Modern Devlet Modeli Olarak Cumhuriyetin Anlam

Felsefe

Modern Devlet Modeli Olarak Cumhuriyetin Anlamı

Doç. Dr. Fahri Atasoy

Türklerde devlet olma geleneği hayli eskidir. Devlet olmak çok önemli bir başarı ve tecrübe gerektirir. Türkler tarihi süreçte siyasal alanda çok farklı tecrübeler yaşadı. Kurdukları devletler çok uzun ömürlü olmadı ama yeniden devlet kurma başarısını her zaman gösterdiler. Son devletlerinden birisi Osmanlı, geniş bir coğrafyada egemenlik kurarak büyük bir güç oluşturdu ve en uzun ömürlü Türk devleti oldu. 19. Yüzyılda İmparatorluğu ayakta tutmak için çok mücadele verildi ama bu çabalar başarılı olamadı. Birinci Dünya Savaşı bitince İmparatorluk teslim olmak zorunda kaldı. Ülke toprakları parçalandı ve Türklerin yoğun olarak yaşadıkları ezeli topraklar da işgal edilmeye girişildi. Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde başlatılan İstiklal Savaşı ile misakı milli olarak ilan edilen toprakların büyük kısmı düşman işgalinden kurtarıldı ve yeni bir devlet kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti kanla, emekle, gözyaşıyla, fedakarlıkla kurtarılan topraklar üzerinde kuruldu. Model olarak dünyada yeni gelişen modern devlet modeli olarak cumhuriyet temele alındı.

Modernleşme Avrupa’da çok köklü dönüşümler sağlayan Yeni Çağ’da ortaya çıkan bir süreçti. Önce Avrupa’da büyük değişimlere yol açtı, sonra bütün dünyayı etkisi altına aldı. Modern ifadesi aslında alışılagelmiş ve yerleşmiş kalıpların terk edilmesi amacıyla kullanıldı. Özellikle Katolik Kilisesi’nin her alandaki baskısı ve egemenliği, modernleşme sürecinde kırılmaya çalışıldı. Rönesans ve reform hareketleri modernleşmenin ilk habercileri oldu. Sonrasında felsefede, bilimde, teknolojide, siyasette, ekonomide yenilikler gelmeye başladı. Her alanda köklü değişimler ve dönüşümler yaşandı. Bu değişim ve dönüşümleri etkileyen aydınlanma, hümanizm, pozitivizm, scientism gibi akımlar çıktı. Yeni bilim disiplinleri doğdu ve gelişti. İnsanlık yeni bir tarihsel ve toplumsal sürece girdi. Bu değişimlerin bir kısmı devrim olarak adlandırıldı ve sembolik olarak değer kazandı. Fransız Devrimi siyasal alanda, Sanayi Devrimi teknolojik ve ekonomik alanda kendi dönemlerine damga vurdular. Ortaya yeni bir siyasal ve ekonomik sistem çıktı. Adına kapitalizm dendi. Kapitalizmin yanında pozitivizm çağı, sanayi çağı, milletler çağı gibi özel adlandırmalar da yapıldı.

Çağın gelişmelerini anlayabilmek ve çözümleyebilmek için yeni bir bilim geliştirildi. Fizik bilimine öykünerek geliştirilen bu bilime ilk yakıştırılan isim “sosyal fizik” oldu. Sonra toplum bilimi (sosyoloji) halini aldı. Sosyoloji toplumsal yapının içindeki bütün kurumları içine alarak çok geniş bir alanın bilimini yapmaya başlamıştır. Bu alanda çalışanlar siyaset, iktisat, din, aile, hukuk, sanayileşme, köy, kent, millet, kültür, değişme gibi konuları çözümlemeye girişmiştir. Orta Çağ’dan sonra ortaya çıkan yeni devlet modeli de doğal olarak bu yeni bilimin konusudur. Temel insan haklarının tanınacağı ve korunacağı en önemli merkez olarak modern ulus devletler bu dönemde öne çıkmıştır. Modern devletin özellikleri irdelenirken vatandaşlık bağlamında insan haklarının durumu önem kazanmaktadır. Bu durumda modern devlet nedir sorusuna cevap aramak gerekir.

Modern devleti tanımlayabilmek için Orta Çağ feodalizminden kurtulma mücadelesine bakmak faydalı olur. Niccolò Machiavelli, Türkçeye Prens veya Hükümdar olarak çevrilen eserinde İtalya’daki küçük şehir devletlerinin güçsüzlüğünden şikâyet eder. Türklerin birlik içinde güçlü olmalarının etkisini örnek olarak verir. O dönemde (15. YY) Avrupa’da Katolik Kilisesi’nin himayesinde Krallıklar ve derebeylikler vardır. Kendi aralarında sürekli çekişmeler ve savaşlar yaşanmaktadır. Örneğin İtalya’da Roma İmparatorluğu'nun çökmesinden sonra çeşitli kentlerde irili ufaklı devletler ortaya çıkmıştır. Venedik, Ceneviz, Vatikan, Lombard, Napoli, Floransa, Siena birer kent devleti idi. Esasen kent devletleri İlk Çağ’da Eski Yunan döneminde de vardı. Roma imparatorluğu kent devletlerini egemenliği altına alarak büyümüştü.

Feodalizmin egemen olduğu Avrupa toplumlarında var olan kent devletleri düşmanları karşısında zaaf oluşturmaktaydı. Bu nedenle hem Kiliseye hem büyük güçlere direnebilecek yeni bir güç merkezi oluşturmak gerekmekteydi. Bu şekilde oluşacak olan yeni güç merkeziyle Orta Çağ feodalizminin krallara verdiği sınırsız yetki sona erecek; bu yeni yapı ile belli bir toprak parçası üstünde yaşayan halk birleştirilecek ve modern devlete giden yolda bir adım atılmış olacaktır. Bir anlamda Türkler karşısında kendi aralarında anlaşamayan ve sürekli çekişme ve çatışma halindeki krallar ve seçkinlerin şahsi çıkarları yerine toplum çıkarları için birleşme ihtiyacı doğmuştur. İtalya için ihtiyaç olan Fransa için de İngiltere için de geçerlidir.

Avrupa’da siyasal arayışlar aslında felsefe, bilim, teknoloji ve ekonomi alanındaki gelişmelere paralel olarak ilerlemiştir. Modernleşme adı verilen sürecin, Orta Çağ’a egemen olan skolastisizm ve feodalizme mesafe koyma mücadelesi olduğunun altını tekrar çizmek gerekir. Modernleşme insanın değerini artırmakta ve merkeze almaktadır. Önceki sistemlerde sadece asiller, kilise mensupları, prensler ve krallar değerlidir ve diğerleri köle gibi hizmet etmekle görevlidir. Herhangi bir hakları ve değerleri yoktur. Yeni siyasal yapılanma işte bu durumu kökten dönüştürecektir. Feodal krallar ve ayrıcalıklı aristokratlar ile eşitlenecek bir vatandaşlık başlayacaktır. Bu eşit vatandaşlığın temelinde ise toplumun millet olarak kabul edilen olgusal hali vardır. Bu anlamda ulus devlet, sınırları belirlenmiş bir toprak parçası üzerinde kurulur. Yönetimi altındaki halkı birbirine benzerlikleri yönünden millet olarak kabul eder. Ortak kimlik, hayat tarzı, kültür, değerler, semboller etrafında yakınlaştırır. Tarihi süreçte ortaya çıkmış gelenekler, mitler, hikayeler, destanlar, efsaneler ile yakınlaşmayı güçlendirir.  Böylece ortaya günümüze şekil veren modern bir olgu çıkar. Bu olgu modern toplumun bir yansımasıdır ve çağdaş dünya sisteminin temelini oluşturmuştur. 20. Yüzyılda iki dünya savaşı sonrasında ulus devlet yapılanması, ülkenin yönetim sistemi ne olursa olsun tüm devletlerin ulaşmaya çalıştığı ideal bir devlet ve vatandaşlık sistemi olarak değer kazanmıştır.

Ulus devletin teknik boyutlarıyla ortaya çıkmasında önemli dönüm noktalarından ve belki de en önemli faktörlerinden birisini Fransız Devrimi, diğerini ise ondan yaklaşık yüz elli yıl önce imzalanmış olan Vestfalya Antlaşması oluşturmuştur. Bununla birlikte Avrupa toplumlarının skolastik zihniyetten ve feodal yapıdan kurtulması kolay olmamıştır. Reform hareketleriyle birlikte kanlı mezhep savaşları yaşanmış ve çok insan hayatını kaybetmiştir. 30 yıl, 80 yıl savaşları gibi tarihe kanlı harflerle yazılan katliamlar yaşanmıştır. Bu çatışmalardan çıkış yolu bir barış antlaşmasıdır. 1648 yılında bir dizi antlaşma yapılmıştır. Bu antlaşma 24 Ekim ve 15 Mayıs 1648'de Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu, diğer Alman prensleri, İspanya, Fransa, İsveç ve Hollanda Cumhuriyeti temsilcileri arasında imzalanmıştır. Bu antlaşmalar sonrasında yeni bir devletler sistemi çıkmıştır. Böylece ulus devlet modeline dayalı modern uluslararası ilişkiler başlamıştır. Modern millet egemenliğine dayalı devletler arası bir sistem kurulmaya başlamıştır. Bununla birlikte Westphalian Devletler Sistemi esasen bir anda ortaya çıkan bir uluslararası sistem kurmamıştır. Asıl ulus devlet formunu siyasî, hukukî ve kurumsal önermeleri itibariyle Fransız Devrimi’nden sonra görüyoruz.

Sosyoloji biliminin ortaya çıktığı dönemde ilk sosyologlar modern toplumsal sistemin analizini yapmaya çalışmışlardır. Modern toplum ve modern devlet bu bağlamda ilk ele aldıkları konular arasında olmuştur. Özellikle Max Weber’in devlet, egemenlik, bürokrasi gibi kavramlar hakkında yazdıkları sosyoloji ve siyaset bilimi literatüründe temel kaynaklar arasında yer almıştır. Nur Vergin uzun yıllar Türkiye’de Siyaset Sosyolojisi dersleri veren bir hoca olarak kitabının ilk bölümünde Weber’in görüşlerine yer verir: Weber’e göre modern devlet 17. Yüzyılda Avrupa’da Westfalya Antlaşması’ndan sonra şekillenmeye başlamıştır. Fransız Devrimi’nden sonra teknik açıdan örgütlenmesi son şeklini alan ulus devlettir.

Ulus devlet, tarihi tecrübeler sonucunda geliştirilmiş birtakım usuller, uygulamalar, ilkeler ve kurallar üzerine inşa edilmiştir. Keyfi uygulamalara son veren bir toplumsal mutabakata dayanır ve herkes vatandaş olarak eşit haklara sahiptir. Her vatandaşın hakkını korumak devletin birincil görevidir. Devlet için olmazsa olmaz özelliklerden birisi olarak insanların güvenliğini sağlamak tamamen kurallara bağlanmıştır. Demokrasi ve insan hakları modern ulus devletin tanımlayıcı özelliği haline gelmiştir. Buna göre akılcı ve ahlaki olarak geliştirilmiş hukuk sistemi, bütün güç odakları karşısında tek tek fertleri koruyacak ve gerektiğinde yine hukuk kurallarına uygun olarak cezalandıracaktır.

Türkler Avrupa’daki gelişmelerden çok hızlı etkilendikleri için siyasal alanda yenileşme girişimleri erken başlamıştır. 19. Yüzyılda Osmanlı Devleti yenileşme amaçlı pek çok siyasal karar almıştır. Modern devletin gerektirdiği kurumlar oluşturulmaya, yenilikler yapılmaya başlanmıştır. Tanzimat Fermanı (1839), Islahat Fermanı (1856), Kanuni Esasi ve Meşrutiyet’in ilanı (1876) bu bağlamdaki önemli adımlardır. Bu dönemde Osmanlı yöneticileri ve aydınları millet olmanın önemini de fark ettiklerinden bir millet olma arayışına da girmişlerdir. İlk görüş Osmanlı tebaasının bir millet olduğu varsayımına dayanan Osmanlıcılık düşüncesidir. Osmanlı egemenliğindeki Müslüman olmayan farklı milletler bağımsızlık mücadelesi adıyla isyanlardan vazgeçmeyince, yerine İslamcılık düşüncesi öne sürülmüştür. Fakat Müslüman halkların bazısı da ayrı millet olmanın şuuru ile Osmanlı Devleti’ne isyan etmekten geri durmamıştır. Dolayısıyla her iki akımın iddiaları modern millet olma olgusundan uzak olduğu için geçerlilikleri olmamıştır. Bunun üzerine Yusuf Akçura’nın ifadesiyle üçüncü tarzı siyaset olarak Türkçülükten başka seçenek kalmamıştır. Türkçülük düşüncesi modern millet ve devlet anlayışı üzerinden gelişmiştir. Ziya Gökalp millet olgusunu bilimsel yolla temellendirebilmek için sosyoloji bilimini keşfetmiş ve hemen kullanmaya başlamıştır. Cumhuriyet bunun üzerinde kurulmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk Osmanlının modern okullarında eğitim görmüş, Avrupa’daki yeni düşünceleri ve gelişmeleri yakından takip etmiş ileri görüşlü bir askerdir. İstiklal Savaşı’nı zaferle sonuçlandırdıktan sonra, Osmanlının başladığı yenileşmeleri kesin kararlılıkla hızlandırmış ve tamamlamıştır.

Cumhuriyetin ilanını ve sonrasında yapılan devrimleri bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Yeni kurulan Türkiye Devleti’nin “Cumhuriyet” olması tesadüf değildir.

Cumhuriyet, insanlarımıza değer verme bakımından fazilettir.

Savaşlardaki kayıplar sonucunda ortaya çıkan mağduriyetler için kimsesizlerin kimsesidir.

Kadın erkek bütün insanları eşit vatandaş olarak tanıması ve koruma altına alması bakımından özgürlüktür.

Hukuk kurallarına bağlı bir devlet olması bakımından her birey için güvendir, güvencedir.

Cumhuriyet cahil halk kitleleri için eğitimdir, cahillikten kurtulma umududur. Eğitim seferberliğidir, sağlık hizmetidir, sanayi hamlesidir, ekonomik kalkınmadır.

Cumhuriyet Türk toplumuna modernliğin geliştirdiği olumlu imkanların hepsinin sunulmasıdır.

 

Yorum

Selma Pekşen (doğrulanmamış) Per, 02 Kasım 2023 - 02:30

Bir de kıymet bilseler ya hocam. Şeriat düzeni diye tutturan bir kesim var ya bunu konuşabilme özgürlüğünü bile cumhuriyetten aldıklarının hala farkında değiller. Celal Şengör hocanın kitabının adı geliyor aklıma ''Senin Cahilliğin Benim Hayatımı Etkiliyor''. Biz cumhuriyet çocukları olarak bu kadar cahil bir kitleyi nasıl oluşturduk diye çok sorguluyorum. Okumak araştırmak ya da anlamak yerine sosyal medya kahramanlığı yaparak kulaktan dolma üç beş kelime ile neyi ve neden savunduklarını dahi bilmeden bir ideoloji yürütüyor olmaları ne acı maalesef. Her şeye ve herkese rağmen iyi ki CUMHURİYET çocuğu olarak doğmuşum ve sonuna kadar izinden gideceğim Atatürk gibi bir liderin varlığına şahit olmuşum. Cumhuriyetçi ve Atatürkçü Türk kadını olmaktan guru duyuyorum. Saygılarımla...

Kaan Bogachan (doğrulanmamış) Pa, 05 Kasım 2023 - 18:45

Hocam hainlik bir sisteme karşı olmak mıdır. Yoksa vatana ihanet midir. Birbirimizi kolay mı sucluyoruz. Teşekkür ederim

FAHRİ (doğrulanmamış) Per, 09 Kasım 2023 - 13:28

In reply to by Kaan Bogachan (doğrulanmamış)

Kaan birbirimizi kolay suçluyoruz hakikaten. Hainlik millete karşı olur. Vatan kavramını da aslında millete bağlı anlıyoruz. Sistem eleştirilebilir, düzeltilebilir, değiştirilebilir...

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.