
Sözcüklerin ve Gelinciklerin kardeşi: Engin Turgut!
Söyleşi: Eser Ceran Erdi
‘’Bu dizeleri
Ben yazmadım
Kalbim yazdı
Yaşasın
Seslerin kardeşliği’’
Eylül, 2024’ de Pikaresk Yayınevi’ nden çıkan son kitabı ‘’Hasret Dersleri’’ adlı son şiir
kitabı için bir araya gelerek şair Engin Turgut’ la kısa bir söyleşi gerçekleştirdik. Söyleşi
Hayal Dergisi, Ocak 2025 sayısında yayımlandı. Ancak söyleşiyi okumadan önce gelin biraz
kıymetli şairimizden bahsedelim.
‘’Aslında uzun şiirler yazmıyorum.
Marksist bir dünya görüşüne yaslansam da şiir benden neyi,
nasıl yazacağımı ilk dizeden itibaren belli eder.
Şiirlerimi yazarken şiirin hayatına karışmam.’’
Çağdaş Türk şiirimizin yaşayan önemli temsilcilerinden Engin Turgut, adı gibidir hayata
bakışı, ruhu, sevgisi, dostluğu, kullandığı dili, kelimeleri, zarafeti… İçinde yaramaz bir çocuk
taşır sanki, muzip gülümsemesiyle ısıtır insanın içini, sözcüklere can vermektir işi, nedendir
biraz tedirgindir kalabalıklarda ama sevgi nehri akıtır gözleri, yemyeşil ağaçlarla dolsun taşsın
ister her yer. Şiir hayatı olmuş, hayatı şiirlerindedir Engin Turgut’un.
Kitaplarını okurken nehir gibi ardı ardına akan kelimelerinin hızına yetişmek güçtür, zeka
taşar her dizesinden, imgeler diyarında başını döndürür okuyucunun. ‘’Sadece ve sadece
içinde saklı bir bahçe gibi duran şiirini yazmak ister, şair Rilkeye hayran, şiirin bir bakış,
davranış, eda, hal, çalışılan bir an duygusunun kalpten çıktığına, kalben yazıldığına ve kalbe
seslendiğini iyi bilir” diyerek de tanımlamıştır kendisini Tayf adlı kitabında.
Kadıköy gelir aklınıza Engin Turgut denilince, anason kokulu rüzgar eser ansızın, mavilikte
süzülürken martılar, biraz sohbet edin onunla, sanki saatler engin deniz, bir İstanbul
beyazlığında…
Birçok kitap tanıtım yazıları da kaleme almış şairimiz aynı zamanda renklere de hayat vererek
ruhundan sel olup akanları resmeden duygu yüklü bir ressamdır.
‘’Hayatın dilini aşk olana çevirerek yaşadım.
Yeryüzüne yeniden gelsem yine Engin Turgut olmak isterdim.’’
“Hasret Dersleri ” Kitabı Üzerine Engin Turgut'la Kısa Söyleşi
Yeni şiir kitabınız ‘’Hasret Dersleri‘’ 16. kitabınız. Son yayınlanan kitabınızdan beş yıl
sonra sürpriz şekilde ortaya çıktı. Bu kitaptaki şiirleri yazmaya başlama fikrinizin nasıl
oluştuğuyla ilgili nasıl bir süreçten geçtiğinizden biraz bahsedebilir misiniz? Yazmaya
başlamadan önce kendinizde ne gibi engellerle karşılaştınız? Beklemediğiniz halde hangi
parçalar ya da duygular bir arada anlam kazanmış gibi hissettirdi ve kitap dosyası
haline getirdiniz?
Şöyle oluştu galiba? Bir gün hasret, hayret, hayal, hayat dersleri diye düşünüp dururken Adil
İzci bana yıllar önce “sevgili Engin haiku yazar mısın şöyle sekiz on tane falan” demesi
enteresandır, daha sonra Sina Akyol çok severim. Bir gün kendisiyle söyleşimde bile
dediydim “Yahu bir böyle kısa kelimelerle şiire nasıl yolculuk edebilirim” diye? Bu arada
enfes bir şiir kitabı okudum Kenan Sarıalioğlu dostumdan. O şiirlerini eksilterek farklı bir
sesle yazmış. Hah dedim Engin sen ki uzun dizeler ve imge delisiydin, aslında her koldan,
şiirin her biçimsel yanını kullanarak şiir yazabilirsin, hadi şimdi biraz da böyle savrulmayı bir
kenara bırakarak her zaman olduğu gibi içindekileri engin olana söylet bakalım ortaya ne
çıkacak? Oysa toplu şiirlerim “Yolluk” orada beni bekliyordu. Çok ilginç aslında, bu kitabım
araya sıkışmadı, belki de canım Tütü var bu kitapta. Belki de bana emanet edilen
unutamadığım, belki de keşke yaşamasaydım dediğim aşk duygusu? Şiir üzerine sorular
sormak kolay gibi gelse de her cevap biraz kaçamak ve kendisini ele veren ama üstü örtük bir
yolculuğa götürebilir bir şairi. Bu konuda ne söylesem tastamam bir netlik olamayacak
sanırım. Kısacası aslolan kaynak şiirin ta kendisi olsa gerektir. Kara bir melankoli duygusuyla
oluşmadı bu kitabım elbette ama Karamel adında 20 yıllık bilge bir kedimiz var. O konuştu
ben yazdım…
Bildiğimiz üzere ağırlıklı olarak uzun dizelerden oluşan şiirler yazıyorsunuz.
Kitabınızdaki şiirlerin parçalara ayrılıp numaralandırılması konusuna değinmek
istiyorum. Bu karar nasıl ortaya çıktı? Biçimin neleri barındıracak kadar geniş
olduğunu, neleri barındıramadığını ve bu yeni şiirleri oluşturma sürecinde ne tür
zorluklar ya da farkındalıklar ortaya çıktığını ve size nasıl hissettirdiğini merak
ediyorum.
Aslında bu sorunun cevabı az önceki cümlelerimin içinde saklı kalmış olabilir. Şiirin çok
sesli, çok yüzlü, bin gözlü yaşayan bir hayvan olduğunu Fazıl Hüsnü Dağlarca söylemiş
miydi? Söylemiştir. Söylemediyse söylemeliydim. Aslında uzun şiirler yazmıyorum.
Marksist bir dünya görüşüne yaslansam da şiir benden neyi, nasıl yazacağımı ilk dizeden
itibaren belli eder. Şiirlerimi yazarken şiirin hayatına karışmam. Şiir yazanların iyi şairler
okulu olmalı, bu konuda çok şanslıyım. Sorunuz benim için son derece önemli. Kitabımın
numaralandırılması matah bir şey değil. Her şair bunu mutlaka denemiştir. Kedimin gözlerine
baktım. Artık o bir bilgeydi, her davranışı hayatı işaret ediyordu. Beni sev, mamamı ver,
tuvaletimi temiz tut ve beni özgür bırak! Kısacası şiir çocuk gibidir, ilgi ve bağlılık bekler. Bu
sorunuzu şöyle cevaplamak isterdim: Belki de daha önceki hayatımda bir kediydim. Şiir bir
ses miydi bilmiyorum? Sadece miyavladım…
Sizce Engin Turgut şiiri ne kadar otobiyografik?
Sahici, hakiki, kalben sorular bunlar. Teşekkür ederim. Akademik sorulardan nefret ederim,
kuramsal dil hoşuma gitmiyor, neden biliyor musunuz? Hayatın kendi diyalektiği hala haklı
ve gerçeküstü bir dili var. Hayatın kendi dili hınzır olsa da soyut ve tertemiz akıyor
önümüzden. Hayat karmaşık değil. Hayatın dilini aşk olana çevirerek yaşadım. Yeryüzüne
yeniden gelsem yine Engin Turgut olmak isterdim. Kendim olmak biraz üzücü olsa da vaz
geçmem o çocuk yanımdan. Sevgili şiir kardeşim Eser Ceran Erdi çünkü insan büyüdükçe
kirleniyor. İnsan yavrusu saflığını yitirmemeli. Yoksa bırakın sanat üretmeyi sadece yaşayan
bir ‘ölü’ olarak kalır, öyle değil midir? Engin oldum. Gönül oldum. Yine de bu dünya çıkmaz
sokak. “Üzgün Kediler Gazeli” şiirine sormak lazım. Kara bir melhem sürdüm gözümün
üzerine. Kediler ölürken saklanır. Hayvanlar alemi ilginçtir. Kuğular ölürken şarkı söyler.
Engin Turgut on yaşından beri bir kulağından çok çekmiştir. Öbür kulağı ise şiir olmayanı hiç duymaz. Kısacası şiirlerini hissederek, sezgi diliyle yazar. Karamel kızım neredesin,
yaman ve aman bir soru karşısında bocalıyorum…
Onsuz bir şiiri eksik bulduğunuz bir nitelik, bir durum, bir an var mı? Ya da tam tersi -
bir şiirinizi başarılı bulmanız için neye sahip olması ya da neyi başarması gerekir?
Tuzak bir soru bu? Onsuz olan hiçbir şey yok ki? O kim? Bir şair her şiirini sadece birine ya
da bir şeye yazıyorsa o mektup olsun. O, Tanrı olabilir. Eşi olablir. Sevdiği, aşık olduğu bir
nesne bile olabilir. Bu konuda Sabahattin Ali kitabını okuyunuz. Orada eşinin serzenişi var.
Mısır uygarlığından beri deforme olmayan, değişmeyen, aynı kalan kedi ırkına soralım. Bu
sorunun cevabını sokakların, evlerin, sır olanın efendisine soralım: Kedilere soralım. Kimi
cevaplar kedi sırrıdır. Bir şiiriniz eksikse kediler tamamlar. Özgür olan her şey muhteşemdir.
Çocukluğunuzda hatırladığınız, yetişkin bir insan olarak sanatla iç içe olacağınızın, şiir
Yazacağınızın, resim yapacağınızın habercisi olduğunu düşündüğünüz bir imge, an, anı,
kısacık bir his, hikaye, anekdot var mı?
Olmaz mı? Yaşım 17 ya da 18 falandı. Duygu Asena’ya aşık olmuştum. Yıllar sonra
Amerikan hastanesinde o merdiven dört basamak yukarıda, ben dört merdiven aşağıda öyle
öyle bir tuhaf bakakaldık birbirimize. Yaşça benden büyük müydü? Önemli miydi? Benim
kendisine aşık olduğumu bilirdi, hissederdi. O anı bende felaket bir acıdır. Kanser tedavisi
görüyormuş. Ben mi? Kolonoskopi, endoskopi falan? Vesveseli bir yanım vardır, evhamlı.
Sanki biraz Müjdat Gezen takıntısı. Eşim yanımda o günlerde. O kadar çok anlatacağım
hikayeler var ki? Buralara sığmaz! Kedi yaşındaydım o zamanlar…
Sizce şair kime denmelidir?
Kimseye? Şair olmak kolay mı sanıyorsunuz? Çok az kişi var elbette. O çok az kişiyi
söylemek haddime düşmez! Mesela bir kitabı vardır, bir tek kitabı çıkmıştır, bana göre şairdir.
Fakat en az on kitabı çıkmıştır fakat sadece şarkı sözü yazarı bile değildir. Yinelemeliyim:
Şair olmak, ressam olmak, müzisyen olmak, gerçekten bir oyuncu olmak, heykelci olmak,
sinemacı olmak, kısacası insan olmak ne güzel şey. Sonra yeteneği varsa şiiri de gelsin! Ben
her şairi pek sevmem. Şehir efsanesi olmayan bir gerçeği burada hemen söylemeliyim:
Mesela Dağlarca genç bir kardeşimize soruyor ne iş yapıyorsunuz diye? “Şairim” deyince
bastonuyla kovaladığını yeryüzündeki güvercinler bile bilir. “Ben 90 yaşına geldim kendime
şair dedirtmiyorum” adeta ‘beni delirtmeyin’ demesi bana göre alkışlanacak bir davranış
ama kovalaması ise hiç hoş değil elbette! Şair zor bulunur, her ‘şiir yazarı’ şair değildir.
Maksat gıcıklık olsun diye değil, şiir yoktur belki de kedilerin sesi vardır diye espri
yapmayacağım. Fakat hayvanlar alemi şu anda insan ırkından bin kat ileridedir. Hiçbir hayvan
vergi kaçırmamış, yakınlarına tecavüz etmemiş, eşlerini öldürmemiş, vefa ve merhamet dolu,
utanmayı bilen en yakın komşum olurlar. Bence şair kime denmelidir, inan ki bilmiyorum?
Şiir eleştirmenleri de kalmadı zaten, kalanlar da eleştirmen falan değil. Zaman denilen bir
usta var, belki de kıymetli cevabı o verebilir. Belki de kediler, bilir bunun cevabını diye,
sordum: Avucuma sığındı, hiçbir şey söylemedi, biraz hüzünlü, bulutlu, yüzüme şaşkın bir
ifadeyle baktı baktı, uzun uzun baktı ve kalktı gitti...
Yorum
Engin Turgut ve Hasret Dersleri söyleşi Eser Ceran Erdi
Şair ve ressam Engin Turgut'un "Hasret Dersleri" son şiir kitabı üzerine Şair Eser Ceran Erdi söyleşisini keyifle okudum.
Kutluyorum sizleri değerli şiir dostlarım. Saygıyla selamlar.
Eser Ceran Erdi-Engin Turgut söyleşisi.
Sevgili dostlar; şiir odağında kardeşliğiniz örnek alınası.
Bu söyleşiye önceden haberim olsaydı talip olurdum.
Selam ve sevgiler.
Yeni yorum ekle