Firdevsi'nin Başyapıtı Şahname

Edebiyat

Firdevsî’nin Başyapıtı Şahnâme

Fars di­li­nin söz­cük ha­zi­ne­si sayılan, ay­nı za­man­da eşsiz fe­sa­hat ve be­la­gat ör­ne­­ği ka­bul edi­len Şahnâme, içeriğinde yalnızca birtakım hikâyeler barındırmaz. Eser­de, eski İran efsane ve ge­le­nek­le­ri, İs­la­m dö­ne­mine ka­dar meydana gelen he­men he­men bü­tün olay­lar hak­kın­da­ki bil­gi­ler bir ara­ya top­lan­mış­tır. Ayrıca fel­se­fi ve ah­la­ki ko­­­nu­la­ra de­ği­nil­miş, kah­ra­man­lık şi­ir­le­ri­nin ya­nı sı­ra di­ğer şi­ir tür­le­ri­ne de yer ve­ril­miş­­­tir. Fir­dev­sî bü­tün bu konularda sö­zün hak­kı­nı ge­re­ğin­ce ver­miş, İran ulusal hikâye­­le­­ri ve İran­lı­la­rın ta­ri­hi de­ğer­le­ri­ni Şahnâme bo­yun­ca en gü­zel şe­kil­de yan­sıt­ma­ya çalışmıştır.[1]

Ta­rih­sel içe­ri­ği­nin ya­nı sı­ra mi­to­lo­jik ak­ta­rım­ları ve kah­ra­man­lık hikâyeleriyle de dik­­­kat çe­ken Şahnâme’­de el­bet­te şa­irin te­mel ama­cı mi­to­lo­jik ri­va­yet­le­ri der­le­ye­rek ak­­­­tar­mak de­ğil­dir. O, İran tarihini ve kültürünü halk arasında dolaşan söy­len­celer­den ha­re­ket­le yaz­mak is­te­miş ve bu şekilde ota­ya çık­mış­tır. Bu açı­dan Şahnâme her şey­­­­den ön­ce ta­ri­hi bir man­zu­me ola­rak ka­bul edil­me­li­dir. An­cak bu ta­rih­sel manzu­me bo­yun­ca bir­kaç önem­li kah­ra­man­lık destanın da yer al­ma­sı dik­ka­te de­ğer­dir. De­mek ki Şahnâme aynı zamanda kah­ra­man­lık hikâyelerine de yer ve­ren bir der­le­me­­­dir.[2]

Firdevsî’ninŞahnâme’yihazırlarkenörnekaldığıyapıtlaroçağlarındünyasındaen çokokunankitaplararasındayeralanAvesta,TevratveKur’ângibi dinimetinlerolmuştur.Firdevsîeserineeskiİrantarihiveefsaneleriylebaşlamamış,Allah’ıöven beyitleri,evreninyaratılışı,Ay,Güneş,gezegenler,yerkürevediğer varlıkların var edilişi, insanın yaratılışı ve dünyaya gönderilişi gibi olaylarla giriş yapmış, sonra da eriştiği bütün kaynaklardaki bilgilerden hareketle İran, bu coğrafyanın tarihi ve mitolojisini aktararak eserinin o çağın dini kitapları kadar elden ele dolaşması ve çok fazla sayıda okuyucuya kavuşmasını arzulamıştır. Gerçekte de öyle olmuş ve Şahnâme öylesine yaygınlaşmıştır ki kutsal kitaplar kadar ve belki de bazı yörelerde onlardan da çok okunmuştur.[3]

Şahnâme,çokeskikahramanlıkçağlarınınordumensuplarıvesaltanathanedanları tabakalarındanünlükişiliklerinkahramanlıklarındansözedenilkgrupkahramanlık destanlarıtüründenbireserdir.Şahnâme,aynızamandaçoksayıdatarihigelişmeyive gerçektarihiçağlarıngerçekolaylarıhakkındabilgileridekahramanlıkefsaneleriyle karıştırarakefsanevibir dildeanlatmaktadır.Şahnâme’ninkonularıelbetteoluştuklarıdevirlerde buşekildedeğildir.[4]

Fir­dev­sî, Şahnâme’­sini yaz­ma­ya ni­yet­len­di­ği gün­ler­de ül­ke­si ya­ban­cı­la­rın kül­tü­rel, si­ya­si ve as­ke­ri baskısı al­tın­day­dı. Bir ta­raf­tan Bağ­dat yö­ne­ti­mi, ırk­çı po­li­ti­ka­la­rı­nı öne çı­ka­ra­rak ken­di­si­ne bağ­lı ulusların kül­tür­le­ri­ni, ge­le­nek ve gö­re­nek­le­ri­ni, ulusal kimliklerini or­ta­dan kal­dır­mak is­ter­ken, di­ğer ta­raf­tan da baş­ta Türk­ler ol­mak üze­re ba­zı uluslar, İran kül­tür ve me­de­ni­ye­ti­nin ko­ru­yu­cu­su du­ru­mun­da­ki İran­lı yö­ne­tim­le­ri bir bir alaşa­ğı edi­yor­lar­dı. Ulusal duyguların can­lan­masına ve güç bir­li­ğine her za­man­kin­den da­ha çok ih­ti­yaç du­yul­du­ğu iş­te böy­le bir za­man­da Fir­dev­sî, tüm ya­ra­tı­cılığını ül­ke­si ve ulusu uğ­ru­na or­ta­ya koy­du. Kahramanlık des­tan­la­rını ya­zı­ya ak­ta­rıp ulusal duyguları ye­ni­den can­lan­dı­ra­rak, unu­tul­muş ta­ri­hi­ni ve övünç kay­nak­la­rı­nı ha­tır­la­ta­rak halkını ha­re­ke­te ge­çir­me, İran sev­gi­siy­le bes­le­me yo­lun­da ha­yal gü­cü­nü ve ka­le­mi­ni en gü­zel şe­kil­de kul­lan­dı.

Fir­dev­sî, yaklaşık 981 yı­lın­da yaz­ma­ya baş­la­dığı eserini ilaveler yaparak 1004 yıl­ı civarında ta­mam­la­dı. Fir­dev­sî, eserini hiçbir zaman her­han­gi bir sul­ta­na ya da emi­re sun­mayı düşünmemişti. An­cak ya­kın dost­la­rı ve onu des­tekleyenler tek tek or­ta­dan kay­bo­lup, ese­ri uğ­run­a bü­tün ser­ve­ti tü­ke­nin­ce ge­çim sı­kın­tı­sı­na düştü. Bunun üzerine 1004-1005 yı­lın­da ese­ri­ni Sul­tan Mah­mud’a sun­ma ka­rar­ı aldı. Bel­ki bu yol­la ken­di­si­ne ve ese­ri­ne ya­ra­şır bir karşılık görür ve ha­ya­tı­nın ka­lan kıs­mı­nı re­fah için­de ge­çi­re­bi­lir­di.[5]

Şa­irin ken­di ifa­de­lerine gö­re Şahnâme’­nin 60.000 be­yitten oluşmaktadır. El­de­ki Şahnâme yaz­ma­la­rı­nın bir kıs­mı­nda bu sa­yı­ daha fazla, bir kısmında da azdır ancak nüs­haların ço­ğu 48.000 ile 52.000 arasıdır.

Şahnâme’­de ta­rih ve dil bir­ bir­liktelik gösterir, iki­si­nin de te­me­li atı­lır, sı­nır­la­rı ve öl­­­çü­le­ri be­lir­le­nir. İran’ın mi­to­lo­jik ta­ri­hi, kah­ra­man­lık an­la­tı­la­rının dizelere dö­kül­dü­­ğü Şahnâme bir bakıma Sasanîİra­nı’nın kah­ra­man­lık tarihidir. Sasanî ha­ne­da­nı­nın yı­­kı­lı­şın­dan uzun bir süre sonra, Samanî­ler dö­ne­mi­nin son­la­rı­na doğ­ru İran ta­ri­hi ye­­ni­den ya­zıl­ma­ya baş­la­nır. An­cak bu kez bir hü­küm­da­rın eliy­le de­ğil, bir şa­irin, Fir­dev­­sî’­nin eliy­le…

Şahnâme, bir ba­kı­ma yenilgi ve hayal kırıklıkları so­nu­cunda or­ta­ya çık­mış bir eser­­­dir. Samanî­le­rin ta­rih sah­ne­sin­den çe­kil­me­si, Arap­lar kar­şı­sın­daki ye­nil­gi ve İran ta­­­ri­hin­de olum­suz bir dö­ne­min baş­la­ma­sı gi­bi et­ken­ler nedeniyle efsaneler ve kah­ra­man­lık an­latılarıyla örülü geçmişe, yani ha­yal­ler­deki tarihe ih­ti­yaç daha da ar­tar. Do­la­yı­sıyla Fir­­­dev­sî ve di­ğer Şahnâme ya­zar­la­rı içinde yaşadıkları zamanın olumsuz ge­liş­me­le­ri­nin etkisiyle geçmişin za­fer ve mut­lu­luk do­lu gün­le­ri­ne yö­nel­miş, ger­çek­leş­me­­sini um­­dukları güzel günlere ha­yal­le­rin­de ha­yat ve­re­rek di­ze­le­ri­ne ak­tar­mış­lar­dır. Bu ba­­kı­­m­dan Şahnâme, ya­şa­nı­lan za­man­da dik du­ra­bil­mek için geç­miş­te ara­nan bir te­­mel, bir da­ya­nak ni­te­li­ğin­de­dir. Şahnâme, sö­zün ey­le­me üs­tün gel­mesini, ona kar­şı ka­­zan­ılan bir za­fer­i simgelemektedir.[6]

Fir­dev­sîİran­lı­lık ru­hu­nu Şahnâme ile ye­ni­den can­lan­dı­ran, onu ha­re­ke­te ge­çi­ren; Zâl’ı, Rüs­tem’i, Key­kâ­vûs’u, Cem­şîd’i, Beh­râm’ı, Câm-i Cem’i, Rahş’ı ve Sî­murg’u ya­şat­­maya devam eden ki­şi­dir. Bunca İran­lı şa­ir ve ya­zar ara­sın­da bir tek Fir­­dev­sî si­ya­si, dü­şün­ce ve ik­­ti­dar ol­ma­dan, sadece sos­yal re­form­larla halkı yön­len­dir­me­­nin müm­­­kün ola­­ma­dığını kav­ra­mıştır. İran ulusu, kim­li­ği ve di­li­ni ha­ya­ta dön­­dür­mek için otuz-otu­z beş yıl bo­yun­ca yap­tı­ğı ça­lış­ma­lar da bu­nun ka­nı­tı, bu de­rin dü­şün­ce­si ve en­gin uf­­ku­nun gös­ter­ge­si­dir. Bu ne­den­le Şahnâme’­ye, sa­de­ce es­ki İran hü­küm­dar­la­­­rı­nın ta­ri­­hini, İran kah­ra­man­la­rı­nın mü­ca­de­le­le­ri­ni tas­vir eden sah­ne­le­ri, mi­to­lo­jik hikâye­le­ri an­la­tan, es­ki­le­rin ya­şa­dık­la­rı­nı son­ra­ki­ler ib­ret al­sın­lar di­ye ye­ni ku­şak­la­ra ak­­ta­ran bir eser gö­züy­le ba­kıl­ma­ma­lıdır. Bü­tün bu özel­lik­le­ri de ta­şı­mak­la bir­lik­te, onun ger­çek de­­ğe­ri; es­ki­le­r ve ye­ni­le­rin bil­gi bi­ri­ki­mi­ni de­ğer­len­di­re­rek ger­çek yö­ne­­ti­ci­li­ğin ku­ral­­la­rı­nı, te­ori­le­ri­ni, İran ül­ke­si­ni yö­net­me­de gerekli olan si­ya­si dü­şün­ce­­nin te­mel­le­ri­­ni at­mış ol­ma­sın­da­dır.[7]

Çok sı­kın­tı çek­tim bu otuz yıl­da,

Di­rilt­tim İran­lı­yı ben bu Fars­çay­la…

Piş­da­dîler ha­ne­da­nı­nın ilk hü­küm­da­rı Ke­yû­mers’­ten baş­la­ya­rak Sasanî­lerin son hü­­küm­da­rı III. Yez­di­cerd’e ka­dar de­vam eden top­lam “el­li hü­küm­dar­lık dö­ne­mi”ni ele alan ese­rin gi­riş kıs­mın­da Tanrı’yı ve ak­lı öv­üş, in­sa­nın, gü­neşin ve ayın ya­ra­tı­lı­şı, Pey­gam­ber ve ashâbını övüş başlıkları yer alır. Ar­dı­ndan Şahnâme’­nin kay­nak­la­rı ve son ola­rak da Sul­tan Mah­mud’u öv­gü bö­lümü gelir ve asıl ko­nu­ya ge­çi­lir. Ta­rih ön­­ce­si de­vir­ler­den baş­la­ya­rak İran ulusununme­de­ni­yet se­rü­ve­ni, İran­lı­la­rın İranvic böl­­ge­si­ne ge­lip ora­da yer­le­şik bir ha­ya­ta ge­çe­rek dev­let kur­ma­la­rı, çev­re­le­rin­de­ki uluslarla, Turan­lı­lar, Ro­ma­lı­lar, Bi­zans­lı­lar ve Arap­lar­la sa­vaş­la­rı, Tus­lu us­ta şa­irin ola­­ğa­nüs­tü akı­cı ifa­de­le­riy­le aktarılır. Bü­tün bu an­la­tım­lar es­na­sın­da Fir­dev­sî İran ulusunun ge­le­nek ve gö­re­nek­le­rini, ulu­sal, din­sel, ah­lak­sal de­ğer­le­rini, üs­tün ni­te­lik­le­­rini, kah­ra­man­lık se­rü­ven­le­rini, aşklarını ve İran halk­ıy­la il­gi­li da­ha bir­çok şeyi di­ze­­le­rinde ölüm­süz­lü­ğe ka­vuş­tu­rur. Bu açı­dan Şahnâme İran ulusunun bir kül­tür ve me­­de­ni­yet an­sik­lo­pe­di­sidir.

Fir­dev­sî İran ta­ri­hin­de­ki olay­la­rı kro­no­lo­ji­k sırayla ele al­ır. İran’ın binlerce yıl­lık ta­­ri­hi­nde ortaya çıkmış kah­ra­man­la­rı, bel­li zaman dilimlerinde egemen olmuş hü­küm­­­dar­lar ola­rak ka­bul eder ve on­la­rın İran ta­ri­hin­de­ki önemlerini, İran kül­tür ve me­­de­ni­ye­ti üzerindeki etkilerini vurgular. Ayrıca Şahnâme süs­le­me­den uzak arı bir dile sahip olduğu için bü­yük ün kazanmış, saraylarda ve halk arasında büyük itibar gör­müştür. Fir­dev­sî’­nin ünü ve de­ğe­ri de bu­ra­dan kay­nak­lan­mak­ta­dır. O Fars di­li­ni, İran ta­ri­hi­ni, mitolojisini, kül­tü­rü­nü, de­ğer­le­ri­ni her İran­lı­nın an­la­ya­bi­le­ce­ği bir dil­de ak­­ta­ra­rak di­rilt­miş ve ölüm­süz­leş­tir­miştir. Bu ese­r İran hal­kı için ulusal kah­ra­man­lık mi­­ra­sı­nı ak­tar­ma­sı açı­sın­dan baş­ka hiç­bir mil­le­tin ben­ze­ri eser­le­riy­le kar­şı­laş­tı­rı­la­ma­ya­­cak ka­dar büyük önem taşır.[8]

Fir­dev­sî Fars di­li­ni ye­ni bir aşa­ma­ya ka­vuş­tur­muş­tur. Bel­ki de bu de­ğer­len­dir­me­nin te­mel­le­ri Fir­dev­sî’­nin son de­re­ce hak­lı ola­rak yaptığı “Çok sı­kın­tı çek­tim bu otuz yıl­da/Di­rilt­tim İranlıyı ben bu Fars­çay­la…”id­di­ası­na da­yan­mak­ta­dır. O, ta­rih­i ak­­tar­ma­yı amaç­la­mak­ta, kah­ra­man­lık me­saj­la­rı­nı son­ra­ki ku­şak­la­ra ilet­me­yi he­­def­le­mek­te­dir. Bu yüz­den Şahnâme’­de hal­kın an­la­mak­ta zor­la­na­ca­ğı bir di­l kul­lan­ma­­mış, ol­duk­ça anlaşılır bir üslupla İran mi­to­lo­jik hikâyelerini ölümsüzleştirmeyi ba­şar­mış­tır.[9]

Bü­tün İran­lı­lar ta­ra­fın­dan son de­re­ce be­ğe­ni­len Şahnâme, İran dı­şın­da­ki coğ­raf­ya­lar­­da Fars di­li ve ede­bi­ya­tıy­la il­gi­le­nen çev­re­le­rin de be­ğe­ni­si­ni ka­zan­mış­tır. Bu önem­­­li şa­he­ser, sa­de­ce es­ki İran’a ait des­tan­la­rı ve efsane­le­ri gü­nü­mü­ze taşımakla kal­ma­mış, ay­nı za­man­da yazıldığı dönemde Arap­ça’­nın yo­ğun et­ki­sin­de ka­lan Fars di­li­nin ye­ni­den can­lan­dı­rıl­ma­sın­da önem­li rol oy­na­mış­tır.[10]

Es­ki İran ta­ri­hi­ni, İran ır­kı­nın ve me­de­ni­ye­ti­nin ta­rih sah­ne­si­ne çık­tı­ğı an­dan, Arap­lar ta­ra­fın­dan so­na er­di­ril­di­ği zamana ka­dar ko­nu alan ŞahnâmePişdadîler, Ke­ya­nî­ler, Eş­ka­nî­ler ve Sasanî­ler’den olu­şan dört ha­ne­da­nın Ke­yû­mers’­ten III. Yez­di­cerd’e ka­dar el­li hü­küm­dar­ın ege­men­lik sür­dü­ğü dö­ne­mi­ mi­to­lo­jik, kah­ra­man­lık ve ta­ri­hi dö­ne­mler adıy­la üç dö­nem çer­çe­ve­sin­de inceler:

1. Mi­to­lo­jik Çağ: İlk İran mitolojik hü­küm­da­rı Ke­yû­mers’­ten Fe­rî­dun’a ka­dar de­vam eden bu dönemin hü­küm­dar­la­rı; Hû­şeng, Teh­mûrs, Cem­şîd ve Dah­hâk’tır. Bu dönemde ate­ş bulunmuş, in­san­la­r toprağı ekip biçmeyi öğrenmiş, yi­ye­cek, gi­ye­cek, barınma gi­bi do­ğal ihtiyaçlarını karşılamaya baş­la­mış ve il­kel de olsa siyasi yapılar kurmuşlardır. Yi­ne bu devirler, in­san­larla dev­ler ara­sın­da an­laş­maz­lık­ların baş gösterdiği, özel­lik­le Teh­mûrs ve Cem­şîd’in ola­ğa­nüs­tü güç­le­riy­le dev­le­rin, in­san­la­rın em­ri­ne gir­di­ği ve me­de­ni­ye­tin ge­rek­le­rin­den bir­ço­ğu­nu öğ­ren­dik­le­ri za­manlar­dır.[11]

2. Kah­ra­man­lık Ça­ğı: Bu bölüm Şahnâme’­nin kah­ra­man­lık an­la­tı­la­rı­na ay­rıl­mış­tır. Kâ­ve’­ninDah­hâk’a başkaldırmasıyla baş­la­yan bu çağ, At­bîn’in oğ­lu Ferîdun’un, Dah­hâk’ın ada­let­siz tu­tum­la­rı kar­şı­sın­da­ki mü­ca­de­lesiy­le devam eder ve Rüs­tem’in, kar­de­şi Şe­ğâd ta­ra­fın­dan öl­dü­rül­me­siy­le so­na erer. Bu bölüm, İran ulusal kah­ra­man­lık des­tan­la­rı­nın ta­rih­le ör­tüş­tü­ğü evrelerini kap­sar. İran ri­va­yet­le­ri­nin en ünlü kah­ra­man­la­rı sah­ne­de­dir. Kâ­ve’­nin or­ta­ya çı­kı­şı ve Ferîdun’unDah­hâk kar­şı­sın­daki kah­ra­man­lıkları; Kâ­ren, Ger­şâsp, Sâm ve Me­nû­çehr dö­nem­le­ri; Sâm oğ­lu Zâl’ın ve Şahnâme’­nin ilk aşk hikâye­si­ bu bölümde yer almıştır. İran’ın en ün­lü kah­ra­ma­nı Rüs­tem’­dir. Rüstem’in ya­nı sı­ra Gû­derz, Gîv, Bî­jen, Beh­râm, Fe­râ­murz, Sohrab, Kâ­ren gi­bi da­ha bir­çok isim de ün­lü kah­ra­man­lar ara­sın­da yer alır. İran ulusal ta­ri­hi­nin en önem­li des­tan­la­rı da bu çağ­da geçer.[12]

3. Ta­ri­hi Çağ: Beh­men, Hu­mây, Da­râ, İs­ken­der, Eş­kanî­ler ve Sasanî­lerin ele alın­dı­ğı bu bö­lüm­de, sı­ra dı­şı olay­la­rla ef­sa­ne­vi kahramanlar he­men he­men or­ta­dan kalk­mış, bun­la­rın yer­le­ri­ni ger­çek olay­la­rla ki­şi­ler almıştır. Şahnâme’­nin ger­çek ta­ri­hi dö­nemi Da­râ ile baş­lar. Bu bö­lüm­de­ki ilk önem­li des­tan İs­ken­der ile Da­râ’­nın sa­vaş­la­­rın­ı ko­nu alan İs­ken­der Des­ta­nı’­dır.[13]

Şahnâme’­nin bu bö­lü­münde şi­ir­ler da­ha az gös­te­riş­li, hikâye ve an­la­tım­lar da­ha sa­de bir üslupla işlenmiştir. Ola­ğa­nüs­tü ye­te­nek­lere sahip ef­sa­ne­vi karakterler yer al­ma­mak­ta­dır. Ör­ne­ğin Rüs­tem ile Beh­râm-iÇu­bîn kar­şı­laş­tı­rıl­dığın­da, her açı­dan ara­la­rın­da büyük fark­lar gö­rü­le­cek­tir. Ay­nı şe­kil­de dev­ler­le sa­va­şan kah­ra­man­lar­la sa­ray as­kerleri ara­sın­da­ki fark ken­di­li­ğin­den or­ta­ya çı­ka­cak­tır. Şahnâme’­nin bu üçün­cü bö­lü­­­mü­nde ef­sa­ne­ ve rivayetlerin ye­rlerini tarihi hikâye­ler al­ır ve Şahnâme, hü­küm­dar­lar­la yö­ne­tim­le­ri hak­kın­da bil­gi ve­ren, ay­rın­tı­la­ra da­lan ta­rih ki­tap­la­rı­na yak­la­şır.[14]

Firdevsî’ninŞahnâme’yi60.000beyitolarakkalemealmışolduğugelenekselrivayetlerdehepdillendirilmektedir.Şahnâme’ninbeyitsayısı“Yezdigerd’inHükümdarlığı”adlısonbölümündeşairinkendiifadeleriyleikiayrıyerde60.000olarakkaydedilmektedir.

Fars ede­bi­ya­tın­da Şahnâme’­nin or­ta­ya çı­kı­şı, he­nüz et­ki­le­ri de­vam eden ve gü­nü­müz­de de he­ye­ca­nı­nı kay­bet­me­miş olan bir ha­re­ke­tin, bir di­ri­li­şin ma­ya­sı ola­rak ka­bul edil­mek­te­dir. Bu ha­re­ket, kah­ra­man­lık hikâye­le­rinin, dini ya da tarihi içe­rik­li an­la­tım­la­rın V./XI. yüz­yıl­dan XIV./XX. yüz­yı­la ka­dar de­ği­şik şe­kil­ler­de ka­le­me alın­ma­sı se­fer­ber­li­ği­dir. An­cak bunların hiçbi­ri Şahnâme’­nin de­ğe­ri­ne ve seviyesine ula­şa­ma­mış­tır.[15]

Alt­mış üç des­tandan olu­şan Şahnâme’nin en önemli konularından biri de aşk ol­muş­­tur.[16]Şahnâme’­de eğ­len­ce mec­lisi sahneleriyle, kah­ra­man­lık an­la­tı­la­rı iç içe geç­miş, kah­ra­man­la­rın sev­gi­li­le­riy­le ya­şa­dık­la­rı aşk serüvenleri son de­re­ce et­ki­le­yi­ci bir dil­­le su­nul­muştur.

Fir­dev­sî, kay­nak­lar­dan der­le­di­ği rivayetlerin önem­li bir kıs­mı­nı Şahnâme’­de şi­ir­sel bir dille ak­tar­mış­tır. Do­ğa man­za­ra­la­rı, sa­vaş mey­dan­la­rı, kah­ra­man­lar, te­ke tek mü­­­ca­de­le­ler, saray teşrifatları ve da­ha bir­çok olay Şahnâme’deola­ğa­nüs­tü gü­zel bir üslupla betimlen­­miş­tir.

Fir­dev­sî, Şahnâme’­de Arap­ça sözcüklere yer ver­mek­ten mümkün olduğunca ka­çın­­mış, Fars­­­ça sözcükler kul­lan­maya özen göstermiştir. Şahnâme ge­rek İran, ge­rekse Türk ede­­bi­yatın­da kah­ra­man­lık mes­ne­vi­le­ri için vazgeçilmez bir örnek olmuş ve ede­bi­yat ta­­ri­hin­de özgün ye­ri­ni al­mış­tır.[17]

Fir­dev­sî’­ninŞahnâme’­sin­de yer ver­di­ği öğüt­lerin kay­nak­ları İslam ön­ce­si İran kül­tü­rü ve ge­le­ne­ğin­de yer alan söz­lü ve ya­zı­lı de­ğer­ler­dir. Bunlar genellikle İran hü­küm­dar­la­rı­nın tah­ta çı­kış tö­ren­le­rin­de, çe­şit­li ve­si­le­ler­le dü­zen­le­nen törenler­de ya da ölüm dö­şe­ğin­de has­ta ya­tar­ken biz­zat ken­di­le­ri­nin söy­le­dik­le­ri; ül­ke yö­ne­ti­mi, adil olma, zu­lüm ve iş­ken­ce­den uzak dur­ma, hal­ka hu­zur ve re­fah sağ­la­ya­cak yö­ne­tim­ler kur­ma gi­bi ko­nu­lar­la ilgilidir.[18]

Firdevsî’nin sa­de bir dille ka­le­me alın­mış olan Şahnâme’sinin öne­mi ede­bi sa­nat­lar­da de­ğil da­ha çok an­la­tım ve tas­vir tar­zın­da or­ta­ya çık­mak­ta­dır. Şahnâme ge­rek İran’ın ge­rekse Türk ede­bi­yat­ın­ın kah­ra­man­lık mes­ne­vi­le­ri için vazgeçilmez bir ör­nek olmuş ve ede­bi­yat ta­ri­hin­deki ye­ri­ni al­mış­tır. Os­man­lı top­rak­la­rı ve Hin­dis­tan’­da da Fars­ça ya­zan bir­ta­kım şa­ir­ler sul­tan­la­rı­nın fe­tih­le­ri­ni ko­nu alan şahnâme­ler ka­le­me al­mış­lar­dır.[19]

Şahnâme’­nin pek çok değişik di­le çev­ril­miş ol­ma­sı onun ne den­li önemli ve özel bir e­ser ol­du­ğu­nu açık­ça gös­te­rir. Böy­le­si­ne önem­sen­me­si ve yay­gın­laş­ma­sı, özel­lik­le de ro­man­tik ede­bi­yat ala­nın­da et­ki­li ol­ma­sı­nı sağ­la­mış­tır.

 

 

KAYNAKÇA

Afifî, Rahîm, Esâtîr ve Ferheng-i Îrân Der Niviştehâ-yiPehlevî, Tahran 1374 hş.

Afîfî, Rahîm, Ferhengnâme-yiŞi‘rî, Tahran 1372 hş. I-III.

Amuzgâr, Jâle, “Edebiyyât-i Bâstânî-yiÎrân”, Âşinâ (Tahran 1997), VI/35, s. 41.

Bahâr, Mihrdâd, CostârîÇend Der Ferheng-i Îrân, Tahran 1376 hş.

Berthels, E. E.,Târîh-i Edebiyyât-i Fârsî (çev. Sîrûs-i Îzedî), Tahran 1373-74hş., I-II.

Berzger, Huseyn, “Enderznâme,” Dânişnâme-yiEdeb-i Fârsî (ed. Hasan-i Enûşe), Tahran 1376 hş., II.

Dâ’iretu’l-ma‘ârif-i Bozorg-i İslâmî, Tahran 1367 hş., I-XI.

Eşref, Ahmed, “Târih, Hâtire, Efsâne”, Îrânnâme, XIV/4 (Bethesda 1996).

Fesayî, Mansur Restigâr, Ferheng-i Nâmhâ-yiŞâhname, Tahran 1388 hş.

Firdevsî, Ebu’l-Kâsım, Nâme-yiBâstân (yay. Kezzazî, MîrCelaluddîn), Tahran 1381-1387 hş., I-IX.

Furûzânfer, Bedîuzzamân, Sohen u Sohenverân, Tahran 1369hş.

Hamîdiyân, Saîd, “Firdevsî”, Dânişnâme-yiEdeb-i Fârsî, Tahran 1375 hş., I.-X.

Hanaway, William, L., “Firdevsî, Şâhnâme ve Îrân” (çev. Hikmet, Hurmuz), İrânnâme, Bethesda 1989, VII/4.

Kanar, Mehmet, “Firdevsî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi/DİA, İstanbul 1997, XIII.

Meskûb, Şahrûh, “Şâhnâme ve Târîh”, Îrânnâme (Bethesda 2002), XX/4.

Meskûb, Şâhrûh, Huviyyet-i Îrânî ve Zebân-i Fârsî, Tahran 1368 hş.

Mohabbetî, Mehdî, Sîmorğ Der Costucû-yiKâf, Tahran1379 hş.

Muhammed-i Avfî, Lubâbu’l-elbâb (yay. E. G. Browne), Leiden1903.

Nöldeke, Th.,Hemâse-yi Millî-yiÎrân (çev. Bozorg-i Alevî), Tahran 2537 şş.

Rezmcû, Huseyn, Kalemrov-i Edebiyyât-i Hamâsi-yiÎrân, Tahran 1381 hş.

Safâ, Zebîhûllâh, “Nazarî Be Me’âhiz-i Şâhnâme,” Nemîrem Ez În Pes Ki Men Zinde Em, Tahran 1375hş.

Safâ, Zebîhullâh, Hemâseserâyî Der Îrân, Tahran 1367 hş.

Sefaî, İbrâhîm, “Şâhnâme ve Şâhnâmeserâyân,” Huner u Merdom, Tahran, 1354hş.

Şâmlû, Ahmed, “Şâhnâme, Pâsuh-i Firdevsî Be Zerûret-i Târîh”, Îrânşinâsî, Bethesda, 1990, II/2.

Şemisâ, Sîrûs, Ferheng-i İşârât-i Edebiyyât-i Farsî, Tahran 1375 hş.

Zerrînkûb, Abdulhuseyn, Nâmvernâme, Der Bâre-yiFirdevsî ve Şâhnâme, Tahran 1381 hş.

 

 

[1]Fu­rû­zân­fer, So­hen u So­hen­ve­rân, s. 46; Ce­lâ­lud­dînHu­mâ­yî, Ma­kâ­lat-iEde­bî, s. 181-182; Zer­rîn­kûb, BâKâv­rân-iHul­le, s. 39.

[2]Zer­rîn­kûb, BâKâv­rân-iHul­le, s. 40-41.

[3]Şamlû,Ahmed,“Firdevsî,Şâhnâme,Pâsuh­iFirdevsîBeZerûret­iTârîh”,Îrânşinâsî,II/2, 304.

[4]Bahâr,CostârîÇendDerFerheng­iÎrân,s. 81­82.

[5]Sa­fâ, Tâ­rîh-iEde­biy­yât Der Îrân, I, 468-477; Nöl­de­ke, He­mâ­se-yiMil­lî-yiÎrân, s. 55-57; Hamidiyân, Sa­îd, “Fir­dev­sî,” Dâ­niş­nâ­me, I, 652.

[6]Mes­kûb, “ŞahnâmeveTâ­rîh”,Îrân­nâ­me, XX/4, s. 385, 388, 394.

[7]Mo­hab­be­tî, Sî­morğ Der Cos­tu­cû-yiKâf, s. 248.

[8]L.WilliamHanaway, “Fir­dev­sî, ŞahnâmeveÎrân,” VII/4, s. 625, 635.

[9] Ah­med Kâ­zı­mî-yiMû­se­vî, “Ni­gâ­hî be Nakş-iFir­dev­sîDerRuşd-iZe­bân-iFâr­sî,” İrân­nâ­me, s. 401, 420.

[10]Sa­fâ, Tâ­rîh-iEde­biy­yât Der Îrân, I, 493.

[11]Sa­fâ, He­mâ­se­se­râ­yî, s. 216-217; Sa­fâ, Tâ­rîh-iEde­biy­yât Der Îrân, I, 384; Fe­sâ­yî, En­vâ-’iŞi’r-iFâr­sî, s. 360; Rezm­cû, Ka­lem­rov-iEde­biy­yât-iHa­mâ­sî, II, 149, 153-154; Hamidiyân, Sa­îd, “Fir­dev­sî,” Dâ­niş­nâ­me, I, 523.

[12]Sa­fâ, He­mâ­se­se­râ­yî, s. 217-218, 219, 220; Rezm­cû, Ka­lem­rov-iEde­biy­yât-iHa­mâ­sî, II, 190-191; Hamidiyân, Sa­îd, “Fir­dev­sî,” Dâ­niş­nâ­me, I, 523.

[13]Sa­fâ, Tâ­rîh-iEde­biy­yât Der Îrân, I, 384; Sa­fâ, He­mâ­se­se­râ­yî, s. 221; Hamidiyân, Sa­îd, “Fir­dev­sî,” Dâ­niş­nâ­me, I, 523.

[14]Sa­fâ, He­mâ­se­se­râ­yî, s. 221-222.

[15]Sa­fâ, He­mâ­se­se­râ­yî, s. 224.

[16]Rezm­cû, Ka­lem­rov-iEde­biy­yât-iHa­mâ­sî, II, 191-192.

[17] H. Rit­ter, “Fir­dev­sî,” DİA, IV, s. 648.

[18]Berz­ger, “En­derz­nâ­me,” Dâ­niş­nâ­me, II, s. 167.

[19]Fu­rû­zân­fer, So­hen u So­hen­ve­rân, s. 51, 451; H. Rit­ter, “Fir­dev­sî,” DİA, IV, 648; Sefaî, İb­ra­hîm “ŞahnâmeveŞahnâme­se­râ­yân”, Hu­ner u Mer­dom, s. 153-154, 133.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.