Seramikleri kendinden ötedir,
kendinden ziyadedir
MURAT BİÇER
Gülseren Sönmez
“Hocam, ben basketbolcuydum. Basket oynamaktan büyük keyif alırdım, çok da mutluydum. Gün geldi, arkadaşlarımı kıramadım, resim kursuna başladım. Kurs çok hoşuma gitti. Sınavlara girerek Isparta Halı Dokuma Bölümünü kazandım. Orası nedense beni pek çekmedi. Tekrar sınava girerek 2008 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümünü kazandım. O okulda çömlekçiliğe heveslendim. Endüstriyel seramikte staj yaptım”
Staj yaptığı bölümden teklif alan sanatçımız Murat Biçer orada çalışmaya başlar. Bir ara Çorum’a gider. Çorum’da çeşitli çalışmalarla yoluna devam eder. Ardından Çanakkale’ye geri döner. Çanakkale Seramikleri Araştırma Geliştirme ve Uygulama Merkezi Çasem’de sözleşmeli olarak başladığı işine kadrolu seramik teknikeri olarak devam eder. Yıl 2012’dir.
Çanakkale Seramik’te tasarlanan seramik çalışmaları ilham vericidir. Farklı renklerdeki seramikler toplumun beğenisine sunulur. Murat Biçer Çanakkale’de yapılan seramiklerde seramiğin rengine, dokusuna katkıda bulunmanın keyfini, mutluluğunu yaşayanlardan olur. Çanakkale Seramik markası eşsiz tasarımların yer aldığı bir kurumdur. Orada seramikle ilgili koleksiyonlar oluşturulur. Bu nedenle Çanakkale Seramik seramik sanatçılarının ve yurdumuzun gururu olagelmiştir.
Murat Biçer artık kendi seramiğini yapmalıdır. Evinin salonuna çömlekçi çarkını kurar, bir süre sonra da seramik fırını alır. Bundan sonra sıra hayallerinin peşinden gitmeye gelmiştir.
Çanakkale’de seramik işiyle uğraşan yerli halk 19. yüzyılda yapılmış zürafa, aslan gibi hayvan figürlü eserler üretirken, Murat Biçer o konudan uzak durur. Sanatçımızın hedefi kendi tekniğini oluşturmaktır. Girdiği yol çok çalışmak ister, yorucudur. Zorluklardan hiç yılmaz. Tek istediği, yaptığı eserlerin kendini anlatabilmesidir.
Sanat üretmenin verdiği mutluluk gibisi var mıdır? İster kalemle çizim olsun, ister renkle, ister yontuyla, ister çamurla, ekmekle, çocukla… Üretme olmadan gerçek mutluluktan söz edilebilir mi hiç?
İçinde sözü olan sanatçı, zor zamanlarda sanata tutunur. Sanat, hayat seline kapılmış insana uzatılmış kurtarıcı bir daldır. Sanatçı, yaptığı işin bilinmeyene doğru, zor ve gizlerle dolu bir yol olduğunu bilir.
Seramik bir dildir, plastik sanatlara özgü bir dil; içinde dört elementi taşır (hava, su, ateş, toprak), bir de ona yön veren ruhu sırtlamıştır. Sanatçı her seferinde seramiğin dilini kendine has yöntemle özgün biçimde kurgular. Eserini kurgularken her zaman sanatçının içi heyecanla dolar. Çamurla baş başayken sadece iç sesine kulak verir. Sonra eserini renklendirir. Murat Biçer eserlerini boyayı püskürterek renklendirmeyi tercih etmektedir. Renklendirme sonrası sanatçı, eserini pişirmek için yola koyulur. Artık her eser için ayrı hesap zamanıdır. Zaman, ısı, hava akımı tek tek hesaplanır.
Seramik sanatçısı, çamurun insan ruhunu rahatlatmasını hissederek öğrenirken, var oluşunun nedenlerinin de farkına varır. Hayatın gizemini çözer. Gizemi çözdükçe, hayranlığı da mutluluğu da huzuru da artar. Bazen zorlansa da çamur her zaman ona yol göstermiş, rahatlatmış, güzeli bulmasını sağlamıştır.
Murat Biçer sanat ortamında çalışırken, duygu ve hayal dünyası huzurla dolar. Eksiklerini görür, kendini tamamlar, bereketlendirir. Sanatçımız testi, vazo, ibrik ve çeşitli çanak çömlekler üretir; toplumun beğenisine sunduğu her eserde kendi imzası, DNA’sı vardır.
“Kendi sanatım” dediği seramik vazolarıyla sergisinde ilk karşılaştığımda bu denli estetiği yüksek seramiği daha önce görmediğimi düşünüp eserlerin etrafında defalarca döndüm. Tekniğin, zarafetin nadide örneklerindendiler. Zariftiler… Çok zariftiler…
Murat Biçer’in çalışmalarında bilgi, teknoloji ve dinamizmin yüksek seviyesi çok rahatlıkla fark edilebiliyor. Onun çalışmalarında biçim, estetik, zarafet her zaman öncelikli. Zaten kendisi de içinde, görüntüsünde zarafeti, inceliği, hoşluğu, güzelliği barındırıyor. Eserleri, güzelliklerini sanatçının kendisinden alıyor şüphesiz.
Sanatçımız şöyle diyor: “Hocam, ben en çok Truva’dan etkileniyorum. Truva atları yapıyorum. Truva atının anlattıkları, sonsuzluk gibi, içinde birçok gizemi, insani davranışı barındırıyor. Osmanlı sanatından tutun gıdalara kadar her şeyden etkileniyorum. Her düşünce, her obje ve çevrem bende sürekli yeni fikirlerin doğmasına neden oluyor.”
Seramik stres yönetimidir, ruhun eğitimidir. Güzeli bulma ideasıdır. Doğanın bilinmeyen derinlikteki kaynaklarından, bilinmeyen geleceğe göndermedir.
Temel yaklaşım şudur. Her şey, en bildiğimizi sandığımız bile, sonsuz derinliği içinde ve bilindiğinin ötesindedir. Farklıdır… Kendine özgüdür… Eşsizdir… Nereden baktığımızla ilgilidir… Ve sadece görünen, hiç değildir. “Bu eser şu kişinin” dediğimizde o kişinin imzasını taşır. O eser onundur. Çünkü her eserde sanatçısının ruhu saklıdır. O, eserini oluştururken hayaller kurmuş, yaşadıklarını, atalarından getirdiklerini gözden geçirmiş, bildikleriyle birleştirmiş, bir bileşke oluşturmuştur. Oluşturduğu eser hiç şüphe yok ki bir bileşkedir.
Biliyoruz ki hiçbir şey kendiliğinden güzel değildir. Zihinlerdeki güzel ideası ile ne kadar örtüşebilirse, ancak o kadar güzeldir. Güzel aslında varlığın nedenidir. İdealar dünyası olmadan fenomenler dünyasının var oluşundan söz etmek mümkün değildir.
Sanatçımız sözlerini şöyle sürdürüyor: “Seramiğin dokunmadığı nokta yoktur. Onun hammaddesi topraktır. İnsanın var olma nedeni gibi. İnsanlar evlerinde seramik görmekten mutlu olurlar. Seramiğin dokusu, görüntüsü insanı alıp uzak diyarlara götürür, bir de estetiği yüksekse doyulmaz olur. Her eserin seramiği özeldir, farklıdır. Her seramik farklı tınılar çıkarır.
Her eserimde, çalışma anlarım arasındaki zaman boyutu değişir. Çok uzun sürede yapılanla, kısa sürede yapılan arasındaki estetik değer aynı olabilir. Sonuçta estetik değeri yüksek olan eser güzeldir.”
Murat Biçer kullandığı toprağın değerini bilir, onun içindeki yaşanmışlıkları düşünür; toprağın içindeki binyılların enerjisini, minerallerini hissederek ona yön verir. Sanatçımız dokunduğu her toprak parçasına DNA’sını bırakır. Şekillenen esere hayranlık duyar ve şükreder.
Zaman zaman İstanbul’umuzu çöl tozlarının sardığı olur. Çöl tozlarının toprağı ne denli zenginleştirdiği bilinir. Binlerce kilometre uzaktan gelen bu tozların içindeki hayvan, bitki zerrelerini düşünürüm. Afrika’nın çöllerinde güneşle kavrulmuş, içinde güneş enerjisi taşıyan tozları düşünürüm. İşte o anlarda, neredeyse her gün toprakla bütünleşen Murat Biçer’in eline aldığı çamurla güreşirken neler hissedebileceği geçer aklımdan.
En az bin yılda oluşan toprağı, google şu şekilde anlatıyor: “Ana materyal ana kaya olarak tanımlanan volkanik, tortul (birikim) ve metamorfik (yüksek sıcaklık ve basınç altında başkalaşıma uğramış) kayaçların fiziksel ve kimyasal etkenlerle ayrışmasıyla ya da akarsu, buzul, rüzgâr gibi etkenlerle taşınan malzemenin birikmesiyle toprak oluşur.’
Sanatçı sevdalıdır. Hele Murat Biçer gibi sanatına son derece tutkulu ise, sanatını her türlü sevdanın bile üstünde tutar. Çünkü sanat; güvendiğidir, ihanet etmeyenidir, onu onurlandıranıdır. Gecesi, gündüzü bu sevda üzerine kurguludur. Amacı sanatla kendini anlatmaktır. Seramikleri ruhunun dışavurumudur. Sanatçımız eserleriyle aslında kendini ifade etmektedir. Eserlerinde hayat soyutlanmıştır, tüm çirkinliklerinden arındırılmıştır. Sanatçımız için sadece sanatı ve onun sevdası vardır. O sevdaya kendi bile erişemez, garip bir bileşkedir, çözemediğidir. Aşk üstü aşktır. Seramikleri kendinden ötedir, kendinden ziyadedir.
Her türlü çabanda yolun açık olsun değerli seramik sanatçımız Murat Biçer…
Yorum
Değerli sanatçımız Troia…
Değerli sanatçımız Troia tutkunu. Fuarda görmüştüm çalışmalarını. Özgün ve detaylı. Kutluyorum
Yeni yorum ekle