Niçin Divriği Ulucami’ye Gittim
Şenol Zümrüt
Mimari olarak, öncesi ve sonrası olmayan, yani yapımında başka bir yapıdan örnek alınmamış ve daha sonra da başka bir yapıya örnek teşkil etmemiş, tasarımıyla dünyada görülmeye değer eserler listesinin başlarında yer alan Divriği Ulu Camii ve Sifahanesi için Evliya Çelebi yüzyıllar önce şöyle demiştir, "Üstat, mermer bu camiye öyle emek sarf edip, kapı ve duvarları öyle nakış bukalemun eylemiş ki, methinde diller kısır, kalem kırıktır". Evliya Çelebi’yi bu yapıtın tasvirin de çaresiz, görenleri kendisine hayran bırakan bu muhteşem eser, sanat tarihçileri tarafından "Divriği mucizesi", "Anadolu’nun Elhamrası" gibi ifadelerle tanımlanmıştır.
Mimari sanatının en değerli örneklerinden birini oluşturan bu şaheser yapı Anadolu Selçuklu Devletine bağlı Mengücek Beyliği döneminde Baş Mimar Ahlatlı Muğis oğlu Hürrem Şah ve Ahlatlı, Tiflis’li taş ustaları ile 1228 yılında başlanıp 1243 yılında tamamlanmıştır.
Taş işçiliğinin en nadide ve en ince örneklerini yansıtan harikulade motifler tüm dünyanın ilgi ve dikkatini çekmiş, buna kayıtsız kalınamamış ve 1985 yılında UNESCO Dünya Miras listesine alınmıştır. Bu şaheser yapıya kayıtsız kalamayan ve uzun yıllar bu yapıya emek sarf eden Prof. Dr. Doğan KUBAN oya gibi işlenmiş bu eserin özel bir yasa ile koruma altına alınmasını, çağdaş, çelik ve cam şeffaf bir müze yapısının içerisinde kutsal emanetler gibi yerleştirilmesini dile getirmiştir.
Erzincan’da görevli idim ve bu yapıdan haberim vardı. Bu yapıya hiç bu kadar yakınlaşmamıştım. Mutlaka dünya gözü ile görmeli ve fotoğraflamalıyım diye düşünmüştüm. Düşüncemi gerçekleştirdim ve üç arkadaşla Erzincan’dan yola çıkıp Kemah ve İliç’i geçip 190 km. sonra Divriği’ye ulaştık. Divriği’ye ulaştığımızda bu şaheser yapı niçin Anadolu’nun bu ıssız ve gösterişsiz bir yerinde yapılmış diye de düşünmeden edemedim.
Divriği’ye geldiğimde yapıyı uzaktan görünce heyecanlanmadım desem yalan olur. Hakkında o kadar methiyeler duyduğum yapıyı yakından görecektim. Heyecanlandığım kadar varmış gerçekten. Önce Şifahane bölümünü yakından görünce gözlerimi o muhteşem Taç Kapı’dan alamadım. “Şifahane Taç Kapısı Ortaçağ İslam taç kapılarına benzemez”, dedikleri kadar vardı. Taş, dantela gibi işlenmiş ve oyulmuştu. Fotoğraf çekmeden önce dakikalarca hayranlıkla izledim ve nasıl yapıldığı hakkında aklımın yetersiz kaldığını hissettim. Şaşkınlığım biraz olsun geçince tek tek fotoğraflamaya, o güzellikleri makinemle gelecek kuşakların da izleyebilmesi için kaydetmeye başladım.
Şifahanenin içerisine girenleri önce hemen karşıda müzikle tedavi için kullanılan kısım karşılıyor. Bir tavus kuşunun kuyrukları gibi işlenmiş detaylar insanı şaşırtıyor ve asıl ilginç olan ise, yapının müziğin yankısını en iyi şekilde yansıtacak şekilde girintili ve çıkıntılı şekilde işlenmiş olması. Ayrıca günümüzün bir hastanesi karşılığı olan bu yapının bir bölümünde kurucularının mezarlarının bulunması, hayat ve ölümün bir arada tasarlanmış olmasının çarpıcılığı.
Şifahanenin meşkhanesi, türbeleri ile uyumlu birbirinden farklı sütünları fotoğraflarken, sütunlardaki işleme ve bezemelerin de birbirlerinden farklı olduğunu fark ediyor insan. Bu arada birden tam merkezde ses ile tedavi yapılan havuzda suyun akış sistemini de çözmeye çalışıyorken buluyorsunuz kendinizi.
Şifahaneden istemeyerek te olsa çıkarken hemen bitişiğindeki caminin Taç Kapısı karşılıyor sizi tüm haşmetiyle. İnce taş işlemeciliğinin zirveye ulaştığı bu Taç Kapının, bir kilimi ya da seccadeyi anımsattığı ve yüksek oranda dantel örneklerini sergilediği görülmekte. Kapı üzerinde ki işlemeler ve yazılar insanın hayranlığını bir kez daha kazanıyor. Bu kapının ince bir işçilik ve yüksek gök bilimi ile yapıldığının bir ispatı da belli bir zaman diliminde Taç Kapıda oluşan namazdaki kıyamı gösteren gölgedir. Hayranlık uyandıran bu gölge hesaplaması sonucunda oluşan gölgeyi belgelemek ve fotoğraflamak istedim ve o gölge oluşuncaya kadar büyük bir sabırla o muhteşem anı beklemeye koyuldum.
Kıyamdaki insan gölgesini fotoğrafladıktan sonra o muhteşem kapıdan içeri camiye girince bizi dışarıdaki kapıların aksine çok sade bir mekan karşılıyor. Caminin sütunlarında dikkatimizi bazı sütunların diğerlerine göre daha kalın olması çekiyor. Kalın olan sütunları Mimar Sinan tarafından güçlendirildiğini öğrenince şaşkınlığımız bir derece daha artıyor. Caminin içerisini büyük bir dinginlikle ve sessizlikle fotoğraflayıp dışarı çıkınca bizi birazdan daha da şaşırtacak, hayranlığımızı daha da arttıracak olan diğer kuzey kapısına doğru habersizce ilerliyoruz.
Diğer iki kapının şaşkınlığını daha üzerimizden atamadan, o güzellikleri daha hazmedemeden anlatılamaz, ifade edilemez güzellikleri içeren diğer kuzey kapısını görünce insanda gerçekten Evliya Çelebi’nin dediği gibi diller kısır, kalemler kırık hale geliyor.
Her bir santimini, piksel-piksel fotoğraflama isteği doğuyor insanda ama önce hayranlıkla o kapıyı dakikalarca izlemeyi, doya doya seyretmeyi tercih ediyorum. Şaşkınlığım biraz olsun geçince elimden geldiğince her yerini, her santimini fotoğraflamaya çalışıyorum. Aslında itiraf etmek gerekir ki, hiçbir makine bu güzellikleri hakkı ile çekemez, o işlemeleri fotoğraflayamaz, o işlemelerde ki anlamı ifade edemez.
Üç muhteşem kapıyı gördükten sonra Şah Kapısı’na doğru gidiyoruz ve o üç kapının muhteşem işçiliğini bu kapıda göremiyoruz. Çok sade bir kapı ve insan boyundan daha kısa olan bu kapının yapılmasındaki düşüncenin insanda tevazu ve kulluk bilincini ortaya çıkarmak ve Şah’ın yalnız Allah'ın huzurunda eğileceğini vurgulamak için olduğunu öğrenince tekrardan bu yapıyı yapan mimara ve bu düşünce sistemine hayranlık duyuyorum.
Çektiğim fotoğraflar bu muhteşem yapıyı hakkıyla yansıtabildi mi şüphesi ve aklımızda, yüreğimizde bir daha gelmek isteği ile Erzincan’a doğru yola çıkıyoruz.
Yorum
Teşekkür
Bu güzel yazı ve fotoğraflar için çok teşekkürler, keyifle okudum ve arşivime ekledim.
Divrigi camii
Oyle guzel anlatmissiniz ki ...gitmeli gormeli ..listeye alinmali dedim ...
Divriği ulucami taş yapı…
Divriği ulucami taş yapı sanatı çok güzel bir duygu yoğunluğu ile tasvir edilmiş ki mutlaka görmek gerektiğine inandım. Calismalar için Elinize emeğinize deklanşörune sağlık. Başarılar.
Divriği Ulucami
Bu eser hakkında okuduğum en fazla bilgilendirici yazı. Tesekkurler ve tebrikler..
Komutanım.Bu Harika eseri…
Komutanım.Bu Harika eseri ince ve zarif duygular içinde ifade etmişsiniz...Görmüş kadar oldum... Kutlarım.....
Yeni yorum ekle