BEZEKLİK
„Dünyanın En Zengin Orta Asya Hazinesi…“
Yazı: Yücel Feyzioğlu
Fotoğraf: Yaşar Özbek
Göktürk-Uygur masal ve efsanelerini derlemek için Çin’den vize alamayınca yaklaşık kırk yıldır görmek istediğim „Dünyanın en zengin hazinesine“ bir adım yaklaşmak heyecan verici. Eşim, ben ve Arkeolog Yaşar Özbek ile „Museum für Asiatische Kunst“ Asya Sanat Müzesi’nin yolundayız. Turfan Havzası hazinelerini göreceğiz, ertesi gün de Berlin-Brandenburg Bilimler Akademisi’nde bizim el yazmaları arşivine bakma şansımız olacak. O yazmalardan masal, efsane derlemeleri çıkaracağım. Hazine 2007 yılında parçalar halinde Berlin’in üç müzesine dağıtılmıştı şimdi ise Humboldt Forum’a taşıdılar. Belli bölümleri de çeşitli şehirlerdeki üniversitelerdedir.
„Turfan Araştırmaları“ adıyla bilinen dünyaca ünlü Turfan hazineleri nedir?
Bilim çevrelerinde ve Türkoloji Enstitülerinde biraz bilinir. Bilmeyenler için konuyu Berlin Bilimler Akademisi’nin „Turfanforschung“ (Turfan Araştırmaları) adlı tanıtım broşüründen bir cümleyle tanıtayım. Broşürün 6.sayfasında şöyle yazıyor: „Kuzey İpekyolu Vahasından getirilen Berlin el yazmaları koleksiyonu olan Turfan hazineleri –Bezeklik- dünyanın en zengin ve en önde gelen koleksiyonudur. Orta Asya’dan orijinal metinleri kapsamaktadır.“
Ayrıca sanat eserlerini buna eklemeliyiz.
Turfan nerededir?
Orta Asya’da Taklamakan çölünün batı sınırlarını Pamir Dağları kapatır, kuzey sınırını Tanrı (Tiyanşan) Dağları. Güneyinden ise Kunlun Dağları geçer. Bu görkemli sıra dağ zirvelerindeki buzullardan akıp gelen sular 2500 yıldan beri toprak altına kazılan „Karız Su Kanalları“ndan akarak koca bir çöküntüyü verimli hale getirir. Buraya Turfan denir. Seviyesi deniz yüzeyinden 164 m. daha alçaktır. Meyvesi sebzesi çok lezzetli olur. Dilimizde taze sebze ve meyve için kullanılan „Turfanda“ sözü de oradan gelir. Turfan Bölgesi’ndan 1500 km. batıdaki Kaşgar’a, Kaşgar’dan Miran’a kadar bu verimlilik devam eder. Karız su kanalları dünyanın en eski kanalları ve muhteşem bir mühendislik olayıdır. Bu çoğrafyada yaşayan Türkler göçebe olmamış, yerleşik kalmış, Göktürklerden Uygurlara kadar büyük bir uygarlık yaratmışlar. Onlardan öncesi de var. Kanallarda, yollarda, şehircilikte, ticarette, sanat ve edebiyatta çok ileri gitmişler. O nedenle ilk sözlüğümüz Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü Kaşgarlı Mahmud 1069-1072 yıllarında, ilk kitabımız “Kutlu Olma Bilgisi“ Kutatgubilik’i Balasagunlu Yusuf Has Hâcip 1070 yılında burada tamamlamış. İlk Almanca sözlüğün 16. Yy.’da yazıldığını düşünürsek bizimki 500 yıl önceye dayanır.
Kuzey kervanyolu (İpekyolu) bu çoğrafyadan geçer. Güney kervanyolu (İpekyolu) ise yine Uygur topraklarının güneyinden Kunlun Dağlarının eteklerinden batıya ulaşır. M.Ö 2.yüzyıldan beri açık olan bu yollar kentlere, kentler de uygarlığın gelişmesine katkı sunar. Ticaret gelişir. Ticaret de kentleri birbirine yollarla bağlar. Bu yollar üzerinden sadece ticari eşya değil, sanat, edebiyat, kültür, dini inançlar, yaşama biçimleri de akar, yayılır, birbirini etkiler… Dilimizdeki uygarlık sözü de aslında uygurlaşmak anlamına gelir.
Turfan’daki ana yolların doğu ucu Çin’e batı ucu Roma İmparatorluğu’na çıkar. Yollar kol kol olup güneye, kuzeye açılır. Bu yolların açılışından iki bin yıl sonra 1877’de F. von Richthoven yollara: „İpekyolu“ adını verir. İpekyolu’nun ana damarları bu topraklardadır. İki bin yıl içinde buralarda hanlar, kervansaraylar yapılmış, arşiv odaları oluşmuş, yazılar, sözleşmeler, resimler, heykeller ve kullanım eşyaları bu odalarda saklanmıştır.
Turfan vahasından başlayarak Kızıl bölgesine, Yarkent’den Dunhang’a kadar büyük kazılar yapılmış, inanılmaz zenginlikte hazineler ortaya çıkarılmıştır.. Burası “Doğu Türkistan”dır, bugünkü Uygur toprakları. Buralarda bulunan hazinelerin sırrı daha tümüyle çözülmüş değil. Dönem dönem kesintiye uğrasa da „Turfan Araştırmaları“ adıyla çalışmalar 120 yıldan beri sürmektedir. Japonya, Almanya, İngiltere, Rusya, Çin ve İtalya’dan uzmanlar bu hazinenin üstünde yoğunlaşmıştır.
Hazine ne zaman bulundu? Kazı ne zaman başladı?
Batı dünyasında tabiatı araştırma merakı 19.yüzyılda artmış, başında büyük bilgin Alexander von Humboldt’un olduğu bir araştırma grubu Çarlığın davetiyle Rusya’ya gitmiş, o yıllarda Türkolojiyi kuran ilk Türkolog Radloff da „asıl hazineler orada“ diye onları Orta Asya’ya yönlendirmiş. O gidiş arkeologların, tarihçilerin, filologların da ilgisini çekmiş. Ama asıl ilgiyi kabartan, İngiliz Yüzbaşı Bower’in Uygur kenti Kuça yakınlarında 1889 yılında cinayete kurban giden bir İskoçyalı gezginin katilini araştırması sırasında eline geçen el yazmaları olmuş. Bu yazmalar islam öncesi Mani Türklerinin el yazmalarıdır.
Yazmaların bulunuşu duyulur duyulmaz, Orta Asya’da hazinelerin olduğu haberi yayılmış, Batıdan ve Japonya’dan gelenlerin sayısı artmış, arkeologların yanısıra maceracılar ve hırsızlar da o büyük hazinenin gizemli sırrını çözmek için iz aramaya yönelmiş. Bu sır, Kaşgar’dan Dunhuang’a uzanan 2000 km. İpekyolu üzerindeki şehirler, şehir kalıntıları ve köylerdeki hazinelerdir. Başta Turfan ve çevresi olmak üzere, bir zamanlar Batı Uygur Devleti’nin başkenti olmuş Koço, Kurutga, Yarkent, Toyuk, Karaşehir, Kumtura, Subaşı, Kiriş, Aksu, Kızıl, Maralbaşı, Mazardağı, Ferhat Bey, Endere ve daha başka şehir ve köylerdedir. Turfan’daki Bezeklik ile Zengim ise tam bir arşivdir. Neler vardır o hazinelerde ve kimler ilk önce onları bulmuştur?
Berlin Etnoloji Müzesi Müdürü (Museum der Völkerkunde) Prof. Grünwedel ile yardımcısı Türkolog Albert von Le Coq ilk başarıya ulaşanlardır. 1902-1914 yılları arasında Doğu Türkistan’a dört kez gitmiş, dört kazı gerçekleştirmişler, bunun üçü bizzat Alman Kralı Ⅱ. Wilhelm’in koruması altında olmuştur. Sonuç kimsenin tahmin etmediği kadar heybetlidir. Hâlâ sırrı çözülememiş, hikâyesi araştırılmamış binlerce duvar resmi, sanat eseri, heykel ve günlük kullanım eşyası, porselen, süs eşyası, takılar, tekstil ve metal parçaları vardır... Hepsinden önemlisi de 20 dilde 45 binden fazla el yazmaları ve grafikler... Bunların 19.400 sayfası Uygurca, eski Türkçe ve Mani Türkçesindedir. M.S. 2.yüzyıldan başlayıp 6.yüzyıl ile 10.yüzyıl arasında yazılar artmıştır. Türklerin İslam öncesi edebiyat dilidir bu, dini metinlerdir, dualardır, özlü sözler, masal ve hikâyelerdir, ticari senetlerdir, bir çocuğun bir tapınağa satılma seneti (mukavelesi) bile içinde var, hatta pasaport gibi işlev gören belgeler de var vbg…
Hazinenin Dökümü
Almanya’ya getirilen bu tarihi hazinenin menşeini, güzergâhını ve miktarını, getiren kişilerin isimlerini aşağıda bulacaksınız. Ayrıntısına bakmak isteyen Berlin-Brandenburg Bilimler Akademisi’nin Almanca broşürüne göz atabilir:
- Kazı ve sevkiyat: Prof. Grünwedel başkanlığında Dr. G. Huth, Th. Bartus katılımıyla. Güzergah: Kulya-Urumçi-Turfan Bölgesi (Koço, Bezeklik, Zengim, Toyuk / Kasım 1902-Mart 1903 arası. Getirilenler: Resim, heykel ve figürler, Uygurca el yazmaları. Yine aynı tarihler içinde daha batıya doğru kervanyolu üstünde Kumtura yakınlarındaki Toksun, Karaşehir ve Kuça, Kızıl, Aksu ve daha batıda Tumşuk, Maralbaşı ve Kaşgar’dan: 46 sandık dolusu eski eser ve el yazması.
- Kazı ve sevkiyat: Türkolog Albert von Le Coq başkanlığında Th. Bartus’un katılımıyla. Güzergah: Urumçi-Turfan Bölgesi (Koço, Bezeklik, Kaşgar / Ağustos 1904- Ekim 1905 arası. Getirilenler: Resim, eşya ve el yazmaları. 103 sandık.
- Kazı ve sevkiyat: Prof. Grünwedel başkanlığında Albert von Le Coq, Th. Bartus, H. Pohrt katılımıyla. Güzergah: Kaşgar-Tumşuk- Ocak 1906, Kızıl, Kuça, Kumtura Şubat 1906, Mağara tapınakları, Kızıl, Kiriş Şubat-Mayıs 1906, resimler, Kaya içine oyulmuş (Grottentempel) tapınaklar ve Şorçuk mağaralarında yazı ve resimler Turfan Bölgesi Temmuz 1906 Urumçi, Hami ve Toyuk Ocak 1907 tekrar Sorçuk Turfan bölgesi Şubat-Nisan 1907: Getirilen: 118 sandık dolusu eser.
- Kazı ve sevkiyat: Albert von Le Coq başkanlığında Th. Bartus’un katılımıyla. Güzergah: Kaşgar, Kuça, Kızıl, Haziran-Eylül 1913, Tumşuk, Aralık 1913-Ocak 1914 Kaşgar: Getirilen 156 sandık dolusu el yazmaları.
Görüldüğü gibi elini atan hazineye ulaşmış: Her sandık 75-80 Kg ağırlığında. 12 yılda toplam 423 sandık dolusu eski eser ve el yazmaları: Toplam 32,5 ton Almanya’ya getirilmiş. Bir de Ruslar Petersburg’a, Japonlar Tokyo’ya, İngilizler Londra’ya, Fransızlar Paris’e, Çinler Pekin’e götürmüşler. Kazılar Çinliler tarafından devam ettiriliyor. Bunların toplamı ne kadardır? Bilinmiyor. Berlin Brandenburg Bilimler Akademisi öğretim üyesi ve Pekin Uluslararası Üniversite dekanlarndan Prof. Dr. Abdurreşid Yakup’a “Bu çalışma ne zaman sona erebilir?” diye soruyorum. “Yüz yılda yine bitmez!” diyor. Çünkü çağlar boyunca yazı ve kültür adına ne varsa hepsi birikmiş, İpekyolu kervansaraylarında arşivlenmiş. Bir taraftan kazılar devam ediyor, bir taraftan yeni buluntuların üstünde çalışılıyor. Son zaman kazılarında bulunan eski eserler de Koço, Kaşgar ve Urumçi müzelerinde sergilenmektedir.
Türkolog Albert von Le Coq, daha 1920’li yıllarda Turfan Yazıları’nın tıpkı basımını yayınlamış ve o belgeler arasında eski Yunan izlerini araştırmış: „Auf Hellas Spuren in Osttürkistan“ (Doğu Türkistan’da Eski Yunan’ın İzleri) adlı kitapta yayınlamıştır. O kitabın 44. Sayfasında şöyle yazıyor: “Koça’ya geç vardık, eğer biraz daha erken gelmiş olsaydık,… daha çok eser kurtarmış olurduk. Bir Uygur köylüsü bir tapınaktan tarlaya saçılmış beş kağnı dolusu resimli, sırmalı el yazmalarını tarlayı temizlemek için taşıyıp nehire attığını bana anlattı… Çünkü o yazıların kutsal yazılara benzemediğini ve Çinli memurların kendisinden hesap soracaklarını düşünerek korkmuş…”
Bu Muazzam Hazinenin Kaderi
Hazinelerin bir bölümü 1902 ile 1914 yılları arasında Berlin’e getirildikten sonra paketler açılıp el yazmaları sayfa sayfa iki cam arasına yerleştirildi, camlar özel çerçevenin içine konularak koruma altına alındı. Böylece sayfaların bozulması, çürümesi engellenmiş oldu.
05 Mayıs 1912 yılında Berlin Bilimler Akademisi’nde “Oryantalistik Komisyon” kuruldu. Komisyonun görevi, Almanların bulduğu bu muazzam hazinenin nerede nasıl kullanılacağını koordine etmekti.
1914 yılında Eğitim Bakanlığı bir karar alarak gerekli metinleri müzelerde erişime açması için Bilimler Akademisine görev verdi. “Oryantalistik Komisyon” Turfan metinlerini sadece uzman kişilere açma kararı aldı. 2. Dünya Savaşında Berlin tehlike altında olduğu için bu zengin koleksiyonu Almanyanın çeşitli kentlerine dağıttılar. Örneğin gözden ırak Winthershall, Elbe/Schönebeck gibi yerleri seçtiler. Savaş sonuna kadar komisyon görevde kaldı.
Savaştan hemen sonra hazine yeni kurulan Alman Bilimler Akademisi’ne devredildi. El yazmaları arşivinin küçük bir bölümü Mainz Bilimler Akademisi’ndeydi. Farsça dokümanlar Hamburg Üniversitesine devredilmişti. Sanskritçe yazılar ise Göttingen Üniversitesine. 1956 yılında Hamburgdakiler Mainz’e gönderildi, oradan Marbug’a. Doğu Almanya’da kalan bölümlerine erişemediler ve onların üzerinde zor çalışıldı. İş uzadıkça uzadı, on yılları aldı.
Ben de hep bu hazinenin peşinde oldum. Bana, “Savaşta Ruslar Moskova’ya götürmüş, Puşkin Müzesi’nin depolarında olmalı,” denildi. Moskova’ya gidip cahil cesaretiyle görevliye rüşvet vererek yasak olan depoya gizlice girmeyi başardım ama hazineyi bulamadım. Sovyetler dağıldıktan sonra o depolardan Truva Hazineleri çıktı, sergilendi. Sergi bütün dünyada büyük yankı uyandırdı. Bir umutla sergiye gittim, ama Bezeklik Hazineleri yoktu. İki Almanya‘nın birleşmesinden sonra bu hazineler Berlin’den çıktı. Mülkiyeti 1992 yılından beri Berlin-Brandenburg Bilimler Akademisi’ne verilmiş. 2006 yılından itibaren müzelerde sergilenmeye başlandı. Bütün yazmalar Berlin Potsdamerplatz’daki Bibliothekte toplandı. Kataloglar çıkarıldı, el yazmalarının üstünde yapılan çalışmalar yayınlandı. Berlin-Brandenburg Bilimler Akademisi otuz ciltte el yazmalarının tıpkı basımını yaptı. Bazılarının çevirileri ve bilim insanlarının yorumları da var. Ancak yazıların hepsi daha okunup anlaşılmış değil. Burada çalışacak insanlara ihtiyaç var. Akademiden Prof. Dr. Durkin-Meisterernst’e „El yazmalarından bana masallar ya da hikâyeler okur musunuz?“ dedim, hemen okudu, derledim. Albert von Le Coq’un 1928 yılında Leipzig’de yayınlanmış „Von Land und Leute in Osttürkistan“ (Doğu Türkistan Ülkesi ve İnsanları) adlı kitabından da hikâyeler seçtim. Ayrıca Çin’de yeni buluşlar ışığında ortaya çıkarılmış Asena belgelerine ulaştım. Göktürk ve Uygur masal ve hikâyelerini içeren „Asena“ başlıklı kitabımız böyle ortaya çıktı. Asena, öyle yarım yamalak efsanelerle anlatılacak bir hikâye değil. Göktürklerin 3. Hakanı Mukan beyin 2. Kızıdır. Neden büyük bir efsaneye dönüşüp günümüze ulaştı? Merak edenler kitabımızdan okuyabilir. Doğubatı Yayınları.
Yazmaların dışındaki resim, heykel, tekstil ve bütün sanat eserleri de Berlin-Humbold Form müzesine taşınmış durumdadır. Müzeleri gezmeden önce oturup iyi bir şekilde katalogları incelemek, neyi nerede göreceğini tesbit etmek, içeriğini anlamak sonra da bakmak, incelemek ve bir sonuca varmak gerekiyor. Alman müzecileri dünya çapında bu işi iyi yapanlardandır. Hangi sergiye girseniz, o konuda kitaplar okumuş gibi dolu dolu çıkarsınız.
Bu müzelerin çalışmasını da yine Alman, Rus, Fransız, Çin, İngiliz, Amerika müze ve üniversitelerinden uzmanlar yürütmüş. Türk Cumhuriyetlerinden Prof. Dr. Abdureşid Yakup’un dışında kimse yok.
Bu çalışmaya katılanlar doğal olarak dünyanın bu en zengin binlerce belgesinden tarihe, kültüre, edebiyata, sanata ve inançlara ışık tutacak çok yönlü çalışma sürdürdüler ve sürdürmeye devam ediyorlar. Kendi kültürlerinin izlerini de orada arıyorlar. Ancak kendi tarihimize ve kültürümüze yönelik kendi belgelerimizi incelemek de bize düşüyor.
Neler Yapılabilir?
Gerek TÜRKSOY, gerek Türk Cumhuriyetleri kültür ve eğitim bakanlıkları, Tübitak ve üniversitelerimiz bu konuda çalışmaya mutlaka katılmalıdırlar, hem de çok sayıda katılım olmalı. Ben birçok toplantıda bu isteği dile getiriyorum. Sadece bir hanım başvurmuş.
Başvuru adresi şudur:
Berlin-Brandenburgische Akademie der Wissenschaften -Turfanvorschung-
Jägerstraße 22/23
10117 Berlin
Telefon: +49 (0)30 20370 0
Fax: +49 (0)30 20370 600 bbaw@bbaw.de
30 Kitapta Turfan El Yazmaları Katalogları
1971-1993 yılları arasında Berlin Akademie Yayınevince, 1996 yılından itibaren de Belçika Turnhout’da Brepols Verlag (Yayınevi) tarafından yayınlanan kitap listesini aşağıda sunuyorum:
II Klaus Röhrborn: Eine uigurische Totenmesse. Text, Übersetzung, Kommentar. 1971.
III Semih Tezcan: Das uigurische Insadi-Sūtra. 1974.
V Peter Zieme: Manichäisch-türkische Texte. 1975.
VII Georg Kara/Peter Zieme: Fragmente tantrischer Werke in uigurischer Übersetzung. 1976.
X Manfred Taube: Die Tibetica der Berliner Turfansammlung. 1980.
XII Nicholas Sims-Williams: The Christian Sogdian Manuscript C 2. 1985.
XIII Peter Zieme: Buddhistische Stabreimdichtungen der Uiguren. 1985.
XIV Thomas Thilo: Katalog chinesischer buddhistischer Textfragmente, Bd.2. 1985.
XVI Dalantai Cerensodnom/Manfred Taube: Die Mongolica der Berliner Turfansammlung. 1993.
XVIII Peter Zieme: Altun Yaruq Sudur. Vorworte und das erste Buch. 1996.
XXIII Peter Zieme: Magische Texte des uigurischen Buddhismus. 2005.
XXVI Yukiyo Kasai: Die uigurischen buddhistischen Kolophone. 2008.
XXVIII Abdurishid Yakup: Prajñāpāramitā Literature in Old Uygur. 2011
XXIXI Yukiyu Kasai: Der alttürkische Kommentar zum Vimalakīrtinirdeśa-Sūtra. 2011
Kaynakça:
http://pom.bbaw.de/turfan/start.php?aufl=1366
„Turfanvorschung“ Berlin-Brandenburgische Akademie der Wissenschaften yayını
Caren Dreyer, Albert Grünwedel, Zeichnungen und Bilder von der Seidenstraße im Museum für Asiatische Kunst
Auf Grünwedels Spuren, Museum für Asiatische Kunst- Berlin
Bruno Baumann, Die Seidenstrasse, Herbigverlag, München
Doğu Türkistan: Küçük haritada İpekyolu güzergahı ve büyük haritada kazıların yapıldığı kentler: http://pom.bbaw.de/turfan/start.php?aufl=1366
Albert von Le Coq, Von Land und Leute in Ostturkistan, 1928 Leipzig
Yorum
KARADUT
AKADEMİK DETAY VE GERÇEK BİLGİ
Zorba Tv & Dergi' nin bu yönünü seviyorum. Çeşitli farklı alanlardan değişik örneklerle okura pencereler açıp benim gibi TEK yorumcuya da kapı aralaması.
İyi ki varsınız.
Bu sayıdaki her yazıya az çok yorum yazdım. Bu da son yorumum.
Türklük gibi bir ihtişamı Alman kaynaklardan araştırırken keşke gözünüzün önünde, içinizde, çevrenizde duran apaçık gerçeği de görüp inceleseniz/araştırsanız işte o zaman yoksul halkın vergileriyle kıtkanaat maaşlar daha haklı olur.
İşin özü, bizdeki akademiyi oldum olası sevmem. Tamam ağzımdaki baklayı çıkarıyorum. Lafı dolandırdığımın farkındayım ama sadık okur arıyorum.
Turfan "kara dut" un geldiği yerdir. Türk konup yerleşeceği yere yanında taşıdığı "garadut" fidesini olmazsa tohumunu eker, yeşerirse, meyve verirse oraya yerleşir. Bu kutsal emir gibi törenin bir yasasıdır. Bugün gezip dolaşın tüm Babai okullarının hemen bitişiğinde mutlaka.bir kara dut ağacı vardır. Bu gelenek taa Avrupa ortalarına kadar sürmüş, surdürülmüştür. Bizim sevgili pröfösörlerimizden bir tanesi sorsaydı bu sırrı saklamadan kendisine anlatırdık ama her şeyi bildikleri için sormadılar bizde çekildiğimiz dağ başlarından aşağıya onlara acıyarak baktık ve bakmaya devam ediyoruz. Kara dut' u anladıktan sonra Semah' ı anlayacaksınız ondan sonra beyit okuyan kocakarıları en sonra o koca karının kucağında gözünün içine bakarak şiirle büyüttüğü oğlunu, torununu, torunlarını...
CELLÜ NENE
"Kadına İthafen"
Cellü kocamış, yaşı varmış seksene
Üç oğlu bir kızı, hepsi gitmiş gurbete
İhtiyarı da öleli olmuş üç beş sene
Cellü Nene yalnızdır, üç odalı bir evde.
Bahçesinde bir dut ağacı
Karadut
"Oğlum çık hele dala
Topla biraz dutlardan
Aha sana birde tas
Doldur hepsini buna"
Yedi miyim, sekiz mi yoksa daha küçük mü?
Hatırlamıyorum tam, hatırladığım
Bir kaç beyit kulaktan.
Cellü Nene bilirmiş on bin beyit
Söylermiş, Görümlü'den Kul Himmet'ten
Oda çömezi Pir Sultanın
Neşeli günlerinde
Oğlu, kızı, eşi var iken
Komşularda toplanıp
Severlermiş dinlemeyi
Ezberleyende olurmuş, besteleyende
Anlatıyorlar şimdilerde.
"Alim ne yatarsın günlerin geldi,
Süleyman’dan haber veren turnalar,
Yollarına kurban olduğum İmam Hüseyin."
Hem söyledi, hem ağladı.
Karadut
Tek bir tanede yedi
Çok sonradan anladım ki
Bana yedirmekti derdi.
Kime ne deyim, ne anlatayım
Dertleri kime yanayım
Yezit demiş "bunlara su bile vermeyin."
Köyler boşaldı kalmadı kimse.
Herkes düşmüş bir düşmüşe.
Avrupa nerede, benzer mi bizim köye
İstanbul, Ankara, İzmir, Hamburg...
Kızım nerde, oğlum nerde?
Aç mıydık eskiden
Bir tasa kaşık sallarken
Doymuyor muydu karnımız
Malımız, davarımız, ağacımız, meyvemiz
Dalı kırık değirmen
Öğütmez miydi unumuzu
Bir odada dokuz kardeş
Kilerimiz boş muydu?
Kime söylesin şimdi beyitlerini
Eski tadı kalmadı
Kime naz etsin, "olmaz" desin.
Cellü Nene ellerin
Gözyaşların dillerin
Neredesin şimdi sen
Dut toplar mısın, el sallar mısın?
Yine ağlar mısın?
Ağlamasan gülsen artık
Bende sana bir gül versem.
Oğulların, kızların, torunların, dostların
Fotoğraflarına baksak yine
"Bak bu Ali, okula yeni gidiyordu
Bunu da Avrupa'dan göndermiş
Torunlarım biri Nergis bir Gül
Celal emmin ne heybetli"
12.03.2011
TOKAT
Semaha Şiir kitabından
Yeni yorum ekle