Ankara Çiğdemi
Hititlerin Çiğdem Bayramı
Eylül Özsoy
Ankara’mızın sembolü pek çoktur. Ankara Keçisi, Tavşanı, Kedisi, Güvercini, Armudu, Karanfili, Sığırkuyruğu… Bunların yanı sıra bir de Ankara Çiğdemimiz vardır. Bahar aylarında çiçek açar. Çiğdemimiz insanı titreten buz gibi soğukların sonunun habercisidir; ilkbaharın coşku dolu müjdecisidir.
Sarı çiçeğimiz yaşadığı yerle öylesine özdeşleşmiştir ki, adı bilim dünyasına Crocus ancyrensis (Ankara çiğdemi) olarak yansımıştır.
Sadece Ankara’da değil Amasya, Bolu, Çorum, Kastamonu, Kırşehir, Kayseri, Kahramanmaraş, Samsun, Sivas ve Yozgat’ta da yetişir. Çiğdemimiz yüksek yaylaları beğenmiş, kendisine mekân eylemiştir. 1.000-1.600 metrelerde yetişir.
Memleketimizin yerlisidir. Endemiktir, pek nazlıdır. Dünyanın başka bir yerinde doğada yetişme şansı yoktur. Kayalık sever, çamlık sever, çalılık sever. Süs bitkisi olarak Avrupa bahçelerinde yetiştirilir.
Ankara Çiğdemi altın sarısı renktedir. Sarı sıcak çiçekleri yaylalardaki kırları baştanbaşa boyar, sıcakları çağırır. Cemrenin etkisiyle gelen aşamalı ısınma ile de çiğdemimiz sahnesini bitirip bizlere veda eder. Geçiş mevsimi ortaya çıkan ve sonra dökülen çiçekler çocuksu bir heyecanın ifadesidir sanki. Yayla hayatı yaşamış çocuklar dağlarda koşmaya bayılır. Bu duygu onlar için vazgeçilmez bir coşkudur. Koşan, oynayan, çığlıklar atan çocukların hissettiği coşku belki de o renkli kır çiçeklerinin duygusallığının bir ifadesidir.
İnsanoğlu bir kez doğada vakit geçirme alışkanlığı edinmesin; kendini tanır, sınırlarını, muhtaç olduğu şeyleri bir çırpıda öğrenir, kaygılarını geride bırakır. Bu, insan olma yolculuğunun bir durağı belki de. Kendisine yaşamdan çıkarttığı anlamı soran bir çocuğa şunu söyler tarihçi İlber Ortaylı: “İnsan küçük şeylerle mutlu olmayı bilmeli. Bir bardak suyu huzurla içebilmek mesela.” Bilinçaltımız mutluluğu nerede arayıp bulacağını bilir aslında. Yeri geldiğinde sevgi, bazen çocuksu tavırlar, minik şeylerden ötürü heyecana, mutluluğa kapılıvermek, kayalıkların arasında çiğdemlere rast gelivermek… Mutluluğun resmi bu olsa gerek.
Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından yayımlanmakta olan Ankara Rehberi kitapçığı Ankara’nın çiğdemini başkentin doğal sembollerinden bir tanesi olarak ifade ediyor. Tarihi kayıtlara da girmiştir çiğdemimiz. Hititlerin, ilkbaharda kutladığı çiğdem bayramında çıkıverir karşımıza. Çiğdem bayramı yaygın olarak kutlanan bir ilkbahar bayramıdır. Şenlikler, törenler ve coşkuyla 38 gün boyunca kutlanırmış.
Çiğdemlerin kırlarda belirdiği zamanlar bayramın kutlanmaya başlandığı tarihlermiş. Dini törenlerde ayinler yapılır, tanrılara armağan olarak belirli noktalara içkiler dökülür, etler bırakılırmış. Müziklerin çalındığı, dansçıların dans ettiği bir kutsal etkinlik olarak sürermiş Hitit çiğdem bayramı.
Çiğdemimizi törenlerle kutlayan Anadolu’nun bin tanrılı halkı Hititler, dönemin süper gücüdür. Mısır ve Hitit devletleri arasında MÖ 1270 yılında imzalanan Kadeş Antlaşması, dünyanın iki büyük gücü arasındaki ilk büyük yazılı antlaşma olma özelliğine sahiptir.
Haftalarca süren şenlikli ilkbahar bayramının sembolünün çiğdem olmasına şaşmamalı aslında. Çok değerli bir baharat olan safranın çiçeği ile çiğdemimiz akrabadır. Tıpkı safran çiçeği gibi Ankara çiğdemi de dünya çapında bilinirliğe sahiptir. İngilizcede ona altın demet adı verilmiştir. Altın demetimiz taşların arasından mucize gibi kendini gösterip gülümser bizlere. “Kışı sevdiğinde ve soğuklarda dolaştığında tanıyacaksın beni, asla unutamayacak gibi” der nazlı çiçeğimiz. Kış aylarının bitiminde tepelerde, kayaların arasında, ormanda rastlayabilirsiniz çiğdemimize. Hani belki kızınıza Çiğdem ismi bile verebilirsiniz.
Çiğdemimizin soğanı Anadolu’da tüketilen bir soğan türüdür. Soğanlarında şeker boldur, nişasta boldur. Yumrularını çiğ olarak ya da külde pişirip kestane misali yiyenlerimiz vardır. Çiğdem pilavı var, çiğdem aşı var, çiğdem sütlüsü var… Karadeniz Bölgesi çiğdeminin kızartma yemeği de yapılıyor. Baharın ilk günlerinde toplanıp demet hâline getirilen sarı çiğdemler, Ankara şehir merkezinde seyyar satıcılarca satılır.
1500’lü yılların Sivaslı ozanı Pir Sultan Abdal’ın “Sordum sarı çiğdeme, sen nerede kışlarsın?” dizelerini Serenad Bağcan sesinden ve Fazıl Say piyano yorumundan dinlemiştim. Şöyle sürüyordu: Ne sorarsın hey derviş? Yer altında kışlarım / Sordum sarı çiğdeme, Yer altında ne yersin? Ne sorarsın hey derviş? Kudret lokması yerim / Sordum sarı çiğdeme, Asacığı elinde, Hak kelamı dilinde, Çiğdemde dervişlik var…
Çiğdemimiz türkülerimize, halk kültürümüze nüfuz etmiş, insanımıza manevi güç kaynağı olmuş. Anadolu kültürüne o güzelim sarısıyla renk katmış, can vermiş. Çiğdemimizin de katkısıyla kültürümüz bilge olmuş, canlı olmuş, bütünlük sahibi olmuş, durmamacasına yenilenmiş.
Ne diyordu sarı çiğdemimiz: Yer altında kışlarım, Kudret lokması yerim…
Var var bizim sarı çiğdemimizde bir dervişlik…
Yorum
Ankara/Çiğdemi
Eylül, tebrik ederim.Samimiyetle sayende öğrendim.Allah vergisi çok iyi yazı yeteneğin var.
Ne mutlu, seni yetiştirenlere.
Çiğdem derki ben alâyım,…
Çiğdem derki ben alâyım,
Yiğit başına belayım...
Ankara çiğdemi
Çok özgün bir konu.
Harika bir ifade ve yorum.
Çok beğendik.
Çiğdem-Aşık
Yazıyı okudukça çocukluğuma gittim. Bahar başında kuzenlerimle kırlarda ve tepelerde çiğdem kazmaya gittiğimi, yazın aşık oynadığımı hatırladım. Ne güzel günlerdi. Hatta bir seferinde Alman turist misafirimin beş, altı yaşlarındaki küçük oğluna Frig Vadisinde çiğdem toplamayı ve yemeyi öğretmiştim de tüm aile çok sevinmişti.
Yeni yorum ekle