S’us Payı
Ayırt ediciliğini düşünme yetisinden alan bir varlıktı insan. Sonra düşünmemekle özdeş bir varlık algısı yaratmaya başladı. Biz, hissizliğine zor alışmışken şuursuz eğilimlerine katlanmaya başladık. Biz yani insan soylu ama insan olmaya son anda teğet geçmiş bir başıbozuk azınlık… Biz yani paydanın direnen payı… Umudun yarasını çabayla sarmaya çalışan, şeytanın sofrasındalokma aramayan âdem takımı… İnsan oldukça insan olmaktan utanan ve bunun çelişkilerini iliklerindetaşıyan o küçük çokluk…
Bir arada yaşayabilmenin ölçütlerini düşünerek belirlemişti önce insan. Kanun, adalet, eşitlik, hak ve hukukun yaratıcısıydı hesapta. Doyumsuzluğuna yenik düşünce ise kendi kurduğunu kendi yıkmaya gönüllü durdu; kanunun yerine bozgunu, adaletin yerine arsızlığı, eşitliğin yerine kutuplaşmayı, hakkın yerine namussuzluğu, hukukun yerine onursuzluğu koydu. Bir düzenin cehennemini inşa etmeyi denedi hiç düşünmeden. Düşünmek, aslında bir eylem olmaktan çıkmadı; yolundan çıkarıldı.
İnsan, yaklaştığı her şeyin faili olmaya hazırdı. Beşerdi, şaşardı. Bu dayanakla vahşete alışmanın en belirgin basamağı, vahşeti görmeye alışmaktı. Susmanın şeytandan olduğu boşuna söylenmemişti bunca vakit. İman başka, ahlak başka şeydi ama şeytan; inançta ya da dışında, elde, dilde, beyinde, kalpte konuşlanacaktı. İnsan, düşünmesine düşündü bu bakımdan ancak zihninde kötülüğün izini sürdü. Anlamın hamuruna anlamsızlık, erdemin kabına soysuzluk kattı.
Zamanla vahşet yayıldı. Üzerine titrediği doğanın canına okumaya başladı insan. Belki de düşüncenin zehri, hissizleşmekten aktı durdu. Duyguyu küçümseyip aklı yüceltenlerin ardından hem duyguya hem akla ihanet etmeyi “yaşamın gereği” sayanlar türedi. Güç sahipleri, güç dışında bir şeye ihtiyaçları kalmadığını düşünerek önce vicdanlarının yükünden kurtuldu. Hükmetmek zaafı, şahsiyeti ele geçirdiğinden kötülükte aşılmadık sınır kalmadı. İyiliğin surları birer birer düştü ve ruhu genişledi insanın. O düzlükte her şey öylesine kabul gördü ki bir daha varlık maksadından söz eden olmadı.
Kötülüğün failleri kadar hem kötülüğe hem failine susanlar yüzünden önce ormanlar yandı; sonra hayvanlar, çocuklar, kadınlar hedef alındı.Kanunsuzluk kanun, vicdansızlık kıble sayıldı. Görülenin ve duyulanın içerdiği şiddet yüzünden haysiyetsizliğin her türlüsüne bağışıklık kazandı insan. Şaşmadı bu kez, kanıksadı. Susa susa dehşete daha fazla susamaya başladı. Bundan da ağırı, razı gelir oldu tüm saldırgan tutumlara. Mertliği gitti yaşamanın. Boşlukla beslenen bir boşluk doğurdu yeryüzü ve buna ne din, ne yedi büyük günah, ne de dört kitap yetişebildi.
Sabrın sınırlarında nidalar bayağılaştı. Umut, yok oldukça dirilmekten başka çaresinin olmadığını gördü her seferinde.Derken masadan ilk kalkan adalet oldu. Adaletin kalkışına sevinen şeytan, tabağını kanunsuzlukla doldurdu. Ahlak, masayı dağıtacaktı ki riyakârlık iki kolunu arkadan bağladı. Şeytan, bu defa kadehine yolsuzluğu koydu. Merhamet, sırtını döndü. Kaypaklık, ürperten kahkahasını bastı. O sırada insan, masanın başında oturuyor; insanlık ise tiksinerek bakıyordu. Ağaç sustu. Çocuk sustu. Kadın sustu. Suskunluğun duyulacağı yerde düşünce sustu. Umut, yaralı hâliyle dirense de şeytan, insandan aldığı ilhamla ziyafetini sürdürüyordu.
Yeni yorum ekle