Nesnesiz Bir Eylemdir Beklemek!
Ümit Yaşar Gözüm*
Sabır taşını zorlayanı da vardır, zamana bırakılanı da! Konu aşk ise uzun beklemelerin yarattığı yorgunluğu ancak farkındalıkla aşar insan. Nesnesi yoktur aslında beklemenin, ama öznesi hem de yakıcı bir öznesi vardır. İnsan zaman zaman durup kendine sormalı, beklemenin öznesi ve süjesi olmayı!
Bu bizim yaşama karşı duruşumuzu da gösteren bir tavırdır. Her beklemenin duygusal bir yanı olması elbette mümkün değildir. Ki, işte o beklentidir. Uzaklardaki amcanızdan mektup beklersiniz, uzak ildeki anne babadan harçlık beklersiniz, hatta Amerika'daki kayıp amcadan yüklü bir miras… Bunda insanın duygularını geliştirmenin çok ötesinde geren, duygunun maddeleşmesine yol açan bir durum vardır.
Biliyoruz ki, beklemek nesnesiz bir eylemdir ve maddeden ziyade ruhu coşturan ya da acıtan bir durumdur. Sırf bu yüzden beklentilerle beklemeleri birbirinden ayırt etmek gerekir. Ama nerede içi boşaltılmış kavramlar dünyasında çoğunluk deve yükü maddi değerin peşinde ancak bir şartla ki, kendisi çalışıp kazanmamak aksine, başkasının emeğinden, dişinden tırnağından arttırmış olduğu üzerinde bir beklenti saltanatı kurmak derdinde.
Beklemek melankolik bir hal değildir! Lakin iki yüzü vardır insanın; birisini kendisi görür, ötekini herkes. Neşe ve hüzün….
Beklemek bir bakışla gökyüzünde ayı bile ortasından bölecek keskin bir kılıca döner kimi zamanlar. Umutla beklediğimiz çağlarımız vardır bir de umuttan bile ümidi kestiğimiz yaşlarımız! Bir yarım ay düşer düşüncelerimizin orta yerine, öteki yüzü sen ol ve tamamla dercesine.
Onun gözleri bir ceylanın sürmeli gözlerindeki bakışlar kadar yumuşak düşer yüreğine. İçinden iyi bak gözlerine, unutma ki; onlar ışığın kaynağıdır diye seslenirsin. O duyar mı işitir mi yüreğindekileri öylesine beklersin!
Bir aşk halidir bir sarkaçta açan çiçeğin sürekli eksik parçası toprağa duyduğu özlem gibi aşağı asılması. İşte yaşamın bir yerinde hepimiz en az bir kez olsun asılmışızdır o sarkaçtan!
Bir de beklenilenin beklendiğinden habersiz olduğu durumlar vardır ki; ne hüzün vericidir her iki taraf için de! İşte sabır taşı olsa insan çatlar beklemekten denilen şey de tam bu haldir. Önce hissettiklerini hissedebildiğini bilmek ister, sonra karşılığının ne olduğunu! Ardından kocaman bir soru düşer aklın insanı yoran labirentlerine :
Özlemek mi zordur beklemek mi!
Her ikisi de tükenmeyecek bir sabır işidir. Birinin hancı ötekinin yolcu olması gerekir beklemek için!
Bu durumu çözmek bazen varoluş kadar zor gelir. İnsan kendini dinlerken bir uçurumun kıyısında olduğunu görmekten yorulur adeta. Ama bekleme umudun tanrısıdır! O hep bildiğini okur ve seninle kalır!
Sen sadece birini beklersin özlemle, umutla ama fark edersin ki, dünyanın bütün beklentileri çökmüştür üstüne. O zaman aşkın o kutsal toprağı terk ettiğini anlarsın. Duygunun maddeleştiği yerde, insan bir başka zalime döner yeryüzünde!
Ya dönülmez zamanın kıskacında helallik bekleyenlere ne demeli! Ara ara yolum mezarlıklara düştüğünde hatırlarım hak kavramının yüceliğini. Onun için de insan kendine dönmenin yollarını yine kendinde arayarak bulmalı. Göçüp gidenlerin yüzde kaçından yaşayanların bir helallik alamadan gittiğini, ya da kaçının hak kavramından habersiz çekip gittiğini!
İnsanı tanıdıkça, en güvenli limanın inancı olduğunu fark ettim. Biz genelde daraltılmış alanda paslaşanların algısının kurbanı oluruz. Öyle ki, toplum inançla imanı birbirine karıştırıp yeni ve katı bir iman oluşturmanın peşinde heder olup gider. Oysa bir inanç varlığıdır insan. O ruhunu yaratandan hak ettiği karşısında almanın derdinde olmadan, hakka saygı duyarak bir inanç varlığına dönüşmeyi yeğlemeli. O zaman yeni bir imana, ihtiyaç olmadığını anlar.
İnsanın son, günün tan vakti. Ne büyük çelişki tanrım! Ömrümüzün geçip gittiğinden midir nedir buralarda zamanın da tadı kalmadı. Belki bir gün yeniden kesişecek ayak izlerimiz, kim bilir. Belki de, sevgilinin ruhuna iyi gelmenin hazzıyla kavrulacağız. Güneş yeniden düşecek bir vadinin kadim toprağına. Belki de o toprağın bir parçası olacağız. Kimi sabahlara geç kalmış, kimilerine erken doğmuş olacağız.
İnsan bu; varlıkla yokluk arasında bir yerde, bir düş bahçesinde. Bir gülümsemenin ötekine kattığı mutluluğun parçası olmayı öğrenmeli önce. İyi olmalı, sadece iyilik dilemekle kalmamalı, iyilik dağıtmalı evrene. Başkalarının yaralarına da çare olmalı.
İşte öylesine iyiyim, biraz yokluğun, birazda öylesine sıradanlığın ruhumu örseleyen hallerindeyim! Ya da zamana erken doğmanın elde olmayan çaresizliği.
Sanki, yeniden geleceksin diye öteleyip duruyorum zamanı….
Beklemek güzeldir insanı, insan kardeşlerim! Bekleyin derim, ancak yeter ki o duygusal kavramını beklentiye dönüştürerek hiç etmeyelim!
Yorum
Kutlama
Üstat etkiliyici bir yazı yürekten kutluyorum. Nicelerinde sevgiyle buluşalım.
Yeni yorum ekle