Futbolun,
modern sanatın,
Katalonya’nın başkenti
BARSELONA
Murat Özsoy
KAPKAÇÇI VE “HAŞ?”
Çepeçevre revaklarla donanmış Kraliyet Meydanı Plaza Real’deyiz. İspanya’nın, Katalonya’nın, Barselona’nın en güzel meydanlarından biri olarak ünlenmiş Real. Ortadaki havuzun çevresine ünlü Katalan sanatçı Gaudi’nin tasarladığı sokak lambaları yerleştirilmiş. Ziyadesiyle etkileyici. Bir banka oturuyoruz.
Öğlen sıcağında şarap şişelerini lıkır lıkır deviren alkol düşkünü vatandaşların birbirleriyle bağırtılı, çağırtılı konuşmalarını izlediğimiz sırada sağımızdan bir elin, hemen yanımızda, bankın üzerinde duran video kamera çantamıza doğru süzüldüğünü fark ediyoruz. Başımızı çevirmemizle, ceketini omzuna atmış kirli sakallı biriyle burun buruna gelivermemiz bir oluyor.
Adam sözsüz iletişimin dâhisi; parmağını dudaklarına götürüp susun işareti yapıyor ve çantayı yerine bırakacağını yine hareketlerle ifade ediyor. Doğrusu, dediğini de yapıyor. Çantayı bırakıp inanılmaz bir soğukkanlılıkla ağır ağır meydanın köşesinde kayboluyor. Son derece sıradan, gündelik bir iş yaptığı her halinden belli. Benzeri denemeleri, turistlerin yoğun olduğu yerlerde her gün kim bilir kaç kez yineliyordu. Omzundaki ceket de çalınan malın üzerine sarılıverecek bir “iş aksesuarı” olsa gerek diye düşünüyoruz. Öyle ya minareyi çalanın kılıfını da hazırlamasından doğal ne olabilir ki.
Bu derece fütursuz kapkaççılığın hayreti içindeyiz. Yandaki bankta oturan gençlerle göz göze geliyoruz. İçlerinden biri “Haş?” deyip soran bakışlarla süzüyor bizi. “Pardon?” diyorum. Yanıt sabırsız, “Haşhaş ister misin, haşhaş?” diye üsteliyor bu kez. Başımızı iki yana sallayıp uzaklaşıyoruz. Anlıyoruz ki, meydanda türlü çeşitli yeraltı faaliyetleri yerüstünde ve güpegündüz icra ediliyor. “Barselona’nın en güzel meydanlarından biri” olarak anılan Real Meydanı’ndan ayrılıyoruz. Meydanda polis arabalarının sürekli turlama nedenini kendi deneyimlerimizle artık daha iyi kavramış durumdayız.
1992 Olimpiyat Oyunlarının Barselona’da düzenlenmiş olması, kentin kaderini inanılmaz ölçüde değiştirmiş. Beş milyonluk nüfusuyla Barselona İspanya’nın ikinci büyük kenti ve önde gelen limanı. İspanya’nın sanayi üretiminin beşte birini bu sevimli kent üstlenmiş durumda. Barselona Üniversitesi İspanya’nın en önemli bilim kurumları arasında anılıyor.
İspanya’nın stratejik konumu ve doğal kaynaklarının efsanevi zenginliği, yetmiş iki milleti asırlardan beri bu ülkeye çekmiş. Romalılar yollarını, sulama kanallarını, su kemerlerini ve dilini getirmiş. Araplar Rönesans’ın temelini oluşturan sanatın, bilimin, felsefenin taşıyıcısı olmuşlar. Uzun süre Roma İmparatorluğu’nun hegemonyası altında kalmış olan kenti, 700’lü yılların başlarından itibaren sekiz asır boyunca Araplar yönetmiş.
1492’de Müslüman ve Yahudi vatandaşların İspanya’dan resmen kovulma kararı alınınca can derdine düşen binlerce Barselonalı bir gecede Hıristiyanlığı kabul etmek zorunda kalmış.
DON KİŞOT’UN YAZARI CERVANTES OSMANLI’YA KARŞI
Ortaçağda Barselona, Akdeniz kıyısında çok önemli bir ticaret kentidir. 1492’de Amerika kıtası keşfedilince ticaretin merkezi Akdeniz’den Atlantik’e kayar, kent eski önemini yitirir.
Amerika’nın keşfi, 1500’lü yılların İspanya’sını muazzam güçlü bir imparatorluk haline getirir. Bu sayede, Hollanda’dan Belçika’ya, Avusturya’dan Almanya’ya ve Amerika’daki sömürgelere dek uzanan dev bir güç haline gelir İspanya.
1500’lü yıllara dönüp İspanyol savaş gemilerinin içine şöyle bir göz atacak olsak karşımıza ilginç mi ilginç bir kişi çıkacaktır. Nişanlısı Dulsine’nin ilgisini çekebilmek için çırpınan Don Kişot’un maceralarını kaleme alan İspanya’nın en ünlü yazarı Cervantes. Kendi yaşamı da başlı başına bir roman konusu olabilecek Cervantes, parasız bir doktorun oğludur. Çaresizlikten askerlik mesleğini seçer.
1571 İnebahtı Deniz Savaşı’nda sol elini kaybeder. Türklere karşı katıldığı muharebelerden sonra 1575’te İspanya’ya dönerken Osmanlı kadırgası tarafından tutsak alınır. Cezayir’de beş yıllık tutsaklık sonrasında İspanya’ya dönebilir. Yoksullara yardım işinde görev alır, ancak iki kez zimmetine para geçirme suçundan tutuklanır. Eseri “Don Kişot” ise 1500’lü yıllar İspanya’sının gerçekçi bir tanığıdır: Güvenilmez han sahipleri, namussuz uşaklar, saldırgan çobanlar, gururlu köylüler...
“İspanya’nın Paris’i” olarak anılan Barselona, kalabalık ve gürültülü bir kent görünümünde. 1950li ve 60lı yıllarda kırsal kesimden göç nedeniyle kent aşırı büyür. Sorunlar ortaya çıkınca da hoşnutsuzlar kenti terk etmeye başlar.
Bulvar anlamına gelen La Rambla’da Luis Armstrong’un kuklasını oynatıyorlar. Sprey boyayla, kaldırım üzerinde resim yapan gençlere rastlıyoruz. Spreyden çıkan kimyasal maddelerden korunmak için ağızlarına maske, ellerine eldiven takmış gençler diz çökmüş vaziyette “kaldırım sanatı” icra ediyorlar. “Seks Müzesi” afişi çarpıyor gözümüze. Kafelerde oturup gitar çalan gençler görüyoruz. Sokak ortasında nefis tango gösterileri yapan bir çiftle karşılaşıyoruz. Barselonalılar dövmeye hayli meraklı olsalar gerek ki, “Dövme yapılır” ilanlarına sıkça rast geliyoruz cadde boyunca.
La Rambla sonundaki Port Vell limanını Kristof Kolomb’un kocaman bir heykeli süslüyor. Limanın az ötesinde son derece modern bir alışveriş merkezi yükseliyor. F.C.Barcelona Futbol Kulübü’nün flaması hemen her hediyelik eşya dükkânı vitrininin demirbaşı sanki. Bir ayakkabıcı vitrinindeki insan boyundaki sandalet de hayli etkileyiciydi doğrusu.
Meydanda, yönetmen Spielberg tarafından tasarlanmış dev bir dinozor maketi, çığlığı andıran homurtular çıkararak kafasını ve kuyruğunu sallayıp duruyor, dilini oynatıyor, zaman zaman da iki ayağı üzerinde dikilip izleyenleri dehşete düşürme provaları yapıyordu.
FRANCO DÖNEMİNDE KATALANCAYA PARA CEZASI
1936 yılında başlayıp üç acımasız yıl boyunca süren İspanya İç Savaşı’nın galibi General Franco’dur. 1975’te ölümüne dek, Franco ülkeyi otuz altı yıl süreyle demir yumrukla yönetir. İç savaş sırasında Franco karşıtı güçlerin kalesi olan Barselona, Franco’yu destekleyen İtalyan hava kuvvetleri tarafından şiddetle bombalanır ve ciddi zarar görür.
Katalonya’nın merkezi Barselona’nın çilesi iç savaş sonrasında da bitmemiştir. Çünkü Franco’nun savaştığı Cumhuriyetçileri desteklemiştir kent. Bunun intikamı alınacaktır. Üstelik Barselonalılar, kendilerini İspanyol değil Katalan olarak tanımlamaktadırlar. Katalan halkının kültürü ve gelenekleri İspanyollarınkine benzememektedir. Dahası, Katalanların anadili de farklıdır, Katalanca konuşmaktadırlar. Tüm bunlar, Franco’ya göre affedilmez suçlardır. Franco döneminde, sokakta Katalanca konuşanlara para cezası verilmesi son derece olağan bir uygulama haline gelir.
Ne zaman ki diktatör ölür, Katalanca ülkenin resmi dillerinden biri statüsünü yeniden kazanır. Artık sokak isimlerinin çoğu Katalan dilindedir. Barselona’da gezdiğimiz tüm müzelerde, açıklamaların hem İspanyolca hem de Katalan dilinde oluşu dikkatimizi çekiyor. Dünyada dokuz milyon insan konuşuyor olsa da Katalanca Barselonalılar için çok önemli.
İş yaşamındaki ciddiyetleri nedeniyle Katalanlara “Güney Avrupa’nın Protestanları” yakıştırması da yapılıyor. Vatandaş sabah erken kalkabilsin diye bar ve restoranlar erkenden kapanıyor. Katalanların gurur duydukları şeylerin başında, Sagrada Familia (Kutsal Aile) Bazilikası’nın modernist mimarı Gaudi ile Barselona Futbol Kulübü geliyor.
GOL YEDİKÇE SEVİNEN KALECİ
Katalan Barselona ile İspanyol Madrid arasındaki bitmez tükenmez rekabet futbolda zirvesine çıkmış. İş o hale gelmiş ki, örneğin, İspanyol takımı Real Madrid ile İtalyan takımı Milan’ın, Barselona Stadyumu’nda yaptıkları maçta İtalyanların İspanyollara attığı her golde Barselonalı seyirciler sevinç çığlıklarıyla havai fişekler atmış ve tüm kent İtalyanların zaferini kutlamış.
Bu olay, İspanya sınırları içinde yaşamalarına karşın, Katalanların kendilerini kesinkes İspanyol görmediklerinin en somut göstergelerinden biri olsa gerek. Attığı golleri Katalan kimliğinin ifadesi olarak gören Barselona Futbol Kulübü, zaman zaman merkezi otorite tarafından ya kapatılmış ya da en iyi oyuncularını Real Madrid’le paylaşmaya zorlanmış.
Yıl 1943... Barselona ve Madrid arasındaki kupa maçı öncesinde diktatör Franco, Madrid’in “kazandırılacağı” emrini verir. Emir demiri kestiğinden çaresiz şike kabullenilir ve Barselona takımı, maçı 11-1 kaybeder. Buna karşın Franco küplere biner ve diktatörün şike emrini yerine getirip on bir gol yemiş olmasına karşın Barselona kalecisini cezalandırır.
Neden mi? Çünkü Madrid’in golleri ardından, golü yiyen Barselona kalecisi sevinç gösterilerinde bulunmuş ve işin içinde iş olduğu, şike yapıldığı herkes tarafından ayan beyan anlaşılmış. Bu cesur kaleciye Franco’nun verdiği ceza ömür boyu sahalardan men olmuş.
Dünya futbolunda benzeri görülmemiş bir durum da 1951 yılında ortaya çıkmış. Kubala adlı futbolcuyu kadrosuna alan Barselona inanılmaz bir güce ulaşmış. Diktatörlüğün yoğun tehditleri karşısında pes eden Barselona takımı, Kubala’yı Real Madrid’le paylaşmak zorunda kalmış. Sonuç olarak, Kubala’nın, bir hafta Barselona’da, öteki hafta Real Madrid’de oynaması gibi dünya futbol tarihinde benzeri görülmemiş bir skandal yaşanmış.
Franko ülkeyi 3-F ile yönettiğini söylemiştir: Futbol, Flâmenko ve Fiesta… Ancak, bu üç alanın hepsi de muhalifleri tarafından Franco’ya karşı bir direniş platformuna dönüştürülür. Futbol alanındaki muhalefet, yalnızca Barselona Futbol Kulübü’nün maçlarında değil, diğer karşılaşmalarda da kendini açığa vurur. “Franco’nun takımı” olarak bilinen Real Madrid'le, solcu tanınan Atletico Madrid arasındaki karşılaşmalarsa tam bir hesaplaşma havasında geçer.
Barselona Futbol Kulübü inanılmaz bir sevgi çemberiyle kuşatılmış durumda. Yeni doğan bebeklerin, doğumdan daha birkaç saat geçmeden kulübe üye yapılması ne derece doğalsa, kulüp üyeliğinin babadan oğla miras yoluyla geçmesi de o kadar olağan karşılanmakta. Barselona Futbol Kulübü’nün her maçı için kulüp üyelerinden seksen bininin stadyumdaki yeri önceden ayrılmakta. Franco diktatörlüğünün son yıllarında kulüp tam anlamıyla “özgürlüğün sembolü” haline gelir. O yıllarda, yasaklanmış olan Katalan bayrağı yerine, her yerde Barselona Futbol Kulübü’nün bayrakları siyasal amaçlarla dalgalandırılır olmuştur.
İktidara geldiği 1939 yılından beri Katalonya’nın merkezi Barselona’yı baskı altında tutan Franco yönetimine karşı yapılabilecek en ciddi politik çıkış, İspanyol Real Madrid’i futbol sahasında yenmektir. İşte, tüm bu faktörler bir araya gelince, Barselona’nın en çok ziyaret edilen müzesinin, Picasso Müzesi’nden sonra Barselona Futbol Kulübü Müzesi olması hiç mi hiç şaşırtmıyor insanı.
“KİM Kİ CANALETAS ÇEŞMESİ’NDEN SU İÇER”
Kentin en hareketli caddesi La Rambla boyunca, kuş ve çiçek satıcılarından bin bir çeşit pantomimciye kadar her türlü aktiviteyle burun buruna geliyoruz. Katalonya Meydanı’ndan başlayıp deniz kenarında parmağıyla uzakları gösteren Kristof Kolomb heykeline dek uzanan bu upuzun bulvarı Somerset Maugham, “dünyanın en güzeli” olarak tanımlamış.
Efsane dermiş ki, “kim ki Canaletas Çeşmesi’nden su içer, hayatının sonuna kadar Barselona’da yaşayacaktır.”. Biz de efsaneye kulak verip çeşmeden sular içiyoruz ama, durun bakalım, kader bizi bir daha ne zaman bu kente getirip hayatımızın sonuna dek burada yaşatacak! Çeşmenin suyunu tadan milyonlarca turistten hangi birine Barselona kucak açabilecektir o da hayli düşündürücü doğrusu.
La Rambla’da, yerdeki bir mozaik resim dikkatimizi çekiyor. Ünlü İspanyol ressam Miro’nun tablosu. Binlerce insan bu kaldırımları arşınlarken Miro’nun eserinin üzerinden geçip gidiyor ama bunların kaçı o mahşeri kalabalıkta nereye bastığının farkındadır bilinmez.
Yorum
Çok güzel bir yazı,…
Çok güzel bir yazı, tebrikler Murat.
Murat Özsoy-Barselona gezi yazısı
Çok güzel ve bilgilendirici bir yazı olmuş.Barselona ziyaretimi kayıp bir ziyaret olarak niteleyişimin gerçek olduğunu gördüm.Dilerim sadece Barselona'ya ait bir gezi ile bu güzellikleri tekrar görebilirim.Murat başarılar diliyorum.Nice güzellikleri paylaşmaya..
Barselona
Sevgili Hocam Cok guzel anlatmissiniz Sevgi ve Selamlar
Barselona
Sevgili Hocam Cok guzel anlatmissiniz Sevgi ve Selamlar
Barselona
Sevgili Hocam Cok guzel anlatmissiniz Sevgi ve Selamlar
Murat Özsoy"un yazısı
İlgiyle okudum. Usta işi bir gezi yazısı, her zaman olduğu gibi, kalemine sağlık sevgili Murat.
İyi geziler...
Barselona
Harika bir anlatım.
Gidip görmüş gibi olduk.
Çok teşekkürler.
Sürükleyici
Okumaya başladığınızda bırakamayacağınız türden bir gezi yazısı daha.
Barselona
Güzel bilgiler paylaşmışısınız, teşekkürler
Barselona
Çok güzel anlatıyorsunuz Murat bey. Kaleminize sağlık.
Barselona
Halen görememiş olmanın sıkıntısı ile gidip görmüş gibi oldum diyeceğim ama sizin rehberliğinizde Barselona’yı gezmeyi çok isterim.
Katalonya
Murat Özsoy'un Barselona şehrinin günlük yaşam atmosferi, meydanları, bulvarları, tarihi-coğrafyası, tanınmış şahsiyetleri, mimarisi, hatta Osmanlı ile bağlantısını şiirsel bir şekilde deneyimli bir tur rehberinin anlatımı ile daha ilk satırlarda sürükleyici bir serüvenle başlıyor, az sonrasında merak uyandırarak devam edip okuyucuyu heyecanlandırıyor, kendine pür dikkat bağlıyor.
Bu güzel sunum karşısında şapkamı gülümseyerek çıkartıyor ve Murat Özsoy'u selamlıyorum.
Yeni yorum ekle