Feyha Özsoy Tablolarında Renklerin Çığlığı

Görsel Sanatlar

Feyha Özsoy Tablolarında
Renklerin Çığlığı

zorbatv.dergi


Gülseren Sönmez


Sanat eseri özgün ve kalıcı olmalıdır. Feyha Özsoy özgün tabloların özel insanıdır, geleceğe kalacak eserlerin sanatçısıdır.

Feyha Özsoy tablolarını seyrederken sanatçının içindeki aşkı görürüm hep. Mask aşk için şunları yazıyor: “Aşk, ruhsuz dünyanın ruhu, kalpsiz dünyanın kalbi, acı çeken insanın iç çekişi ve çılgınlığıdır. Sanatçı güzeli yaratır, aşk ile güzeli bulur, cesur ve cüretkâr olan gerçek sanatçıların sınırları yoktur. İçe dönüş ve keşfetme yoluyla, kendini ancak sanatıyla çözümleyebilir.”

zorbatv.dergi
Özsoy, sanki hayatın ‘an’larını üst üste biriktirerek tüm insani duyguları, acıyı, fedakârlığı, saygıyı, mutluluğu, sevgiyi, var olmanın derin duygularını eserlerine aktarıyor. Öte yandan da bu duyguların içinde bile belirsizliklerin yaşanabileceğini gösteriyor. Belirsizlikler içindeki insanın acıyı da, güvensizliği de, aşkı da yaşayabileceğini hissettiriyor. Dahası, kimi atmosfer olaylarını bile gözlerimizin önüne aşkla, güzellikle seriyor. 

Özsoy’un her tablosunda hep tamamlanmışlık hissiyle karşılaşmışımdır. Sanatçı, resimleriyle manifestosunu, yaşama bakışını ortaya koyar; sıra dışıdır, özgün tabloların, geleceğe kalacak eserlerin sanatçısıdır. Fovizmin Türkiye’deki ender temsilcilerindendir. Onun resimlerinin genç sanatçılara yol gösterici olacağına yürekten inanmışımdır hep.

Özsoy’un yapıtlarında aşkı görüyorum; acıyı, telaşı, sevginin doruğunu, buruk güzelliklerin var olduğunu hissediyorum. 
Sanat eleştirmeni Eliort şöyle diyor: “Sanat kendi dışında hiçbir disipline hizmet etmez. Fakat ‘sanat sanat içindir’ ilişkisi de yanlıştır. Sanat eseri, toplumun sosyal gerçeklerini ve ideal edindiği değerleri didaktik olmaksızın, yaratıcısının perspektifinden sunan, içinde yaşadığımız kargaşaya bir düzen getiren, bu düzen duygusunu içimizde uyandırarak, bizi önce kendimizle, sonra da toplumla barıştıran, organik bir bütündür.”

Feyha Özsoy’un eserlerini izlerken Eliort’un sözleri geliyor aklıma. Sanatçının Gazi Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı resimlerinde de, doğa tablolarında da bakış açısı benzerdir; yaşadığımız hayata huzur, düzen,  güzellik gelmesi arayışıdır. Onun sergilerini izlemekte olan kişi o an için bile olsa kederinden, içindeki huzursuzluktan uzaklaşmış, kendisiyle, çevresindeki insanlarla barışmıştır. İçine ışık, sevgi, aşk dolmuştur.

zorbatv.dergiÖzsoy, resimlerinde ahlaka, iyiliğe hizmet eder. Hiçbir resminde kopyaya yer yoktur. İçinden geldiği gibi renklendirmeler yapar. Doğayı izler; izlenimlerini içinde yoğurarak kendisiyle bütünleştirir, güzele ulaşır. Bu yaklaşım dışavurumdur, ekspresyonizmdir, fovizmdir.

Fovizm 1900’lü yılların başlarında Fransa’da etkili olmuş bir sanat akımıdır. Fovist sanatçıların en belirgin özelliklerinden biri tüpten çıkmış gibi yalın ve bağıran renkleri doğrudan kullanmalarıydı. Matisse, Derain ve Vlaminck gibi… Feyha Özsoy’un resimleri de bu sanatçıların resimleriyle birebir örtüşür. O da bir dünya sanatçısıdır. 

Özsoy, topluma güzeli sunarken, içinden gelen renkleri kontrastlarıyla (zıt renkleriyle) yan yana koyarak, göz alıcı parlaklığı sağlar. Bu durum izleyicide şok etkisi yaratır. Her renk kendi kontrastı (zıddı) ile birlikte aynı tabloda yer alarak, güzelleşmiş, parlaklaşmıştır. Onun resimlerinde renkler arasındaki oran şaşırtıcıdır. Örneğin; bu resminde yeşil-kırmızı eşit orandadır. Açık yeşilin tam kontrastı pembedir. Morun zıddı olan sarı, beyaz içinde erimiş durumdadır. Resmin en belirgin özelliği, konunun ‘S’ler çizerek tuval üzerinde yer almasındadır. Bu yerleşim özelliğini Feyha Özsoy’un tüm resimlerinde görmekteyiz. 

Feyha Özsoy tablolarındaki sıcak-soğuk renk dengesi de belirgindir. Turuncu renkler kendi kontrastları olan mor ve mavi renklerle aynı resimde yer alırken, beyaz renkler de karşıtları olan diğer renklerle bir araya gelerek sıcak ve soğuk renk dengesini oluşturuyor.  Bu resmin konu yerleşiminde de çizilen ‘S’ler belirgindir.  

Bu resimde ortada bulunan çok büyük kırmızı ağaç resmin bütününü kaplarken, kuralsızlığın kuralını ortaya koyuyor. Yeryüzünde bulunan koyu yeşil renk de kırmızı renge, ben buradayım, diyor. Sıcak renkler ve soğuk renkler dengesi resme zenginlik katarken Fovist Feyha Özsoy’u oluşturuyor.

Feyha Özsoy’un resimlerindeki matematik Kandinsky kadar güçlüdür. İzleyeni mutlu eder. Özsoy hem resimlerinde hem de hayatında matematiği çözmüş güzel insanlardandır. Sözün özü, Feyha Özsoy’un resimleri tam bir denge yumağıdır. 

Feyha Özsoy çocuk ruhunu hiç kaybetmemiştir. O nedenle renkleri çocuklar gibi yalın ve tertemizdir. 

Diğer resimlerinde olduğu gibi, kış resimlerinde de karlı doğa içinde ağaçlar, yeşil renkle başlayıp kontrastı olan kırmızı renkle bitebilir. Bu iki zıt renk birlikte kullanılarak birbirlerini etkilemiş, parlat

Sanatçının resimlerinde ışık, gölge, düşen gölge kaygısı görülmez.  O, yalın ve zıt renkler kullanarak bu etkileri ustalıkla verebilmektedir.
Feyha Özsoy bu renkleri, tüpten çıkmış saf haliyle, bir ritim içindeki kompozisyonlarında çekinmeden kullanır. Renkler ve biçimler, bazen diyagonal olarak, bazen S’ler,  bazen C’ler çizerek tablolarında yer alır.zorbatv.dergi

Vlaminck’te, Matisse’te, fovist sanatçılarda gördüğümüz çarpıcı saf renklere, geniş kesik fırça darbelerine Özsoy tablolarında da rastlıyoruz. Sanatçının renkleri hiç kimseye hesap vermez; saftır, yırtıcıdır, yalındır, başkaldırıcıdır. Kuralsızlığın kuralını yaşatırlar.

Özsoy tabloları yaşıyor, nefes alıp veriyor, üşüyor, rüzgârda savruluyor, yağmurdan, kardan etkileniyor. Onun resimlerinde yaşamın da ölümün de tanığı oluyoruz. Tablolarındaki bitkiler yaşamı terk edecekleri zaman dallarını, çiçeklerini eğiyorlar. Hayata tutunmuş olanlar ise “ben yaşamın kendisiyim, yaşıyorum” dercesine başlarını dimdik tutuyorlar. 
Özsoy’un resimlerini izlerken her an değişiveren bir canlılık hissediyoruz; hiç durağanlığa rastlanmıyor. “An” onun tablolarında donup kalmıyor. Sanatçının resimlerinde nesneler, sanki her an hareket edecekmiş, yer değiştirecekmiş hissini veriyor. Tıpkı yaşam gibi… Yaşam da her an değişen renkler gibi değil midir? 

Özsoy tabloları sanki dile gelecektir, karlı dağların gün boyu değişen renklerini kulağımıza fısıldayıverecektir. Kış tablolarında Özsoy ağaçlarının “Biz üşüyoruz!” çığlığını duymamak elde değildir. Güneşin etkisiyle erimeye başlamış karları bile Özsoy tablolarını izlerken benliğimizde hissederiz. 

Sözün özü, Feyha Özsoy resimleri hem kuralları değiştiren Fovizmin, hem de dışavurumun (ekspresyonizmin) en güzel örneklerini sergilemektedir.
Resimlerinde hacim ve mekân duygusunu ışık-gölge, açık-koyu, düşen gölge yerine, renklerle yaşatıyor sanatçı. Gerek ışık, gerek uzaklık yalnızca renkler kullanılarak başarıyla gerçekleştiriliyor.

Özsoy resimlerinde izleyici, boyalı yüzeyden çok, resmin anlattıklarından etkileniyor. Çünkü onun tabloları hayatı anlatıyor, izleyeni etkisi altına alıyor, kendine sıkı sıkıya bağlıyor; “Ben hayatım, ben aşkım, aşk!” diye fısıldıyor.

Nesnenin resme doğrudan katılması duyguları harekete geçiriyor. Duygularla algılanmış dış gerçek, sanatçının içindeki gerçekle birleşiyor, kaynaşıyor. Bu, sanatsal birleşime, senteze ulaşma çabasıdır. Bu çabayı Feyha Özsoy’un her tablosunda görüyoruz.

Özsoy resimleri ilk bakışta kavranabilirdir, açıktır, etkilidir; duygularınızı hemen sarıp sarmalar.zorbatv.dergi

Bir sanatçı dış dünyaya yönelik sevgisini ve takdirini resmetmek ya da betimlemek yükümlülüğünde değildir; ancak başarıyla anlatabilmesi için doğayı ve insanı sevmesi, olmazsa olmazdır. Eserin yaşattığı mutluluğun sahici ve sürekli olabilmesi için, güzelliğin sevgiyle verilmesi gerektiğini bilir.

Sanat salt bir haz ya da hoş bir eğlenti değildir. Saygıya layıktır. Hoş bir eğlence olmak şöyle dursun, insan etkinliklerinin en ileri görüşlü alanlarından birini temsil eder. 
Başarılı bir eser doğa sevgisini, insan sevgisini içerir. Sanatta bu erdeme ihtiyacımız vardır. Bu ihtiyaca cevap veren sanatçılardan biri de Feyha Özsoy’dur. Çünkü o güneşi sevmiş, güneşin tayfına aşkla bağlanmış, o renkleri hiç çekinmeden kontrastlarıyla kullanmıştır. O nedenle de resimleri zengin renklidir. 

Kırk yıl önce ciddi bir hastalığını, Özsoy kendini sanatına ve ailesine adayarak yendi. Fırçası, boyaları, dostları ve sanat dünyası hep desteği oldu. Olumsuzlukları kendinden uzak tuttu, iç güzelliğini korudu. İçsel yolculuğunda sanatla huzur buldu. Huzurlu ruhundan, umuda davetiye çıkaran eserler doğdu. Sanatçı ile resimleri arasında görünmez bir bağ oluştu. Tıpkı iki gizemli ruhun birleşmesi gibi... 

O, en zor zamanlarında sanata tutundu. Gogol’ün ünlü sözünü kendine rehber edindi: “Sanat, hayat seline kapılmış insana uzatılmış kurtarıcı bir daldır… Sanatın, bilinmeyene doğru gizlerle dolu bir yolculuk olduğuna tüm benliğimle inanıyorum. Resim de bir dildir; ama plastik sanatlara özgü bir dil. Her seferinde hedefim, bu dili kendime has yöntemlerle özgün bir biçimde kurgulamak oluyor. Onu kurgularken her zaman içim heyecanla doluyor. Tuval ve boyalarımla baş başayken, sadece iç dünyamın sesine kulak veriyorum. Bana yol gösteren duygularımdır. 

Temalarımı kafamda ince ince tasarlar, onlara güneş, ışık tadı katabilmek için çabalarım. Resmim bittiğinde uzun süre seyrederim. Her bitiş yeni bir doğuşu da düşündürür bana. Şunu hissediyorum ki, sanatçı için hiçbir zaman bitiş olmuyor. Her bitiş yeni bir başlangıç oluyor. Sanatçı her an yeni oluşumlara gebedir,” diye sözlerine devam etti. İçinde coşku seli vardı sanki…

“Gülserenciğim, hayatımızda on binlerce saniye deneyimliyoruz. Ancak, iç dünyamızı hareketlendiren yalnızca tek bir saniyedir. Özsularla beslenmiş olan içsel çiçeğin billurlaşmasıyla bir araya gelen o içsel saniye... O büyülü saniye; kendi yaşamımın içinde gizli olan görünmez, hissedilmez tek sırdır. Hiçbir zihnin matematiği onu hesap edemez. Hiçbir sezginin simyası onu tahmin edemez ve yalnızca nadiren bu duyguyu yakalayabilir.

zorbatv.dergiBu duyguyu yakalayabildiğim için her zaman şükrederim. Çünkü o an bende eser olarak ortaya çıkar.  Her zaman içimi sevinçle doldurur. 

Her sabah heyecanla kalkarım, aklımda oluşturduğum bin bir düşünce, oluşum vardır. Sabah kahvaltımı yapmak istediğim anda duygularım beni mutfağımda bulunan tuvalime yönlendirir. O andan sonra tek düşüncem resmedeceğim temadır. Karnım acıksa da bir türlü resmin başından kalkamam. Tek düşüncem duygularımı tuvale aktarabilmektir. Bu öyle bir tutku ki hiçbir tutkuya benzemiyor. Mutfağı havalandırmak için açtığım pencereden gelen esinti beni üşütse de resmim bitmeden o pencereyi bir türlü kapatamam. 

Resim yapmak hayattır. İçimdeki duygular sanki dünyayı kaplıyor. O anda hayatın şiirini, şarkısını söylüyorum. Artık ruhum uçmuş, beni başka diyarlara götürmüştür. Ben kendimi gökyüzünden, sonsuzlardan izlerim. O kopuş beni coşturur, uzaklaştırır tekrar bu dünyaya geri getirir. Geri geldiğimde resim bitmiş, üzerime hafif bir yorgunluk çökmüştür. İşte o an acıktığımı, üşüdüğümü hatırlarım. Penceremi kapatır, yemeğimi hazırlarım.”

Feyha Özsoy duygularını anlatırken ruhunun yansımasıyla göz göze geldim. Sonra tebessüm ettim. İç çektim. Düşündüm. Rahatladım. 

Biraz duraksadıktan sonra Feyha Özsoy şöyle devam etti: “İki bastonla yürüyorum. 90 yaşındayım. Ama hâlâ resim yapmak istiyorum. Işığa kavuşmuş her nesneyi, ağacı, çiçeği, böceği büyük bir aşkla incelemek, bu aşkı renkle, çizgiyle tuvalime aktarmak istiyorum. Doğaya büyük bir tutku ile bağlıyım. Doğada farkına vardığım o inanılmaz renkler, o gizemli şekiller, muazzam resimsel değerler içimde fırtınalar koparıyor. Yaşadığım mutluluğu tuvalimde renklendirmek ve çevremle paylaşmak istiyorum. 

Kimi zaman gün batımına dek süren gizemli yolculuğa çıkarım boyalarımla. Günün son ışıklarıyla birlikte tablolarımda, yerinde duramayan bir ifade yakalayabilmişsem, benden mutlusu yoktur artık... O ifadenin hazzı sonsuzdur. Sanki içime ışık dolmuş beni aydınlatmıştır.”

Feyha Özsoy’un konuşması öyle içten, öyle coşturucuydu ki ben de o coşku seline kapıldım. Sanki benim dünyam da aydınlandı, içimi ışık seli doldurdu. Ses tonundan sanki ışıklar akıyordu. O heyecanı dinleyen herkes benim gibi ışık seline kapılırdı. İnsanoğlu, ışığıyla, enerjisiyle, sevgisiyle çok kuvvetli bir varlık. Onun enerjisinin dünyayı defalarca sarıp sarmalayacağına inanıyorum. Bana bu duyguları yaşattığı için Feyha Özsoy’a teşekkürler ediyorum.

zorbatv.dergiO, öğretmeni Lütfü Günay’ı, ve sonradan Altılar Gurubu’nu oluşturan arkadaşlarını anlatırken de sevgi ve özlem doluydu. 

“Lütfü Günay Hocamızdan çok şey öğrendim. O resim çalışmalarımızda bizi özgür bırakır, dilediğimiz gibi resim yapmamız için bizi cesaretlendirirdi. Çok kıymetli bir öğretmendi; 8 yıl onunla çalıştım. 

Beni çok mutlu eden olaylardan biri 1989 yılında, Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği BRHD Başkanı Nuri Abaç’ın dernek üyeliği için bana çağrısıydı. Türkiye’nin en saygın sanat kurumlarından birine çağrılıyordum. Bundan güzeli olmazdı. O yıldan sonra BRHD’nin her sergisine sevgiyle katıldım.”zorbatv.dergi

Her zaman düşündüğüm gibi, sanat bir nevi semadır. Ruhta aşk ateşi yakacak kişi her türlü vesileye sarılır. Aşk varsa söz de güzeldir, beste de, resim de, şiir de… Aşk varsa, ortaya çıkan eser bal-kaymak olur, topluma sunulur. Sanatçı aşkı yaşıyorsa çıkan eser sanat olur, asırlar ötesine kalır. 

Feyha Özsoy sabreden, coşkulu, ışık dolu bir yüreğe sahip. O öğrendiği sanatı gayretle zenginleştirip eserlere dönüştürüyor. Ruhta aşk ateşini yakacak her türlü vesileye gönül cömertliğiyle sarılıyor.

Özsoy, ruhunu eğiten kişidir. En büyük eğitimini sanatında bulmuştur. Sanat, kemale ermesi için bir yoldur. Bunu bilir, bu yolda ilerlemek için var gücüyle çalışır.
Sanatçının eseriyle gönül bağı kurabilmesi yaşamsal önemdedir. Sanatçı ile boya ve tuval arasındaki bağ içtense, ortaya çıkan eser kalıcıdır.
Sanata duyulan sevgi, sanatçının yüreğini cilalar, parlatır; içi mutlulukla dolar. Mutluluktan kopmamak için durmamacasına çalışır. Sanat; sanatçının nefsini eğitir. Ona uzun süre çalışma aşkı verir. Bedeni yorulur. Yine de bırakmak istemez. Beden bitkindir ama ruh doymuştur; mutludur, huzur doludur. Ruhunun derinliklerinde sanatla tanışmıştır bir kez. Artık sanat kor ateştir, sanatçısına ışık verir, enerji verir.

Sanatı ileriye götürmenin yolu sebat etmektir. Feyha Özsoy sebata, enerjiye, yüreğe sahip olduğunu eserleriyle göstermiştir. Daha güzele ulaşabilmek, yaptıklarını farklılaştırabilmek için kendisiyle yarışır. Günün son ışıklarıyla, fırçasını elinden bırakmak üzer onu; “keşke güneş şimdi doğsaydı da resmime devam edebilseydim” sözcükleri dökülüverir dudaklarından.  

Ortaya koyduğu eserlerle yurdunu ve dünyayı zenginleştirenlerdendir. Yaşam sevinciyle dolu resimleri için Feyha Özsoy’a kucak dolusu teşekkürler ediyoruz. 
Yolunuz her zaman açık olsun, diyoruz.

zorbatv.dergi

FEYHA ÖZSOY


1932 doğumlu. Lütfü Günay hocanın öğrencisi olarak Türk-Amerikan Derneği Resim Atölyesi’nde 8 yıl resim çalışmalarını sürdürdü. 
25 kişisel sergi açtı. 1992’de Kültür Bakanlığı ve Ordu İli Valiliğince düzenlenen resim yarışmasında Birincilik Ödülü aldı. 
Yapıtları, resim yarışmalarında 32 kez sergilenmeye değer görüldü. “Ankara Hamamönü” konulu tablosu Ankara Resim Heykel Müzesi’nde sergileniyor. 1998’de Slovak Cumhuriyeti’nin başkenti Bratislava’da Çağdaş Türk Kadınları Resim Sergisi’nde 12 tablosu sergilendi. 

Yapıtları Hollanda, İsveç, Fransa, Belçika, Almanya, İngiltere, İsviçre, Birleşik Arap Emirlikleri, Kanada, Suudi Arabistan ve Slovak Cumhuriyeti’nde bulunmakta.
2012 Saküder Plastik Sanatlar Sanat Ödülü
2015 Sanatın Yetkin Kadınları Onur Plaketi sahibi.
1930’lu yıllar Ankara’sını ve yarım asırlık sanat yaşamını anlattığı 
Yaşadım, Ankara’m Şahidimdir adlı anı kitabı 2012’de yayımlandı.

________________________________________
 

Foto Galeri

Yorum

Bülent DEMİREL (doğrulanmamış) Cu, 11 Şubat 2022 - 10:12

Değerli Feyha ÖZSOY'u tanıma ve sergisini gezme şansına sahip oldum. Tablolarının herbirinin gerçek anlamda insanın iç dünyasında oluşturduğu duygu patlamalarını hissetmek inanın çok farklı. Özellikle Atatürk'ün at üzerinde bir tablosu varki anlatmaya kelimeler yetmez. Şanslıyım ki hepsini fotoğrafladım. Emeğine ve yüreğine sağlık Feyha ÖZSOY .

Feriha Yıldırım (doğrulanmamış) Cu, 11 Şubat 2022 - 11:40

Özsoy ailesinin herbir kuşağı ayrı güzellikler saçarak çevresini aydınlatıyor.
Bu üretken ve duyarlı ailenin odağında ise Türk Resim Sanatında yerini almış nadide bir sanatçının olması hiç şaşırtıcı değil. Feyha Özsoy içindeki muhteşem güzellikleri bir yandan tuvallere dökerken, öte yandan son derece yapıcı ve entellektüel değerlerle bezenmiş bir ailenin kuşaklarca oluşumunu da sağlamış. Ne mutlu bu aileye ve onların oluşturduğu auraya yakın olarak bu güzelliklerden daha fazla istifade edip feyz alabilenlere...

Fuat Turan (doğrulanmamış) Cu, 11 Şubat 2022 - 16:22

Çok aydınlatıcı bir yazı. Feyha Özsoy'un Fovizm akımı ressamlarından olduğunu bilmiyordum. Düşüncelerini ifade etmesi çok etkileyici. Sağlıklı günler diliyorum.

Tevfik Ekiz (doğrulanmamış) Ct, 12 Şubat 2022 - 13:03

Her resim, fırçaların orkestrasyonunda eşsiz bir yolculuk; uyum içerisinde...
Fovizm ve Feyda Özsoy sanatına dair bilgilendirici yazı için teşekkürler.

Yalcin Ilgaz (doğrulanmamış) Ct, 12 Şubat 2022 - 18:13

Hayranlık uyandıran tablolar.. Feyha Özsoy'un renkleri kullanışı ve fırça vuruşları mest edecek güzellikte.. Kendi tarzını ortaya çıkarabilmiş değerli bir ressamımız olması ne kadar gurur verici..

Ali Fuat DAL (doğrulanmamış) Pa, 26 Mart 2023 - 20:31

İyi akşamlar Muratçığım,
Ne güzel tablolar.
Ne mavisi denir ona?
Çok güzel bir mavi, anneniz çok seviyor mavinin o tonunu.
Hatırlıyorum da Kültür Bakanlığı Ek Binasında açtığı sergide de tablolarında o mavinin baskınlığını hemen fark etmiştim.
Tablolar flu boyanmış.
Tam netlik yok.
Realizm akımı değil.
İşte o fluluk tabloya ibir gizem yüklüyor.
Tabloyu izleyen kişi net olmayan yerleri kendi hayal dünyası ile tamamlayacak.
Dolayısı ile tablo ile özdeşleşecek.
Tesadüf ettikçe resim sergilerini gezerim.
TRT 2'de "Bir resim bir hikaye" propramını ilgi ile izliyorum.
Orada konu olan resmin yorumunu dikkatle dinliyorum.
Gelelim senin denemene.
Yine neredeyse bir solukta okudum.
Okudukça gözümün önünde ve düşümde Çeşme'yi, Alaçatı'yı, iIldırı'yı ve de o bir köşeye saklanmış gibi, gözlerden ırak, sakin, bana sanki antik çağdaki sakinleri şimdi zamanımızda aynı yerde oturuyor, yaşamaya devam ediyormuş gibi gelen Eritrai antik kenti insanlarını düşledim.
Çeşme, Sakız adasının otları, yemekleri, Kalesi, kervansarayı...
Ne de güzel bir bir anlatmışsın.
Selam ve sevgilerimle

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.