
Allah Aklını Kullanmayanları Pislik İçinde Bırakır
Belirsizlik (enigma) ya da yapay zekâ çağı olarak adlandırılan 21. yüzyılın ilk çeyreğini arkada bırakmak üzeriyiz. Benim bazı çalışma ile derslerimde “post-postmodern” olarak sıfatlandırdığım bu çağda sinirbilim (nöroloji / nöro-logia), özellikle nöro-biyoloji ve algoritmik yapılandırma ve çözümleme öne çıkmış görünmektedir. Yapay zekâ olarak gittikçe yaşamın vazgeçilmez bir parçası olmaya başlayan bu teşkil ve nakil teknolojisi nöro-biyolojik fikirlerden aldığı destekle zihinleri Boudrilaard’ın “simulakr” dediği Nasreddin Hoca’nın ördek ziyafetinden nâşî “suyunun suyu dediği” bir sanki dünyanın içine sıkıştırdı. Böylesi bir “hakikat sonrası” da denilen “hakikatsiz” gerçekliğin içinde “doğru yanlış ne” ayrıştırılamaz oldu. Ve yeni bir eğitim ile öğretim yılında hızla yol almaya başladık.
Aşağıdaki yazı, yaklaşık iki yıl kadar önce Akdeniz Üniversitesinde gerçekleşen eğitim ve öğretim konulu bir bilgişöleninde sunduğum bildiridendir. Bildirinin içeriği hakkında daha geniş bilgi şu yönlendirme ile izlenerek elde edilebilir: https://www.youtube.com/watch?v=osLpbXZHndsKaydı hızlandırarak dinlemek mümkündür. Hızlandırma takip hızınıza göre ayarlanabilir. Bu şekilde %100 yakın zaman tasarrufu yapılabilir. Elbet isteyen normal hızda rahat rahat da dinleyebilir.
Türkiye’nin yapay gündemin dışına çıkarak ortada çırılçıplak kalamaya ramak kaldığı şu günlerde, belki, yaklaşık iki yıl önce hatırlatmaya çalıştıklarımız, aklımızı başımıza toplamak için yol gösterici olabilir. Eğitim ile öğretim hikâyemizi yeniden yazmaya yöneltebilir.
Dünyada her gün iki milyardan fazla çocuğun okula gittiği tahmin edilmektedir. Bu sayı beşerî yaşamda dikkate değer ortak bir deneyime işaret etmektedir. Çocuklar okullarda eğitiliyor ve öğreniyorlar. Okuma yazman öğreniyorlar. Yakın arkadaşlıklar geliştiriyorlar… Sosyal bir varlık oluyorlar. Okulda aldıkları yoğun eğitim ile öğretim sürecinde beyinleri de gelişip dönüşüyor. Lakin dikkat çeken bir durum var: Sinirbilimde (nörobilim) yıllarca ihmalkâr davranılıp eğitim ile öğretim sürecinde değişip dönüşen beyin gözardı edildi. Sınıflardan uzak durdu.
20. yüzyılın özellikle son çeyreğinden itibaren sinirbilim, nöro-biyoloji, yapay zekâ, zihin ve beyin üzerine yapılan araştırmalar özellikle sinir bilim ile eğitim ile öğretim arasında köprüler kurmanın zamanının çoktan geldiğini, hatta geç bile kalındığını göstermektedir.
Felsefeci ve eğitimci John Bruer, sözü edilen köprülerin ayrı dünyaları birleştirdiğini ifade etmektedir. Sinirbilimin bugün araştırdığı konular ve çözmeye çalıştığı sorunlar eğitim ile ilgisiz görülebilir. Birçok bakımda da durum budur. Örneğin beynin değişik bölgelerinin hangi fonksiyonları yönettiğini anlayıp çözümlemek sinirbilimci için önem arz eder. Fakat bu herhangi bir konuyu bir öğretmenin çok daha iyi bir tarzda öğretmesine bir faydası olmayabilir. Ancak bir başka açıdan bakıldığında resim birdenbire değişebilir. Öyle ki, bugün sinirbilimin ortaya koyduğu bir dizi çalışma sonuçları eğitim ile öğretim tarihinde birçok hususta beyne rağmen bir eğitim ile öğretim süreci sürdürülmek istendiği anlaşılmıştır. Dahası özellikle ülkemizde uygulanan eğitim ve öğretim sürecinde beyne rağmen bazı uygulamalarda ısrar edilmektedir. Bu ise ciddi bir zaman kaybı yanında eğitim ile öğretimde bir dizi başarısızlıkları tetiklemektedir. Basit bir örnek vermek gerekirse, bir dönem okullarda öğretilen cümleden kelimeye ve harfe doğru gelen okuma becerisi kazandırma beynin öğrenme usulüne ters olduğu ve sonrasında okumada sorun oluşturduğu bugün yapılan sinirbilim ve beynin üzerine yapılan çalışmalarca ortaya konmuştur.
Basit bilgiyi uygulamalı bilime çevirmenin uzun bir tarihi vardır. Bilim bilgi üretirken bilgilerin bir kısmının eninde sonunda toplumun ihtiyaçları için kullanılabileceği umudunu taşımalıdır. Bugün beyin üzerine yapılan çalışmalar, beynin dilini çözdükçe geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın eğitim ile öğretiminde kullanılabileceğini göstermektedir. İfade edildiği gibi, dönüşen değişen beynin artık bir tabula-rasa olmadığı açığa çıkmıştır. Dolayısıyla verili olanın aksine hamleler yapan bir eğitim ile öğretim süreci yorgunu yokuşa sürmek anlamına gelmektedir.
Bu durumda yeni dünya düzeninin içinde boğulup gitmekten kurtulabilmek için sinirbilim, bilişsel bilim ve eğitim alanlarında temel araştırmalar ile uygulamalı araştırmaların buluştuğu elverişli bölgeler beyin işlevinin temel boyutları üzerine yapılan bir dizi araştırmadan faydalanarak eğitim ile öğretime nasıl yansıtılabileceği üzerine kafa yormak gerekmektedir. Bu bağlamı örneklerle uygulanabilirliği gösterilmelidir.
Sunduğumuz bildiride şu hususları öne çıkardık:
Bildiride yapay zekâ kısmı ikinci derecede ele aldık. Bu konuda yayınladığım çalışmalar var. Merak edenler bu araştırmaları okuyabilir. Bu yayınlara şu adreslerden ulaşılabilir: Anadolu Nazariyatı Dergisi, S. 1, s. 33-59 ve https://dergipark.org.tr/tr/pub/cuilah/article/690645Ayrıca yootube’ta yayınlanan kayıtlar var. Mesela şu kayıtlar zihin açıcıdır: https://www.youtube.com/watch?v=ME57LNI0cik&t=4769s ve https://www.youtube.com/watch?v=oWnFCzRv3DY
Sinirbilim verilerinin eğitim ile öğretimde daha etkili olarak kullanılmasına gelirsek, bildiride öncelikli olarak sinirbilim olarak Türkçeleşen nörobiyoloji bağlamında beyin üzerine elde edilen bulgulardan yararlanarak eğitim ile öğretim biçimimizin ne yönde yenilenmesi gerektiği hususu tartışmaya açtık.Bildiri felsefe-bilim zemininde sunuldu. Özellikle “beyin, zihin, düşünme” kavramları üzerinde durduk.
Beynin düşünme eylemindeki rolü ve önemi açıktır. Ancak beyin hâlâ tam olarak çözülmüş bir organ değildir. Zihnin de beyin aktiviteleriyle ilişkisi vardır. Ama zihin beyin değildir. Özellikle “idrak etme” çok boyutludur. “Düşünme, zihin, beyin, idrak ve insan” ilişkisi beyin üzerine elde edilen yeni bilgiler ışığında teşrih edilmeli ve Türk eğitim ile öğretim yapıları bu bağlamda düzenlenmelidir. Bugün zihin okuyan bir yapay zeka teknolojisi ile karşı karşıyayız. Beynin işleyişine “rağmen” bir eğitim ile öğretim sürecinde ısrar etme sadece zaman kaybı yaşatacaktır. Beyni anlamak, zihni anlamak ve zihnin aldatmacalarını bilerek düşünceye yön vermek gerekmektedir. Çünkü bilgi aktarma ve verili bilgiyi kullanan bir öğretim yöntemi ile yeni dünya düzeninde var olma ihtimali çok düşük görünmektedir.
*
Kur’an-ı Kerim’de çarpıcı bir ayet var. Yazıyı bu ayetin meali ile bitirmek istiyorum. Yunus Suresi 100. Ayet: “… (Allah) aklını kullanmayanları pislik içinde bırakır.”
Selam ile
S. Dönmez
Yeni yorum ekle