Zamana Sığmayan Fikir İşçisi: Hypatia
Ahmet Levent Zeybek
Tarihte ilk kadın bilim insanı ve düşünür olarak kabul edilen Hypatia, 370 yılında Kuzey Afrika’nın İskenderiye kentinde doğmuştur. Hypatia İskenderiye Üniversitesi’nin son profesörü olarak kabul edilen İskenderiyeli Theon’un kızı olarak dünyaya gelmiş, babasının yaptığı gibi bilime merak salmış, ancak onun yaptığının ilerisine geçerek sadece bilimle değil, aynı zamanda felsefeyle de ilgilenmiştir. Bu minvalde babası Theon tarafından meslektaş olarak anılmış olan İskenderiyeli Hypatia, birçok kaynakta onun yeteneğini aşmış olarak gösterilmektedir.
Aynı zamanda filozof, gökbilimci ve ilk kadın matematikçidir. Çağdaşı kadınlardan özgür yaşam sürmüş, iki tekerlekli sandalyesi ile şehrin çeşitli bölgelerine seyahatlere çıkmış, şehrin ileri gelenleri ile görüşmeler yapmış, diğer kadınlar gibi ev işleri ve çocuk yetiştirmemiş, bilim ve felsefe metinleri yorumlayıp öğrenci yetiştirmiştir. Platon ve Aristo’nun felsefesiyle ilgilenmiştir. Platonun zekası ve Afrodit’in güzelliğine sahip olarak anılagelmiştir. Şehir kütüphanesinde 500.000 yazma ve bölgede yer alan Museum binası araştırma için ortam yaratıyor ve imparatorluğun dört bir yanından bilim insanı ve öğrenci akın etmesini sağlamaktadır yönderliği sayesinde.
Genç kadın güzelliği ve zekasıyla tanınıyor, matematik ve felsefedeki başarıları onu İskenderiye’nin en parlak sakinlerinden biri yapıyordu. Öğretileriyle bazı en büyük Pagan ve Hristiyan liderlerini de etkisi altına alıyordu. El sanatları, astroloji, din gibi ayrıca birçok konuda babasının vesilesiyle çok yönlü birisi haline geldi. Kız çocuklarına nadiren eğitim verildiği ve kadınların kendileri için belirlenen rollerin dışına çıkmasının yasaklandığı bir zamanda Theon, kızının birinci sınıf bir eğitimden faydalanmasını sağladı. Hypatiaya’ya matematik, astronomi ve felsefenin inceliklerini öğretti ve kızı da yetenekli olduğunu kısa sürede babasına kanıtladı. Theon matematik hocası olduğu için kızının bağımsız ve kendine yönelik birikimlerle büyümesi için çocukluğundan beri onun hem öğretmeni hem babası hem de oyun arkadaşıydı.Neoplatonist bir öğretiye sahipti. Yani; Platonik felsefeyle hemhaldi. Neoplatonik okulunun da önde gelen düşünürlerindendir. İskenderiye’deki okulda öğrencilerine felsefe ve astronomi dersleri veren de bir öğretmendi. Yaşadığı dönemde kadın olmak yeterince zorken o bir de öğretmen olarak insanların hayatlarına dahil oldu. Bunun sebebi de bekar ve bakire olması ve aynı zamanda bakireliğin Yunanlılar tarafından bir erdem olarak kabul görmesidir. Ünü iyi bir öğretmen ve bilge bir danışman olarak şehirlerin dışına kadar ulaştı. Herkesin sevdiği ve saygı duyduğu birisi haline gelmekle kalmayıp aynı zamanda hayranlıkla fikirlerini karşılayan bir toplumda oluşmuştu. Herşeyin “bir” den türetilebileceği fikri birçok düşünürü etkilemiştir. Müslüman, Hristiyan ve Musevi düşünürler tarafından kabul görmüştür. İbni Sina, Farabi gibi ünlü düşünürler neoplatonik etkenleri kendi düşünce sistemlerine dahil etmişlerdir.
Toplum inançsal düzeyde tam bir ateş topu haline gelmiştir. Devletin genelinde 385 yılından itibaren paganlara karşı olumsuz davranışlar imparator Theodosius’un 391 yılında paganizmi yasaklayan fermanıyla daha da artmıştır. Hristiyanlar güç kazanarak paganlara baskı yaptılar. İskenderiye’deki Serapeum tapınağı Hristiyanlar tarafından yağmalandı ve kiliseye çevrildi İmparatorun onayıyla. Aydınlar paganlardan yana tavır koymuşlardır. Tapınak yağmalanmasıyla birçok bilim insanı şehri terk etti. Hatta ilginçtir öğrencilerinden Hristiyan olanlar dahi vardı ve 2’si rahiplik görevine getirilmişti. Halk farklı fikirlerin olmasından dolayı hoşgörü duymuş ve verdiği derslere şevkle katılmıştır(Theophilus’un rahipliği döneminde). Yeğeni Cyril’in başrahip olmasıyla Theophillus’un işler sarpa sarmaya başlamıştır. Cyril çöllerde oruç tutup dua eden bir Hristiyandır esasen. Aynı zamanda Hypatia’dan da ders alıyordu. İskenderiye’de Hristiyan olanlar ve olmayanlar arasındaki tek odak noktası haline gelmişti. Cyril’in şehirde nüfuz kazanmaya çalışması Vali Orestes ile arasının açılmasına sebep oldu. Hypatia Valinin tarafını seçtiğinde aslında kendi sonunu hazırladığının farkında değildi. Cyril göreve geldikten sonra kendi taraftarı olamayan herkese savaş açmış, ilk hedefi şehirdeki Yahudiler olmuştur. Yahudileri ise Hypatia ezildiklerinden dolayı açıkça desteklemiştir. Yahudileri yok etmeye çalışan Cyril, Orestes’e gelmiş ve kendi tarafında olması için onu ikna edememiştir. Bunu sindiremeyen Cyril, Orestesin gücünü kırmak için onun en büyük destekçisi olan Hypatia ‘yı ortadan kaldırmaya karar vermiş ve itibarsızlaştırmaya çalışmıştır. Hypatia, Cyril ve adamları tarafından 12 Levha Kanunlarından itibaren suçların en büyüklerinden biri olarak kabul edilen kara büyü ile suçlanmıştır. Kiliseye gitmemesini ve aralarının bozulmasını Hypatia’nın yaptığını ileri sürmüşlerdir. Bilim insanı değil de cadı olduğunu halka ifade etmişler ve halk arasındaki olumlu fikirler olumsuz olarak tersine dönmüştür. Halkı galeyana getirmeyi başaran Cyril ve adamları 415 yılında bir gün arabasıyla evine dönerken arabasından indirilerek Caesarion adlı kiliseye götürülmüş ve elbiseleri çıkarılarak ostrakios denilen çömlek parçaları ile öldürülmüştür. Cansız bedeni bir yere götürülerek yakılmıştır. Hypatianın ölümünün ardından Vali Orestes görevden alınmış, Cyril’in şehirdeki nüfuzu giderek artmaya başlamıştır. Hypatia cinayeti dini bir olaydan çok siyasidir. Valinin lağvedilemsi için Cyrilin ona en yakın Hypatianın ortadan kaldırılması olayın siyasiliğini gözler önüne sermektedir. Cyril hedefine ulaşmak için Hristiyanların dini duygularını sömürmüş ve büyüyle hiç uğraşmadığı bilinen Hypatiyı kara büyücülükle suçlamış ve onun öldürülmesine sebep olmuştur. Hypatia öldürülse de asla fikirleri ölmemiş toplumdan topluma coğrafyada coğrafyaya aktarılarak bugün dahi bizlere ışık olmaya yolumuzu aydınlatmaya devam etmektedir. Her zaman ifade ettiğimiz gibi esasen kadın bilge ise toplum bilge değilse her şey sadece bir fasaryadır.
Düşünürlerin bu olaylar ile ilgili ifade ettiklerine göz atacak olursak; Ünlü Bizans tarihçisi Suda(10.yy) Hypatia’nın suikasta kurban gitmesini Cyril’in ona karşı olan kıskançlığını göstermektedir diye ifade etmektedir. Hypatia öldükten sonra bile paganlara karşı zulmün devam ettiği son pagan tapınağı yıkılana kadar mücadele ettiğini ifade eder Nikiu piskopusu John. Ünlü filozof Bertrand Russel ise Hypatianın katledilişini şu şekilde anlatır; Cyril’in ününün başta gelen nedeni, yobazlığın hakim olduğu bir çağda yeni Platoncu felsefeye bağlı kalan ve yeteneğini matematiğe adayan saygıdeğer bir kadının yani Hypatia’nın linç edilmesidir. Artık yönderler yani fikir işçileri İskenderiye’nin huzurunu kaçıramayacaklardır.
Sonuç olarak toparlayacak olursak; insanları tehlikeli delilere dönüştüren fanatizm geçmişte olduğu gibi, günümüzde de aramızda dolaşırken belki de iyi kulak verirsek bir gölgenin endişeli kalplere şöyle seslendiğini duyabiliriz; Eğer biz sevgi bağı ile birleştiysek, hiçbir engizisyon ( Orta çağdaki kilise mahkemesi) bizi ayıramaz. Yalnızca ellerini uzat! Yalnızca ellerinizi uzatın!
.
Yeni yorum ekle