Öykü, Düzyazının Mütevazi Efendisidir

Eleştiri

Öykü, Düzyazının Mütevazi Efendisidir.


Murat Tuncel


Öykü;  insanın yürümeye başladığı o  ilk eylemiyle yaşıttır.. Her yeni adımla da çoğalan bir eylemdir. Bu özelliği nedeniyle de anlatım yöntemlerinin en eskisidir. Ama o yazın türlerinin en  mütevazisi olduğu için hiçbir zaman ne şiir kadar şımarmış, ne de  roman gibi çığırtkanlık yapmıştır. Bu soylu davranışı da ona yazın türlerinin efendilik payesini kazandırmıştır. Onun fazlalıkları barındırmamasının da, yoğunluğu bir nitelik saymasının da nedeni hep o efendi duruşundaki soyluluğundandır. Öykücü de öyküsünü yazarken öykünün bu özelliğini gözardı etmemelidir. Eğer böyle bir hataya düşerse de kendi öyküsünü değersizleştireceğini bilmesi gerekir.

 zorbatv.dergi
Bana göre öykü yazmak, bulunduğumuz mekan ve zamandan ayrılıp başka bir mekanda düşünmektir. Aklınıza gelebilecek tüm yaşamların dışında bambaşka bir mekandır bu mekan.  Eğer öykünüzü yakalamış ve o “bambaşka” mekan ve “öteki zamanda” yazma eylemini gerçekleştiriyorsanız, kendi dünyanızın da dışındasınız demektir. Zaten bunu beceremezseniz, ne siz yazdığınız öykünün ayrıntılarının sıcaklığında dolaşabilir, ne de okuyucunuzu o  ayrıntılarınızın gizli dünyasına çekebilirsiniz. Öykünüzle belleklerde bir tad bırakmak istiyorsanız hem bunu başarmak, hem de öykünüze soylu bir yoğunluk katmak zorundasınız.  


Yazarken, ister öykü yazımının genel kurallarını düşünün, isterse kendinize özgü kurallar yaratın, isterse de hiçbir kurala uymadan kuralsız öyküler yazın, eğer yazdığınız yaşamların ayrıntılarını öykünüzde bir düzen içinde veremiyorsanız bilesiniz ki, öykünüz öykü olmaktan öte sadece bir yazılı anlatıdır.  


Bunu söylerken, belli kurallara uyup, mutlaka bir plan dahilinde yazacaksınız demek istemiyorum. Sadece yazacağınız ayrıntıları önceden bir sıraya koymanızı öneriyorum. Çünkü böyle bir sıralama olmazsa yazma aşamasında her şey birbirine karışır, öykünüz üzerinde hüküm kuramazsınız. Eğer bir yaratıcı olarak siz öykünüze hükmedemezseniz bilesiniz ki, öykünüz size hükmeder. Bu da öykünün o soyluluğuna uymayan bir başıbozukluğu getirir ve yazılan metin de öykü olmaktan uzaklaşır.  
Öykü yazarı öyküsünü yazarken, işleyeceği ayrıntılar konusunda da seçici olduğu kadar, ayrıntıları seçerken de ayrıntıların konuyla bağdaşıklığında bir yadırganmanın olup olmayacağına dikkat etmelidir. Seçilen ayrıntılar hem yazarın düşüncelerine, hem konunun özgünlüğüne, hem de öyküdeki “yer ve zaman” motiflerine uygun olurken, günlük yaşamdaki ayrıntıların da ötesinde ayrıntılar olmalıdır. 


Eğer ayrıntıların seçiminde yazar dikkatli olmazsa, okuyucusunu  kendi kendisiyle çelişkiye düşürmekte zorlanır ve öyküde gerilim kalmaz. Gerilim kalmayan öykü de okunur olmaktan uzak olur. Eğer öykülerinizin sıradanlaşmasını istemiyor, sürekli okunur olmalarını istiyorsanız ayrıntılarınızı çok iyi seçip, okuyucuya okuma diriliği vermek zorundasınız.  


Öyküde ayrıntının önemine dikkat çektikten sonra, öykü yazarını bekleyen öykünün huysuz çocuğu, “karakter yaratmaktan” da biraz sözetmemiz gerek. Gerçekten de karakterini arayan yazarı birçok tuzak beklediği gibi, arayıp bulacağı çoğu karakter de aslında bir çocuk kadar huysuz olacaktır.  Yazım ilerledikçe bu huysuz çocuk da kişilik kazanarak yazarına kafa tutacak ve kendi yaşamını isteyecektir. Yazar da karakterine ister istemez bu özgürlüğü tanımak zorunda kalacaktır. Deneyimli yazarlar bu konuda  karakterlerini zorlamazlar, onları özgür kılabilmek için elinden geleni yaparlar ki, yaratılan karakterler hem öykünün diğer motifleriyle uyum sağlasın, hem de öyküyü terk etmesin. 


Hiçbir öykü yazarı, öykünün kendini bulmasını ve kendini bulan öykünün de kendisinde sürekli kalmasını beklememelidir. Çünkü öykü, hem her yerde karşılanılacak bir nesnedir, hem de tam karşılaştım dediğiniz anda kaçıp giden bir nersnedir. Öykü, her zaman yazarın  kendisiyle “köşe kapmaca” oynamasını ister.


Burada önemli olan öyküyü aramaktansa, onun usunuza düştüğü andan, olgunlaştığı ana kadar olan zamanı iyi gözlemek ve yazma zamanı geldiğinde de zaman geçirmeden hemen yazmaktır. Evet o onu aradığınız zamanlarda görünmez ve yeri belli olmaz bir nesnedir. Ama usunuza düştüğü zaman artık sizin için görünür olmuştur. 


Bir süre sizinle köşe kapmaca oynar. Kapris yaparak iyice usunuza yerleştikten sonra da kaleminize dolanıp “ beni yaz” der.  Beni yaz dedikten sonra da sizi terketmek için yol hazırlıklarına başlar. Deneyimli bir yazarsanız onun bu hazırlıklarını bilir, sizi terketmesinin zevkini ona taddırmaz, yazar yazmaz da ona fırsat vermeden siz onu okuyucularınıza havale edersiniz. Bunu yapmayı başarabilirseniz, öykünüzün sıcak bir kucaktan öteki sıcak kucaklara giden bir bebek sevimliliğinde olduğuna emin olabilirsiniz. 


Eğer profesyonel olarak öykü yazıyorum diyorsanız, öyküyü kavradığınız ve temel taşlarını yerli yerine koyduğunuz zaman, öykü yazmak için öğrendiğiniz ve bildiğiniz tüm kuralların sizi terkettiğini de göreceksiniz. Çünkü o kuralların oluşması süreci de daha önce yazılmış öykülerin sayesindedir. 
Öykülerin yazılmadığı zamanlarda zaten kurallarda yoktu. Kuralları en ince noktalarına kadar öğrenmek, bilmek gerek, ama o kurallara uyduramadığınız öyküleri de yazmak gerek. Eğer bunu başaramıyorsanız, kendinize özgü öyküleriniz hiçbir zaman yazılmayacak demektir. Kuralları bilmek size teknik açıdan yardımcı olur, ama yazım aşamasında çok da işinize yaramaz.  Yani donanımlı olmalısınız ama özgün yaratımınızda donanımınızdan çok yüreğinizden, usunuzdan döküleceklere bakmalısınız. 


Kurallar ve kuramlar konusunda tüm yazılanlara ne kadar da aşağıdan yukarı, yukarıdan aşağı bakmaya çalışsak da varacağımız sonuç çoğunlukla aynıdır. Çünkü nasıl bir donanım ve olgunluğa sahip olsak da sonuçta yaratımı kendi kendimizle ve yapayalnız gerçekleştirmek zorunda olduğumuzu unutmamalıyız.  Bu da bizim kendimize özgü yaratı aşamamızdır ki, o aşamada da gerektiği kadar özgür olmamız gerek.  Zaten üslubumuz ve bize özgü öykü de  bu özgürlüğümüzden doğar. 
Öyküyü yaratan yazarların, öykülerini yazarken dikkat etmesi gereken bazı noktaları böyle açıkladıktan sonra, şöyle genel bir bakışaçısıyla ülkemiz öykücülüğüne bakacak olursak, şu anda iki ana izlek görürüz; biri anlatıya dayalı gelenekçi öykü izleği, ikincisi de günlük basit ve herkesin bildiği olaylara okunabilirlik kazandıran modern ve ptaresk  öykü izleği. 


Bugün bizdeki anlatıya dayalı gelenekçi öykü yazımını dünya öykücülüğü terketmiştir.  Bunun yerini ise içbenliğe dönük anlatılar almıştır. İtalo Calvoni ve 2009 yılında Nobel adebiyat  ödülünü alan Herta Müller’in öyküleri bu izleğin en iyi örnekleridir. Bu proza tipi öykülemeler giderek dünya öykücülüğünde eğemen olurken, ülkemizdeki genç yazarların çoğunun öykülerinde de bu içbenliğe dönük anlatıyı görmekteyiz. 


Hele bir kısım öykücüler var ki, öykümüzü çoktan  ptoresk proza yolculuğuna çıkarmışlardır. Bu durum belki olay anlatı geleneğini sürdüren öykücülerimiz için cansıkıcı olabilir ama modern öykücülüğümüz adına sevindirici bir durumdur.


Benim kuşağıma, ya da bin dokuz yüz seksenli yıllarda ben ve benim arkadaşlarımın yazmaya başladığı tarihe kadar, öykücülüğümüz klasik diyalog ve anlatı üzerine kurgulandı. Sait Faikle bu klasik kurgu bazı politik düşünüşleri bir kenara bırakarak kurgulamayı aynı tutmasına karşın, olayları birey yaşamlarının ayrıntılarıyla anlatmayı tercih etti.  


O zamanlar bu kadarcık yenilikçiliği bile benimseyemeyenler, olay anlatım örgülü kurgulamalarını sürdürdüler. O dönemde kimse bunu pek farkedemedi ama bana göre öykü yazma anlayışımız işte o dönemde  kendiliğinden çatladı.  Başlangıçta basit olaylardan yola çıkan anlatımlar pek tutmadıysa da, giderek bu yöntem öykücülüğümüzü modern dünya öykücülüğüne yaklaştırdı. Bu durumun şimdilik yeterince  farkına  varamamış olsak da ilerde öykücülüğümüz bu ikinci izlekte yoluna devam edecektir. Bu izleği devam ettirecek olanlar da kitaplarını zevkle, çoşkuyla okuduğum genç öykücülerimiz olacaktır. 
 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.