Doğruluk Üzerine Düşünmek
Fahri ATASOY
Felsefeyi anlamak için kullanılabilecek anahtar kavramlardan birisi “doğruluk” olarak ifade edilebilir. Felsefe doğruluk endişesiyle yapılan bir zihinsel arayıştır. Doğruluğu bulmak için yapılan bir düşünme eylemidir. Doğruluk arayışı felsefenin önemli özelliklerinden birisidir. Doğruluk kavramı ile her zaman karşılaşırız ama üzerinde pek düşünmeyiz. Felsefe bir konu üzerine odaklanarak düşünmeyi gerektirir. Dolayısıyla doğruluk kavramı üzerine düşünmeye başlarsak hem felsefenin önerdiği eylemi yapmış, hem de felsefenin özelliklerinden birisini anlamış oluruz.
İnsan yaradılışı gereği bir arayış içindedir. Kendisini, çevresini, dünyayı, evreni, tanrıyı ve genel olarak varlığı merak eder. Bu arayışta zihin dediğimiz meleke etkili olur. Akıl da buraya bağlıdır. Gözlem ve duyumlardan gelen veriler de zihinde işleme girer. Genel anlamda düşünme zihin ile yapılan bir eylemdir. İnsanlığımızın gereğidir bunlar. Bize en yakın hayvan türünden bile çok farklı olduğumuz ortadadır. Zihinsel arayışımızın çeşitliliği bizim farklılığımızı artırır. İnsanoğlu sadece canlılığını sürdürmek için fiziksel ihtiyaçlar veya bedensel hazlar peşinde değildir. Tarihi materyalizmin yanıldığı yer burasıdır. İnsan hayatı, maddi temellerinden öte bir anlamlar ve değerler dünyasına sahiptir. Doğruluk arayışı da bu anlamlardan birisidir.
Doğruluk ilk olarak bilgiyle ilgili olarak karşımıza çıkar. Bilgi zihinde anlam kazanır. Düşünen özne bir konu hakkında önermelere ulaşır. Bu önermeler gerçekliğe uygunluk bakımından ya doğrudur ya yanlış. Özne eğer kendisi bizzat aktif olarak bilgiye ulaşmaya çalışıyorsa doğruluğa çok dikkat eder. Felsefenin ilk ortaya çıktığı dönemdeki filozoflar buna örnek oluşturur. Akıl yürüterek ulaştıkları sonuç önermelerinin doğru olup olmadığını kendi aralarında tartışırlar. Bu tartışma bir kültür oluşturur ve felsefenin özellikleri arasına girer. Amaçları doğru bilgiye ulaşmaktır. Yani sonuç önermelerinin doğruluğunu denetlemektir. Bu denetleme işini en fazla Sokrates’te görürüz.
Sokrates çevresindeki sözde bilgelerin, doğru olarak kabul ettikleri bilgilerin doğruluğunu sorgulayarak işe girişir. Sorularıyla sürekli doğru olup olmadıklarını gündeme getirir ve doğruluk denetlemesi yaptırır. Doğru olduğu zannedilen ve kullanılan bilgilerin doğruluğu üzerine insanların düşünmesini sağlar. Hatta bu konuda o kadar ısrarcıdır ki çevresinde “at sineği” olarak adlandırılır. Bu bağlamda felsefe bilgilerin doğruluğunu sorgulama eylemi olarak öne çıkar. Bilginin doğruluğu meselesi felsefenin önemli bir özelliği olarak yerini alır.
Doğruluk denetlemesi önermelerin birbiriyle tutarlılığı bakımından akıl yürütme anlamında mantığın alanına girer. Önermelerin gerçekliğe uygunluğu, ontolojik temellendirmeye ve bilimsel ispatlanmaya dayanır. Gerçekliğe uygunluğu bağlamında dile getirilen önermeler doğru bilgi olarak değerlendirilir. Örneğin kıyas yöntemiyle yapılan öncüllerden sonuç çıkartma işleminde temele alınan önerme doğru kabul edilir. Bu önermeye dayanarak yapılacak çıkarımlarda kullanılacak önermeler birbiriyle tutarlı olmalıdır. Birbiriyle çelişik olmayan ve birbirine uyumlu olan önermelerin oluşturduğu akıl yürütme doğru düşünme olarak kabul edilir. Doğruluk takibi burada yapılır.
Bilginin doğruluğu problemi gündelik hayatımızda her zaman karşımıza çıkar. Bir filozofun geliştirdiği felsefi kuramın doğruluğu felsefi olarak tartışılır. Fakat gündelik hayatımızda bize sunulan bilgilerin doğruluğu daha basit düzeyde kontrol edilebilir. İçinde yaşadığımız çağ “bilgi çağı” olarak tanımlanmaktadır. Bilgi artık kolay ulaşılabilir bir ürün konumundadır. Bu kolay ulaşılabilir bilginin doğruluğu çoğu zaman gündemimizde değildir. Hâlbuki ortada çok ciddi bilgi ve doğruluk problemi oluşmuştur. Modern olarak adlandırılan çağda yeni teknolojik imkânlarla bilgi dolaşımı hızlanmıştır. Dolaşımda olan bilginin doğruluğunu düşünmeye ve denetlemeye fırsat olmadan hayatımızın içinde yer almaktadır. Bu durum çağımızın belki en önemli problemidir.
Çağımızda bilginin hızlı ve kolay sunulmasının mecrası medyadır. Geleneksel medya, kurumsal yapılara bağlı bir takım yayın organlarına bağlıdır. Gazeteler, radyolar, televizyonlar, haber ajansları bunlar arasında sayılır. Bunların dolaşıma soktuğu bilgilerin doğruluğunu denetleyen çeşitli mekanizmalar kurulmuştur. Medya etiği bu mekanizmaları pekiştiren meslek ahlakı olarak karşımıza çıkar. Bilişim devriminden sonra ortaya çıkan dijital veya sanal medya doğruluk denetlemesi bakımından oldukça problemlidir. Ayrı bir yazı konusudur.
Doğruluk konusu aynı zamanda ahlaki bir problemdir. Felsefe ve bilim gibi bilgi etkinliklerinin doğru bilgi kaygısı bir ahlaki tavra bağlıdır. Düşünür ve bilim adamı hedefine doğru bilgiyi koyduğunda, kimseyi aldatmayacağına, yalan yanlış bilgilerle kirlilik yaratmayacağına ve sonunda bir çıkar olmadan sadece doğrunun peşinde olacağına ant içmiş sayılır. Bu anlamda doğruluk bir anlamda ahlaki ilke olarak hayatımızın bir parçasıdır. İnsanlar bu faaliyeti yapanlara doğal olarak güvenir. Ahlaki ilke olarak doğruluğun peşinde olacaklarına inanır. Gerçekten öyle midir sorgulaması bu alanın denetlenmesini sağlar. Bunu da eleştirel tavır ortaya çıkartır. Gerçekliğe uymayan bilgileri öne sürenler şiddetle eleştirilir. Hataları ve yanlış bilgileri ortaya çıkartılır. Bir anlamda eleştiri kültürü otokontrol görevi ifa eder.
Doğruluğun ikinci önemli özelliğinin ahlaki tavırlarda ortaya çıktığını bilim ve düşünce insanlarının tavırlarında görmüş olduk. Doğruluk insanlara güven veren bir temel ilkedir. İnsanlar aldatılmak, kandırılmak, aptal yerine konulmak istemezler. Doğru bilgiye bağlı olarak doğru eylemler ahlakın beklediği davranışlardır. Felsefede etik adı verilen disiplin ahlakın evrensel temellerine ulaşmaya çalışır. Bütün filozoflar ontolojik ve epistemolojik temellendirme yaparken, kendi görüşlerine uygun ve tutarlı ahlaki ilke temellendirmesi de yaparlar. Bunu sistematik olarak ilk yapan kişi Platon’un hocası Sokrates’tir. Sokrates’e göre doğruluk aynı zamanda ahlaklılık demektir.
Sokrates, ahlaklı olmayı doğru bilgiye bağlar. Doğru bilgi evrensel gerçekliğe bağlıdır. Gerçeklik ise insan zihninde idealar halinde yer alır. İdealar maddi nitelikli değil, düşünce biçiminde manevi unsurlardır. Dış dünyadaki nesnelerin de ahlakımızın temel ilkeleri olan erdemler de zihnimizde idealar halinde vardır. İyi ideası en yüksek ve en parlak ideadır. Altında diğer erdemler yer alır. Her erdemin ideası vardır ve biz bu ideaların bilgisine vakıf olduğumuz oranda davranışlarımıza temel yaparız. Yani bu ideaların bilgisine uygun davranarak ahlaki eylemde bulunuruz. Ahlaklı olmanın yolu doğru bilgiye sahip olmaktır. Bilen insan ahlaklı olmak zorundadır. Ahlakın dışına çıkanlar aslında bilmedikleri için öyle davranmaktadırlar.
Ahlaklı eylemde bulunmak demek erdemlerin gerektirdiği içeriklere uygun davranmak demektir. Bu durum ise doğruluk olarak adlandırılır. Örneğin “adalet” erdemi hakkında doğru bilgiye sahip bir devlet yöneticisi bunun gereğini yapmak zorundadır. Buna uygun davrandığında doğruluk ortaya çıkar. Tutarlı davranışla erdemli bir uygulama yapmış olur. Bu tür eylemleri yapanlara doğru deriz. Burada doğruluktan söz ederiz. Doğruluk dışına çıkanlar erdemlere uygun davranmamış olurlar.
Bir insanın davranışlarında doğruluk tespiti ahlaki ilkelerine uygunluğu ile yapılır. Ahlaki ilkesi olan insanların tutarlı bir şekilde davranmaları doğruluk ortaya çıkartır. Burada ahlakı belirleyecek temel iyi ilkesinin evrensel ve mutlak olması bütün insanlar için ortak bir doğruluktan bahsetmemize yol açar. Kişiden kişiye değişen yerine herkes için geçerli ahlak ilkeleri doğruluğun gücünü artırır. Kimse değişkenlik bahanesi arkasına sığınamaz. Böylece herkesten evrensel doğruluk kaygısı beklenir. Hem bilgi bağlamında hem ahlak bağlamında…
*Dr. Kırıkkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü. Öğr. Üyesi
İpek Yolu Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları Derneği Bşk.
Yorum
Teşekkürler
Fahri hocam güzel bir yazı . Okurken doğrulama ile doğru olma arasında gidip geldim. Felsefeye uzak toplumlar doğruluğa daha uzaklar.
Mehmet bey ilginize teşekkür…
In reply to Teşekkürler by Mehmet Kayaalp (doğrulanmamış)
Mehmet bey ilginize teşekkür ederim. Aslında erdemler ve değerler her toplumda vardır ama düşünme devreye girmeyince doğruluk söz konusu olmuyor. Felsefe bunu sistemli hale getiriyor.
K
Hocam doğruluk bu kadar önemli ve gerekli ise bunca haciyatmaz neden var. Belki gelecek yazınızda deginirsiniz. Kutluyorum
Semra hanım sizin hacıyatmaz…
In reply to K by Semra Atinc (doğrulanmamış)
Semra hanım sizin hacıyatmaz dedikleriniz tarihte her tolumda var. İlk Çağ sofistlerini anlatırken çoğu zaman günümüz insanları gözümüzün önüne gelir. Birbirine çok benzerler
Yeni yorum ekle