Sanatın Belleği, Sanatçının Damıtılmış Eylemlerinin Kaydıdır!
Ümit Yaşar Gözüm
Hamasetten arınmış metinlere, ulaşmanın iki yolu vardır düşünen akıl için; ya sanatsal bir uslup ya da bilimin kurmaca dili. Bu metin aynı zamanda sanat ve edebiyat üzerinden bir ‘dil felsefesi’ denemesidir.
İnsanın belleğinde ideoloji ve inanç rotasına paralel ilerleyen bir yol daha vardır: Orada sloganlar zihnin derinlerinde yankılanır, metin ise anlamaya gebedir!
Kendini unutan sözcüklere ve ezberi bozulan zamana karşı bir dirençtir sanat! Sanatın belleği, toplumunkinden her zaman farklı birikimler barındırır. Kitleler doyum odaklıdır, sanat ise doyumsuzluk. Birisi güncel karmaşanın içerisinde sıradanlaşan algının kendisine sunduklarıyla yetinirken, sanat varoluş amacı doğrultusunda tükenmeyen estetik dinginliği sunar kitlelere.
Sanatçının öyküsü, içi umut dolu bir bohçayla çıktığı yolculuktur. Ki, yükü özgür düşler olduğundan yorgunluk nedir bilmez!
Düşlerimize mızrak saplayan bir avcıdır sanat. İster ki, biçime bürünsün algı! Kimin umurunda sanat ile insan arasındaki yokuş. Anlaşılmayan düşünce ve yaratıcı zekanın heba oluşudur. Kış artığı cehalete doğru tırmanan umutlar tutsaktır o ortamlarda. Sanatın bir dili olmalı henüz keşfedilmemiş, insanın yüreğine, kitlelerin ruhuna dokunan! Onu aramalı akademiya, o kanıtlarla seslenmeli sanatçı genç beyinlere!
Evrenin çevrenini sanatla kaplamalı, içini de düşünceyle! Ancak böylesi bir ortamda sanal gerçeklikten uzaklaşmış olur insan.‘ Sanat algısı ile algılatma sanatı’nın edebi metinlerin özüne sindirilmesi; dilin sıradanlaşan ve kullanım alanının sınırlanmasına karşı duruştur.
Çünkü, sanat algısı estetize edilmiş algıdır. Bir nesnenin bilinmeyen, görülmeyen kısımlarının zihnen tamamlanmasındaki yanılsamaları genellikle ortadan kaldırır.
‘Algılatma Sanatı’ ise, yazarın ve sanatçının becerisine bağlı olarak varlığını gösteren bir algılatma biçimidir. Bazı metinlerin okuru kendinden uzaklaştırması, aslında yazarın -ya da yazma deneyimi kazanmak isteyen bireyin- metne; edebi ve sanatsal teknik özelliklerinin üstünde bir ruh üfleyememiş olmasıdır.
Öyle ki: Algılatma Sanatı: Duşe’nin erkekliği öylesine kutsal gösterildi ki, yüz çocuk babası Piriamus’unkinden bile kutsaldı. Kutsal mekanların tavanlarının normal mekanlardan iki kat daha yüksek olması da bu algılatma sanatının işidir.
Bakmak ve görmek sanattaki büyük yol ayrımı! Şurası bir hakikat olarak karşımızda duruyor ki: Algının önceliklerini, önceden keşfedemeyiz. Ancak kitlelerin önceliklerini estetik ruha yönlendirmek suretiyle yaşamı kusursuz kılabiliriz. Eksikliğin göreceliliğine karşı, ortak bir dil yarattığımızda, estetik yoksunluğun bir görme kusuru olduğunu algılatabiliriz kitlelere!
Çünkü dağlara rüzgâr üfleyen güce adayarak, maddeye form kazandırıyor sanatçı! Düşünce ve Sanat, yaşamsal birikimi yönetmek için kullanacağımız temel argümanlardandır. Onun için eskimezler!
Kitle ile düşünen birey arasındaki ilişki: Birbirine dokunamayan kaldırım taşları gibi mesafelidir sanata! Hangi pencereden bakarsak bakalım eğreti duruyor sanatçı ve toplum. Birbirlerine etkisi ihanetinden büyük bir dalgalanma yaşamaktalar. Açık denizdeki dalgalar gibi sadece kıyıları ıslanıyor ikisinin de! Akla ziyan bir karşı duruş. Kiminin derdi ideoloji, kiminin önünde inancı; görünmez duvarlar örüyorlar aralarına!
Bu yanıyla insan, bir gece uykuya yatsak hep birlikte, ahenkli bir sabaha uyansak yenilenmiş olarak ruhlarımız demekten alamıyor kendini. Belki o zaman insan sanata yar olur, sanat yaşama ahenk katan merkez!
Sanatçı, estetik bir anlatım biçimi yakaladığında; eser teslimiyet ve nesnellik arasında gelgitler yaşar!
Eleştirmen ‘duyguların sanatçıyı yarattığını haykırır’, sanatçı; ‘aklım, yüreğim ve duyularım nerede’ diye sormaktan alamaz kendini! Peki bu algıda yanılan kim diye sorar izleyici. Gerçi natürel doğaçlamalar da sanat için, mitler de, aklın sonsuzluğu öğütleyen kurgu gücü de! O zaman hepimiz kendi sınırlarını test eden birer özneyiz diye haykırır akıl! Ve yaratmanın arkasında tek bir etken sebep arayanlara sormak lazım; boyayı biçimlendiren elini mi yok sayıyoruz sanatçının, yoksa fırçaya darbe gücü kazandıran enerjiyi mi!
Çünkü dengesiz bir dönüşüm olarak algılıyor sanatı kitle. Ve sizler dengesiz dönüşümü anlatmamı mı istiyorsunuz insan kardeşlerim: Renklerin suskunluğu, ölümün sessizliğidir tuvale düşen! Ortak kök, farklı yollar ve maddeye biçim kazandıran algı. Ya henüz çözemediğimiz maddenin sınırsızlığı ve asla farkında olmadığı sonsuz özgürlüğü hangi düşünsel zemine oturtacağız!
Oysa biliyor, görüyor ve hissediyoruz ki: Sanat biraz da malzemenin diliyle seslenir, izleyiciye, bazen bir çizgi olduğunu söyler, bazen bir tını, bazen de leke! Siyah için beyaz bir nokta olduğunu haykırır imge, bazen griye ok gibi saplanan saman sarısı. Lirik soyutlamalar, geniş renk parçaları, sezginin septik şüpheyi tetikleyen hezeyanları…
Hepsi sanatçının darmadağının çevreninde yarattığı ahenkli karmaşadır. Düşünce tarihi, nasıl ki, kaygıyı giderecek ‘şey’ler tarihiyse, sanat tarihi de insanın geleceğe iz bırakma telaşının tarihidir!
O halde unutulmaması gereken gerçek: Promete’nin zincirlerine karşı, kurgunun gücünü kullanır sanat. Kent duvarlarının kendi yüzüne ağlayan halinden desenler yaratan bir algı ister!
Gerçekliğe reddiye yazamayacak kadar zeki olmalı sanatçı. Ancak bir düş, düşün varlığını da hep yanında taşımalı! Gerçeğe başkasının perspektifinden bakan sanatçı, başkasının duyumlarıyla aldatılmayı kabul etmiş demektir!
Yaratma çabasındaki sanatçı; yalnız kurdun zor kışı gibi, aç ve tek başınadır! Öylesine bir yalnızlık ki, her sabah yenilenen ve gün bitiminde eserle bütünleşen bir varoluş biçimidir. Bir kartalın her yeni güne gökyüzünde süzülerek başladığı gibi başlar gün sanatçı için. Çünkü kartalın bildiği en güvenli tek yuva tünediği kayalıktır!
Kendini unutan sözcüklere ve ezberi bozulan zamana karşı bir dirençtir sanat! Sanatçı düşünürken yağmur bulutlarından ilham alır, üretirken doğadan el alır. Onun içindir; kitleler düşünceden çisil çisil kaçarken, sanatçının sağnak sağnak düşünce yağışı...
‘Sanatın Belleği’nden bahsederken, aslında onun sanatçı eylemlerinin damıtılmış özgün eserlerinden oluştuğunu söylemiş oluruz.
*Felsefeci,Yazar,Sanat Eleştirmeni
Zorbatv.dergi Genel Yönetmeni
Sanat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni
Yorum
Kutlama
Üstat önce kutlamak istiyorum. Ardından itiraf ediyorum yazılarınızla kendimi buluyorum. Sizi anlamak için sıradan olmayan aklıma şükrediyorum. Düşünsel tatmin için aklın beslenmesi gerek. Onu beslediginiz için teşekkürler.
Ağır bir konu iki kere…
Ağır bir konu iki kere okudum ama sikayetim yok. Baba cümleler. Sanatın zarif bahçelerinde insanı düşmeden yürüten bir düşünür. Sadece kutluyorum.
Teşekkür
Sevgili Gülin Demir
İronik yorum için ben teşekkür ederim. Bir yazarın okunması ve anlaşılması kadar tat veren ne olabilir ki evrende. Sıradan olmayan akıllara selam ve sevgi yolluyorum.
Sevgili İsimsiz konuğumuz, bu tür yorumlar karşısında benim tek söylemim Eyvallah. Sözü bitirmişsiniz, keşke bana da hükümsüz bir kapı bırakmış olsaydınız.
Sevginin, sanatın ve yazının aydınlığında buluşalım.
Yazı üzerine
Üstat bu yazınızı okuyunca epey bir düşündün. Sizi olmaktan neden vazgeçemiyorum diye. Nihayet buldum. Bir yazınızda okumuştum. Zekâ da diğer duyularımız gibidir tatmin edilmedikçe boşluğa düşer.
Düşmesin diye ciddi ciddi derinlere dalmayı öğrettiniz bana.
Yeni yorum ekle