Aşk Damlar Zamana!
Yüreğin Payına Özlem Düşer!
Ümit Yaşar Gözüm*
Aşkın da zaman gibi, asla ödünç alınamayacağını ve başkasına devredilemeyeceğini, aşkın her hangi bir meta/mal, sıradan duygu olmadığını ergen yaşlarda öğrenir büyük çoğunluk. Bu şanslılardan birisi olduğumu düşünür, aşk üzerine yazarken, boş bir sayfanın yepyeni umutlar çağırdığını düşünerek yazıyla kopmaz bir bağ kurarım. Bir de tapındığı bedene, düşlerindeki ruhu yükleyen şehvet yolcuları vardır ki, söz de mantığının götürdüğü yere hapsolanlar vardır!
Aşk üzerine yazarken aynı cümlenin hem öznesi, hem yüklemi olabileceğinizi hiç düşündünüz mü?
Bu aklınızdan geçtiğinde aşka yoğunlaşıp, aşkı yazarken aynı cümlenin içinde onlarca soru sakladığını hissedersiniz. Ve bu cevapsız soruların tamamının sevgiliye dair olduğu sanısına kapılırsınız! Aslında aşkı, sanata dönüştüren şey de bu gizemdir!
Bir sabah tenha bir sokakta, soğuk kaldırım taşlarının üzerine oturmuş, fısıldaşan iki sevgili ile karşısılaşınca, onların umutsuz bir ortamda, umuda yürüdüklerini anlamıştım. Bir an aklımdan aşkın, bazen ortamın-mekanın estetiğinden bağımsız da kalabileceği geçti. Böylesi keskin yargıya götürecek şey ne idi diye sorguladığımda: Kaynağının deneyimlerim olduğunu fark etmiştim.
Yürümeye devam ederken duyalacak şekilde; ‘siluetimin düştüğü aynanın arkasında ararken buldum kendimi; öylesine büyük bir yanılsamaydı aşk’ o meşhur aforizmamın dudaklarımdan döküldüğünü; ardımdan “üstat siz de aşka inanıyor musunuz?” seslenişine döndüğümde bir genç kızın sorgulayan aklıyla karşılaştığım da anladım.
Tereddütsüz, ‘Bana aşkı mı soruyorsunuz?’ diye kükredim!
Önce kendinize bakın; göğsünüze düşen ateş yumağının insanı nasıl değiştirdiğini daha iyi anlayacaksınız!
Bize önce varoluşun üç boyutunu öğrettiler; her şey en, boy derinlikti! Aşk sayesinde, hepsini silen bir dördüncü boyutun olduğunu hissederek anladım ki: O ‘zaman’dı. Bir ölünün kalbiyle yaşamak kadar vazgeçilmezdi, zamanın ışık gibi sonsuzluğa dönüşmesi! Zamanı yok sayanların ne yer ve mekân, ne de akıl ve duygu tarifi yapamadığını gördüm. Hatta her şeyi elimizden alan ve sahip olduklarımızı sağlayan zamanın, sonsuz dediğimiz güç olduğunu anlamakta zorlandıklarına tanıktım!
“Yalnızca aşkı sormuyorum size üstat ve yalnızca zamanı; aşkın estetik yansımasını da bilmek istiyorum!” diye naif bir serzenişte bulununca, üstat genç kızın çoktan başka bir boyutta yürümeye başladığını anlamıştı!
O masum sorular göz ucundan akıp giderken, uzaklara dalıp kendine seslenmişti üstat: Bir genç kızın düşlerinin coşkusunda akar zaman, bir çocuğun sorgulayan bakışlarında su olup düşer bulutlardan!
Aşkı ve zamanı soruyorsunuz ya; anlatmak için bir Şamanın algısına evrilerek, bir ruh bükücü olmamı dilediğinizin farkına varmalısınız!
Söyleyin o zaman:
Duygular geçmişin neresinde saklanıyordu ki, şimdinin ortasına düşen damlacıklarla getirdi aşkı size!
Zamanı çoğaltabilir misiniz! Dünya sizin olsa bile asla çoğaltılamaz zaman! En kısa mutlulukları anımsatan, en büyük kaybıdır insanın geri döndürülemeyen!
Epeydir atış ritmini unuttuğum göğsümde, şimdi bir aslanın kükrediğini hissettirdi bilmek isteğiniz!
Yüreğim; aşkın, zaman tuneline kilitlenmiş bir sandukadan, ‘an’ı çekip almak olduğunu yeniden hatırladı. Artık susmak nedir bilmeyecek:
Onu görünce yüreğim alev alıyor, akıl can pazarından çekip çıkarıyor aşkı! Bir yangının orta yerine düşen kartalın, serçeye dönüştüğünü görüyorum. O anlarda kendi yangınını seyre dalan deli gibi haykırıyorum:
‘Gözlerin bir akıla saplandı, bakışların bir yüreğe: Ey aktığı yüreğin ritmiyle eşleşen duygu, seni kitlelere kodlamak gerek, insan olduklarını yeniden hatırlamaları için!’
Bir umut doğuyor yüreğimde, içinden bilinmedik nehirler geçiyor. Bir ucu özlem bahçesine açılıyor, ötekisi bir zaman tuneline. İki ucu birleşen bir sarmala dönüyor umutlarım. Aşk damlıyor, bir çift gözden zamana, yüreğin payına ise hep özlem düşüyor!
Biliyor musunuz, aslında her şey yanı başınızda akıyor zamana; onun için en büyük tanığımız zaman. İnsanlar geçiyor önümüzden, kimisi aşk oduyla yollara düşmüş birer deliyürek, kimisi sırtını döndüğünde dillerinde asıldığımız cellat!
Zamanı değiştirmek arzusunda olanlara seslenen Şaman giriyor ruhuma; yer ile gök arasındaki bağı koparmadan. Sözcükler Demokles’in Kılıcından daha keskin dökülüyor, sanki her şey iki dudağımın arasında birer gerçeğe dönüşüyor!
“Kendinizi kandırmayın aklı yüreği ile buluşmayan insan kardeşlerim; değişen insandır, zaman değil! Bu algıyla çıkın yola ki, insan yolculukta öğreniyor zamanı yeniden üretmenin mümkün olmadığını.
Ne tuhaf bir benzetmedir ‘yeni zamanlar’ deyimi! Belki de evrenin yenilenemeyen tek ütopyasıdır zaman. Şayet öyle olmasaydı bir ömrü adadığımız elle tutup, gözle göremediğimiz elimizden kayıp gitmesine rağmen vazgeçemediğimiz değer olabilir miydi?
Anlayın artık, zaman üzerinde hiçbir varlığın hak iddiasının olamayacağını. Nasıl yaşamış olursak olalım -dolu dolu yaşamak ya da, yaşamın girdaplarında savrulmak- zaman kullanamadan tükettiğimiz bir kumsaati!
Bana aşkı ve zamanı mı soruyorsunuz!
Onunla karşılaşınca anladım, şeytanın kehribar nehrinde saklandığını. Birazcık şehvet, birazcık düştü hepsi! Sanki bir Samanyolu parçasıydı gözleri; sonsuza uzanan galaksilerden umut akıtırdı gözlerime!
Aşk bir su damlası gibi parıldamaktı, zaman ise çatıda biriken buzun bir eriyiğe dönüşmesi. İlginç değil mi; aşk ateşinde yanarken, zamanın gergefinde buza dönüşüp damla damla tükenmek!
İşte aşkla zamanın ortak yazgısını anlamanın sanatsal yanı burada saklı!”
Genç kız son bir hamle yapmakta kararlı, üstat ise tükenen zamanını, bir yüreğe dokunarak geçirmenin mutluğundaydı!
‘Son bir kere söyleyiniz üstat; bizi ıssız, soğuk ve anlamdan yoksun bu sokağın kaldırımlarına bırakan, bilmediğimiz gerçek nedir! Nedir bir tutumluk dokunuşu utanç ve günah duvarlarıyla çevreleten karanlık! Sizce de, iki yüreğin dilinden anlamamak büyük günah sayılmaz mı!’
Üstat bir an, genç kızın durup aşk estetiği üzerinden etiği sorguladığını düşündü!
“Ah taze yüreği henüz yerinden sökülmemiş bahar; aşk ve algı bağını sormakla, deştiniz o dipsiz karanlığı! Unutmayın ki, aşkın yaşama tutunamadığı coğrafyalarda güneş bile kahırla doğar!
Siluete dönüşen kadın imgelerinin ardında, sokağın yarattığı, soyut geometrik algılar yatar! Oysa kadın, özgün lirik bir dışavurumdur!
Karanlığın celladı küresel moderniteye karşı, tek silahı kendisidir kadının. Yine bu onurlu karşı duruşu kurtaracak kadının düşlerini! Bunu anlatmalı sokağın anlamsız kalabalığına!
Her şeyi öğrettiğini düşünenler bir tek ‘kadının, heterodoks halk kültürüne karşı; neşeli ve lekesiz saflıkta mitolojik söylenceler geliştiren sembol’ olduğunu öğretemediler eril düşlerine! Belki de yaratanın katında büyük günahlardandır, nalıncı keseri gibi hep erilliğe yontmak!
Aşk, bireyin; içinde kaybolduğu sürü karşısında, durumunu belirleyip yalnızlıktan kurtulmasıdır, desem: Yine de unutursunuz; bir yüreğin nefreti ancak karanlığı giyinirken öğrendiğini!
Geçmişte de sorunlu insan ilişkileri vardı, ancak çoğunluk mutluluğun izinde yürürdü. Şimdi sokaklara bakın, dijital çağın insanı; ilişkilerinde sürekli rol kesiyor. Hepimiz büyük tiyatro sahnesinin oyuncularıyız sanki! Oysa aşk bir oyun değil, gerçeğin varlığını bize hissettiren yüzü!
Ah yüreğimizin ortasından akan nehirleri kurutan cehalet; en az zaman kadar sorumlusun aklın tükenişinden! Önce toplumsal yargıyla aşkı dövdüler, sonra da niçin aşka uzak kaldılar diye yürekleri!
Lanet olasıca erilliğin aşağıladığı dişil gücün eserisiniz insan kardeşlerim! Kadının zarafet çemberinden geçen her yürekte, estetik bir dokunuş var! Aşağılık heveslerine kurban ettiği genç bedenlerle övünen arsızlar aşkı utanç ve günahla yaftalayıp unutturdular.
Nerede birbirine tutunmuş bir çift el görsem, aşkın evreni kuşatan gücünün yeniden yeşerdiğini düşünmekten alamam kendimi.
O an haykırırım; ‘aşka uzak-ziftten kara, taştan katı düşlerin de sonunu getirecek, sarsılmaz gücü var zamanın’ diye!”
Üstat konuşmanın akışını göz ucuyla süzdüğünde, mutluluk halesinin gençlerin başlarının üstünde döndüğünü görmenin huzuruyla yoluna devam etti.
* Felsefeci, Yazar, Eleştirmen
Sanatım Dergisi Genel YayınYönetmeni
Blog: Düş ve Gerçek Köşesi
İnstagram: @zorbeyümityaşargözüm
Facebook: Ümit Yaşar Gözüm
e-posta: uygozum@gmail.com
Entelektüel Tartışma Platformları
Toplumsal Buluşmalar Platformu
Türkütopya Sanat Platformu
Ankara (Kalesi)İzdüşümleri
Bodrum Aspat Düşleri Platformu
Kurucu Başkanı
Yorum
Üstat yine etkilendiğim bir…
Üstat yine etkilendiğim bir yazı. Siz hep aşk yazın lütfen...
Aşkın evreni kuşatan gücü...
Sevgili Şule Keşke mümkün…
In reply to Üstat yine etkilendiğim bir… by Şule Kazanligil (doğrulanmamış)
Sevgili Şule
Keşke mümkün olsa. Benim bir düşünmeyen birey ve sorgulamayan toplum derdim var bir de cehaletle mücadele.
Onlardan arınırsak bir gün! Öteden notlar yazarım. Sevgiyle
Aşk olsun!
Yazınız harika olmuş Ümit bey! Uzun zamandır böylesi felsefeyi, tasavvufu, hayatın kendisini ve varoluşu birlikte ve estetik bir dille , öykü tadında okumamıştım. Elinize, yüreğinize sağlık.
Sevgili Ayşe hanım, zarif…
In reply to Aşk olsun! by Ayşe Öztekin (doğrulanmamış)
Sevgili Ayşe hanım, zarif beğeni ve düşünceleriniz için teşekkür ederim. İşimiz okunacak felsefi metinlere ruh üflemek. Sevindim. Sevginin, sanatın, düşüncenin ve yazının aydınlığında buluşalım.
ZORBA
ZORBATVDERGİ
ZorbaTv-Dergi ve uzantıları ne işe yarar?
Aslına bakarsanız ben sizlerin felsefe, sanat ve bilimi bildiğinizi DÜŞÜNMÜYORUM. Hatta eminim ki bunların hiçbirine ait, en küçük bir bilgi birikiminizin olduğunu dahi zannetmiyorum. İlköğretim seviyesinde bile olmadığınız gibi özel eğitim sınıflarında filan sayılabilirsiniz.
Bu yazımı kışkırtma amacıyla yazmıyorum.
Platform yöneticilerinden ricam daha önce burada yayınlanan bütün yorumlarımın silinmesidir. Bilgiyi ve sıralamasını vermeme rağmen inadına cehaletin körüklendiğini görünce ihanete ortak olduğumu hissettim ve üzüldüm.
Soru Şu: Bir topluluk neden inadına bilgi yerine cehaleti tercih eder?
Aslında dünyada hiçkimse ve kurum cehalet araştırması yapmaz. Herkes bilginin peşindedir ama birileri merak edip araştırmasını yapmak isterse Türkiye özelinde; geri kalmış, inatla cehaleti tercih eden, yoz, yobaz, akılsız, bağnaz, aksi, inatçı, bataklık, bataklıkta debelenen, kendine ve dolayısıyla herkese - insanlığa ihanet eden, zararlı, anlayışsız, zeka sevileri düşük, geri zekalı, aptal veya aptallaştırılmış topluluk, grup, toplum ve ülke örnekleri olarak kullanılabilir.
Sevgili Erkan Yazargan, Bu…
In reply to ZORBA by Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış)
Sevgili Erkan Yazargan,
Bu yorumunuz, arkadaşlarımın karşı önerilerine rağmen, düşünce özgürlüğüne duyuduğum saygının sonucu ve dijital geleceğe belge olması için yayınlandı.
Şahsımı hedef almayan düşüncelerinizin kaynağını önceki yorumlarınızdan biliyoruz. Daha önceki yorumlarınızdaki yazarlarımızı hedef alan yazılar ki, bunlar yorum haddini aşan kişisel algı ve düşüncelerinizdi. Buna rağmen yayınlandılar. Ancak son yazınız, koca bir aileyi hedef alan ve hak etmediği bir tartışmaya çekmeye çalışan bir metin.
1- ZorbaTVdergi arkasında entelektüel düşüncenin olduğu, cehalete karşı bir ışıkta biz yakalım diyenlerin bir araya geldiği bir platformdur. Bunu en iyi bilenlerden birisi olduğunuzu düşünüyorum. Yazarlarımızı UZANTI diye tanımlamaya kalkmanız üzücü ve sizin adınıza düşündürücüdür.
2- Sizin inanıp inanmamanız veya başkalarının inancının, ZorbaTVdergi ailesinin konusu olmadığını iyi bilenlerdensiniz. Güncel siyaset, siyasallaşmış inanç, aklın rehberliğinden uzaklaşmış etnik tartışmalar ve nihayetinde sinekten yağ çıkarmaya çalışan kurumsal ticaret anlayışına KAPALIYIZ. Manifestomuzu yola çıkarken yayınlamıştık ve bundan asla taviz vermeyeceğiz.
3- Felsefe veya başka alanlarda eğitimli özgün düşünen akademisyenleri hedef alarak, aşağılamaya kalkıcı,, küçümsemeye çalışmanıza zemin hazırlayacak görüşlerin irite edici olduğunu hepimiz iyi biliyoruz. Yorum; kişilerden ziyade düşünceleri odaklanıp tartışmaya katkı vermektir. Oysa siz önce ve hep bağcıyı dövme çabasında olan yazılarla alan açma çabasındasınız.
4- "Ben bilimsel olan süreci gösterdim ancak, siz buna itibar etmediniz" diyorsunuz. Bilimsel düşünce ve aklın rehberliğini ilke edinmiş bir yapıya akıl ve biçim vermeye kalkmak hiç kimsenin haddi olmamalı! ZorbaTVdergi'nin arkasında sizi düşünsel olarak yeniden yaratacak koca bir ekip var. Ki, bunlar bir yayın organının, kişisel akla tabi olmasına asla izin vermezler. Bunu anlamakta zorluk yaşıyorsunuz.
5-ZorbaTVdergi'de yayınlanan hiç bir metni, sizin yorumlarınız da dahil olmak üzere, hiç bir yol arkadaşımın silme yetkisi bulunmamaktadır.
ZorbaTVdergi, hiç birimizin kişisel ihtiras veya düşüncelerinin egemen olacağı bir platform değildir. Bir olarak verdiğimiz değer, okur olarak düşüncelerinizi saygıyla karşılıyor. Hepimizin kişisel nezaket ve kurumsal saygı sınırlarını zorlamamamız gerektiğini bilmemiz gerekiyor.
Sevginin, sanatın, yazının ve öncelikle de düşüncenin aydınlığında buluşmayı dileyerek sevgiler yolluyorum ZorbaTVdergi Ailesi adına.
Ümit Yaşar Gözüm
Genel Yönetmen
Üstat sizin aşk algınız…
Üstat sizin aşk algınız üzerinden bir aşk estetiği eğitimi almak isteriz. Sevgi ve saygılarımla
Üstat sizin aşk algınız…
Üstat sizin aşk algınız üzerinden bir aşk estetiği eğitimi almak isteriz. Sevgi ve saygılarımla
Yeni yorum ekle