Gazneliler Döneminde Edebiyat Ve Kültür
Toplumların yaşadığı sosyal, siyasî ve ekonomik değişimler, dönemlere göre edebî tarzın da değişmesinin önemli etkenleri arasında yer almaktadır. Bireyler ve oluşturdukları toplumların düşünce yapıları, hayat tarzları, bütün bunlardan daha da öte bakış açıları ve düşünce boyutlarında köklü değişimlere yol açan temel faktörler de söz konusu etkenler arasında yer almaktadır. Sosyal değişimin bir parçası olan dildeki farklılaşmalar, hem kelimeler ve deyimler hem de teknik terimlerin değişmesi; söz konusu sosyal siyasî ve ekonomik değişimlerin yansımaları olarak beliren farklılıklar, şiir ve nesirdeki temalar, mazmunlar; mecaz, teşbih, istiare, kinaye vb. unsurlar üzerinde derin ve çok boyutlu etkiler bırakır. [1]
Türk olmaları gerekçesiyle Gazneliler yaşadıkları dönemde edebî tarzı tamamen değiştirecekleri beklentilerine rağmen, egemen oldukları dönemlerde köklü farklılaşımlar gerçekleştiremediler. Çünkü Gazneliler İran topraklarında doğup büyümüşler, İran adet ve gelenekleriyle iç içe yaşamışlardı. Dolayısıyla bir dereceye kadar İranlıların hayat tarzlarını yakından tanıyarak bu gelenek ve göreneklerin belli kısmını benimsemiş, devlet teşkilatı, çeşitli alanlardaki yapılanma ve idarî tarzı kendilerinden önce bu bölgelerde egemen olmuş Sâmânîlerden öğrenmişlerdi. [2]
Gazneli Devleti’nin en büyük hükümdarı Sultan Mahmud, İranlı bir anneden dünyaya gelmişti. Diğer taraftan Gazneliler, Sâmânîler’in içinden yetişmiş bir hanedan olarak devlet kademelerinde görev aldıklarından saray geleneklerinde, sosyal yapılanma ve diğer alanlarda köklü ve çok farklı değişimler meydana getirememişler, dolayısıyla bu dönem edebiyatında da önceki devirlere oranla çok önemli farklılıklar ve köklü değişimler yaşanmamıştır. Ancak doğal olarak Gazneliler ile Sâmânîler arasında devlet yönetiminde, çeşitli siyasal ve sosyal konularda birbirinden farklı düşünce yapıları, çeşitli uygulamalar, değişik bakış açıları ve uygulama farklılıkları göze çarpmaktadır. [3]
Gazneliler zamanında Fars edebiyatı büyük bir gelişme göstermiş, sultanların, vezirlerin ve devlet adamlarının şair ve edipleri korumaları, hatta pek çoğunun bizzat edip ve şair olması sebebiyle bu alanda büyük atılımlar gerçekleştirilmiştir. Gazneliler dönemi şiiriyle Sâmânîler dönemi şiiri arasında göze çarpan en belirgin fark, Sâmânîler devrinde mânanın lafız kadar kuvvetli olmaması. Gazneliler döneminde ise şiirin hem lafız hem anlam bakımından güçlü olması, felsefî düşünceleri de içermesi ve edebî sanatların daha çok kullanılmasıdır. Bu dönemde halk ağzından kelimelere yer verilmesinden vazgeçilmiş, Sâmânîler devrinde fazla özen gösterilmeyen şiir kuralları yerli yerine oturmuş, ancak nazım şekilleri bakımından bir değişiklik olmamıştır. Bu dönemde göze çarpan önemli bir yenilik de Menûçihrî ile başlayan musammat tarzıdır. [4]
Kaynaklarda Sultan Mahmud’un sarayında pek çok şairin bulunduğu kaydedilmektedir. Bunlar arasında en tanınmış olanlar şunlardır: Firdevsî, biri Farsça, diğeri Arapça iki divan sahibi Ebu’l-Feth-i Bustî, Gazâirî-yi Râzî, Ferruhî-yi Sîstânî, Esedî-yi Tûsî, Ascedî, bilinen ilk İranlı kadın şair olan Râbia bint Kâ’b-i Kozdârî-yi Belhî, Emîrüşşuarâ Unsurî ve Menûçehrî-yi Damgânî. Bu şairlerden Unsurî ve Ferruhî kasideleriyle, Esedî münazara tarzındaki manzumeleriyle, Menûçehrî kasidelerinin yanı sıra ilk musammatları yazması ve hamriyyât türü şiirleriyle, Firdevsî ise Şâhnâme adlı ünlü mesnevisiyle tanınmıştır. Gazneliler devrinde nesir Sâmânîler dönemine göre daha olgunlaşmıştır. Bu dönemin en önemli mensur eserleri, Sultan Mahmud ve Sultan Mesud’un divan başkâtibi Ebû Nasr-ı Muşkân’ın Münşe’ât’ı ve Muhammed b. Hüseyin el-Beyhaki’nin, Târîh-i Beyhakî’sidir. [5]
Fars edebiyatı ve özellikle de Fars şiiri, gelişme ve olgunlaşma yolunda önemli adımlarını ortaya çıktığı en eski dönemlerden itibaren atmakla birlikte, Gazneliler döneminde bu gelişmeler çok hızlı bir seyir izlemeğe başladı. Klasik Fars şiirinin dâhileri arasında yer alan Esedî-yi Tûsî, Firdevsî-yi Tûsî, Unsurî-yi Belhî, Ferruhî-yi Sîstânî, Senâî-yi Ğaznevî, Menûçehrî-yi Dâmğânî, Mes'ûd-i Sa'd-i Selmân, ve daha başka büyük şairler bu dönemde yetiştiler. [6]
V./XI. yüzyılda İran edebiyatı daha önceki yüzyıllara oranla hissedilebilir ölçüde gelişme kaydetti. Bu önemli kazanımlarda Gazneli hükümdarlarının, özellikle de Sultan Mahmud’un bilim ve edebiyata olan yakın ilgi ve desteklerinin oldukça etkili olduğu tarihî gerçeğinin yanında bir diğer önemli faktör de, daha önce bu bölgelerde egemenlik sürmüş olan Sâmânîler döneminde (IV./X. yüzyıl) bilim ve edebiyatın temellerinin çok güçlü bir altyapı üzerine oturtulmuş olmasıdır. Klasik Fars şiirinin Rûdekî ve Dakîkî gibi tartışmasız söz ustaları tarafından kurulup temelleri yükseltilen bir edebiyatın her geçen gün olgunlaşan ve genişleyen boyutları çerçevesinde Firdevsî, Ferruhî, Unsurî, Menûçehrî, Mes'ûd-i Sa'd-i Selmân, Senâî, Ascedî vb. büyük şairlerin yetişmesi oldukça doğal bir sonuçtur.
Özellikle bu hanedanın en büyük hükümdarları Sultan Mahmud ile Mesud dönemlerinde Fars ve Arap edebiyatları Gazneliler'in egemen oldukları bölgede en parlak dönemlerini yaşamıştır. Luğat-i Furs, Yetîmetu’d-dehr, Târîh-i Beyhakî gibi dönemin tarih ve kültürünü konu alan otuz civarında kaynak ile Tezkiretu’ş-şuarâ gibi şair tezkirelerinde söz konusu dönemde yaşamış çok sayıda şairin biyografileri ve şiirleriyle birlikte yer aldığı görülmektedir. Bunlar arasında yukarıda adı geçenler dışında; Ebu'l-Feth-i Bustî, Zeynebî-yi Alevî, Ğazâirî-yi Râzî, Lebîbî, Behrâmî-yi Serâhsî, Emînî Neccâr-i Belhî, Menşûrî-yi Semerkandî, Ebû Saîd-i Ebu'l-Hayr, Muhtârî-yi Ğaznevî, Seyyid Hasan-i Ğaznevî şairlerden söz edilebilir. [7]
Edebiyat her zaman duygular, düşünceler, sosyal ve siyasî ortamın gerektirdiği şartların direkt ya da dolaylı bir sonucu olarak ortaya çıkmakta, toplumun siyasî, kültürel ve sosyal durumunu yansıtan bir araç olarak kendini göstermektedir. Sâmânîler döneminde Horasân ve Mâverâünnehir bölgelerinde yaşayan kitlelerin ülkelerine olan sevgileri, özgürlük ve bağımsızlık arzuları, bu isteklerinin gittikçe yaygınlaşarak kök salması, Arap istilasından kurtulma arzuları ileri boyutlara varmıştı. Ancak bütün bunlara rağmen Gazneli sultanlarının bilim adamları, edebiyatla ilgilenen çevreler ve özellikle de şairlere gösterdikleri yakın ilgi ve yoğun destek olmasaydı, Fars edebiyatı o dönemlerdeki gelişme düzeyini belki de yakalayamayacaktı.
Gazneliler’in bilim çevrelerine bu şekilde yoğun ilgi göstermelerini teşvik eden sebeplerden en önemlisi, kendilerinden önce yönetimde bulunmuş olan Sâmânîler’in edebiyatçı, şair ve bilim adamlarını saltanatlarının ayrılmaz birer unsuru olarak kabul etmeleri, onlara saraylarının kapılarını açmaları, her türlü çalışmalarında desteklemeleridir. Daha sonra yönetime gelen Gazneliler de hazır buldukları bu geleneklere uyarak bu konuda aynı yolu izlemişlerdir. [8]
Sultan Mahmud’un ölümünden sonra oğlu Mesud da babasının ülke yönetimi konusundaki uygulamaları, bilim adamlarını, şair ve edipleri desteklemedeki tavrını devam ettirdiğinden V./XI. yüzyıl ve VI./XII. yüzyılın ilk yarısında yaşamış bilim adamları ve şairlerin önemli bir kısmı, bizzat Gazneli Devleti’nin destekleriyle ya da Gazneli Devleti’ne bağımlı hanedanların saraylarında yine onların teşvikleriyle çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Bahis konusu dönemin bütün bu bilimsel ve edebî gelişmelerinin merkezi Sultan Mahmud’un sarayıydı. Sultan’ın sarayında bulunmuş bilim adamları ve şairlerin sayısı da bu gerçeği açıkça göstermektedir. [9]
Gazneliler dönemi, Fars edebiyatının en parlak olduğu devirlerden biridir. Fars kültürünü ve Farsça’yı yeniden canlandıran ünlü şair Firdevsî, Fars edebiyatı tarihinde bütün devirlerin şaheser yapıtı olarak kabul edilen Şâhnâme’yi bu dönemde kaleme almıştır.
Bu dönemde Gazneliler Devleti’nin başkenti Gazne, önemli ölçüde bir edebî merkez özelliği kazandı. Çeşitli bölgelerden çok sayıda şair ve yazar Gazneli sarayına yöneldi. Sultan Mahmud, gerek siyasî birtakım sebeplerden dolayı ve gerekse yaratılışında var olan edebiyat ve bilime duyduğu yakın ilgi nedeniyle şair ve yazarları kendi dallarında teşvik ediyor ve çeşitli vesilelerle hem şair ve edebiyatçıları ve hem de bilim adamlarını sarayına çekiyordu.
Devletşâh-i Semerkandî’ye göre Sultan Mahmud’un sarayında 400 şair bulunuyor, Unsurî de “melikuşşuara” makamında yer alıyordu. Başta Unsurî olmak üzere diğer şairler onun savaşlarını ve üstün özelliklerini şiirlerinde övüyorlardı. Unsurî, toplam 39 kasidesinde yani divanında yer alan kasidelerin hemen hemen yarısından çoğunda Sultan Mahmud’u övmüştür. Çoğu, sultanın savaşları, kazandığı zaferler ve özellikle Hindistan seferlerinde elde ettiği başarılardan söz eden, onu öven dizelere yer veren şiirler Sultan'ın bir bakıma savaş takvimini de çok iyi göstermektedir. [10]
Sultan Mahmud döneminin önde gelen saray şairlerinden bir diğeri de Ferruhî’dir. Ferruhî’nin kasidelerinden 44 tanesi, yine Sultan'ın övgüsünde söylenmiş beyitlerden oluşmaktadır. Ferruhî bu kasideleri dışındaki şiirlerinde de onu övmüştür. Bu durum aynı zamanda şairin sarayda uzun süreli olarak kalmış olmasının göstergelerindendir. [11]
Sultan Mahmud’un sarayındaki şairlerden bir diğeri Ascedî-yi Mervezî de, onun övgüsüne yer veren kasideler yazmış, Somnât fethinde diğer şairlerin yazmış oldukları fetihnâmeleri geride bırakacak ünlü “Fethnâme-yi Somnât” adlı kasidesiyle Sultan'ı tebrik ederek övgü dolu dizeleriyle düşüncelerini ifade etmiştir. [12]
Sâmânî hükümdarları Fars millî kültürü ve geleneklerinin sıkı takipçileriydiler. Bu yüzden halkın samimi desteklerini alıyorlardı. Ancak Gazneliler İranlı olmadıkları gibi aynı zamanda Türk soyundan idiler. Sultan Mahmud kendini İranlılara kabul ettirmek için cihat bayrağını açarak din adına mücadele ettiğini göstermek istedi. Buna ek olarak şairler ve bilginlere verdiği önemli hediyeler, onlara gösterdiği sıcak ilgiden dolayı da birçok şair ve yazarı sarayına çekme konusunda önemli ölçüde başarılı oldu. [13]
Firdevsî İran’ın eski hükümdarlarının hikayelerini anlatan bir destan olan Şâhnâme’yi Mahmud’un sarayına sundu. Arapça’yı en uygun bilim dili olarak kabul eden Bîrûnî gibi bilginlerin itirazlarına rağmen Farsça tercih edilen bir dil haline geldi. Yöneticiler Türkçe konuşuyor olmalarına rağmen Hindistan’da daha sonraki dönemlerde dinî bilimler dışında diğer alanlarda Farsça’nın Arapça’yı gölgede bırakması, Gazneliler izledikleri siyaset, sıkı sıkıya bağlı bulundukları edebî ve bilimsel geleneklerin doğal bir sonucudur. [14]
Bu dönemde İranlı şairler daha önceden eserlerine yansıtmış oldukları millî değerlerden ve geleneklerine olan bağlılıklarından belli ölçülerde uzaklaşmaya başladılar. Dönem şairlerinin çok azının eserlerinde millî duygulardan, geleneklerden ve İran halkının adetlerinden bahseden şiirlere rastlanır.
Dönemin ünlü şairleri arasında yer alan Menûçehrî-yi Dâmğânî, Arap dili ve edebiyatıyla yakından ilgilenmiş, Arapça söyleyen şairlerin divanlarını okumuş ve Arap şiirinin yoğun etkisi altında kalmıştır. Şiirlerinde Ebû Nuvâs, Beşşâr b. Bord, Mutenebbî, Ebû Temmâm Cerîr ve diğer ünlü Arap şairlerinin isimleri, kullanmış oldukları çok sayıda terkip, Arap atasözlerinin tercümeleri ve orijinal şekilleri yer almıştır. [15]
Sâmânîler döneminde oldukça sade ve tekellüften uzak olarak kaleme alınmış olan kaside türündeki şiirler, Gazneliler döneminde teknik birtakım özellikleri ve sanatları içeren farklı bir tarza dönüşmeğe başladı. Unsurî’nin şiirleri daha çok delillendirme, savunma ve hitap tarzını esas alırken, Ferruhî ve Menûçehrî’nin dizeleri genel olarak eski şairlerin tarzının devamı şeklinde açık ve sade bir dilde kaleme alınmıştır. Bütün bunlarla birlikte söz konusu dönemin şiiri, asıl nitelikleri arasında yer alan sadeliğini, açık ve anlaşılır bir dilde kaleme alınmış olması gibi özelliklerini, lafız ve anlam açısından denkliğini önemli ölçüde koruyabilmiştir. [16]
Gazneliler dönemi siyasî gücün yanı sıra kültürel açıdan da parlak olarak geçmiştir. Sultan Mahmud’un altın ve gümüşle dolu olan hazinesi ve Hindistan seferlerinden elde ettiği ganimetlerle zenginleştirdiği bütçesiyle, Abbâsî halifelerinin Sâsânîler’den iktibas ederek yükselttikleri tarzda son derece lüks saraylar yaptırması sonucu adı ve ünü her tarafa yayılınca, çok sayıda şair, edebiyatçı ve bilim adamı sultanın sarayına yöneldi. Gazneliler döneminde Fars şiiri birçok türde olgunluğunun zirvesini yakalamayı başardı. Şaheser niteliğinde çok sayıda önemli eser ortaya çıktı. [17]
Firdevsî’nin Şâhnâmesi, Ferruhî’nin tagazzülleri, Unsurî’nin kasideleri, Menûçehrî’nin musammatları, hep yükselen ve gittikçe olgunlaşan Fars şiirinin o dönemden kalma hatıralardır.
Gaznelilerin ilk devirlerinde Gazne dışında önemli dört ayrı merkez daha vardı. Bilim adamlarını, şairleri ve edebiyatçıları çeken birer cazibe merkezi durumundaki bu yerleşim bölgelerinden biri, Büveyhî vezirlerinden Sâhib b. Abbâd’ın bulunduğu İsfahân ya da Rey şehriydi. İkinci önemli çevre, Buhara’daki Sâmânî sarayı; üçüncüsü, Kâbûs b. Voşmgîr’in saltanat merkezi Taberistân ve dördüncü bir merkez de, Hîve’de bulunan Hârizmşâhlar sarayıydı. Ancak bu durum fazla uzun sürmedi. Yirmi yılda tamamen değişti. Sâhib b. Abbâd, 387/998 yılında vefat etti. Sâmânîler Devleti, 390/999 yılında yıkıldı, Kâbûs b. Voşmgîr, muhalifleri tarafından öldürüldü. Hârizm Şâhı II. Me’mûn da bir ayaklanma sonucu ortadan kaldırıldı. Sultan Mahmud, bu önemli merkezleri sadece topraklarına katmakla kalmadı, bu coğrafyalardaki bilim adamlarını ve şairleri de Gazne’ye getirdi. [18]
Sultan Mahmud, yüksek bir edebiyat terbiyesine sahip oluşundan dolayı kendi sarayında devrinin en yetenekli şahsiyetlerini toplamıştır. Bunlar arasında Ferruhî-yi Sîstânî, Menûçehrî-yi Dâmgânî, Unsurî, Ascedî, Gazâyir-i Râzî ilk sıralarda sayılabilir. Sultanın sarayında 400 şairin bulunduğu rivayeti abartı olarak kabul edilse de, o dönemlerde edebiyata verilen önemi göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Bu şairler arasında Unsurî, ve Şâhnâme'nin yazarı Firdevsî en önde gelenler arasında yer alırlar. Ebu’l-Feth-i Bustî de Sebük Tegin ve Sultan Mahmud devirlerinin büyük ediplerinden, resmî vesikaları ve mektupları kaleme almakla görevli kâtiplerden biriydi. [19]
Sultan Mahmud, Birçok ülkeden gelen bilim adamlarıyla toplantılar düzenler ve onların bilimsel tartışmalarına katılırdı. Ortaçağın gözde bilim adamlarından Bîrûnî’yi, Hârizm’i ele geçirdikten sonra Gazne’ye getirtti. Bîrûnî, sultanla birlikte Hindistan seferlerine katıldı. Hindistan’da çeşitli kesimlerle teması, sosyal, siyasî ve diğer konulardaki izlenimleri, inançlar ve gelenekler hakkındaki merakı Tahkîku mâ li’l-Hind adlı önemli eserin ortaya çıkmasını sağladı. [20]
Sultan Mesud ve Mevdud da bilginlere gereken önemi verip bilimsel incelemeleri ve araştırmalarında her zaman destek oldular. Birçok bilgin çeşitli konulardaki eserlerini Sultan Mesud’a ithaf etmiştir. Bîrûnî, ünlü eseri el-Kânûnu'l-Mes‘ûdî’yi Sultan Mesud’a, Kitâbu’l-Cemâhir fî mâ‘rifeti’l-cevâhir adlı eserini de Sultan Mevdud’a ithaf etmiştir. [21]
Gazneliler dönemi tarih yazımcılığı açısından da parlaktır. Utbî, Gerdîzî ve Beyhakî, dönemin ünlü tarihçileri arasında yer alırlar. [22]
Dönemin diğer sultanlarının egemenlik sürdüğü devirlerde de Fars edebiyatının gelişmesine destek verilmiştir. Ebu’l-Ferec-i Rûnî, Mes‘ûd-i Sa‘d-i Selmân, Osmân-i Muhtârî gibi şahsiyetler, Sultan Mahmud sonrası dönemin ünlü şairleri arasında yer almışlardır. [23]
Sultan Behrâm Şâh da bilim adamlarını sever, onlara önemli ölçüde mal bağışlardı. Seyyid Hasan-i Ğaznevî, onun döneminde yaşamış şairlerindendir. Senâî, ünlü tasavvufî eseri Hadîkatu’l-hakîka’yı onun döneminde kaleme almıştır. [24]
Gazneli sultanlarının bilim, edebiyat ve tasavvufa önem vermeleri nedeniyle çok sayıda bilgin ve mutasavvıf egemen oldukları bölgelere toplanmıştı. Sultan Mahmud, devrin en büyük sûfilerinden Ebu’l-Hasan-i Harakânî’ye son derece saygı gösterir, zaman zaman ziyaretine giderdi. [25]
Gazneliler döneminin birinci devresi, yaşanan gelişmeler çerçevesinde ele alındığında, Sultan Mahmud’un önemli ölçüde saygınlık kazanması, başta Hint müslüman bilginleri olmak üzere şair ve yazarların çoğu tarafından İslâm dünyasının egemen olduğu bölgelerdeki İslâm kültürü ve sanatını destekleyen cömert bir hami rolünde görülüyor olmasından kaynaklanıyordu. Özellikle Hint Yarımadası’na İslâmiyet’i götürmesi, kendisine müslüman bir fatih unvanı kazandırdığı gibi, bu konuda oldukça etken faktörler arasında yer almaktadır. [26]
Diğer taraftan özellikle Avrupalı araştırmacılar olmak üzere birtakım bilim adamları söz konusu dönemdeki kültür, medeniyet ve edebiyatın taklitten başka bir şey olmadığı kanısındadırlar. Rûdekî, Bel'âmî ve Dakîkî gibi ünlü söz ustalarını yetiştirmiş olan merkezi Buhara’daki Sâmânîler sarayı, Sultan Mahmud için çok önemli bir rekabet ortamı oluşturmaktaydı. Fars tarihi, edebiyat ve kültürü dalında önemli çalışmaları bulunan A. Müller, Barthold, E. G. Browne ve daha sonraları J. Rypka gibi doğubilimciler, Sultan Mahmud’un sanat ve edebiyat konusundaki desteklerinin sebebi olarak onun bilime karşı katıksız sevgisini görmezler. Fetihlerinde başta İsfahân ve Rey kütüphaneleri olmak üzere ele geçirdiği bütün şehirlerin kütüphanelerinde bulunan eserleri Gazne’ye toplatmıştır. Bunun yanı sıra bu hareketinden de anlaşılacağı gibi bilim adamları, sanatkârlar ve edebiyat çevrelerinin etrafında toplanmasına çok aşırı istekli olduğu, gerektiğinde zorbalık ve güç kullanarak bu amacına ulaştığı anlaşılmaktadır. [27]
Söz konusu dönemde dikkat çeken özelliklerden biri de; gelişme gösteren kültürün arkasında tamamıyla saltanat ve aristokrat çevrelerin yer aldığı, halk kitlelerine dayanmayan bir seçkinler kültürünün varoluşudur. Bu dönemin halk kültürü konusunda elde fazla bilgi bulunmamaktadır. Yine bu dönemde gözlenen bir diğer özellik, şairler ve yazarların konumudur. Toplumun önde gelen kesimlerini oluşturan bu tabakalar, sultanlar ve yönetici zümreler ile son derece iyi ilişkiler kurmuşlardır. Sultanlar onların övgülerinden son derece hoşlanır ve karşı taraf da bu durumu asla unutmazlar. Sonuçta taraflar birbirlerinden her zaman karşılıklı olarak yararlanırlar. Şairler aldıkları hediyelerle üne kavuşurlar. Dönemin öne çıkan özelliklerinden üçüncüsü de, Gazne ve Zâbulistân’da Gazneli Devleti’nin kurulmasından önceki dönemlerde dikkate değer edebî bir geleneğin bulunmayışıdır. Olmayan bir altyapı üzerine edebî faaliyetlerin kurulması zor olacağından Gazne sarayının önde gelen şair ve yazarlarının çoğu, dışarıdan gelen şahsiyetlerden oluşmaktadır. Unsurî, Belh; Ascedî, Merv ya da Herât; Ğazâirî, Rey; Ferruhî, Sîstân ve Menûçehrî de, Dâmğân’dan gelip Gazneli sarayına yerleşmişlerdir. [28]
KAYNAKÇA
Bosworth, E. C., Târîh-i Ğazneviyan (çev. Hasan-i Enûşe), Tahran 1364 hş.
Browne, Edward Granville, A Literary History of Persia, Cambridge 1924, II.
Browne, Edward Granville, Ez Firdevsî Ta Sa’dî (çev. Fethullâh-i Muctebâyî), Tahran 1373 hş.
Cihantâb, Efsâne, “Mahmûd-i Ğaznevî”, Dânişnâme-yi Edeb-i Fârsî (ed. Hasan-i Enûşe), Tahran 1375 hş.-1990 hş. I-IX.
Hodgson, M. G. S., İslâm’n Serüveni ( çev. Komisyon), İstanbul 1995, I-III.
Mahcûb, Muhammed Ca’fer, Sebk-i Horâsânî Der Şi‘r-i Fârsî, Tahran 1345 hş.
Merçil, Erdoğan, “Gazneliler”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1988-2011, XIII, 483.
Merçil, Erdoğan, Gazneliler Devleti Tarihi, Ankara 1989.
Meşkûr, Muhammed Cevâd, Târîh-i Îrânzemîn, Tahran 1375 hş.
Mu’temen, Zeynulâbidîn, Tahavvul-i Şi‘r-i Fârsî, Tahran 1371 hş.
Nefîsî, Sa‘îd, Târîh-i Nazm u Nesr, Tahran 1363 hş. I-II.
Nu’mânî, Şiblî, Şi‘ru’l-‘Acem/Târîh-i Şi‘r ve Edebiyyât-i Îrân, Tahran 1335 hş. I-V.
Öztuna, Yılmaz, İslâm Devletleri, Ankara 1989, I-IV.
Şemîsâ, Sîrûs, Sebkşinâsî-yi Şi‘r, Tahran 1374 hş.
Tokmak, A. Naci, “İran”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1988-2011, XXII, 417.
[1] Şemîsâ, Sebkşînâsî-yi Şi‘r, s. 40.
[2] A.g.e., s. 40.
[3] Şemîsâ, Sebkşînâsî-yi Şi‘r, s. 40.
[4] Tokmak, A. Naci, “İran”, DİA, XXII, 417.
[5] Tokmak, A. Naci, “İran”, DİA, XXII, 417.
[6] Şi‘ru’l- ‘Acem, I, 44.
[7] Cihântâb, Efsâne, “Mahmûd-i Ğaznevî”, Danişnâme, III, 925.
[8] Nefîsî, Târîh-i Nazm u Nesr, I, 32; Bayur, Hindistan Tarihi, I, 236-238.
[9] Nefîsî, Târîh-i Nazm u Nesr, I, 34.
[10] Cihântâb, Efsâne, “Mahmûd-i Ğaznevî”, Danişnâme, III, 924.
[11] Cihântâb, Efsâne “Mahmûd-i Ğaznevî”, Danişnâme, III, 922.
[12] A.g.e., III, 924.
[13] Meşkûr, Târîh-i Îrânzemîn, s. 186; Mu‘temen, Tahavvul-i Şi‘r-i Fârsî, s. 135.
[14] Hodgson, İslâm’ın Serüveni, II, 41-43.
[15] Browne, A Literary History of Persia,, I, 369; Mu‘temen, Tahavvul-i Şi‘r-i Fârsî, s. 136.
[16] Mu‘temen, Tahavvul-i Şi‘r-i Fârsî, s. 138.
[17] Mahcûb, Sebk-i Horâsânî, s. 135.
[18] Browne, Edward Granville, Ez Firdevsî Ta Sa’dî , s. 147-148.
[19] Merçil, Gazneliler, s. 93; a.mlf., “Gazneliler”, DİA, XIII, 483.
[20] Bosworth, Târîh-i Ğazneviyân, I, 131; Merçil, Gazneliler, s. 93.
[21] Bosworth, Târîh-i Ğazneviyân, I, 131; Merçil, Gazneliler, s. 93.
[22] Meşkûr, Târîh-i Îrânzemîn, s. 185; Merçil, Gazneliler, s. 93.
[23] Merçil, Gazneliler, s. 93.
[24] A.g.e., s. 93.
[25] A.g.e., s. 93.
[26] Bosworth, Târîh-i Ğazneviyân, I, 131-132.
[27] Browne, Edward Granville, Ez Firdevsî Ta Sa’dî, s. 147-148. Bosworth, Târîh-i Ğazneviyân, I, 132.
[28] Bosworth, Târîh-i Ğazneviyân, I, 134.
Yeni yorum ekle