Firdevsi'nin Şahname'sinin İçeriği

Akademik

Firdevsî’nin Şahnâme’sinin İçeriği

Hekim Ebu’l-Kâsım-i Firdevsî, Fars edebiyatında kahramanlık şiirini doruklara yücelten şair, aynı zamanda İran edebiyatının bütün çağlarının en büyük söz ustasıdır. Onun, Fars Edebiyatı’nın bütün dönemlerinin en büyük eseri olarak kabul edilen, aynı zamanda dünya klasiklerinin başyapıtlarından olan Şahnâme’si, temelde kahramanlık hikayelerinden yola çıkarak eski dünyada kökleri çok eskilere dayanan bir ulusun efsanevi tarihini, mitolojik, yarı mitolojik serüvenini ve İslam öncesi İran’ın gerçek tarihsel seyrini konu alır. Firdevsî, tereddütsüz İran’ın en büyük kahramanlık şairidir.

İran ulusal tarihi, rivayetleri ve kahramanlık destanlarını sözlü anlatılardan derleyerek yazıya aktarmasıyla İranlılarca “ulusal şair” olarak kabul edilen, Sultan Mahmud döneminin en yetenekli şairi Firdevsî, aynı zamanda İran’ın Moğol dönemine kadar yaşamış en büyük şairi olarak bilinmektedir. Bundan da öte Gazneliler döneminin hem İran ve hem dünya edebiyatlarının en yetenekli, özgün tarzı olan şairlerinden biridir. İran edebiyatı tarihinde onun tarzı, ayrı bir yerde ve tamamen farklı özellikler taşıyan bir ekol olarak yer alır. Samanîler döneminde yetişmiş Firdevsî, İran tarihine ve değerlerine karşı çok hassas bir şairdir. Yaşadığı devrede toplumu oluşturan bütün kesimlerce yeniden ulusallaşma hareketleri başlatılmış olması da bu konuda şairi önemli ölçüde etkilemiştir.

Şahnâme eskilerin, öncekilerin, ilklerin tarihi; tarih noktasından bakıldığında zaman sürecinde İran’ın serüveni; zamanın İran topraklarındaki izleridir. Şahnâme, İranlıların Araplara yenilmelerinden dört yüz yıl sonra IV.­X. yüzyılda kaleme alındı. İranlıların yeni oluşan şartlarda, Bağdat halifelik yönetimi karşısında siyasal ve kültürel yazgılarını belirleme ve yeniden yapılanma çalışmalarını sürdürdükleri günlerde, İran hanedanları bir süredir kurulmuş, dilleri Farsça din ve devlet dili olarak kabul edilmiş, kültürel altyapısının temelleri atılmıştı. Firdevsî işte böyle bir ortamda neredeyse bütün ömrünü vererek “İran Ulusal Tarihi”ni sözlü ve yazılı kaynaklardan derleyerek dizelerine aktardı.

Fars di­li­nin söz­cük ha­zi­ne­si sayılan, ay­nı za­man­da eşsiz fe­sa­hat ve be­la­gat ör­ne­­ği ka­bul edi­len Şahnâme, içeriğinde yalnızca birtakım hikayeler barındırmaz. Eser­de, eski İran efsane ve ge­le­nek­le­ri, İs­la­m dö­ne­mine ka­dar meydana gelen he­men he­men bü­tün olay­lar hak­kın­da­ki bil­gi­ler bir ara­ya top­lan­mış­tır. Ayrıca fel­se­fi ve ah­la­ki ko­­­nu­la­ra de­ği­nil­miş, kah­ra­man­lık şi­ir­le­ri­nin ya­nı sı­ra di­ğer şi­ir tür­le­ri­ne de yer ve­ril­miş­­­tir. Fir­dev­sî bü­tün bu konularda sö­zün hak­kı­nı ge­re­ğin­ce ver­miş, İran ulusalhikaye­­le­­ri ve İran­lı­la­rın ta­ri­hi de­ğer­le­ri­ni Şahnâme bo­yun­ca en gü­zel şe­kil­de yan­sıt­ma­ya çalışmıştır.[1]

Ta­rih­sel içe­ri­ği­nin ya­nı sı­ra mi­to­lo­jik ak­ta­rım­ları ve kah­ra­man­lık hikayeleriyle de dik­­­kat çe­ken Şahnâme’­de el­bet­te şa­irin te­mel ama­cı mi­to­lo­jik ri­va­yet­le­ri der­le­ye­rek ak­­­­tar­mak de­ğil­dir. O, İran tarihini ve kültürünü halk arasında dolaşan söy­len­celer­den ha­re­ket­le yaz­mak is­te­miş ve bu şekilde ota­ya çık­mış­tır. Bu açı­dan Şahnâme her şey­­­­den ön­ce ta­ri­hi bir man­zu­me ola­rak ka­bul edil­me­li­dir. An­cak bu ta­rih­sel manzu­me bo­yun­ca bir­kaç önem­li kah­ra­man­lık destanın da yer al­ma­sı dik­ka­te de­ğer­dir. De­mek ki Şahnâme aynı zamanda kah­ra­man­lık hikayelerine de yer ve­ren bir der­le­me­­­dir.[2]

Şa­irin ken­di ifa­de­lerine gö­re Şahnâme’­nin 60.000 be­yitten oluşmaktadır. El­de­ki Şahnâme yaz­ma­la­rı­nın bir kıs­mı­nda bu sa­yı­ daha fazla, bir kısmında da azdır ancak nüs­haların ço­ğu 48.000 ile 52.000 arasıdır.

Şahnâme, es­ki­le­rin, ön­ce­ki­le­rin, ilk­le­rin ta­ri­hi; ta­rih nok­ta­sın­dan ba­kıl­dı­ğın­da za­man sü­re­cin­de İran’ın se­rü­ve­ni; za­ma­nın, İran top­rak­la­rın­da­ki iz­le­ri ola­rak ka­bul edil­­mek­te­dir. Şahnâme İran­lı­la­rın Arap­la­ra ye­nil­me­le­rin­den dört yüzyıl son­ra, IV./X. yüz­­yıl­da ka­le­me alın­dı. Bu dönemde İran­lı­la­r Bağ­dat ha­li­fe­lik yö­ne­ti­mi kar­şı­sın­da si­ya­si ve kül­tü­rel ka­der­le­ri­ni be­lir­liyor, birlik ve beraberliklerini yeniden sağlamaya ça­lı­­şıyorlardı. Fir­dev­sî iş­te böy­le bir or­tam­da “İran ulusal ta­ri­hi”ni di­ze­le­ri­ne ak­tar­dı.

Şahnâme’­de ta­rih ve dil bir­ bir­liktelik gösterir, iki­si­nin de te­me­li atı­lır, sı­nır­la­rı ve öl­­­çü­le­ri be­lir­le­nir. İran’ın mi­to­lo­jik ta­ri­hi, kah­ra­man­lık an­la­tı­la­rının dizelere dö­kül­dü­­ğü Şahnâme bir bakıma Sasanî İra­nı’nın kah­ra­man­lık tarihidir. Sasanî ha­ne­da­nı­nın yı­­kı­lı­şın­dan uzun bir süre sonra, Samanî­ler dö­ne­mi­nin son­la­rı­na doğ­ru İran ta­ri­hi ye­­ni­den ya­zıl­ma­ya baş­la­nır. An­cak bu kez bir hü­küm­da­rın eliy­le de­ğil, bir şa­irin, Fir­dev­­sî’­nin eliy­le…

Şahnâme, bir ba­kı­ma yenilgi ve hayal kırıklıkları so­nu­cunda or­ta­ya çık­mış bir eser­­­dir. Samanî­le­rin ta­rih sah­ne­sin­den çe­kil­me­si, Arap­lar kar­şı­sın­daki ye­nil­gi ve İran ta­­­ri­hin­de olum­suz bir dö­ne­min baş­la­ma­sı gi­bi et­ken­ler nedeniyle efsaneler ve kah­ra­man­lık an­latılarıyla örülü geçmişe, yani ha­yal­ler­deki tarihe ih­ti­yaç daha da ar­tar. Do­la­yı­sıyla Fir­­­dev­sî ve di­ğer Şahnâme ya­zar­la­rı içinde yaşadıkları zamanın olumsuz ge­liş­me­le­ri­nin etkisiyle geçmişin za­fer ve mut­lu­luk do­lu gün­le­ri­ne yö­nel­miş, ger­çek­leş­me­­sini um­­dukları güzel günlere ha­yal­le­rin­de ha­yat ve­re­rek di­ze­le­ri­ne ak­tar­mış­lar­dır. Bu ba­­kı­­m­dan Şahnâme, ya­şa­nı­lan za­man­da dik du­ra­bil­mek için geç­miş­te ara­nan bir te­­mel, bir da­ya­nak ni­te­li­ğin­de­dir. Şahnâme, sö­zün ey­le­me üs­tün gel­mesini, ona kar­şı ka­­zan­ılan bir za­fer­i simgelemektedir.[3]

Şahnâme, Piş­da­dî­ler, Ke­ya­nî­ler ve Sasanî­ler dö­nem­le­ri­nin se­rü­ven­le­rin­den oluş­mak­­ta, in­sa­ni ve ulu­sal de­ğer­ler, he­def­ler ve ide­al­ler uğ­run­a verilen kah­ra­man­lık mü­ca­­de­le­le­ri­ni ko­nu edinmektedir. Bu bağ­lam­da Şahnâme İran­lı­la­ra gö­re ger­çek bir ta­rih ki­ta­bı ola­rak ka­bul edi­lir. Fir­dev­sî’­nin Fars­ça’­yı en gü­zel şe­kil­de kul­lan­ma­sı, bu ko­nu­da­ki ye­te­nek­le­rinin etkisi de yadsınamaz.[4]

Fir­dev­sî İran­lı­lık ru­hu­nu Şahnâme ile ye­ni­den can­lan­dı­ran, onu ha­re­ke­te ge­çi­ren; Zâl’ı, Rüs­tem’i, Key­kâ­vûs’u, Cem­şîd’i, Beh­râm’ı, Câm-i Cem’i, Rahş’ı ve Sî­murg’u ya­şat­­maya devam eden ki­şi­dir. Bunca İran­lı şa­ir ve ya­zar ara­sın­da bir tek Fir­­dev­sî si­ya­si, dü­şün­ce ve ik­­ti­dar ol­ma­dan, sadece sos­yal re­form­larla halkı yön­len­dir­me­­nin müm­­­kün ola­­ma­dığını kav­ra­mıştır. İran ulusu, kim­li­ği ve di­li­ni ha­ya­ta dön­­dür­mek için otuz-otu­z beş yıl bo­yun­ca yap­tı­ğı ça­lış­ma­lar da bu­nun ka­nı­tı, bu de­rin dü­şün­ce­si ve en­gin uf­­ku­nun gös­ter­ge­si­dir. Bu ne­den­le Şahnâme’­ye, sa­de­ce es­ki İran hü­küm­dar­la­­­rı­nın ta­ri­­hini, İran kah­ra­man­la­rı­nın mü­ca­de­le­le­ri­ni tas­vir eden sah­ne­le­ri, mi­to­lo­jik hikaye­le­ri an­la­tan, es­ki­le­rin ya­şa­dık­la­rı­nı son­ra­ki­ler ib­ret al­sın­lar di­ye ye­ni ku­şak­la­ra ak­­ta­ran bir eser gö­züy­le ba­kıl­ma­ma­lıdır. Bü­tün bu özel­lik­le­ri de ta­şı­mak­la bir­lik­te, onun ger­çek de­­ğe­ri; es­ki­le­r ve ye­ni­le­rin bil­gi bi­ri­ki­mi­ni de­ğer­len­di­re­rek ger­çek yö­ne­­ti­ci­li­ğin ku­ral­­la­rı­nı, te­ori­le­ri­ni, İran ül­ke­si­ni yö­net­me­de gerekli olan si­ya­si dü­şün­ce­­nin te­mel­le­ri­­ni at­mış ol­ma­sın­da­dır.[5]

Çok sı­kın­tı çek­tim bu otuz yıl­da,

Di­rilt­tim İran­lı­yı ben bu Fars­çay­la …

Piş­da­dîler ha­ne­da­nı­nın ilk hü­küm­da­rı Ke­yû­mers’­ten baş­la­ya­rak Sasanî­lerin son hü­­küm­da­rı III. Yez­di­cerd’e ka­dar de­vam eden top­lam “el­li hü­küm­dar­lık dö­ne­mi”ni ele alan ese­rin gi­riş kıs­mın­da Tanrı’yı ve ak­lı öv­üş, in­sa­nın, gü­neşin ve ayın ya­ra­tı­lı­şı, Hz. Pey­gam­ber ve eshâbını övüş başlıkları yer alır. Ar­dı­ndan Şahnâme’­nin kay­nak­la­rı ve son ola­rak da Sul­tan Mah­mud’u öv­gü bö­lümü gelir ve asıl ko­nu­ya ge­çi­lir. Ta­rih ön­­ce­si de­vir­ler­den baş­la­ya­rak İran ulusunun me­de­ni­yet se­rü­ve­ni, İran­lı­la­rın İranvic böl­­ge­si­ne ge­lip ora­da yer­le­şik bir ha­ya­ta ge­çe­rek dev­let kur­ma­la­rı, çev­re­le­rin­de­ki uluslarla, Turan­lı­lar, Ro­ma­lı­lar, Bi­zans­lı­lar ve Arap­lar­la sa­vaş­la­rı, Tus­lu us­ta şa­irin ola­­ğa­nüs­tü akı­cı ifa­de­le­riy­le aktarılır. Bü­tün bu an­la­tım­lar es­na­sın­da Fir­dev­sî İran ulusunun ge­le­nek ve gö­re­nek­le­rini, ulu­sal, din­sel, ah­lak­sal de­ğer­le­rini, üs­tün ni­te­lik­le­­rini, kah­ra­man­lık se­rü­ven­le­rini, aşklarını ve İran halk­ıy­la il­gi­li da­ha bir­çok şeyi di­ze­­le­rinde ölüm­süz­lü­ğe ka­vuş­tu­rur. Bu açı­dan Şahnâme İran ulusunun bir kül­tür ve me­­de­ni­yet an­sik­lo­pe­di­sidir.

Fir­dev­sî İran ta­ri­hin­de­ki olay­la­rı kro­no­lo­ji­k sırayla ele al­ır. İran’ın binlerce yıl­lık ta­­ri­hi­nde ortaya çıkmış kah­ra­man­la­rı, bel­li zaman dilimlerinde egemen olmuş hü­küm­­­dar­lar ola­rak ka­bul eder ve on­la­rın İran ta­ri­hin­de­ki önemlerini, İran kül­tür ve me­­de­ni­ye­ti üzerindeki etkilerini vurgular. Ayrıca Şahnâme süs­le­me­den uzak arı bir dile sahip olduğu için bü­yük ün kazanmış, saraylarda ve halk arasında büyük itibar gör­müştür. Fir­dev­sî’­nin ünü ve de­ğe­ri de bu­ra­dan kay­nak­lan­mak­ta­dır. O Fars di­li­ni, İran ta­ri­hi­ni, mitolojisini, kül­tü­rü­nü, de­ğer­le­ri­ni her İran­lı­nın an­la­ya­bi­le­ce­ği bir dil­de ak­­ta­ra­rak di­rilt­miş ve ölüm­süz­leş­tir­miştir. Bu ese­r İran hal­kı için ulusal kah­ra­man­lık mi­­ra­sı­nı ak­tar­ma­sı açı­sın­dan baş­ka hiç­bir mil­le­tin ben­ze­ri eser­le­riy­le kar­şı­laş­tı­rı­la­ma­ya­­cak ka­dar büyük önem taşır.[6]

Fir­dev­sî Fars di­li­ni ye­ni bir aşa­ma­ya ka­vuş­tur­muş­tur. Bel­ki de bu de­ğer­len­dir­me­nin te­mel­le­ri Fir­dev­sî’­nin son de­re­ce hak­lı ola­rak yaptığı “Çok sı­kın­tı çek­tim bu otuz yıl­da/Di­rilt­tim İranlıyı ben bu Fars­çay­la…”id­di­ası­na da­yan­mak­ta­dır. O, ta­rih­i ak­­tar­ma­yı amaç­la­mak­ta, kah­ra­man­lık me­saj­la­rı­nı son­ra­ki ku­şak­la­ra ilet­me­yi he­­def­le­mek­te­dir. Bu yüz­den Şahnâme’­de hal­kın an­la­mak­ta zor­la­na­ca­ğı bir di­l kul­lan­ma­­mış, ol­duk­ça anlaşılır bir üslupla İran mi­to­lo­jik hikayelerini ölümsüzleştirmeyi ba­şar­mış­tır.[7]

Önem­li kıs­mı Pişdadîler, Keyanîler ve Sasanî­ler dö­ne­mi an­la­tım­lar­ından mey­da­na gelen Şahnâme’­nin ko­nu­la­rı el­bet­te kendi dönemlerinde bu şe­kil­de de­ğil­dir. Bun­lar za­man­la önem­li de­ği­şik­lik­lere uğramışlardır. Ge­rek Avesta’­da, ge­rek­se gü­nü­mü­ze kadar ulaşmış en önem­li ve en ay­rın­tı­lı Peh­le­vi­ce eser olan Dîn­kerd’de sa­de­ce Pişdadîler ve Keyanîler ha­ne­dan­la­rı­nın Goş­tâsp dev­ri­ne ka­dar olan hü­küm­dar­la­rı hak­kın­da bil­gi­le­r bulunmaktadır. Sâm ai­le­si, Zâl ve Rüs­tem hikayeleriyle il­gi­li Avesta’­da hiç­bir bil­gi yok­tur. Bu­ra­dan ha­re­ket­le söz ko­nu­su hikaye­le­rin Avesta ça­ğın­dan olmadıkları söylenebilir. Avesta dı­şın­da, di­ğer Peh­le­vi­ce me­tin­ler­de de Rüs­tem ya da Zâl’­dan söz edil­mez. Rüs­tem’in adı­nın geç­ti­ği Peh­le­vi­ce ba­zı me­tin­ler ise İslamiyet’in kabul edi­li­şin­den son­raki dönemlere aittir ve­ bunlar Do­ğu İran’­da ya­zıl­mıştır. Şahnâme, Avesta ge­le­ne­ği­ne ve Zer­düşt ina­nı­şı ek­sen­li belgelerden da­ha çok Do­ğu İran’ın kül­tü­rünü içe­ren söz­lü gelenekleriyle, bazı ya­zı­lı metinlerine da­yan­mak­ta­dır. Şahnâme’­nin Avesta’da­ki kah­ra­man­lık an­la­tım­larıyla, Zer­düşt ina­nı­şı ek­sen­li Peh­le­vi­ce me­tin­ler ara­sın­da­ki far­kı da bu­ra­dan kay­nak­lan­mak­ta­dır.[8]

Fir­dev­sî,Şahnâme’­sinde es­ki İran sü­la­le­le­ri olan Med­ler ve Ahâ­me­niş­ler hak­kın­da her­han­gi bir bil­gi ver­me­mek­te­dir. Bun­la­rın ye­ri­ne Piş­da­dî­ler, Ke­ya­nî­ler ve Sasanîler hak­kın­da mi­to­lo­jiden ve el­de­ki belgelerde ya­rar­la­na­rak yay­gın bil­gi­le­ri di­ze­le­ri­ne ak­tar­­mak­ta­dır. Şahnâme, mi­to­lo­jiye, efsanelere, ta­ri­he, ah­la­ki öğ­re­ti­lere, hik­met ve tas­vir­le­re yer ve­ren bir derlemedir. Sos­yal ve ulu­sal bir­ta­kım et­ken­le­rin ya­nı sı­ra za­man ve me­kân fak­tör­le­ri­nin et­ki­sin­de kal­sa­lar da Fir­dev­sî’­nin Sasanî hü­küm­dar­la­rı­nı tas­vi­ri, ne­re­dey­se He­ro­dotos’un Ahâ­me­niş kral­la­rı­nı tas­vi­ri gi­bi ta­rih ya­zım­cı­lı­ğı­nın en iyi ör­nek­le­ri ara­sın­da yer al­ma­ya aday­dır.[9]

Şahnâme’­de­ki ef­sa­ne­ler, İran ulusunun ül­ke­le­ri­ni ko­ru­mak ve kol­la­mak adına ver­­dik­le­ri mü­ca­de­le­le­rin des­ta­nı­dır. Şahnâme, bü­tü­nüy­le mi­to­lo­jik amaç­lı ya­zıl­mış bir eser de­ğil­dir. Mi­to­lo­jik ko­nu­lar­dan söz et­ti­ği yer­ler­de­ki bil­gi­ler İran ta­ri­hi­ni ko­nu alan bö­lüm­le­rdir. Şahnâme’­de­ki ef­sa­ne­ler, Ar­yâ kö­ken­li ef­sa­ne­ler­den kay­nak­la­nır. Avesta’nın bu ko­nu­da Şahnâme üze­rin­de­ki et­ki­si, dil­den di­le söz­lü ola­rak ak­ta­rıl­mış olan, ta­ma­mı ulusal içe­rik­li, İran ge­le­nek­le­riy­le ta­ri­hi ve âdet­le­ri­ni ko­ru­ma ve son­ra­ki ne­­sil­le­re ak­tar­ma özel­li­ği ta­şı­yan hikaye­le­rin Şahnâme’­nin ya­zıl­ma­sı­na ne­den ol­ma­sın­da­dır.

Mi­to­lo­jik kah­ra­man­lar ge­rek ba­tı, ge­rekse do­ğu kah­ra­man­lık des­tan­la­rı­nın ta­ma­mın­da ze­ka, kuvvet ve ser­vet üç­lü­sü­ne her za­man sa­hip ol­muş­lar­dır. Bu üç­lü güç, bil­­gin din ada­mları, sa­vaş­çı­lar ve çift­çi­ler di­ye ta­nım­la­nan üç sı­nıf ile ya­kın iliş­ki­li­dir. Şahnâme’­de­ki ef­sa­ne­ler, es­ki İran’ın çev­re­sin­de­ki baş­ta Ab­haz, Çer­kez, ve Çe­çen­ler ol­mak üze­re kom­şu­la­rı­nın ef­sa­ne­le­riy­le şa­şı­la­cak de­re­ce­de ben­zer­li­k gös­te­rir.[10]

Bü­tün İran­lı­lar ta­ra­fın­dan son de­re­ce be­ğe­ni­len Şahnâme, İran dı­şın­da­ki coğ­raf­ya­lar­­da Fars di­li ve ede­bi­ya­tıy­la il­gi­le­nen çev­re­le­rin de be­ğe­ni­si­ni ka­zan­mış­tır. Bu önem­­­li şa­he­ser, sa­de­ce es­ki İran’a ait des­tan­la­rı ve efsane­le­ri gü­nü­mü­ze taşımakla kal­ma­mış, ay­nı za­man­da yazıldığı dönemde Arap­ça’­nın yo­ğun et­ki­sin­de ka­lan Fars di­li­nin ye­ni­den can­lan­dı­rıl­ma­sın­da önem­li rol oy­na­mış­tır.[11]

Es­ki İran ta­ri­hi­ni, İran ır­kı­nın ve me­de­ni­ye­ti­nin ta­rih sah­ne­si­ne çık­tı­ğı an­dan, Arap­lar ta­ra­fın­dan so­na er­di­ril­di­ği zamana ka­dar ko­nu alan ŞahnâmePişdadîler, Ke­ya­nî­ler, Eş­ka­nî­ler ve Sasanî­ler’den olu­şan dört ha­ne­da­nın Ke­yû­mers’­ten III. Yez­di­cerd’e ka­dar el­li hü­küm­dar­ın ege­men­lik sür­dü­ğü dö­ne­mi­ mi­to­lo­jik, kah­ra­man­lık ve ta­ri­hi dö­ne­mler adıy­la üç dö­nem çer­çe­ve­sin­de inceler.[12]

1. Mi­to­lo­jik Çağ: İlk İran mitolojik hü­küm­da­rı Ke­yû­mers’­ten Fe­rî­dun’a ka­dar de­vam eden bu dönemin hü­küm­dar­la­rı; Hû­şeng, Teh­mûrs, Cem­şîd ve Dah­hâk’tır. Bu dönemde ate­ş bulunmuş, in­san­la­r toprağı ekip biçmeyi öğrenmiş, yi­ye­cek, gi­ye­cek, barınma gi­bi do­ğal ihtiyaçlarını karşılamaya baş­la­mış ve il­kel de olsa siyasi yapılar kurmuşlardır. Yi­ne bu devirler, in­san­larla dev­ler ara­sın­da an­laş­maz­lık­ların baş gösterdiği, özel­lik­le Teh­mûrs ve Cem­şîd’in ola­ğa­nüs­tü güç­le­riy­le dev­le­rin, in­san­la­rın em­ri­ne gir­di­ği ve me­de­ni­ye­tin ge­rek­le­rin­den bir­ço­ğu­nu öğ­ren­dik­le­ri za­manlar­dır. Söz ko­nu­su dö­nem­de hü­küm­dar­lar sa­de­ce yönetici de­ğil, ay­nı za­man­da in­san­la­ra yol gösteren kılavuzlardır. Bu dönemde bü­yük, ulu­sal kah­ra­man­lar da yok­tur.[13]

2. Kah­ra­man­lık Ça­ğı: Bu bölüm Şahnâme’­nin kah­ra­man­lık an­la­tı­la­rı­na ay­rıl­mış­tır. Kâ­ve’­nin Dah­hâk’a başkaldırmasıyla baş­la­yan bu çağ, At­bîn’in oğ­lu Ferîdun’un, Dah­hâk’ın ada­let­siz tu­tum­la­rı kar­şı­sın­da­ki mü­ca­de­lesiy­le devam eder ve Rüs­tem’in, kar­de­şi Şe­ğâd ta­ra­fın­dan öl­dü­rül­me­siy­le so­na erer. Bu bölüm, İran ulusal kah­ra­man­lık des­tan­la­rı­nın ta­rih­le ör­tüş­tü­ğü evrelerini kap­sar. İran ri­va­yet­le­ri­nin en ünlü kah­ra­man­la­rı sah­ne­de­dir. Kâ­ve’­nin or­ta­ya çı­kı­şı ve Ferîdun’un Dah­hâk kar­şı­sın­daki kah­ra­man­lıkları; Kâ­ren, Ger­şâsp, Sâm ve Me­nû­çehr dö­nem­le­ri; Sâm oğ­lu Zâl’ın ve Şahnâme’­nin ilk aşk hikaye­si­ bu bölümde yer almıştır. İran’ın en ün­lü kah­ra­ma­nı Rüs­tem’­dir. Rüstem’in ya­nı sı­ra Gû­derz, Gîv, Bî­jen, Beh­râm, Fe­râ­murz, Sohrab, Kâ­ren gi­bi da­ha bir­çok isim de ün­lü kah­ra­man­lar ara­sın­da yer alır. İran ulusal ta­ri­hi­nin en önem­li des­tan­la­rı da bu çağ­da geçer.[14]

3. Ta­ri­hi Çağ: Beh­men, Hu­mây, Da­râ, İs­ken­der, Eş­kanî­ler ve Sasanî­lerin ele alın­dı­ğı bu bö­lüm­de, sı­ra dı­şı olay­la­rla ef­sa­ne­vi kahramanlar he­men he­men or­ta­dan kalk­mış, bun­la­rın yer­le­ri­ni ger­çek olay­la­rla ki­şi­ler almıştır. Şahnâme’­nin ger­çek ta­ri­hi dö­nemi Da­râ ile baş­lar. Bu bö­lüm­de­ki ilk önem­li des­tan İs­ken­der ile Da­râ’­nın sa­vaş­la­­rın­ı ko­nu alan İs­ken­der Des­ta­nı’­dır. Dâs­tân-i Şâ­pûr-i Zu’l-ek­tâf, Dâs­tân-i Be­hâm-i Gûr, Heft Bezm-i Nû­şî­re­vân Bâ Bo­zorg­mihr, Dâs­tân-i Şat­ranc u Nerd, Pend­nâ­me-yi Nû­şî­re­vân, Dâs­tân-i Bo­zorg-i Beh­râm-i Çû­bîn, Dâs­tân-i Hus­rev u Şî­rîn bu bö­lü­mün önem­li destanlarıdır ve bu des­tan­lar­da adı geçen kah­ra­man­la­rın ço­ğu tarihi ka­rak­ter­ler­dir.[15]

Şahnâme’­nin bu bö­lü­münde şi­ir­ler da­ha az gös­te­riş­li, hikaye ve an­la­tım­lar da­ha sa­de bir üslupla işlenmiştir. Ola­ğa­nüs­tü ye­te­nek­lere sahip ef­sa­ne­vi karakterler yer al­ma­mak­ta­dır. Ör­ne­ğin Rüs­tem ile Beh­râm-i Çu­bîn kar­şı­laş­tı­rıl­dığın­da, her açı­dan ara­la­rın­da büyük fark­lar gö­rü­le­cek­tir. Ay­nı şe­kil­de dev­ler­le sa­va­şan kah­ra­man­lar­la sa­ray as­kerleri ara­sın­da­ki fark ken­di­li­ğin­den or­ta­ya çı­ka­cak­tır. Şahnâme’­nin bu üçün­cü bö­lü­­­mü­nde ef­sa­ne­ ve rivayetlerin ye­rlerini tarihi hikaye­ler al­ır ve Şahnâme, hü­küm­dar­lar­la yö­ne­tim­le­ri hak­kın­da bil­gi ve­ren, ay­rın­tı­la­ra da­lan ta­rih ki­tap­la­rı­na yak­la­şır.[16]

KAYNAKÇA

 

 

Bahâr, Mihrdâd, Costârî Çend Der Ferheng-i Îrân, Tahran 1376 hş.

Eşref, Ahmed, “Târih, Hâtire, Efsâne”, Îrânnâme, XIV/4 (Bethesda 1996).

Fâtımî, Saîd, “Cenbehâ-yi Esâtîrî-yi Şâhnâme ve Tatbîk-i Ân Bâ Esâtîr-i Ğarbî,” Sohenrânî ve Bahs Der Bâre-yi Şâhnâme-yi Firdevsî, Tahran 1349 hş.

Fesayî, Mansur Restigâr, Ferheng-i Nâmhâ-yi Şâhname, Tahran 1388 hş.

Firdevsî, Ebu’l-Kâsım, Nâme-yi Bâstân (yay. Kezzazî, Mîr Celaluddîn), Tahran 1381-1387 hş., I-IX.

Firdevsî, Ebu’l-Kâsım, Şâhnâme (Dorc 2), “Pâdişâhî-yi Behmen-i İsfendiyâr”.

Firdevsî, Ebu’l-Kâsım, Şâhnâme (Moskova Baskısı), Tahran 1387 hş., I-III.

Firdevsî, Ebu’l-Kâsım, Şâhnâme(Nûr): Şahnâme, İngilizce, Fransızca ve Arapça çevirileri, mensur Şahnâme ve sözlükler.

Firdevsî, Ebu’l-Kâsım, Şâhnâme (yay. Azizullâh-i Cüveynî), Tahran 1382-1390 hş., I-VII.

Firdevsî, Ebu’l-Kâsım, Şahnâme (yay. Celâl Halıkî-yi Mutlâk), Tahran 1389 hş., I-XI.

Firdevsî, Ebu’l-Kâsım, Şâhnâme(yay. Julius Mohl), Tahran 1377 hş., I-III.

Firdevsî, Ebu’l-Kâsım,Şâhnâme (yay. Muhammed-i Ramazanî), Tahran 1382 hş., I-V.

Firdevsî, Ebu’l-Kâsım, Şâhnâme (yay. Nuşîn, Abdulhüseyn-Karîb, Mehdî Rüstem Musa Aliyof, Muhammed Nuri Osmanov, Abdulali Azer, A.P. Chelisof, Mikhail Nikolaevich Boldirof, Georgi Feodorovich Giers, Lena Bragenski, Leyla Lahutî, Muhammed Huseyn-i Bihrûz, Fethî-yi Hoşkenabî, Ensâr-i Efsahzâd, Olga Smirnova, Andre Evgenievich Berthels, Resûl-i Hadîzâde, Tahran 1391 hş., I-IX.

Firdevsî, Ebu’l-Kâsım, Şâhnâme-yi Firdevsî (yay. Aştiyanî, Abbâs İkbâl, Minovî, Muctebâ, Nefisî, Saîd), Tahran 1385 hş., I-IV.

Firdevsî, Ebu’l-Kâsım, Şâhnâme-yi Firdevsî (yay. Julius Mohl/Siyâveş-i Agâh) Tahran 1380 hş., I-III.

Firdevsî, Ebu’l-Kâsım, Şâhnâme-yi Firdevsî, (yay. Feridûn-i Cuneydî), Tahran 1387 hş., I-VI.

Furûzânfer, Bedîuzzamân, Sohen u Sohenverân, Tahran 1369 hş.

Hamîdiyân, Saîd, “Firdevsî”, Dânişnâme-yi Edeb-i Fârsî, Tahran 1375 hş., I.-X.

Meskûb, Şahrûh, “Şâhnâme ve Târîh”, Îrânnâme (Bethesda 2002), XX/4.

Meskûb, Şâhrûh, Huviyyet-i Îrânî ve Zebân-i Fârsî, Tahran 1368 hş.

Mohabbetî, Mehdî, Sîmorğ Der Costucû-yi Kâf, Tahran1379 hş.

Rezmcû, Huseyn, Kalemrov-i Edebiyyât-i Hamâsi-yi Îrân, Tahran 1381 hş.

Safâ, Zebîhullâh, Hemâseserâyî Der Îrân, Tahran 1367 hş.

Safâ, Zebîhullâh, Târîh-i Edebiyyât Der Îrân, Tahran 1371 hş. I-V.

Yıldırım, Nimet, Fars Mitolojisi Sözlüğü, İstanbul 2016.

Yıldırım, Nimet, İran Edebiyatı, İstanbul 2012.

Yıldırım, Nimet, İran Mitolojisi, İstanbul 2012.

Zerrînkûb, Abdulhuseyn, Bâ Kârvân-i Hulle, Tahran 1372 hş.

 

[1] Fu­rû­zân­fer, So­hen u So­hen­ve­rân, s. 46; Ce­lâ­lud­dîn Hu­mâ­yî, Ma­kâ­lat-i Ede­bî, s. 181-182; Zer­rîn­kûb, Bâ Kâv­rân-i Hul­le, s. 39.

[2] Zer­rîn­kûb, Bâ Kâv­rân-i Hul­le, s. 40-41.

[3] Mes­kûb, “Şahnâme ve Tâ­rîh”,Îrân­nâ­me, XX/4, s. 385, 388, 394.

[4] Mes­kûb, “Şahnâme ve Tâ­rîh”, s. 412

[5] Mo­hab­be­tî, Sî­morğ Der Cos­tu­cû-yi Kâf, s. 248.

[6] L.William Hanaway, “Fir­dev­sî, Şahnâme ve Îrân,” VII/4, s. 625, 635.

[7] Ah­med Kâ­zı­mî-yi Mû­se­vî, “Ni­gâ­hî be Nakş-i Fir­dev­sî Der Ruşd-i Ze­bân-i Fâr­sî,” İrân­nâ­me, s. 401, 420.

[8] Ba­hâr, Cos­tâ­rî Çend Der Fer­heng-i Îrân, s. 81-83.

[9] Eş­ref, Ah­med, “Tâ­rih, Hâ­ti­re, Ef­sâ­ne,” Îrân­nâ­me, s. 526.

[10] Fâ­tı­mî, Sa­îd, “Cen­be­hâ-yi Esâ­tî­rî-yi Şahnâme,” So­hen­râ­nî ve Bahs Der Bâ­re-yi Şahnâme-yi Fir­dev­sî, s.152-153, 158-159.

[11] Sa­fâ, Tâ­rîh-i Ede­biy­yât Der Îrân, I, 493.

[12] Rezm­cû, Ka­lem­rov-i Ede­biy­yât-i Ha­mâ­sî, II, 149; Hamidiyân, Sa­îd, “Fir­dev­sî,” Dâ­niş­nâ­me, I, 523.

[13] Sa­fâ, He­mâ­se­se­râ­yî, s. 216-217; Sa­fâ, Tâ­rîh-i Ede­biy­yât Der Îrân, I, 384; Fe­sâ­yî, En­vâ-’i Şi’r-i Fâr­sî, s. 360; Rezm­cû, Ka­lem­rov-i Ede­biy­yât-i Ha­mâ­sî, II, 149, 153-154; Hamidiyân, Sa­îd, “Fir­dev­sî,” Dâ­niş­nâ­me, I, 523.

[14] Sa­fâ, He­mâ­se­se­râ­yî, s. 217-218, 219, 220; Rezm­cû, Ka­lem­rov-i Ede­biy­yât-i Ha­mâ­sî, II, 190-191; Hamidiyân, Sa­îd, “Fir­dev­sî,” Dâ­niş­nâ­me, I, 523.

[15] Sa­fâ, Tâ­rîh-i Ede­biy­yât Der Îrân, I, 384; Sa­fâ, He­mâ­se­se­râ­yî, s. 221; Hamidiyân, Sa­îd, “Fir­dev­sî,” Dâ­niş­nâ­me, I, 523.

[16] Sa­fâ, He­mâ­se­se­râ­yî, s. 221-222.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.