Tanrı ‘‘Düşün’’ Derdi Aslında…    

Deneme

Tanrı ‘‘Düşün’’ Derdi Aslında…    

Meray Gürsoy


Bir sözcük, manasını hakikatinden alır. Hakikatini gerçekleştiren sözcüklerdir eylemi şahsiyetli kılan. Tüm erdemlerin etrafında şekillendiği bir örnek vardır ki tek solukta çıkar. Biz, ona ‘‘vicdan’’ deriz. Varlığında ilkeyi, yokluğunda bozgunu gördüğümüz; yola çıkmak, yolda olmak ve yolu yitirmek arasındaki dengeyi çözümleten bir rehberdir vicdan. İnsanın doğasına saplı tutunma, inanma ve kontrol sağlama hususlarının gizli tanrısıdır. Eksikliği ve coşkusuyla her ideolojinin mayasıdır aynı zamanda. 

İnsanın yönetme dürtüsü, varlığı kadar uzun bir tarihe sahiptir. Keşiflerin, göçlerin, mücadelenin, yerleşimin temelinde bulunan iktidar duygusu; onu yüzyıllardan beri yeni fikir arayışlarına sevk etmiştir. Bu fikirlerden bazıları zamanla oturmuş, kök salmış, geleceği beslemiş; bazıları ise geçerliliğini yitirmiş ve vicdandan uzaklaştığı için çürümeye durmuştur. Bazılarının benimsenmesinde doğa; başlı başına bir kaynak olurken, bazılarının görünmez güçler tarafından belirlendiği düşünülmüş ve bu güçlerin isteklerine uygun hareket edilmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda zaman içinde ne kadar tartışılsa da kaybolmayıp, budaklanan konulardan birinin din ve inanç olduğu gözlemlenmiştir.     

Bütün bir insanlık ve dinler tarihine bakıldığında, inanç ve düşünce, birbirinden ayrı iki unsur gibi algılansa da dengenin değişkenliğine göre birbirini onaran ya da zehirleyen iki farklı vasıfla öne çıkabilmektedir. Dolayısıyla tutunma ve bağlanma arzusu; kaynağını nereden alırsa alsın, kitleleri etkileyen bir konu olduğundan fikir hareketlerini de tetiklemektedir. Nitekim tarihte zihinsel bir devrim niteliği taşıyan gelişmelerin çoğunda, halkın sömürülen dinî duygularının dayanak olduğu fazlasıyla nettir. Tek ya da çok tanrılı olsun, kendi menfaatlerini gerçekleştirmek için inançlarının muhatabı olan kutsal varlıkların kızdığını ileri sürenler; cennete parsel parsel fiyat biçenler; dinî kitapları, kışkırtıcı bir suretle değiştirenler, iktidar hırsı yolunda bu sömürme eyleminin ana özneleri olmuşlar ve olmaya da devam etmektedirler. Böylece düşüncenin yolundan sapıp karanlığa doğru aktığı, insanın özünden uzaklaştığı, dogmanın inanç dışında her noktada baş gösterdiği bir düzlemde, sorgulamak eylemi ilk sırada cezalandırılabilmektedir.

Elbette inanma biçimi her nasıl olursa olsun, maksadı algısal sapmalara kurban gitmeyen birçok dinde önemsenen bazı ilkeler vardır. Bu ilkelerin başında tüm varlık âlemini kucaklamayı sağlayan ‘‘sevgi’’ gelir. Yaratıcı’nın ve yaratılanın buluştuğu bu yegâne duygu aracılığıyla evrene dâhil olan ne varsa kucaklanır. Ancak dini, sevgi yerine korkuyla özdeşleştirerek, kitlelerin üzerinde temsilî bir Tanrı etkisi yaratmak isteyenler; zihinleri duygu ve anlayış diline yabancılaştırarak bir biat kültürü yaratma gayretinde oldukları için laik düşünce sistemini, inancın baş düşmanı olarak hedef alırlar. Bu nedenle inanan bir insanın sorgulamasını, sorgulayan bir insanın ise inanmasını kabul etmeyerek, toplumda meydana gelebilecek kutuplaşmalardan içten içe zevk duymaya başlarlar.     
Kutsal kitabının emirlerini, iki kapağın arasında bırakarak Tanrı’yla arasında hiç gereği olmadığı hâlde bir perdeye ihtiyaç duyan halk; zamanla referans olarak başkalarının söylemlerini alır. Bu başkaları, inanç kisvesi altında her şeyi yönlendirme cüretinde bulunabilecek, eğitimi niteliksizleştirip, nitelikli olan kurumların ise kapılarını zincirleyecek, toplumu ‘‘dindar’’lıkla o denli meşgul hâle getirip, ahlaktan tamamen soyutlayabilecek kimselerdir. Ne inançla ne de ideolojiyle herhangi bir ilişkisi kalmış bu saf çıkarcı grubun hitabından etkilenen bir kesim ise eş zamanda kendilerini desteklemeyip, düşünme çabası içinde olanlardan da soğuyacaktır. Dolayısıyla yaşananlar, gönüllü bir yozlaşma sürecini başlatırken, yara alan, sadece dünya düzenine dair canla başla savunulan düşünceler değil; aynı zamanda kutsalın ta kendisi olacaktır.    

Hiçbir inanç sistemi, vicdandan arındırılmış bir dünya hayali kurmaz. Savaşlar, anlaşmalar, köken farklılıkları; insanlığın doğasının gereği olmakla birlikte temelde aşındırılmaması gereken bir düzen isteği yatar. Kendini gerçekleştirmenin yolunu arayan birçok birey gibi her devlet de var olma mücadelesini, zihinsel bir temele oturtmanın peşindedir. Bu doğrultuda doğru veya hatalı olarak nitelendirilebilecek sayısız hamle, sayısız zihniyet yer alır. Çağlar değiştikçe zihniyet şekillenir; tutucu ya da çağdaş unsur tesirleriyle karşılaşabilir. Düşüncenin sabit kalması, elbette bir tehlike hâlidir ancak düşünce sisteminin temelini inşa eden özgürlükçü ilkelerden taviz verilmesi beklenemez. Aksi takdirde istediği olmadı diye kendi tanrısına dahi bilenebilecek bir kitlenin elinde ideoloji, inancın sevgi yahut vicdan yansımaları değil; yalnızca köledir.

Yorum

Meral Gürsoy (doğrulanmamış) Pa, 16 Temmuz 2023 - 23:24

Gurur duydum kalemine yüreğine sağlık canım kızım👏👏👏👏👏

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.