Floransa
Dante Gibi Ortasındayız Ömrün
Murat Özsoy
Floransa’nın Duomo Meydanı hiçbir tartışmaya yer vermeyecek derecede görkemli. Bir buçuk asırlık bir çalışmadan sonra 1436’da tamamlanan Santa Maria del Fiore Katedrali’nin ününe ün katan bir özelliği var: Ünlü İtalyan şair, yazar, siyasetçi, filozof Dante burada vaftiz edilmiş. Dünya edebiyatının en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilen epik şiir İlahi Komedya’nın yazarı Dante…
Katedral’in hemen önündeki, sekiz köşeli, yeşil-beyaz mermerli San Giovanni Vaftizhanesi kentin en eski yapısı; bin yıllık geçmişe sahip. Vaftizhanenin Doğu Kapısı, Michelangelo’nun deyişiyle “Cennet Kapısı” 1452’de yirmi yedi yıllık bir çalışmanın ardından tamamlanabilmiş. Kapının üzerindeki on bronz paneldeki kabartmaların teması Eski Ahit’ten alınmış. Havva ile Adem’in Yaratılışı’ndan başlayıp Seba Melikesi ile tamamlanıyor panellerdeki öyküler.
BİN YILLIK DANTE KİLİSESİ
Asıl adı Saint Margaret olan Dante Kilisesi’ni ziyaret ediyoruz. 1032’ye tarihlenen bin yaşındaki kiliseye Dante Kilisesi denmesinin öyküsü şöyle: Dante, şiirinin ilham kaynağı olan Beatrice ile burada tanışır, eşi Gemma ile burada evlenir. Üstelik Beatrice ve Gemma ile aileleri de burada gömülüdür. Bu kilise, Dante’nin, hem dini, hem de sosyal, politik yaşamının merkezi olduğundan Dante Kilisesi olarak anıla gelir. Bu nedenle, uzun, kırmızı kıyafeti içinde Dante ile Beatrice’i gösteren kocaman bir tablonun kilisenin girişinde yer alması ve kilisenin hemen dışındaki sokaklardan birine de Dante Sokağı adının verilmesi bizi hiç mi hiç şaşırtmıyor doğrusu.
MEDİCİ PRENSİNİN SEKS KÖLESİ ORDUSU
1700’lerin başlarına tarihlenen San Lorenzo Kilisesi Medici Şapeli’ndeyiz… Mermerin, böylesine nakış gibi işlenebileceğini hayal bile etmek hayli zor doğrusu. İtalyan bankacı hanedan Mediciler’in mezarları için yapılan bu şapelin düzenlenmesi Michelangelo’ya ait.
İki düke ait lahitlerin üzerine, ölümlü dünyanın simgeleri olan “Gündüz ve Gece” ile “Alacakaranlık ve Şafak” heykelleri yerleştirilmiş. Her birinde bir erkek ile bir kadın yer alıyor. Kompozisyon ustalığı açısından da dünyada örneğine az rastlanır bir yapıt. Mediciler’e mezar düzenlemesi yapan Michelangelo’nun kendi mezarı Galilei, Machiavelli ve Rossini’nin de mezarlarının bulunduğu Santa Croce Fransiskan Kilisesi Medici Şapeli’nde.
Acid-Jazz’lı, orak çekiç’li ya da Che’li tişörtler denizini geçip Medici ailesinin 1540 yılına dek yaşadığı Medici Sarayı’nı geziyoruz. Son Medici Prensi Gian Gastone’un hem kadın, hem de erkeklerden oluşan “seks kölesi ordusu”nun dört yüz kişiyi aştığı rivayet olunuyor. Et kokarsa tuzlanırmış, ya tuz kokarsa ne yapmalı ki?
GALLERİA ACCADEMİA’DA DAVUT HEYKELİ
Galleria Accademia tüm İtalya’nın en ünlü müzelerinden biri. Bu şöhretini, Davut heykelinin burada hayranlarıyla buluşmasına borçlu. Yaklaşık bir saatlik bekleyişten sonra, Michelangelo’nun ünü dünyayı tutan başyapıtı önündeyiz. Davut heykelinin kollarındaki, boynundaki damarlar öylesine canlı ki, etkilenmemek elde değil doğrusu.
Michelangelo, üç yıllık bir çalışma sonucu, 1504 yılında tamamlar heykeli. Tüm dünyanın asırlardır hayranlıkla izlediği bu eser ortaya çıktığında, inanması zor ama dâhi sanatçı sadece 29 yaşındadır. Michelangelo’nun, Rönesans insanını ön plana çıkarmış olduğu Davut heykelinin Apollo’dan ve hatta Herkül’den daha yüklü bir anlatıma sahip olduğu kanısı yaygın. Davut; kuvvetli vücuduyla gücü, cesur yüz ifadesi ile de öfkeyi sembolize ediyor.
Yine böyle güçlü, kuvvetli ve öfkeli birinin, 1527 yılındaki bir kargaşa sırasında, Vecchio Sarayı’ndan fırlatıverdiği bir masa yüzünden Davut’un sol kolu kırılır. Sadece bir kolun restore edilmesi on altı yıl sürdüğüne göre, Davut heykelinin bu masa fırlatma operasyonundan ucuz kurtulduğu bile söylenebilir. Bir de, güçlü, kuvvetli ve öfkeli birileri, Davut heykelinin koluna masa değil de, başına bir yatak odası takımı fırlatıverseydi? İnsan olabilecekleri düşünmek bile istemiyor.
Vecchio Sarayı’ndan fırlatılan masa yüzünden Davut heykelinin sol kolu kırılınca, sütten ağzı yanan Floransalılar yoğurdu üfleyerek yemeğe karar verirler. Davut’un orijinali, 1873 yılında, sırf bu heykel için yapılmış olan Galleria Accademia’da emniyet altına alınırken, meydanlar da Davut’suz mahzun kalmasın diye, mermer kopyası Signoria Meydanı’na, bronz kopyası ise Michelangelo Meydanı’na yerleştirilir.
DAHA İYİ BİR NEDEN OLABİLİR Mİ YAKILMAK İÇİN?
Davut’un mermer kopyasının yerleştirildiği Signoria Meydanı, bir yandan Vecchio Sarayı’na ev sahipliği yaparken, öte yandan da reformcu Dominiken keşiş Savonarola’nın aforoz edilip yakılmasının anılarını taşıyor.
Bu keşişin yakılmayı hak edecek ne yaptığı uzun süre aklımı kurcalıyor. Sonunda öğreniyorum ki, Medici hanedanının asırlar süren iktidarını 1494-98 arasında kesintiye uğratan devrimin lideri işte bu keşiştir. Medici iktidarını kesintiye uğratmaktan daha iyi bir neden olabilir mi Signoria Meydanı’nda yakılmak için. En fazla yağ, en çok gıcırdayan tekerleğe sürülmez mi?
Yedi asırlık bir ömrü gerisinde bırakan Vecchio Sarayı’nın doksan küsur metrelik upuzun bir de kulesi var. Sarayın içi nefis eserlerle dolu, ancak ne fotoğraf, ne de video çekimine izin veriliyor. Bu nefis sarayı yaptıranlar ve aileleri şöyle ayaklarını uzatıp rahat edebilmişler midir burada acaba?
Doğrusu pek sanmıyoruz… Çünkü sarayın tamamlanmasının üzerinden daha kırk yıl bile geçmeden Floransa’nın kara yılı olan 1348’de, yüz bin kişilik kent nüfusunun altmış bininden fazlası vebanın pençesinde can vermiş.
VEBANIN ÇARESİ KUŞ MASKESİ
Veba, sadece Floransa’yı değil tüm Avrupa’yı kasıp kavurur. Cenevizli tüccarlar tarafından Kırım’dan taşınan kara ölüm çok hızlı bir biçimde Avrupa’ya yayılır. Her yerde ölü sayısı korkunç biçimde artar. Veba, yıllardan beri iyi ürün alamadığı için zaten perişan olmuş halkın üçte birini, birkaç ay gibi çok kısa bir sürede yok eder. 1350 yılında uzaklaşan salgın pek kendini unutturmaya niyetli değildir; yüzyılın sonuna dek on yılda bir tekrar geri gelir.
Yıllar boyunca vebanın, günahları yüzünden insanlara Tanrının gönderdiği bir ceza olduğuna inanılır. Veba, umutsuzluğa ve çılgınca davranışlara sebep olmaktadır. Pek çok kentte, suçsuz insanlar kuyuları zehirlemekle suçlanıp katledilirler. Kimi kentlerde de, günah çıkartmak isteyenler, sokaklarda ayin alayları oluşturup kendi kendilerini kırbaçlayarak dolaşırlar.
Oysa tek suçlu, veba basilinin taşıyıcısı piredir. Farenin üzerinde parazit olarak yaşayan pire, fareden insana geçip hastalığı başlatır. Çöp dolu sokaklarda kara farelerin, sıçanların birdenbire çoğalışı vebanın gelişinin habercisidir. İlginçtir ki, kimi bölgeler mucizevî şekilde bu felakete uğramaz. Mucizenin nedeni ise veba salgınının ticaret yollarını izlemesi ve bu yollardan uzakta olan bölgelere ulaşamamasıdır.
Ortaçağ tıp bilgisinin veba salgınıyla savaşabilmesi mümkün değildir. Paris Üniversitesi’nin insan anatomisi hakkında pek az bilgisi olan hekimlerine göre, veba salgını, gökyüzünden geçen büyük bir kuyrukluyıldızın havayı zehirlemesi sonucu ortaya çıkmıştır.
Bu ilginç teşhisten sonra sıra tedaviye gelmiştir. Ortaçağ hekimleri, kuyrukluyıldızın zehirlediği havayı temizlemenin çaresi olarak, halka, kocaman ateşlerde kokulu tütsü ve papatya yakmayı önermektedir. “Yarım hoca dinden, yarım hekim candan eder” dedikleri kadar varmış doğrusu.
Hava yoluyla bulaştığına inandıkları vebadan korunmak için insanlar, kafalarına kuş gagasını andıran, içi kokulu maddelerle dolu garip ötesi maskeler takarlar. Etrafa sirke serpmek, böcek tozlarından lapa yapmak gibi popüler tedavi yöntemleri de havanda su dövmekten öte bir işe yaramaz. Sonuç olarak, üst üste yığılmış tabutlar, alelacele toplu mezarlara atılıveren cesetler gibi korkunç sahneler pek çok kentin değişmez görüntüsünü oluşturur veba salgını boyunca…
Yorum
FLORANSA Dante gibi ortasındayız ömrün ...
Floransa ve tarihini harika bir şekilde anlatan bu metin zevkle okunuyor. Kutluyoruz.
Firenze ve Murat ÖZSOY
Dante'yi Dante gibi yine siirsel bir dille anlatmis. Murat beyin rehberliginde Floransayi gezmelisiniz..
Floransa
Her köşesi ayrı bir güzellikte olan bu şehirin tamamı bir müze sanki. İhtişamlı binalar, çarpıcı mimari, sanki canlı imiş hissi veren Heykeller, saraylar, meydanlar, sokaklar, çeşmeler. Murat beyin kaleminden bilmediğim bir şeyi öğrendim. Hani o yabancı misafirlerimizin Osmanlı sultanlarının şu kadar cariyesi, bu kadar bebeği varmış. Bir gecede sallanan beşiklerin sayısı belirsiz miş gibi soruları, iddiaları ve merakla Topkapı, Dolmabahçe Saraylarının harem dairesinde cariyrleri görecekmiş gibi merakla dolaşmaları, gezmeleri öte yanda kendi asılzadelerinin bırakın kadınlardan oluşan seks kölelerini erkek seks köleleri bile olduğuna pek şaşırmadım doğrusu. "İnsan başkasına çuvaldızı sokmadan önce kendine iğne saplamalı" diyorum. Bu bilgi için çok teşellür ediyorum Murat bey.
Yeni yorum ekle