Taş Arabası Şoförünü Öldüren Meyhane
Serap Gökalp
“Şu adama bak, orangutan kılıklı olan, amma kıllı ya. Nasıl içiyor gördün mü? Oturduğundan beri de hiç susmadı. Ötekinin onun bir lâfını bile duyduğunu sanmıyorum. Dalmış kendi dünyasına ohoooo. Arada bir kafa sallıyor tamam. Ne acayip ikili. Arkadaşmışlar duydun mu? Bir hazır beton şantiyesinde çalışıyorlar. İşten çıkıp buraya çöktüler demek. Adı Naci’ymiş. O orangutanın yani. Damper şoförüymüş. Taş arabası kullanıyormuş. Kendi de yontulmamış zaten baksana. Şu boya bak. Bu havada göğüs bağır açık. Bazısı böyle göğüs kıllarını göstermeyi marifet sayar. Ben nefret ederim abicim. Bir tane görsem hanımın cımbızıyla yok ederim hemen. Gösteriş budalası işte. Gösterecek bi’şeyi olmayınca kişinin.”
“Sen neandertal cinsisin de ondan…”
“Abi, sen de bazen bir konuşursun, ha böyle kalır insan. İyi bir şey mi dedin, kötü bir şey mi anlamadım ama canın sağ olsun. Bak, dinle, adı Naci’ymiş, Naci. Naci Abi dedi ya öteki. “Bu iş yapılmaz” diyor. “Taşları sırtımda taşıyorum sanki.” Sigortası da yokmuş. “Direksiyon başında bir hâl gelse başıma,” diyor… “On beş saat direksiyon sallıyorum,” diyor. Arkadaşının adı Mikail’miş. Bi’dakka, bi’dakka, aaaa, nasıl arkadaş bu Naci olan yahu? Mikail olana ne dedi duydun mu? “Sen hem yalancı hem sahtekâr hem hırsızsın,” diyor. Öteki de hiç oralı değil baksana. Aynı yerde çalışıyorlarmış duydun mu? Ne çaldı acaba? Mikail ondan hayli genç, bir koysa yıkar bunu yere. Hem şişman hem sarhoş zaten. Allah, Allah şimdi de şerefe yapıyorlar, şuraya bak. Sarhoş muhabbeti abicim. Şimdi bakarsın canciğer kuzu sarması, beş dakika sonra girerler birbirlerine. Ya sen niye hiç konuşmuyorsun? Ağzını bıçak açmıyor bu akşam. Ne o yengeyle bozuk musunuz yoksa? Hadi şerefe! Ye, ye, bak buranın acılı ezmesi güzeldir. Sen acıyı seversin. Onun için söyledim.”
“ Sağ ol.”
“Buraya eskiden çok gelirdik. Bozuldu burası biliyor musun? Herkesi tanırdım. Bir birimizin şerefine kadeh kaldırmalar, masadan masaya ikramlar. Bolluktu o zaman. Bir de şimdi sigara içirtmiyorlar ya… Abicim meyhanede içmeyecen de nerede içecen bu mereti di’mi? İçkiyi de yasaklasınlar, olsun bitsin bari. Ha, zina serbest bak. Anasını, satiim, dördüncü Murat zamanı sanki! Sen o dördüncü Murat’ın neler yaptığını bilir misin? Aaa, ne oldu adama yaa? Şu orangutana bak. Yine ağzına geleni söylemeye başladı. Neydi adı? Şu Mikail’e. O da hiç oralı değil görüyor musun? İşte abicim onun için gelmez oldum ben bu meyhaneye. Adap, usul bilmeden içiyorlar. Böyle keyif mi olur canım! Domuza döndükten sonra ne kıymeti var? Domuz yetiştiriciliği de serbest bırakıldı biliyorsun değil mi? Ama sigara yasak! Şşşş bak, bak kavga edecek bunlar, biraz sonra. Demiştin, dersin. Kaşı gözü kaymış, bu Naci’nin baksana. Bak, bak azıcık bak ne olur. Elini kolunu nasıl da savuruyor. Sen duyabiliyor musun ne dediğini? Üf, mutfak tarafından amma kötü kızartma kokusu geldi yahu! Patronun ispiyoncusu, diyor Mikail’e. Vardır böyle tipler. Yaranmak için. Çalışmazlar, ona buna çamur da atar böylesi. Geçim işte. Tilki suratlının teki zaten o Mikail denen adam. Gözü göz değil, baksana. “ Yok, abi insan arkadaşını satar mı?” diyor bir de duydun mu? Pişkin. Besbelli ispiyoncunun daniskası. Tabi, der mi? Söylüyorum, der mi? Demez. Zaten yumruğu suratına ha yedi ha yiyecek, görüyor musun? Bozuldu, bozuldu meyhane adabı diye bir şey bırakmadılar kardeşim. İçip içip sövüp sayıyorlar. Sonra gidip evde zıbarıyorlar. Al bu Naci’yi mesela. Besbelli öyle aman aman bir geliri yok ama gelmiş bur’da içip duruyor. Çoluk çocuğun rızkını çar çur ediyor, sonra da babayım diye kasılır bunun böylesi! Ooo, köftelerimiz de geldi. Yahu Ahmet bu iki adam kimin nesi?”
“Bir iki kez geldiler abi. Benim boyumdaki şişman, damperciymiş. Öteki de mikser şoförüymüş.”
“Arkadaş mı bunlar?”
“Aynı yerde çalışıyorlarmış. Damperci de çok yiyip içiyor ama bakalım artık.”
“Nasıl yani?”
“Bitli müşteri abicim. Para olmaz bunlarda. İlla hesaba itiraz ederler, meram anlatamazsın. Bak saat kaçtan beri sofradalar, görüyorsun. Ama hesaba itiraz edecekler, adım gibi biliyorum. Sanki Hilal-i Ahmer Cemiyeti burası. Köfteler nasıl abi?”
“Valla nefis. Zaten misafirimi de onun için getirdim. Sen arada ikişer üçer atıver bizim tabaklara. Bir daha gelişinde peynir de getiriver. Hesaba itiraz edecek diyorsun ha?”
“Edecek abi, bak görürsün. Gece gece canımız sıkılacak.”
“Aaa, aniden nereye gidiyor o zayıf olan?”
“Dışarıda sigara içecektir. Kafası şişti tabi, susmuyor ki o şişko.”
“Amma saç var ama adamda gördün mü şişkoyu?”
“Sen de erken döktün her halde abi?”
“Olsun oğlum, kadınlar kel erkekleri daha çekici buluyor. Görmüyor musun herkes kafayı cillop kazıtmaya başladı. Ben kendimden kelim.”
“Orijinal abicim.”
“Orijinal! Hadi şerefe!”
“Afiyet olsun abicim. Ben gene uğrarım.”
“Tamam canım kardeşim. Eee birader nasıl köfteler ama?”
“Mmm güzelmiş.”
“Bak ne diyeceğim, bir akşam da servistekileri alıp gelelim buraya ha ne dersin? Mikail de gelmedi kaçtı mı ne? Hadi şerefe, abim yarasın.”
“Şerefe!”
“Şimdi bunlar ezilmiş insanlar biliyor musun? Bütün gün kim bilir nasıl koşullarda çalışıyor. Yöneticileri öküzlerden yapıyorlar ya artık. Eskidendi o amirler. Şimdi iki lafı üst üste koyamayanlar bilmem ne müdürü oluyorlar. İtip kakıyorlar çalışanı. Yok sigara içme, yok helâya gitme! Sonra adam rakı masasında aslan kesiliyor işte. Bu kadar zor para kazanırlar da akıllı harcarlar mı? Yoo. Böyle içkide kumarda bir çırpıda tüketirler. Sonra da hep aynı lâf, önümüzdeki ayı bir atlatsak… Şşş, bak hak’katen kaçtı bunun arkadaşı. Garson hesabı getirdi, Mikail yok. Sigara falan palavra. Aaaa, duydun mu, arkadaşınız sizin ödeyeceğinizi söyledi diyor garson. Duydun mu? Ben demiştim bu Mikail tekin değil diye. Dur şimdi. Bakalım ne olacak? Ah, ah, işte bu. Koskoca adam nasıl dayak yiyecek. Kredi kardı da yokmuş bak, cüzdanını aldılar. Yok, yok, buranın tadı tuzu kalmamış. Eyvah, garson burnuna mı vurdu ne? Kan fışkırdı? Öteki garson da geldi. Aaa, dışarı attılar! Zaten o kadar içmiş ki üflesen devrilecek. Öf be birader akşam akşam tadımız kaçtı. Sen bitirdin mi içkini? Hadi kalkalım biz de. Garson! Bizim şeyi de… Hes.. Ha, tamam. Şimdi kendini düşürdüğü duruma bak şunun yahu. A,aaa, olmaz. Misafirimsin, koy o cüzdanı cebine. Gelecek sefere sen ödersin. Ne demek? Afiyet olsun. Şöyle biraz yürüyelim istersen. Birer de cigara tellendirelim. Ne diyordum? Buranın mezeleri de yemekleri de temizdir. Hep gelirdik buralara. Ben de çıkmıyorum artık. Para yok. Sen bu Tekel Bayiinin sahibini bilir misin? Mücap Abi. Eski sahibi ama. Allah rahmet eylesin beyefendi adamdı. Öyle kibar, öyle lafı sözü dinleniiir. O kalabalık nedir öyle yahu? Gelsene bir bakalım. Merak ettim. Kaza olmuş galiba. Yerde biri var. Bakamayacak mısın? Sen bakamayacaksan şöyle kenarda dur, ben öğrenip geleyim.”
“Kardeş, ne olmuş, adam ezilmiş mi, ezilmiş mi? Affedersin şöyle geçebilir miyim biraz? Kim olduğunu bilen var mı? Bir dakika izin verir misiniz? Pardon birader… Geçmiş olsun arkadaş. Sen mi ezdin?”
“Yok beyefendi! O ne biçim laf? Hayvan leşinden söz eder gibi! Tövbe, tövbe! Bu benim arkadaşım. Tesadüfen buradan geçiyordum. Gece on ikiden sonra kamyon geçişine izin veriyorlar ya bu yoldan… Baktım yolun kenarında kan revan içinde. Yahu bizim Naci’ye ne olmuş, dedim. Bulut gibi sarhoş. Tanımadı beni,param yok, beni eve götürür müsün, dedi. Tabi lafı mı olur? Atla gidelim, dedim. Ben yerime geçtim. Zar zor kapıyı açtı. Tam kamyona atacak kendini, nasıl oldu anlayamadım. Dengesini kaybetti herhalde. Düşmez mi? İndim tekrar. Naci Abi, Naci Abi, ses yok. Bayıldı mı sızdı mı? Hah cankurtaran da geldi zaten.”
“Aaa, bu Naci mi?”
“Sen de mi tanıyorsun Naci Abi’yi?”
“Yok canım, ne münasebet, demin sen dedin ya… Ben şöyle geçeyim, doktor geldi…”
“Açılın biraz, yaralıya bakalım. Siz yakını mısınız?”
“Yok, buradan geçerken durdurdu beni de…”
“Bu ex. Hemşire Hanım polise haber verelim.”
“Yapma yaaa! Nasıl olur?”
“Hadi sana iyi geceler arkadaş. Allah yardımcın olsun. Bir dakika biraderim ben geçeyim. İzin verir misiniz? Kardeş müsaadenle… Hah, Mustafa, burada mısın? Bu acılı ezme içimi bulandırdı yahu Mustafa. Adam ölmüş. Düşmüş kafasını kaldırıma vurmuş sözde. Bu kamyoncu paçayı kurtaramaz ben sana söyleyeyim. Meyhaneye git, öl, kadere bak… Taş arabası şoförünü öldüren meyhane… Hadi biz gidelim, başımız derde girmesin. Şahit mahit hiç sevmem.”
-o-
Yorum
Taş Arabası Şoförünü Öldüren Meyhane
Görsel gücü, kıvrak diliyle lezzetli bir öykü okudum. Serap Gökalp’i alkışlıyorum🤗🤗🤗🥰🥰
Yeni yorum ekle