İnci Gürbüzatik : Ödüller artık değerini yitirmiştir.

Yaratıcı Yazarlık

İnci Gürbüzatik : Ödüller artık değerini yitirmiştir.

Söyleşi :Gamze Karaoğlan

zorbatv

 

Antakya doğumlusunuz. 6 Şubat’ta maalesef bir kıyamet hali yaşadık çok büyük yaralar aldık. Sizce bu sürecin tamirinde edebiyat ve sanata ne zaman, nasıl ihtiyaç duyacağız? 

Biraz bekleyeceğiz. Hatta birazdan da fazla olabilir bu bekleyiş. Konu sıkıntısı çekilen bir ülkede yaşamıyoruz ki. Her gün gündem değişiyor ve ironik olan, bizi şaşırtan şeylerin, bizi artık şaşırtmıyor olması. Bir kabullenme hali bu. İnsanı umutsuzluğa düşüren öyle çok olaya tanıklık ediyoruz ki. Yazılacak çok şey var ama yazan yok. Bizim en ünlü, en popüler en tanınmış, en çok satan yazarlarımızın yazdıklarına, kitaplarına bakın anlarsınız. Piyasa nabzı tutan, okur, yazar yönlendiren yayınevlerinin istekleri doğrultusunda, halk bunu istiyor zihniyetiyle edebiyatımız da verdiği tavizlerden yerlerde sürünüyor. Okurun niteliğini değiştirip okur sorunu yarattılar. Corona salgını, ardından gelen ekonomik çöküş, kâğıt fiyatlarındaki önlenemeyen yükseliş ve bir de üstüne, on bir ili içine alan deprem felaketi, ülkeye kıyamet gibi geldi. Enkaz altlarında hayatını kaybeden insanların daha kırkı çıkmadı. Yas döneminde acılı insanlar sessizdir. İçlerinde acının savaşını veren, yitirdikleri canların acısını demleyen insanlara, dışardan gözlemle ne yazılabilir sorusuna doğru yanıtlar bulmalı edebiyatçılar. ‘Bu yazılmaya değer mi?’ Sorusuna verilecek yanıt eğer evet’ se ‘Bu hassas konuyu nasıl yazacağım, hangi kurgu ve üslupla ve hangi sözcükleri seçip onları nasıl bir araya getireceğim’ diye düşünecek sonra eyleme geçecek. Ben uzun süre bu konuda yazmayı düşünmüyorum. Unutacak da değilim. Benim doğduğum o masal kent, artık gerçekten hayal bir kent. Doğduğum ve hakkında güzellemeler yazdığım bir kentti Antakya. İnsan, kendisini var eden şekillendiren bir kenti ancak rüyasında, kâbuslarında kaybedebilir. Biz gerçekte kaybettik. Kahroldum.

Sartre’ın Mezarsız Ölüler oyunundaki bir karakterin sorduğu “İnsanları kemikleri   kırılıncaya dek döven birilerinin var olduğu bir dünyada yaşamanın herhangi bir anlamı var mı?” sorusu, aynı zamanda, artık herhangi bir sanat eserinin var olma hakkı olup olmadığı sorusudur; yaşadığımız bu son felakette sizce sanat ve edebiyat nasıl bir rol üstlenecektir? 

‘Bin bir Masal Bir Kale’ romanımda işte tam da Sartre’ın karakterini tariflediği gibi kırık insan kemiklerini konu alan bir bölüm var. Dikkatli bir okuyucu olduğunuzu alt metnimi yakaladığınızdan anladım.  İnsanın, insana kemiklerin kırılıncaya kadar işkence, zulüm etmesi, Dünya’yı yaşanamaz kılıyor. ‘Bu zulmü insanlar birbirlerine yüzyıllardır ne için, niye yapmayı sürdürüyor?’, sorusuna keşke yanıt bulunabilseydi. Ama geride kalan kemikler o soruyu hep soruyor. ‘Neden?’

Rüyalarımızın kaynağı ruh, gerçeğimizin kaynağı da kemiktir, bunun farkındayız.  Ruhumuzun ağırlığını tartanlar olmuş. Yirmi bir grammış. ‘Kalp durduktan, ölüm gerçekleştikten bir an sonra insan bedeni yirmi bir gram hafifler; ruh, “Puff” uçup gider, su kurur, kaslar börtü böceğe yemdir artık ama kemikler kalır.’ Böyle diyorlar. Yetişkin bir insanda tam iki yüz yedi kemik var. O kemiklerin hepsi kaybolsa biri kaybolmaz. Yakılmadığı sürece yüzyıllarca yeryüzündeki varlığını korur. O yüzden kemik iz’dir. Omurgalılara has bir iz. Dik duruşumuzu sağlar bizim. Binlerce yıl doğaya, sert koşullara, yok edilişlere, zulümlere, işkencelere ölüme direnir, geride kalır. Katilini ele veren bir tanıktır artık kemik. Öyle ponzamsı, süngerimsi görünse bile, şekli şemaliyle hikayeler anlatır. Tarih kitabını yazar. Dili vardır, şifreleri, kotları, açılımları, okuyabilene romandır. 

zorbatv

Ölüm’den sonrasında bile, yok olmaya direnişin simgesidir kemikler. ’Öldüm ama ben vardım’ der ‘Bakın işte ispat, kemiklerim.’ O yüzden gömülecek bir mezar, baş ucunda bir taş ister insanlar. O yüzdendir, evlatlarının kemiklerine bile razı olan analar. O yüzdendir oğlunun kemiklerinin olduğu bir çuvalı sırtlayıp köyüne götürme telaşı bir babanın. O yüzdendir enkaz altından çıkmayan bir bedeni mezara koymak beklentisi, umudu. Muğlak ölümler elbet en acısıdır ölümlerin. Aranıp da bulunacak insana dair bir kemik parçası, geride kalanlar için de çok değerlidir. Bilen bilir önemlidir. Omurgalı sanat yapıtları da kemikler gibi değerlidir o yüzden kalıcıdır. 
Sanat susar, gözler, bekler, demler önce. Zamanı vardır yansımanın. Dışavurum öyle kolay çala kalem, sıradan olmaz, olamaz. Omurgalı olacak edebiyatçı, sözcüklerini tartacak. Neyi, nasıl anlatacağını bilecek. Ucuz, sıradan, popülist hele satılık olmayacak kalem. Evrensel, insana dair gerçeklere, duygularına odaklanan, ruhuna dokunan, katharsıs, bir arınma değişim sağlayan sanat, kemikleriyle, omurgasıyla yaşamayı sürdürebilir ancak. Böyle olanlar kalıcı olacak. Tıpkı olanlar gibi. Bugün sanat diye yutturulmaya çalışılan bayağılıklar, ucuz basit, popüler kültüre hizmet eden saçmalıklar da sanatın çöplüğüne gidecek elbet. Toplumsal değişim sürecinde birer seyirciye dönüştük. Debelenmekten, sızlanmaktan başka bir şey yapmıyoruz.  Omurgasız, sanat diye köpürtülerek sunulan üretim, zaten sanat değildir o yüzden elbet yitecektir. Sanatçı, önce sessizce gözleyecek, seçecek, yeteneği, becerisi, hüneriyle ve elbette sanat kriterleri ve estetiğiyle tanıklığını belgeleyecektir. Bu hep öyle olmuştur. Kalıcı, kemikli eserlere bakın hep insanın insana zulmünü anlatır. Böylesine korkunç, kıyameti andıran deprem felaketini fırsata çevirip hemen yazanlar acelecidir, gözümde değersizdir.

2002 yılında, PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel Edebiyat Ödülü'ne ülkemizden ilk kadın yazar adayı Leyla Erbil gösterilmiştir, "Türk dili ve edebiyata egemenliği, aynı zamanda insana, hayata ve dünyaya karşı sorumlu aydın tavrı" bu ödüle aday gösterilme sebeplerindendir. Sizce bu son 21 yılda ülkemizden kadın yazarlar ekseninde böyle güçlü bir adaylığın tekrar ortaya çıkmamasının sebebi yazarlarımız mı yoksa dünyada Türk Edebiyatının yeterli tanınırlığının olmaması mı? 
Ödüller artık değerini yitirmiştir. İnandırıcılığını da. Kapitalist tüketim düzeni edebiyatı da ne yazık etkiledi. Ödüller de sosyo politik çıkar ilişkileri, yapay ilgi, sahte samimiyet, ikiyüzlülük, beklenti ilişkileriyle kurgulanıyor.  Son yıllarda verilen Nobel edebiyat ödüllerini tek tek okudum. Beni etkileyen çok az edebi değerde eser vardı, tam bir hayal kırıklığıdır Nobel’ler. ‘Al gülüm ver gülüm’. Artık çok yaşlanmış olduğundan, sırası gelmiş olan yazarlara ‘Bari ölmeden önce bir ödül verelim’ zihniyetiyle verilen ödülleri de hep buruk karşıladım ben.

Erkek egemen erk düzeninde bunca baş kaldırdıklarına, fikirleriyle savaştıklarına göre ‘eh artık kadınları da biraz hoş edelim, onların da gönüllerini alalım’ minvalinde geliyor sanki kadın yazarlara da ödüller. Örneği çok. Yani, erki elinde bulunduran erkekler ödüle izin veriyor, yine onların lütfuyla, belirledikleri ünlenebilirlik sınırlarıyla ödül alıyor kadın yazarlar. Oysa onların yazdıklarını okuduğumuzda, bu ödülü çoktan biz verdik o kadın yazarlara. 

Benim de vaktiyle aldığım ödüllerim var. Ve her birinin ödül veriliş hikayesi var. Küçük çapta da olsa dönen dolapları biliyorum. Bu konuda deneyimliyim. Jürisinde bulunduğum ödüller de var. Bulunduğum üç jüri de benim için sonuçta hayal kırıklığıdır. Kendi gözümle gördüm, yaşadıklarımla, ödüllerin kimlere nasıl, hangi gerekçelerle verildiğini şaşkınlıkla izledim. Jüri yeminliyim o yüzden. Artık ödüller gözümde önemli değiller. Ödülü gerçekten hak eden edebiyatçılara sözüm yok. Aslında o gerçekten hak edenler öyle çok ki. Pek çoğunun hak ederek almış olma olasılığı da şöyle bir dursun. Belki haksızlık ediyorum ama artık böyle, son yıllardaki ödüller benim için inandırıcı değil. Toplum gibi yozlaştı. 

Ama sözü Leyla Erbil’e getireyim, kriter olarak baktığımda “Türk dili ve edebiyata egemenliği, aynı zamanda insana, hayata ve dünyaya karşı sorumlu aydın tavrı" ile tam da Nobel edebiyat ödülünü alabilecek bir kadın yazarımızdı işte o. Leyla Erbil, yaşamı, bütün kitapları, öyküleri ile hele de benim için, ‘Tuhaf bir kadın’ kitabıyla gözümde tam da Nobellikti. Yani kriter ölçü, artık kumar masasında zar tutan kumarbazın savurduğu zar gibi. Kim istenirse o. Erk sahipleri karar verip seçiyor çünkü. Leyla Erbil, neden bir Türk yazarı, hem de kadın olarak Nobel ödülünü alamadı, işte o nedenle bunu anlayabiliyoruz.
Son sorunuza gelince; son yıllarda edebiyatçılarımız suskun ne yazık ki. Daha çok gazeteciler, toplumsal konularda yaraya parmak basan, araştırma, tanıklık kitapları yazıyorlar. Taşın altına ellerini sokan onlar artık. En çok gazetecilerin yazdığı kitaplar okunuyor, en çok onlar satıp baskı üstüne baskı yapıyor. Adı, sanı listelerin baş köşelerindeki edebiyatçılarımız suya sabuna dokunmadan yazıyor, çok da güzel satıyorlar. Onların verimlilikleri popüler kültüre hizmet sunumuna dönüştü. ‘Okur bunu istiyor’, saçmalıklarıyla edebiyatımız dibe çöktü sayelerinde. ‘Okur anlamıyor böyle şeyleri, bu tür kitaplar satmıyor’ görüşü hâkim. Onlar hangi kitaplar? Ölçüt ne?

Satış listeleri, baskı sayıları mı? Yani piyasa ekonomisine mal, hizmet sunar oldu edebiyatımızın ağır topları. Piyasaya hakimiyetleri, yayınevi, eleştirmen, tanıtım pazarlama ilişkileri, pazar oluşturma, ürün stratejilerinde neredeyse tekelleşme söz konusu. Oysa toplumumuza ve ülkenin içinde bulunduğu duruma baktığımızda toplumsal bilinçlenme ve kalkınmada insanlarımız için ne çok şey yapabiliriz. Edebiyatın gücünü bir okur olarak görebiliyorum. Rus klasikleri işte önümüzde yol gösterici. Ama kendi gücümüzü harekete geçirecek edebiyatçı yok. 
Bir öz eleştiri bu. Ne yazık ki yok.

İnci Hanım Misket Romanınızda Ankara, Deve Boku Savaşları romanınızda Aydın,  son kitabınız Binbir Masal Bir Kale kitabınızda ise Bodrum çok kritik yer tutuyor. Okuması çok akıcı bu üç güzel kitapta şehirlerin önemini açıkça görüyoruz. Şehirlerin romandanızdaki yeri nedir bizimle paylaşır mısınız? 

Benim çocukluğumun Ankara’sı güzel bir şehirdi. Umudun, akasyaların, sinemaların,
tiyatroların şehriydi. Medeni, birbirine saygılı kibar insanlarındı. Bozkır şehri dediğimiz Ankara; kıyılarında piknikler yapılan, kuş seslerinin dinmediği, kocaman balıkların tutulduğu, suyundan bir içenin bir daha içtiği bugün inandırıcı gelmeyen o güzel derelerin, çayların şehriydi. Çocukluğumun Ankara’sı, Ulus, Hisar, Anafartalar Caddesi, Saman pazarı, Dörtyol, Hacettepe, Hamam önü, Cebeci’den oluşuyordu.  Sonra; Sıhhiye, Yenişehir, Kızılay. Daha sonra Bahçelievler, Yenimahalle Kavaklıdere, Cinnah geliyordu. Şimdiki hali ise tarif edilemez. Ben çocukluğumun şehrini yazdım. Çocukluk ülkemin yitip gittiğini görüyordum. Her gün bir parçası yok edilen bir resim gibi yitip gidiyordu hoyrat ellerde. Kimliğimin, kişiliğimin oluşmasında sosyal ilişkileri, sanatsal zenginliği ve mimari yapısıyla sonsuz etkisi vardır Ankara’nın. Bir vefa borcuydu bu bitap ‘Misket’ adıyla yazdım yuvarladım çocukluğumun eski sokaklarına. Çok okunduğunu biliyorum.

Aydın’ı anlattığım ‘Deve Boku Savaşları’ kitabım, gerçek bir hayat hikayesine dayanıyor, o da bir şehir güzellemesidir. Kırık bir aşk öyküsü var yaşanmış. Yürek yakan, insanı derin düşündüren bir aşk. İki güçlü kadın var romanda. İkisi de birbirinden yaralı ama ikisi de tam işte kadın sorunsalımızın göbeğinde sorunlarla boğuşuyorlar. Ana baba arasındaki savaşlardan en çok yarayı alan çocuklar var. 1950 yılı, ağustos ayında bir aylık bir zaman diliminde geçiyor roman. Pastoral bir Aydın var fonda. Doğası ve bozulmamış florasıyla inciri, üzümü, pamuğu, tütünü, develeri, ağustosböcekleri ve kaktüsleriyle muhteşem bir Aydın var. Deve boku savaşlarına gelince, develerin güneşte sertleşen bokları birer kurşuna dönüşünce ve de bol olunca, artık savaşmak için bahaneye gerek yoktur çocuklar için. Yukarı mahallelilerle, aşağı mahalleliler arasında tıpkı yeni başlayan Amerika ve Kore arasındaki savaş gibi Aydın da da savaş kaçınılmazdı artık. Ama ben, tam da romanımı yazdığım sırada başlayan Suriye savaş terminolojisini kullanarak 1950’li yılları yazdım. O yüzden ben de okurumun romandaki şifrelerimi çözüp çözmediğinin merakındayım hep.

‘Binbir Masal Bir Kale’ romanım, Lelegleri, Karyalıları, Sen Jan Şövalyeleriyle, Büyük İskender’i, kalesiyle, müthiş bir Halikarnassos tarih barındırıyor. Cevat Şakir Kabaağaçlı ile birlikte tanınıp, Dünya’nın sayılı turizm kentlerinden birine dönüşen muhteşem bir yer Bodrum. 1973 yılından bu yana Bodrum’un gelişimine değişimine tanığım. Bodrum’ u seviyorum diyerek burada yaşayanların bu beldeye borçları olduğunu düşünüyorum. Bir vefa borcu olmalı bu. ÇYDD Bodrum şubesi yıllardır çocuklarla eğitsel çalışmalar yapıyor. Yıllar öncesinden başlayan yaz okullarında çocuklarla drama çalışmaları yaptım ben de. Kale gezilerimiz sonrasında gerçekleştirdiğimiz Drama çalışmalarında çocuklar yaratıcı yöne şaşırtıcı oyunlar sergiliyordu.  Kale çok ilgilerini çekiyor her köşesini çok merak ediyorlardı. ‘Bin bir masal bir kale’ hem Bodrum’a hem de kaleye bir armağan bir vefa borcumdur benim o yüzden. Çocuklar rehber oldu bana. Beni çok mutlu eden bir araştırma yaptım ve yazarken hayretler içinde kalıp çok yön değiştirdim. Tarihi gerçekler gerçekten masal gibi Bodrum’da. Neye el atsanız bir hikâye dinlersiniz burada. Öyle, ‘Bodrum’u seviyorum’ demekle olmaz diyorum ben de. Keşfetmek, o hikayeleri dinlemek gerek.

Bir kütüphaneyi mükemmel yapan olgunun bir insanın kişiliğini tam anlamıyla yansıtmasıdır düşüncesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Kitaplığınızın en kıymetli kitabını bizimle paylaşır mısınız? 
Kütüphane, okuma hazzı olan, kitapları seven insanlar için anlam taşır. Ev kütüphanelerindeki kitaplar bu yüzden onları tek tek biriktiren insanlar hakkında bilgi verir. Sözgelişi bende hiç kişisel gelişim kitabı yoktur. Hoş ve boş kitap da yoktur. Yılların izini taşır kitaplarım. Her birinin ayrı bir hikayesi vardır üstelik. Ne zaman nereden aldım? Ya da kim verdi? Nasıl okudum, ne hissettim, bendeki ilk duygusu neydi?  Kitaplarım tarihseldir raflarımda. DTCF Tiyatro Bölümünde okurken biz okumaya antik yazarların kitaplarıyla başladık. Bir kitap nasıl okunur, yazarı, dönemi, yazım koşulları, yapısı, karakterleri, atmosferi nasıl çözümlenir her yönüyle öğrendik. Kitap peşine düşmek, bulunamayan bir kitabı bulabilmek için sahaf sahaf dolaşmak hele de arkadaşlardan önce bulmak, bir hazdı işte ve ben bunu çok yaşadım. O kitaplarım ayrıcalıklıdır, ayrı bir rafta dururlar. 

Okurken düşünmenin önemini bilenlerdenim. O yüzden sahaflardan aldığım çok sayıda değerli kitabım vardır. Koleksiyonlarım. Toplama eski romanlar. Varlık kitaplarım. İlk sayılar. Özel imzalı kitaplar. Özellikle sahaflardan, eski kitapçılardan topladığım yazar imzalı kitaplar benim için çok değerlidir. Klasiklerim zaten sıralıdır. Canım sıkıldıkça okuduğum kitaplar vardır. Marquez, ‘Yüzyıllık Yalnızlık’, J. D. Salinger, ‘Çavdar Tarlasındaki Çocuklar’, ’Cervantes ‘Don Quijote ve en sevdiğim kitaplardan biri de Herman Hesse ve elbette ‘Bozkır kurdu’. En az üç kez okudum. Her seferinde farklı bir tat alıyor ve fırsat bulursam yeniden bir kez daha okumak istiyorum o kitabı. Çok sevdiğim sayısız yazar vardır. Ayrım yapamadığım. Kitap kulüpleri yönettiğimden çok sayıda kitap inceleme olanağı buldum. Çağdaş yazarlar arasında keşif peşindeyim ama itiraf ederim ki klasiklerin tadını hiçbir kitaptan alamıyorum. Zamanım çok değerli. O yüzden okuduğum kitap da okuduğuma değmeli düşüncesiyle, kitap, yazar seçiyor onları okuyorum. Önemle bir kez daha belirtmeliyim ki kütüphanemde sıradan, edebi değeri olmayan, okuyup da beğenmediğim bir kitap barındırmıyorum.
 

Yorum

Oğuz kalın. (doğrulanmamış) Per, 16 Mart 2023 - 17:54

Gamze hanım sizi merak ediyorum. Eğitiminin nedir. Yazarları düşsel dünyalarında yakalayıp okurun merak ettiklerini ortaya çıkarıyorsunuz. Kutluyorum.

Oğuz kalın. (doğrulanmamış) Per, 16 Mart 2023 - 17:54

Gamze hanım sizi merak ediyorum. Eğitiminin nedir. Yazarları düşsel dünyalarında yakalayıp okurun merak ettiklerini ortaya çıkarıyorsunuz. Kutluyorum.

Elçin Sahal (doğrulanmamış) Per, 16 Mart 2023 - 17:56

Sevgili İnci hanım derinlikli bir söyleşi zevkle okudum ve bilgilendim. Kafamdaki bir çok sorudan arındırdiniz beni. Teşekkürler

Ayten Saçık (doğrulanmamış) Per, 16 Mart 2023 - 19:09

İnci'lerin güzeli harika bir söyleşi olmuş. Senin ve söyleşiyi yapan Gamze hanımın emeğinize yüreğinize sağlık. Yazın alanına ilişkin gerçekçi ipuçları vermen, "erk"in etkisinde kalmadan ve popülizmin batağına batmadan yazmanın çok kıymetli olduğunu vurgulaman çok õnemli...Sevgiyle...

Leylâ Serpil (doğrulanmamış) Per, 16 Mart 2023 - 20:48

Öyle severek, sindirerek ve katılarak okudum ki İnciminci! Çok seviyeli bir söyleşi olmuş. Seviyesizliğin yerlerde süründüğü, sürünürken de vıcık vıcık çamurunu üzerimize sıçrattığı perişan ülkemizde rastlamak kolay olmuyor böyle tadı damaklarda kalan yazılara. Öyleyse... sorana ve yanıtlayana teşekkür ve sevgiyle! 💜

İclâl Nur (doğrulanmamış) Per, 16 Mart 2023 - 21:04

Hem soruların hem de yanıtların doyurucu olduğu bir söyleşi. Aslında edebiyat dünyamıza ve ödüllere derinlikli bir bakış açısı. Yayınevleri çevresinde kümelenmiş futbol takımı gibi hep gördüğümüz isimler, kendi kendilerine yarışıp durmakta. Ne diyelim, İnci Gürbüzatik'in söz ettiği gibi, gerçek sanat kalıcıdır, kemik gibi... Sabun köpüğü gibi parlayıverenleri kimse hatırlamayacaktır . Vazgeçmemek güzel edebi eserler üretmeye devam etmeliyiz, bu hepimizin borcudur, bu güzel ülkeye. Depremler ardından sel felaketinden sonra her şeyin en güzelini hak eden memleketimize ve insanımıza nitelikli edebi ürünler yaratmalıyız. Sanat iyileştirir. Sanat umuttur. Dolu dolu bu söyleşi sayesinde Misket'i, Binbir Masal Bir Kale ve Deveboku Savaşları kitaplarını yeniden anımsadık. Bende derin izler bırakın bu kitapları sevgi ve hayranlıkla anmak isterim. Yazarımıza teşekkürler, tabii Gamze Hanıma da. Saygıyla...

Filiz Baysal (doğrulanmamış) Per, 16 Mart 2023 - 22:09

Öncelikle deprem nedeniyle geçmiş olsun. Okuduğum ilk iki kitabımızda, kitabın içindeki bir kahraman gibi hissederek yaşamış, bir çırpıda okumuştum. Bodrum kitabınızı ilk fırsatta edinecegim.
Yazınızda çok önemli ve değerli konulara değinmissiniz. Gerçekleri ve olması, yapılması gerekenleri, her zamanki objektiflinizle belirtmiştiniz.
Çalışmalarınızda başarılar ve kaleminize saglik diliyorum.
Sevgilerimle...

Didem (doğrulanmamış) Cu, 17 Mart 2023 - 13:54

Sevgili İnci Hocam,
Yazınızı keyifle okudum.
Kelimelerinizin birbiriyle dansetmesini dans sonucu ortaya çıkan ahengi ve oluşturduğu anlamlı bütünü seviyorum, ne yazdığınızın içeriği önemli olmasına ragmen ikinci planda kalıyor benim için…. Her zaman ki gibi çok büyük keyif aldım zenginligi yüksek yazınızı okumaktan…. Kaleminize ve ruhunuza saglık🥰💕@⁨İnci⁩ Haldun Taner’in de bu konuda söyleyecekleri varmış belli ki… İtirazını dile getirmiş. Çok etkilendiğim bir söyleşidir. Yani 1970’ler de de konuşulmuş bu. Öncesinde öyle… Ödüller verilip yarışmalar düzenlendikçe de konuşulmaya devam edecek. Genellemeden kaçar kesinlemeyi yanlış bulurum… Değere verilen ödüller vardır. Dürüst ödüller. Öte yandan edebiyat da kendi “royal” larını barındırır. Özellikle aile bağlarıyla yürüyen edebiyatçılar… Bu bağlarla ulaşılan ödüller de öyle.

Ayfer (doğrulanmamış) Pa, 19 Mart 2023 - 00:04

In reply to by Didem (doğrulanmamış)

Sevgili İnci hocam,söyleşinizi zevkle okudum bende...Kadın edebiyatçılarımız hakındaki söylemlerinize yürekten katılıyorum...
Umarım ülkemizde her konuda omurgalı duruş sergileyenler kat be kat artarak çoğalırlar...
Kaleminize sağlık...
Sevgiler...

Fazilet Dai Kurhan (doğrulanmamış) Cu, 17 Mart 2023 - 14:39

Sevgili İnci Hocam,
Yazınızı keyifle okudum.
Kelimelerinizin birbiriyle dansetmesini dans sonucu ortaya çıkan ahengi ve oluşturduğu anlamlı bütünü seviyorum, ne yazdığınızın içeriği önemli olmasına ragmen ikinci plan da kalıyor benim için…. Her zaman ki gibi çok büyük keyif aldım zenginligi yüksek yazınızı okumaktan…. Kaleminize ve ruhunuza saglık🥰💕

Zahide (doğrulanmamış) Cu, 17 Mart 2023 - 20:43

Her satırı büyük bir dikkatle okudum. Ne kadar vurucu tespitler, İnci hocanın diliyle de şöyle bir silkinip kendine geliyor insan. Bazen kurbağa misali yavaş yavaş ısıtılan suyun içinde neler olduğunun farkına varmıyor, uyutuluyoruz. Bu yazı çok iyi geldi bana. En çok da “ evlatlarının kemiklerine bile razı analar “ çok dokundu.
Teşekkürler

Rabia Çalışkan (doğrulanmamış) Pt, 20 Mart 2023 - 11:01

İnci Hocam yazınızı büyük bir merakla okudum. Gerçeğimizin kaynağı kemikle ilgili bölüm çok ilgi çekici. Kitaplarınızı şehirlerle ilişkilendirmenizde çok guzel. Kaleminize sağlık.

Rabia Çalışkan (doğrulanmamış) Pt, 20 Mart 2023 - 11:02

İnci Hocam yazınızı büyük bir merakla okudum. Gerçeğimizin kaynağı kemikle ilgili bölüm çok ilgi çekici. Kitaplarınızı şehirlerle ilişkilendirmenizde çok guzel. Kaleminize sağlık.

Özler Yalçıner… (doğrulanmamış) Pt, 20 Mart 2023 - 14:54

Bu harika röportaj için tebrikler. Her kelimeniz inci gibi dizilmiş yine Hocam kaleminize yüreğinize sağlık.
Calvino'nun Kentlerini irdelediğimiz kitap klubü toplantımızda merak etmiştim İnci Hocam kendi şehrini nasıl hayal ederdi acaba? Bu acı olay ile yıkılan Antakya'yı siz nasıl yeniden yazardınız acaba yine soruyorum merakla. Şu an acı çok taze, kemiklerine ulaşışamayan nice ceset yatıyor daha göçüklerde. Biz ise sadece burnun kemiğinizde bir sızı olarak yaşıyor ve seyrediyoruz olanı biteni. Katarsis bir roman ile bu acıdan kendinizi de bizim gibi sizi seven okurlarınızı da arındıracağınız günü sabırla bekliyor olacağım Hocam. Omurgalı yazına talip bir hayranınız olarak hiçbir ödül ile taçlandırılamaz bendeki yeriniz. Siz her daim yazın Hocam, o içli ve herbiri ayrı özenle düşünülmüş kelimelerinizi dizin peşi sıra adınız gibi İNCİ inci.
Saygıyla.
Özler

Filiz Hıncal (doğrulanmamış) Pt, 20 Mart 2023 - 15:54

Sevgili İnci hanım, söyleşinizi keyifle, sular gibi okudum. Özenle seçilmiş sorulara verilen çok içerikli, çok nitelikli cevaplarla zenginleşen ve de zenginleştiren bir söyleşi olmuş. Tüm dünyada yaşanan vasatlaşmadan bağımsız olarak, kurumların ve kavramların içinin boşaltıldığı, tüm değer yargılarının değersizleştirildiği şu ortamda iyiyle kötü, doğruyla yanlış karıştığı gibi edebi, sanatsal ya da akademik ödüllerin de hiç bir değerinin kalmamasını hüsranla izlemekteyiz. Söyleşiniz bu nedenle de çok değerli. Kutluyorum.

Filiz Hıncal (doğrulanmamış) Pt, 20 Mart 2023 - 16:39

Sevgili İnci hanım, söyleşinizi keyifle, sular gibi okudum. Özenle seçilmiş sorulara verilen çok içerikli, çok nitelikli cevaplarla zenginleşen ve de zenginleştiren bir söyleşi olmuş. Tüm dünyada yaşanan vasatlaşmadan bağımsız olarak, kurumların ve kavramların içinin boşaltıldığı, tüm değer yargılarının değersizleştirildiği şu ortamda iyiyle kötü, doğruyla yanlış karıştığı gibi edebi, sanatsal ya da akademik ödüllerin de hiç bir değerinin kalmamasını hüsranla izlemekteyiz. Söyleşiniz bu nedenle de çok değerli. Kutluyorum.

Konuk (doğrulanmamış) Pt, 20 Mart 2023 - 16:42

Bu harika röportaj için tebrikler. Her kelimeniz inci gibi dizilmiş yine Hocam kaleminize yüreğinize sağlık.
Calvino'nun Kentlerini irdelediğimiz kitap klubü toplantımızda merak etmiştim İnci Hocam kendi şehrini nasıl hayal ederdi acaba? Bu acı olay ile yıkılan Antakya'yı siz nasıl yeniden yazardınız acaba yine soruyorum merakla. Şu an acı çok taze, kemiklerine ulaşışamayan nice ceset yatıyor daha göçüklerde. Biz ise sadece burnun kemiğinizde bir sızı olarak yaşıyor ve seyrediyoruz olanı biteni. Katarsis bir roman ile bu acıdan kendinizi de bizim gibi sizi seven okurlarınızı da arındıracağınız günü sabırla bekliyor olacağım Hocam. Omurgalı yazına talip bir hayranınız olarak hiçbir ödül ile taçlandırılamaz bendeki yeriniz. Siz her daim yazın Hocam, o içli ve herbiri ayrı özenle düşünülmüş kelimelerinizi dizin peşi sıra adınız gibi İNCİ inci.
Saygıyla.
Özler Özyalçıner

Konuk (doğrulanmamış) Pt, 20 Mart 2023 - 16:43

Bu harika röportaj için tebrikler. Her kelimeniz inci gibi dizilmiş yine Hocam kaleminize yüreğinize sağlık.
Calvino'nun Kentlerini irdelediğimiz kitap klubü toplantımızda merak etmiştim İnci Hocam kendi şehrini nasıl hayal ederdi acaba? Bu acı olay ile yıkılan Antakya'yı siz nasıl yeniden yazardınız acaba yine soruyorum merakla. Şu an acı çok taze, kemiklerine ulaşışamayan nice ceset yatıyor daha göçüklerde. Biz ise sadece burnun kemiğinizde bir sızı olarak yaşıyor ve seyrediyoruz olanı biteni. Katarsis bir roman ile bu acıdan kendinizi de bizim gibi sizi seven okurlarınızı da arındıracağınız günü sabırla bekliyor olacağım Hocam. Omurgalı yazına talip bir hayranınız olarak hiçbir ödül ile taçlandırılamaz bendeki yeriniz. Siz her daim yazın Hocam, o içli ve herbiri ayrı özenle düşünülmüş kelimelerinizi dizin peşi sıra adınız gibi İNCİ inci.
Saygıyla.
Özler Özyalçıner

Ayla (doğrulanmamış) Pt, 20 Mart 2023 - 16:44

Dostum gerçekten, doğru noktaları ince ince, İnci İnci işlemişsin. Felaketlerin üstünden üç gün geçmeden yazılıveren metinler romanlar çiziliveren resimler... Hep kuşku ve tekinsizlik uyandırır bende de. Bir akbaba fırsatçılığı hissederim, ürpertir dehşete düşürür beni. Acı henüz göğsüne bile inemeden romanlar döşeniyor. Halk bunu istiyor! Sanatçı yapar yazar halk onu görür okur ve yücelir. Sanat üst insan yaratısıdır. Sıradaan insan ne istiyorsa onu yapmak piyasaya dizi çekmeğe benzer. O başka alandır sanat başka bir şeydir. Ödülleri zaten dediğin gibi konuşmak bile yersiz. Bu ülkenin nasıl koktuğunu öğrenmek için suyun başındakilerle bir süre çalışmak yetiyor. Demokratım diyenin bile ahlaki düşüklüğüne tanık olmak çok acı özellikle. Eline saglık. Devam dostum bu yol doğru yol. ❤️

Demet Kayıran (doğrulanmamış) Pt, 20 Mart 2023 - 16:46

Inci, Zorba’daki Gamze Karaoğlan’la yaptigin roportaji, “ ISTE INCI” diyerek, her degerlendirmene, cumlene imzami atarak okudum.
Gerek deprem felaketi gerekse , Antakya’nin senin yasamindaki buyuk onemini, duygusal ve manevi baglarini anlatisin bana oylesine gecti ki inan benim duygularim sandim.
Bu konuda yazarlara yaptigin uyarlara da cok katildim. Durumdan nemalanmaya calisilmasi ne kadar da irite edici oluyor,
Ben Ayse Kulin‘i okumayi, Gezi sonrasi yazdigi Handan romaniyla biraktim !
Ödüller konusundaki degerlendirmelerin de çok objektif, doğru ve gerçekçi. Körler, sağırlar birbirini ağırlar kolayliğiyla dağıtılan bu ödüller, adil verilmediği sürece benim için de hiçbir değer taşımıyor.
Bu kadar anlamlı, içi çok dolu ve çok değerli bir belge oluşturduğun için seni yürekten kutluyorum sevgili arkadaşım.🙏👏💕

Demet Kayıran (doğrulanmamış) Pt, 20 Mart 2023 - 16:46

Inci, Zorba’daki Gamze Karaoğlan’la yaptigin roportaji, “ ISTE INCI” diyerek, her degerlendirmene, cumlene imzami atarak okudum.
Gerek deprem felaketi gerekse , Antakya’nin senin yasamindaki buyuk onemini, duygusal ve manevi baglarini anlatisin bana oylesine gecti ki inan benim duygularim sandim.
Bu konuda yazarlara yaptigin uyarlara da cok katildim. Durumdan nemalanmaya calisilmasi ne kadar da irite edici oluyor,
Ben Ayse Kulin‘i okumayi, Gezi sonrasi yazdigi Handan romaniyla biraktim !
Ödüller konusundaki degerlendirmelerin de çok objektif, doğru ve gerçekçi. Körler, sağırlar birbirini ağırlar kolayliğiyla dağıtılan bu ödüller, adil verilmediği sürece benim için de hiçbir değer taşımıyor.
Bu kadar anlamlı, içi çok dolu ve çok değerli bir belge oluşturduğun için seni yürekten kutluyorum sevgili arkadaşım.🙏👏💕

Özler Özyalçıner (doğrulanmamış) Pt, 20 Mart 2023 - 21:59

Bu harika röportaj için tebrikler. Her kelimeniz inci gibi dizilmiş yine Hocam kaleminize yüreğinize sağlık.
Calvino'nun Kentlerini irdelediğimiz kitap klubü toplantımızda merak etmiştim İnci Hocam kendi şehrini nasıl hayal ederdi acaba? Bu acı olay ile yıkılan Antakya'yı siz nasıl yeniden yazardınız acaba yine soruyorum merakla. Şu an acı çok taze, kemiklerine ulaşışamayan nice ceset yatıyor daha göçüklerde. Biz ise sadece burnun kemiğinizde bir sızı olarak yaşıyor ve seyrediyoruz olanı biteni. Katarsis bir roman ile bu acıdan kendinizi de bizim gibi sizi seven okurlarınızı da arındıracağınız günü sabırla bekliyor olacağım Hocam. Omurgalı yazına talip bir hayranınız olarak hiçbir ödül ile taçlandırılamaz bendeki yeriniz. Siz her daim yazın Hocam, o içli ve herbiri ayrı özenle düşünülmüş kelimelerinizi dizin peşi sıra adınız gibi İNCİ inci.
Saygıyla.
Özler

Aysel Oğuz (doğrulanmamış) Çar, 22 Mart 2023 - 14:21

Bu harika röportaj için kutluyorum Çok keyf alarak okudum Geçmiş yılların Ankara’sı ile ilgili yazdıkların beni o yıllara götürdü Sanata verilen önem daha fazlaydı İlişkiler daha sahiciydi Senin Antskya ile ilgili bağın olduğunu bildiğim için hemen aklıma geldin İnsan doğduğu ve etkilendiği şehri unutamıyor Çok acı gerçrkten Tekrar gidip ayni yerlerde o duyguları ysşamak isterken yok olduğu acısı ve yaşanan onca kayıp ve acı hikayelerin yarattığı duygu Eminim zaman geçince senin yazacağın bizim de zevkle okuyacağımız bir kitaba dönüşecek

Emel (doğrulanmamış) Pa, 04 Şubat 2024 - 00:00

Merhaba İnci Hanım, Söyleşi deprem acısının hemen üstüne yazılmış. Toplumsal yasımız belki de daha uzun yıllar devam edecek. Siz yine de bu acıya rağmen hassasiyet gösterip bireyler karalamayı seçebilirdiniz. Yapmadınız. Bunun nedenlerini de çok güzel tarif etmişsiniz. Anlıyorum. Sonra kemiklerin kolay kolay yok olmadığından, yüzyıllar boyunca kaybolmadan tarihin iz'i olduğunu belirtmişsiniz. Bunu hatırlatmanız bana Kurtlarla Koşan Kadınlar romanında kadınların kemiklerinden yeniden doğusunu hatırlattı. Tarihin iz'ini kemiklerden takip etmemiz ve metaforik anlamda kemikler ile yeniden şehirler inşa edebiliriz. Bu acı ve hüzün içinden bir taraftan da bana umut verdi. Çok ilginç oldu. Erkek egemen bir toplumda ve dünyada yaşamın kuralların erkler tarafından konduğu bir dünya demek. Bu kuralları yıkmak mümkün mü? Bence yeni bir oluşum ile bu mümkün olur. Kadın aydınlarımız , belki de İnci Hanım bunu tetikleyici bir rol üstlenebilir. Eski ödül verme sistemi üzerinden bir yere varılamayacağını öğrendim. Misket ve Deve Boku Savaşları romanlarınıza yeni başladım. Okurken su gibi akıp gidiyor. Sanki bir film karesi gibi ben de orada seyirciyim gibi. Beğenerek okuyorum. Miskette Ankara sokaklarını geziyorum. Şimdi unuttuğumuz gençlik yerlerinin eski hallerini. ‘Binbir Masal Bir Kale’ romanınızı da ilk fırsatta edineceğim. Klasikler bana hep iyi bir dostu hatırlatır. Bazen kendimden bir parça görürüm. Büyüklüklerinden biri de budur bence, insana ait bir şeyler taşımasıdır. Kitabın peşinde sahaf sahaf gezdiğim olmuştur. Yalnız olmadığımı öğrenmek iyi hissettirdi bana. Sizden okur olarak çok öğreneceğimiz şey var. Nitelikli bir söyleşiydi. Hiç lüzumsuz kelime, cümle sarfedilmemiş. İnci Hanım'a ve bu söyleşiyi yapan Gamze Hanım'ı çok tebrik ediyorum. Emeklerinize, yüreğinize sağlık. Selamlar ❤️

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.