmadan adını duyuran sanatçıya da doğrusu pek rastlanmıyor.
Google’a göre sanat: “Aslında dünyamızı süslemekten de fazlası... Güzellik algılarımızı, zihnimizi ve duygularımızı şekillendiren, değiştiren, besleyen, hatta bazen eğip büküp çarpıtan; ruhumuza tesir eden, bazen şifalandıran, bazen ise kışkırtan... Kimi zaman basit bir kişisel hikâyeye dair, kimi zaman ise çağları değiştiren büyük olayların, devrimlerin sembolü, bazen de dümdüz delilik! Kurallı cümlelerle tanımı dahi zor olan şey: Sanat. Sanatçılar ise, yine sanatın tanımı kadar zor, karmaşık, bi acayip ruhlar!”
Mehmet Ali Doğan’a göre, sanat hayatın bütünüdür.
Sanat doğadan çıkarılan soyuttur… Paul Gauguin
Kendisini savaşçı olarak gören Mehmet Ali Doğan “her zaman savaşımı yaşam hikâyem içinde anlattım,” diyor ve her yıl değişen şematik görsellerle kendi gerçeğinin bütününü arayarak anlatmaya devam ediyor.
“Kadın ve Şeritli Mekânlar” serisinde kadınla bütünleşen mekânın estetik güzelliğini anlatmaya çalışıyor.
Neredeyse tüm canlılar için güzellik önemlidir, hazdır, mutluluktur. Ancak çoğu zaman sahiplenmek arzusunun karşılığı olarak duygusal nesnelerle olan ilişkisine bağımlıdır. Hâlbuki her güzel şey değişmeye, unutulmaya, yok olmaya, ölüme mahkûmdur. Hiçbir zaman kalıcı değildir.
“Güzel” ideasının kendisi yok olmaz. Duygularla algılananın çok ötesindedir. Görünenin dışındadır. Düşüncededir. Belli bir varlıkta, zamanda, mekânda değildir. Asıl gerçekliktir. Bir şeyin tüm koşullardan bağımsız özüdür.
Biliyoruz ki hiçbir şey kendiliğinden güzel değildir. Zihinde güzel ideası ile ne kadar örtüştüğü algılanırsa, ancak o kadar güzeldir. Güzel aslında varlığın nedenidir. Belki de idealar dünyası olmadan fenomenler dünyasının var oluşundan söz etmek mümkün değildir.
Bu çalışmalarda güzel ideası, güzeli en iyi anlatabilecek bir konu üzerinden, yer ve zaman ötesinde belirli veya belirsiz objelerin, düşünsel boyutta algılanan ve her an değişebilen görüntüleri ile yansıtılmak istenmiştir. Şeritler ve dokular anlatıma güç katmak içindir.
Güzelliğin kendisine ulaşma isteğinde estetik kaygı tasarlama ön plandadır. Bu konuya en yakışan da kadındır. Bu çalışmaların adı işte bu nedenle “Kadın ve Şeritli Mekânlar”dır.
Mehmet Ali Doğan, doğadaki güzeli bulmak için, enerjinin nesneleri kıvrıla kıvrıla değiştirmesini ve onlara yön vermesini izleyerek resimlerini oluşturmuştur. Nesnelerdeki enerji, kendi enerjisini çoğaltırken sanatçısına da yön vermiş, bazen de sanatçı enerjisi ile nesnelere can ve yön veren olmuştur. Sanatçı transa geçerek çalışır. Artık ruhu uçmuştur, uçuş anında yeni oluşumlar ve doğumlar olur. İçindeki enerji izin verdiği sürece, oluşumlara, doğumlara da izin verir.
Mehmet Ali Doğan’ın ruhu gökyüzünde dolaşır. Parsellenmiş dünyayı izler; o izler de parseller de resimlerinde yer alır, resimlerinin temel taşlarını oluşturur. Dünyada şu anda var olan savaşlar da, daha öncekiler de doğanın parsellenmesi üzerinedir. Hepsi sanatçı ruhunu sarsar. İçini titretir, yeni eserler oluşturmasını sağlar.
“Anadolu Uygarlıkları Çeşitlemeler” serisinde yüzyıllar içinde birikmiş Anadolu kültürünü kendi yorumları içinde anlatır. Salt gerçekliğin her canlıya göre farklı algılandığı bu kaotik düzende kilit taşlardan birisi belki de sevgi gizemi olmalıdır. Mehmet Ali Doğan resimlerinde o gizemi arar, kaotik düzeni resimleriyle anlatır.
Sanatçı kendi gerçeğini ararken sevgiden yola çıkar. Yolu sevgiyle başlar, sevgiden geçer, yine sevgiyle son bulacaktır. Sevgiden geçmeyenin yol olmayacağını da bilir.
Sanatçımız, görünenin çok ötesinde aşkın, acının, fedakârlığın, mutluluğun, saygının, ya da var olmanın derin karmaşası içindeki belirsizliğin belirgin görüntülerle anlatımını amaçlamıştır. Bu çalışmada metaforik bakış ile en güçlü katkılarından birisi olan “aşk”ın duygusal izleri öncelikli olmuştur. Her çalışmasında bu metaforlarla karşılaşır, şaşkınlığa düşeriz. O aşkı bulmuştur. Ruhu her an uçuş halindedir. Hep uçar. Doğaya kuşbakışı bakar. Artık insanlar, dağlar, tepeler ağaçlar nesneler özelliklerini yitirmiş, soyutlanmış üçgenler, kareler, çeşitli formlar haline dönüşmüştür.
Çalışmalarının arasındaki anlar arasındaki zaman boyutu, önce ve sonra ilişki ile dengeseldir. Mekân boyutu postmodern yaklaşımla bazen öğeler arasında anlamlı olmayan, bazen de düzenlemelerle sunulmuştur. Her sergi farklı bir anlatım gücüyle yüklüdür.
Sanal yaşamlardan kurgulanan imgeler, tanımlanamayan bütünün tanımlanan parçalarıdır. Hiçbir şey tek başına olmayacağına göre, her şey kendisinden önce gelenin sonucu, her sonuç kendisinden sonrasının başlangıcıdır. Görüntüler içindeki duygusal birliktelikler, çelişkiler, yaratılmaya çalışılan düşler diyalektik bir yapı içindedir.
Unutulmamalıdır ki üretilen tüm ürünler hangi teknikle üretilirse üretilsin, gördüğümüzü sandığımız zihinsel yorumlardan başka bir şey değildir. Herkese göre farklı algılanır ve görecelidir.
VAR OLMANIN DİYALEKTİK ÇELİŞKİSİ
İnsanın maddi varlığının özünü oluşturan içsel değerlerinin çelişki ve çatışmalarını diyalektik yaklaşımla ele almak gerekir.
Her sınır ister biçimi, ister düşünceyi anlatsın hep çizgiler algılatır. İlkel insanlar da kadını ve erkeği simge ve çizgilerle anlatmışlardır. Birçok tablet ve höyükte kadın ve erkeğin üçgen simgesiyle anlatıldığını görürüz. O nedenle de Mehmet Ali Doğan birçok resminde üçgenleri kullanarak insanı ve insanın bu dünyadaki yerini belirleyerek anlatmaya çalışmıştır.
SINIRLANMIŞ ALANLAR
Bu koşullandırıcı sınırlar, yaşamda ne kadar yol gösterici olursa olsun, bir o kadar da arkasındaki bilinmezliğin dayanılmaz merakını, heyecanını, coşkusunu, umudunu ve korkusunu barındırır. Ama hiçbir korku, her var oluşun aslında yeni yok oluşların öncüsü olduğu gerçeğini değiştirmez.
Kendi dünyası içinde ne kadar önemsense de her yaşam, ancak kendine çizilen sınırlar içinde vardır. Sonradan eklenenlerden arınıp, en yalın çıplaklığı ile varlığının ve kimliğinin farkında olmak, var olma mücadelesinin, kendine güvenin ve güçlü olmanın ta kendisi olmalıdır.
Bu çalışmada insanın, ne kadar başkalarından olduğunu sansa da en çok kendisi tarafından oluşturulan, ne kadar renkli, çekici olursa olsun sınırlarında yaşamak zorunda olduğunu, ne var ki kaçınılmaz olanın, her zaman hayallerin, arayışların, farklı dünyaların, yeni paradigmaların, yeni değerler dizilerinin sınırlar ötesindeki bilinmezliklerde var olacağı anlatımı estetik görsel düzenlemelerle sunulmuştur.
Sınırlar içinde var olmanın, farkında olma ya da olmama, uzlaşma ya da uzlaşmama, kabul ya da ret çelişkilerinden yola çıkarak oluşan bu diyalektik yaklaşım, aslında özgürlük arayışından başka bir şey değildir.
Mehmet Ali Doğan her serisinde kendisini arar; o Anadolu kültürüyle yoğrulmuş köklü bir ailenin çocuğudur. Babası resim okumasını istemese de o kendi kültürünü aktarmak için bir yol bulmalıdır. O yolu sanatta bulur. Çoğunlukla resim yaparak bu yolu arar, arada sazını eline alıp tezenesinin çıkardığı sesle dalar enginlere, çıkar iç yolculuğuna… O yol çok derindir, hiç sonunu bulamaz. Daha kat edeceği çok yol vardır.
İnsanın doğadan koparılıp odalara, dar alanlara sıkıştırılması hiç hoşuna gitmez. O doğada özgür olmalıdır, kırlarda gezmeli, resim yapmalı, saz çalmalı, dilediği arkadaşları ile coşup söylemelidir. Sanatçımız hep sınırlanmış alanlarda yaşamak zorundadır. Yine de bir kuruma bağlı olarak yaşamamak bir nebze de olsa özgürlüktür onun için. Özgürlüğü resimlerinde arar. Onun resimleri özgür doğanın soyutlanmış resimleridir. İçindeki özgürlüğün resmidir. Mutludur.
ŞAMANİK GÖRSELLER
İnsan bedenleri enerjiye dönüşerek titreşen renkler haline dönüşürken, yaşamdan aldıklarıyla kâh mutlu, kâh hastalıklı olabilirler. Yine de hayata kattıklarıyla var olmanın mutluluğunu yaşarlar.
Çocuk oyunlarını keyifle oynayan, her oyunda güzellikler bulan Mehmet Ali Doğan çocukluğundan yola çıkarak “Taş Üstüne Taş” serisinde hayatın dengesini anlatmaya çalışmıştır. Geometrik formlar eserlerinin yapı taşını oluşturmuştur. Hep düşler kurmuştur.
DÜŞLERDEKİ GERÇEKLİK
Düş hem hayal etmek hem de rüya... Hem gözler açıkken hem kapalıyken… Hem gündüz hem gece. Düş kurmaya dünyayı algılamak için olmazsa olmaz olan sistematik düşünmek olarak bakılabilir, gerçekliğin acımasız katılığına hayaller, renkler, sisler, bulutlar ekleyerek ruhun derinliklerinde zenginleşmeye çalışmak olarak bakılabilir.
Tümüyle gerçeklerden yansıyan bir dünyada düş kurmak, gerçeğin en belirlenmişliğinde, bir belirsizlik yaratarak yeni ufuklar açan zihnin bir eylemi gibidir. Mutluluk veren, sevimli, yaşama anlam katan, onu katlanılabilir kılan büyük bir dost gibi. Bu dünyayı daha yaşanabilir kılmanın yanı sıra belki de bilinmeyen dünyalara kapı aralar gibi.
Yüzleşilen gerçek ile güçlü düşlerin çatışmasını varlığının her anında hisseden insan, gerçekliğin tüketen apaçıklığı ile yabancılaşma yerine, kendi isteği ile yansımayı seçer. Yaratıcılığı ile yeni gerçekler, yeni dünyalar kurgular. Sanki sezgileriyle var olmasını dilediği yeni kaçma ve sığınma anları arzular gibidir.
CENNETİN GÜNAHLARI
Mehmet Ali Doğan’ın resimlerinde selviler yan yatmıştır. Sanki günahkâr insanların günahlarını yüklenerek hayata kendilerince katkıda bulunmaktadırlar. Selviler kimi zaman da gökyüzüne yükselerek “biz de varız” der gibidirler.
İnsanın olaylar ve olgular dünyasını anlamak ve anlatmak arzusuyla ürettiği, içindeki gizleri yansıttığı fanteziler belki de sanatın asıl alanıdır.
RUHUN ÖTESİNDEKİ BEDENLER ŞAMANİK GÖRSELLER
Bedenleri kontrol ederek ruhlardaki aşkı ve duyguları ifade edebilme yeteneğine sahip insanlar güzelliğin, estetiğin, zarafetin doruk noktasındadır. İnsan bedeninin en kusursuzu ve mükemmeli yakalamaya çalışan halini görürüz. Adeta var oluşun üst anlatımı gibidir.
Ruhsal ve bedensel güç, irade, kararlılık, emek ve zekâ, estetik duygusu ve artistik yetenekle birleşirse, insan için tüm duyguların ve ruhun ötesine ulaşılır. Sanatın gücü ortaya çıkar.
Estetize hareketlerle şeyi, kendi bağlamından çıkarıp özüne dönüştürmek, dansçının içsel deneyimleri ve anlatmak istedikleri ile yakından ilişkilidir. Bedeninde deneyimlediği haliyle insan ruhsal, zihinsel ve duygusal durumlarının anlamı, ritmik değişimini ve dönüşümünü yansıtır. Kendi aşkına odaklanır, artık kavramlar ötesindedir.
Dansın gerçek durumları değil gerçeğin zihinsel tasarılarını bedensel yetilerle yansıttığı göz önüne alınırsa, bir insanın amacı gerçeğin ötesinde duygusal deneyimler yaşamak, beden hareketleriyle soyutlamalar ve yeni algılar yaratmak olmalı. Yerçekimine bile meydan okuyabilen ve kendini aşabilen özgür ruhlar olmalı. Adeta havada uçmalı, dans etmelidir.
Bu durumu plastik bir sanat olan resimle anlatmak da usta sanatçı işidir.
KENDİNE YABANCILAŞAN İNSAN
İnsan hep kendini bilmek ve kendi olmak ister. Ancak toplumun dayattığı değerler, paradigmalar ve yargılar yüzünden oluşan uyumsuzluklar aidiyeti azaltır. Kocaman bir dışlanmışlık, yalnızlık ve yabancılaşma başlar. Olan biten, her şeyden rahatsız olmaya başlayan insan, derin yalnızlığı içinde her şeyi unutmak ve her şeye itiraz etmek ister.
Ne kadar tüketilirse o kadar zengin olacağından başlayan, pragmatist ve egoist anlayışların hâkim olduğu ahlak değerleri, içi boş aldatıcı sloganlar insanları sorgulamaya iter. Bu yaklaşım ve yaşam tarzlarına uyum sağlamak, hatta kabullenmek zorunda olmak, insanın varlık değerleri ile örtüşmediğinde ortaya gerilim ve çatışma çıkar.
İnsan doğadan gelmiştir ve doğaya bağlıdır. Doğayla ilişki kuramadığında yeteneklerini geliştiremez. Doğanın değişmez ve ayrıcalıksız kendi kuralları vardır. Bunların farkında olmak ve anlamak insanı güçlendirir. Ancak insanın kendi kültür dünyasını yaratmak istemesiyle her şey değişir, doğayla yabancılaşma başlar.
Bu ikilemle başlayan yolculuk, bu türden yabancılaşma doğaya karşı özgürleşme ise, yaratılan yeni kültür dünyası ve değerler karşısında tutsaklaşma nasıl kabul edilebilir?
Tüm bu olguların dışında doğa olayları her şeyi altüst eder, insanı düşündürür, sanatçıyı baştan çıkarır. Sanatçı çok düşünmek, gerçeği aramak zorunda kalır. Gerçek nedir, sevgi nedir sorularını sorar. Ölüsünü taşıyanları düşünür. Güneydoğu Anadolu depreminde olduğu gibi…
Bu konu bin yıllardır insanların düşüncelerinde gelişmiş, var olan gerçekle çok yazılar yazılmış, üzerine çok konuşulmuştur. İnsanlar doğa olaylarından ve ölümden korkmuş yine de kendini avutacak sözcükler bulabilmiştir.
Geldim, yaşadım, gittim.
Sen de geldin, sen de gideceksin.
Onun için yaşamana bak…
Fayyum resimleri kitabesi yazısı. M.S. 1.yüzyıl
Sanatçı; düşünen, duyarlı varlıktır. Düşündüğü sürece yeni düşüncelerle yeni eserler oluşturacaktır.
1970 yılında Elazığ’da doğan Mehmet Ali Doğan’a çocukluğunu sordum. Benim çocukluğuma çok benziyordu. O anlatırken gözlerim doldu. İkimiz de çok zor şartlarla mücadele ederek sanatçı olabilmiştik. Bunları düşünürken yaratanıma teşekkür edip şükrettim. Mehmet Ali 10 yaşında annesini yitirmiş, yedi kardeşle büyümüştü. Çocuk yaşından itibaren yaşam mücadelesi içinde pek çok işte çalıştı. Ayakkabı boyacılığı boyaları ve renkleri tanımasına neden oldu. Tek hedefi vardı, ressam olmak. Resim bölümünde okuyabilmek için şartlarını zorladı. İlk isyanı babasınaydı. İçindeki coşkuyu sanki sonsuzluk deryasına taşıyordu. Upuzun bir yoldu önündeki. Ne pahasına olursa olsun o yola koyulacaktı. O yolda kendini eğittiği gibi birçok insanı da eğitti. Hâlâ da eğitmeye devam ediyor.
İlkokul, ortaokul ve endüstri meslek lisesi torna tesviye bölümünü Karadeniz Ereğli’de okudu. İlk kişisel sergisini 19 yaşında Ereğli Halkevi’nde açtı. 1991 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünü kazandı. 1995 yılında atölye birincisi olarak Prof. M.Zahit Büyükişleyen atölyesinden mezun oldu. Prof. Hasan Pekmezci özgün baskı atölyesinden öğrenimi süresince baskı teknikleri üzerine eğitim aldı.
Bugüne kadar yurt içi ve yurt dışında 31 kişisel sergi açtı. Birçok karma etkinliğe, yarışmalı sergilere, sanat fuarlarına, çalıştaylara katıldı, yarışmalarda jüri üyeliği yaptı. Ulusal yarışmalarda yedi ödül alan sanatçı, özgün baskı teknikleri ve duvar resimleri çalışmalarına ayrıca önem vermektedir.
Ankara Devlet Güzel Sanatlar Galerisinde 1993 yılında çocuklara yönelik ders vermeye başlayan sanatçı, daha sonra güzel sanatlar fakülteleri ve liselerine yönelik olarak yıllarca sanatsal eğitim vermiştir. 2001 yılında kurucusu olduğu T.C. M.E.B. Özel Mehmet Ali Doğan Sanat Evi’ni açmıştır, gençlere eğitim vermeyi özveriyle sürdürmektedir. Bugüne kadar iki binin üzerinde gencimizin akademik eğitime başlamalarına katkı sağlamıştır. 2020 yılında Çankırı Karatekin Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Sanat ve Tasarım Anabilim Dalında, Tekstil alanına ilgisi nedeniyle yüksek lisans eğitimini tamamladı. Tezinin konusu “Çizgi ve Geometrik Formlarla Yapılan Soyut Resimlerin Tekstil Yüzeylerine Uygulanması”.
Tüm yaşamını sanatla kurgulayan Mehmet Ali Doğan, çalışmalarını Ankara’daki özel atölyesinde sürdürmektedir. Kamu kurum ve kuruluşlarında, müzelerde, özel koleksiyonlarda eserleri bulunan sanatçı, UPSD üyesidir. Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği BRHD’de altı yıl dernek yönetiminde görev yaptıktan sonra 2012-2016 yılları arasında iki dönem oy birliğiyle dernek başkanlığı yapmıştır.
Artankara fuarının fikri ve Artmeydan projesinin fikir ve uygulayıcısı olarak birçok proje gerçekleştirmiştir. Halen Prof. Hasan Pekmezci hocasıyla birlikte Halk Bankası Sanat Danışmanlığı görevini yürütürken, restorasyon işleri yanı sıra sanatsal çalışmalarına serbest olarak atölyesinde devam etmektedir.
Bol bol üret, güzel insan, güzel düşünen sanatçı Mehmet Ali Doğan…
Yorum
M.A.Doğan
Mehmet Ali, kaynağını Anadolu topraklarından alıp sınır ötesine geçen gürül gürül akan bir sanat ırmağıdır. Gülseren Hanım'ın ellerine sağlık.
Yeni yorum ekle