
2.700 Yıllık Başarılı Beyin Ameliyatı Anadolu’dan
Eski İnsan Bilimi (Paleoantropoloji) - Prof. Dr. Erksin Güleç
İSKELETLER DİLE GELDİ
Röportaj: Murat Özsoy - Mayıs 1996
Prof. Dr. Erksin Güleç (1950)
-Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Fizik ve Paleoantropoloji Bölüm Başkanı ve öğretim üyesi
-Türkiye Omurgalı Fosil Yataklarının Araştırılması Projesi Başkanı
-Etiyopya Middle Awash Paleoantropoloji Projesi Bilim Kurulu üyesi
-Çandır Kazısı Başkanı
- Dünyada bilinen 2.700 yıllık tek başarılı beyin ameliyatı Anadolu’dan.
- Ünlü Frig Kralı Midas’ın kafatası, bebekken belirli bir sargılama yöntemiyle yumurta gibi arkaya doğru uzatılmış. Nedeni de, kralın asalet ve ayrıcalığını kolaylıkla herkes anlayabilsin, tanıyabilsin diye.
- Etiyopya’da katıldığım uluslararası kazı dünya kamuoyunda derin yankılar uyandırdı. Burada 4 milyon 400 bin yıl önce dik yürümeye uyum sağlamış ve insan çizgisinin başlangıcını oluşturmuş bir tür ortaya çıkarıldı.
- Bölüm Başkanı olduğunuz “Paleoantropoloji”nin sözcük anlamı nedir?
- “Eski İnsan Bilimi” demektir. İnsanın evrim sürecinde geçirdiği morfolojik değişiklikleri yani yapısal dış görünüşündeki değişiklikleri inceleyen bir bilim dalıdır. Bununla birlikte, yerleşik hayata geçmiş olan insanın görünüşünü araştırmak ve eski nüfus bilim açısından irdelemek de bir diğer konumuz.
- Siz, ünlü Frig Kralı Midas’ın Gordion’daki tümülüs mezarından elde edilen kafatası üzerinde çalışmalar yaptınız. Ne tür sonuçlara ulaştınız?
- Kral Midas’ın kafatasında son derece ilginç bir deformasyon görülüyor. Şöyle ki, Midas’ın bebekliğinde kafatası belirli bir sargılama yöntemiyle arkaya doğru uzatılmış; yani, büyürken özel bir şekil verilmiş ve kafatası yumurta şeklini almış.
- Gerekçesi ne olabilir bu “yumurta gibi kafatası”nın?
- Bunun nedeni, kralın asalet ve ayrıcalığını kolaylıkla herkes anlayabilsin, tanıyabilsin diyedir.
- Daha önceki Frig krallarının kafataslarında da benzeri bir deformasyon görülmüş mü?
- Maalesef bizim elimize ulaşan sadece Kral Midas’ın kafatası olduğu için diğerlerinde de benzeri bir deformasyon var mı bilemiyoruz. Ancak, bu yöntemi uygulayan pek çok başka toplum olmuş.
- O dönem Frig mezarlarında mezarın kime ait olduğunu belirten yazılı bir belge bırakılmadığına göre bu kafatasının Kral Midas’a ait olduğunu kesinlikle söyleyebilir misiniz?
- Ben bu kafatası üzerinde çok fazla çalışma yaptım. İlk çıkarıldığı zaman Amerikalılar tarafından çekilmiş resimleri ile elimizdeki kafatasının resimlerini karşılaştırdım ve elimizdeki kafatasının kazıdan elde edilen kafatası olduğu sonucuna vardım. Bu kafatasının Midas’a ait olabileceğini de şu şekilde çıkarabiliyoruz: Birincisi, kafatasının bulunduğu M-Tümülüsü diğer tümülüslerden çok daha büyük. İkincisi, tümülüste altın ve kıymetli eşyalar bulundu. Tahta oymacılığın son derece özenle yapılmış olması da bu tümülüsün önde gelen bir kişiye, dolayısıyla Kral Midas’a ait olabileceği sonucuna vardırıyor bizi.
- “Eski nüfus bilimi” konusunda ne tür çalışmalar yaptınız?
- Bu konuda değişik çalışmalarım oldu. Örneğin, “Normal dışı oluşumlar” alanında, eski beyin ameliyatlarını araştırdım. Bu çalışmam sonucu Anadolu’da Van Gölü kıyılarında yaşamış olan Urartularda çok özel bir “kafatası delgi ameliyatı” ortaya çıkardık. Delgi yöntemiyle hastanın kafatasında yan yana on üç delik açılarak küçük bir parça oluşturulmuş ve bu parça çıkarılmış. Bu ameliyat, büyük olasılıkla tedavi amacıyla yapılmış. Çünkü aynı mezarda hem kafatasının kendisini, hem de içinden çıkan parçayı bulduk. Demek ki, kafatasından çıkarılmış olan parça geriye tekrar yerleştirilmiş. Öldüğü zaman da kafatasındaki o parçayla birlikte gömülmüş. Çok özel bir durum bu.
- Bu kafatası delgi ameliyatı kaç yılına tarihleniyor?
- MÖ.7.yüzyılda yani bundan yaklaşık 2.700 yıl önce Urartular döneminde Van ilinin Dilkaya köyünde yapılmış bir ameliyat bu.
- Kafatasından ne büyüklükte bir parça çıkarılmış?
- Yaklaşık 2 cm uzunluğunda, 1 cm eninde ve on üç delikten oluşan bir parça çıkarılmış.
- Kafatası delgi ameliyatı sonrasında hasta yaşamış olabilir mi?
- Hastanın yaşadığını zannediyoruz, çünkü Almanya’da bu kafatası üzerinde doku analizi yapıldı ve az da olsa bir miktar yeni kemik dokusunun oluştuğunu gördük. Ameliyat sonrasında kafatasında yeni kemik dokusu oluşması o bireyin bir süre daha yaşadığının göstergesi.
- Bu tür “kafatası delgi ameliyatları” olağan mıdır geçmiş toplumlarda?
- Bu yönteme iyileştirme amacıyla pek başvurulmaz. Çünkü kafatası delgi ameliyatı son derece sakıncalı ve tehlikeli bir yöntemdir. Matkapla on üç delik açılmaktadır. Matkabın bu on üç seferden birinde bile beyin zarını delmesi hastayı öldürebilir. Tedavi amacıyla yapılan ameliyatlarda genellikle “kazıma” tekniği uygulanır. Van-Dilkaya Höyüğü’ndeki Urartu mezarlarından elde ettiğimiz söz konusu kafatasındaki delgi ameliyatı ise tedavi amacıyla yapılmış ve hasta bir süre yaşamış. Bu, dünyada şimdiye kadar bilinen tek başarılı kafatası delgi ameliyatıdır. On üç adet delik açılarak bireyin tekrar yaşama döndürülebildiği bilinen tek ameliyattır. Kafatasında birkaç delik açılarak yapılan ameliyatlarda bir süre yaşama olasılığı var, ancak bu kadar büyük bir ameliyattan sonra yaşamış ilk birey bizimki.
- Kafatası şu anda nerede bulunuyor?
- Bu kafatası Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Paleoantropoloji Bölümü laboratuarında bulunuyor.
- Konya çevresinde yaptığınız yüzey araştırması sonucu Anadolu’daki en eski yerleşim konusunda ne tür bulgular elde ettiniz?
- Anadolu’da şimdiye kadar bilinenin çok çok öncesinde yerleşim olduğunu saptadık. Şöyle ki, 900 bin yıl önce Anadolu’da “dik yürüyen insan”ın yerleştiğini ve yaşadığını saptamış bulunuyoruz. İnsanın atalarının ağaçta yaşadığını biliyoruz. Zamanımızdan 6 milyon yıl önce iklimin kuraklaşması, yeryüzünde ağaçlık ve ormanlık alanların azalmasına neden oldu. Dolayısıyla, ormanlık alanda yaşayan nüfus, artık yiyecek ihtiyacını karşılayamamaya başladı. Bu da insanın atalarını yer yaşamına itmiştir. Bu zorunluluk da insanoğlunun açık araziye uyum sağlamasını ve dik yürümesini sağlamıştır.
- İlk insanın ortaya çıktığı Afrika dışında, bilinen en eski insan yerleşimleri sıralamasında Anadolu kaçıncı sırada yer alıyor?
- İlk insan alet yapmasını bilen “becerikli insan”dır. Afrika’da ateşi bulan insan kuzeye göç etmeye başlamıştır. Yani ateşi kontrol edebilmesi insana daha soğuk alanlarda da yaşayabilme yetisini kazandırmıştır. Bu şekilde kuzeye göç eden insanların yerleşim birimlerine ilişkin birkaç yer biliyoruz. Pasifik’te Güney Doğu Asya’daki Jawa Adası’nda 1 milyon 800 bin yıl önce insan varlığı saptanmış. İkincisi, Gürcistan’da yine aynı dönemde, yani 1 milyon 800 bin yıl önce insan varlığı saptanmış. Üçüncüsü ise, 1 milyon yıl önce İsrail’de. Anadolu’da da 900 bin yıl önce insanlar yaşıyordu. Buna göre, Anadolu insanlık tarihi açısından Avrupa’dan da daha eski bir yerleşim yeri.
- İnsanlığın beşiği neresi?
- İlk insanın Afrika’da ortaya çıktığı kesin. Dik yürümeye uyum sağlayan en eski canlı 4 milyon 400 bin yıl önce Etiyopya’da bulundu. 4 milyon 400 bin yıl önce Afrika’da dik yürümeye uyum sağlayan canlıdan sonra “becerikli insan” ortaya çıkıyor ve 2 milyon 200 bin yıl önce çakıl taşından alet yapma becerisine sahip oluyor. Bu türdeki bir canlının o dönemde dünyada yaşayabileceği tek yer sıcaklığından ötürü Afrika. Kenya ve Etiyopya “insanlığın beşiği” olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla, insanın Afrika’da ortaya çıktığını ve daha sonraki bir aşamada yaklaşık 1 milyon 800 bin yıl önce artık kuzeye göç edebilecek duruma geldiğini biliyoruz. Çünkü ateşi kontrollü olarak kullanıyor ve doğaya karşı kendini koruyabilecek, yaşamını sürdürebilecek bir aşamaya gelmiş bulunuyor.
- Afrika’dan göç nasıl bir rota izledi?
- Göç, önce Kızıldeniz’e doğru, oradan İsrail’e, sonra da İskenderun ve Hatay’a kadar geldi. Buradan da Anadolu’nun kuzeybatısına doğru devam etti. O zamanlar Çanakkale Boğazı çok fazla derin değildi, göç buradan geçerek Avrupa’ya yöneldi. Diğer bir kol ise Ortadoğu üzerinden Uzakdoğu’ya ulaştı.
- Göçün temel nedeni neydi?
- O dönemde birinci neden neslini sürdürmek yani karnını doyurmak ve yeni yavrular yetiştirebilecek uygun ortamlar bulmak. Dolayısıyla kuzeye göç etmek bu açıdan son derece cazip. Çünkü bu yeni alanlarda daha önce yerleşim yok. Yani yeni gelenlerle rekabet edebilecek bir toplum yok.
- Değişik dillerin ortaya çıkması nasıl bir süreç izlemiş?
- Değişik diller büyük olasılıkla, insanların farklı yerlerde, farklı ekolojik ortamlarda ve kapalı bir sistemle uzun yıllar birbirlerinden izole toplumlar halinde yaşamalarından dolayı gelişmiş.
- Katıldığınız Etiyopya Kazısı bulguları “Eski İnsan Bilimi”ne nasıl bir açılım sağlamış oldu?
- Etiyopya’da geçtiğimiz dört yıldır son derece ilginç bir kazı yapılmakta. Bu kazı dünya kamuoyunda derin yankılar uyandırdı. Dünyanın önde gelen yayın organlarından CNN, NBC gibi çeşitli televizyon kanalları bu kazıya geniş yer ayırdı. The Economist gibi bir iktisat dergisinde bile bu kazıdan “Kayıp Halka Bulundu!” şeklinde söz edildi. Bu kazının son iki yılına ben de katıldım. Burada 4 milyon 400 bin yıl önce dik yürümeye uyum sağlamış ve insan çizgisinin başlangıcını oluşturmuş bir tür ortaya çıktı… Dik yürüme son derece önemli. Çünkü dik yürümeyle birlikte omurilik üzerinde kafatası dengede durmaya başlıyor. Kafatasının dengede durması sonucu, artık eğik bir baştaki kalın, ağır kas yapısına gereksinim duyulmuyor. Küçük bir kas sistemi bu kas sistemini dengede tutabildiğinden kafatası rahatlıkla büyüyebiliyor. Etiyopya kazılarında bulduğumuz canlının dik yürümeye uyum sağlamış olması bu açıdan son derece önemli. Böylece insan çizgisinin başlangıcı ortaya çıkarılmış oluyor. Böyle uluslararası bir kazıda bir Türk antropologu olarak görev almaktan ben son derece mutluluk duydum.
- İnsan organizmasının doğaya uyum sağlayabilmek için çeşitli şekilsel farklılıklar göstermesini örnekleyebilir misiniz?
- Afrika’da yaşamış ve insanın kökenini oluşturmuş türlerin büyük olasılıkla siyah derili olduklarını zannediyoruz. Çünkü Afrika’nın güneşine karşı organizmasını koruyabilmesi, insanın ancak ve ancak koyu renkli olması ile mümkündü. Daha sonra, kuzeye göç eden insanların deri renginin açılması gerekiyordu. Çünkü az güneş ışığını hemen emebilecek ve D-vitamini oluşturabilecek açık renkli bir deri yapısına sahip olması zorunluydu. Ayrıca, kuzeydeki sürekli kara karşı gözleri korumak için çekik göz oluşmuştur. Eskimolarda özellikle bu yapı görülür. Güneşten kendini doğal olarak korumak için gözdeki irisin sadece çok az bir kısmı ortaya çıkar.
- Kitap çalışmalarınızdan söz edebilir misiniz?
- Üzerinde çalıştığım ve bitirmekte olduğum iki kitabım var. “İskeletlerin Dili” adını vermeyi düşündüğüm birincisi, kazıdan çıkarılan iskeletlerin incelenmesini, yaşlandırılmasını ve kazı tekniklerini konu almaktadır. Diğeri ise, Anadolu’daki antropoloji çalışmalarını derlediğim, editörlüğünü yaptığım “Türkiye’de Antropoloji Biliminin Gelişimi” konulu bir kitap.
- “İskelet Bilimi” bize geçmiş toplumların yaşamı ile ilgili neler anlatabilir?
- Birçok kişinin düşündüğünün aksine, iskeletler değersiz kemik parçaları değildir. Tam tersine, iskeletler bize çok değerli bilgiler aktarabilir. Ölen şahıs kadın mıydı, erkek miydi? Kaç yaşında öldü? Kemiğe yansımış herhangi bir hastalığı var mıydı? Nasıl bir beslenme rejimi takip ediyorlardı. Toplum zengin mi, yoksa fakir miydi? Beslenme açısından yeterli besin bulabiliyorlar mıydı? Beslenme rejimleri karbonhidratlara mı dayalıydı, yoksa bir miktar protein de var mıydı? Kalsiyum açısından nasıldı?.. Tüm bu soruların cevaplarını iskeletler bize kesin biçimde verebilirler. Şimdiye kadar kazı yapılan antik kentlerden iskeletler atılmayıp bizlere verilmiş olsaydı, o toplumlar hakkında pek çok şey aydınlanmış olacaktı. Van-Dilkaya Höyüğü’nden elde ettiğimiz Urartu Dönemi’ne ait çok güzel bir iskelet serimiz var. Dolayısıyla, Urartuların kültürel etkinlikleri yanında biyolojik yapıları hakkında da son derece ilginç sonuçlara varmamız mümkün. “İskelet Bilimi” ile uğraşan bilim adamları için Anadolu son derece bakir bir alan. Çünkü Anadolu tüm varlığı süresince göç yolları üzerinde yer almış, üzerinde çok çeşitli etnik gruplar yaşamış. Onun için de toplumları bulmamız, birbirleriyle karşılaştırmamız, gelişim çizgilerini antropolojik açıdan irdelememiz için Anadolu bulunmaz bir bölge.
- Bir iskeletin, örneğin diş yapısını inceleyerek o bireyin beslenme rejimi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
- Beslenmesi ağırlıklı olarak tahıla dayalı insanların dişleri daha çabuk aşınır. Çünkü tahılın içine karışmış olan sert parçacıklardan dolayı dişlerde aşınma görülür. Tahılda bol bulunan karbonhidratların dişetiyle diş arasında bıraktığı artıklardan ötürü çürüme oranı ve dişetlerinin çekilme miktarı son derece artar… Öte yandan, hayvancılıkla uğraşan, protein ve kalsiyum alan insanların dişleri daha az aşınır ve çok sağlıklı olabilir. Örneğin deniz kenarında yaşamış insan grupları hem avcılık, hem balıkçılık, hem de tarım yaptığı için daha sağlıklıdır; çünkü dengeli beslenirler. Öte yandan, Orta Anadolu’ya baktığımız zaman, bir Bizans toplumunda örneğin Nevşehir yakınlarında Topaklı’da daha fakir bir toplum ve daha fazla tahıla dayalı bir gıda rejimi gözleniyor. Dolayısıyla, Bizans döneminde tahıl ağırlıklı beslenen Orta Anadolu insanı daha sağlıksızdır, sonucuna varabiliriz…
Röportaj: MURAT ÖZSOY - Mayıs 1996
Yorum
Murat Özsoy’un Pakeoantropoloji hk röportaj
Mükemmel sorular, mükemmel yanıtlar.
Murat hocam her zamanki ustalığını burada da göstermiş.
Çok şey öğrendim.
Emeği geçenleri kutluyorum.
İlk neyin ameliyatı
Benim bile anlatabildiğim bir ropörtaj olmuş.
Teşekkürler.
İSKELETLERİN DİLİ
Prof. Dr. Erksin Güleç'in İSKELETLERİN DİLİ kitabını araştırdım. Henüz çıkmamış. Kitap basılmış olsa hemen sipariş verecektim. Bundan sonra Prof. Dr. Erksin Güleç'in makalelerini takip edeceğim.
Murat Bey, Prof. Dr. Erksin Güleç'in çalışmalarının farkında olmamı sağladığınız için teşekkür ederim. Saygılarımla.
2700 Yıllık Başarılı Beyin Ameliyatı Anadolu'dan
Çok aydınlatıcı bilgiler ile dolu bir yazı. Büyük ilgi ile okuduk.
Teşekkür ediyor ve yazarı kutluyoruz.
Yeni yorum ekle