RESSAM HÜSEYİN YILDIRIM
Resimlerindeki kapı ve güvercin temaları ile
tutsaklık ve özgürlüğü simgeleyen renk ustası
Gülseren Sönmez
Diğer sanatçılarda olduğu gibi Hüseyin Yıldırım’la da telefonla sohbete başladık. Hüseyin’i senelerdir tanıyordum; üstelik Ankara Batıkent’te de komşuyduk. Ailece görüşüyorduk. O samimiyete güvenerek sordum.
“Hüseyin, resim yapmazsan ne olur?” dediğimde sesi kesildi. Duraksadı, konuşamadı; o anda ruhu uçmuştu sanki. Bir süre sonra cılız bir sesle “bilmiyorum ki?” diyebildi. Böyle bir soru beklemiyordu. Uzunca bir sessizlik ardından “Abla, ben 44 yıldır resim yapıyorum” dedi. Ve yine duraksadı. O kısacık anda, kim bilir neler geçmişti aklından?
Evet, 44 yıldır aralıksız resim yapıyordu. Dolu dolu sanat dolu bir hayatı içinde taşıyordu. Sanatsız hayat olabilir miydi? Başka türlüsünü bilmiyordu ki. Bir de yıllar içinde biriktirdiklerini anlatmalıydı. Anlatmanın en güzel yollarından biri de resim yapmaktı. Resim yoldu, hayattı.
Hüseyin önce hayaller kurdu. O hayaller gökyüzünde ummanlar oluşturdu. Zamanla şimşekler çakan anları oldu. O anlar çoğaldı çoğaldı; hayatını oluşturdu. Sonra da o şimşekler ummanında resimler yapmaya başladı.
Hüseyin Yıldırım resim yaparken, duygunun gözle görülmeyen mikroskobik değişimlerini, şekle girmeye başladığı o kısacık anı, önce gözlemlemekle yetinmiş. O zamandır ki hayatın üstüne eğilerek, ruhla bedenin birleşme vaktinin geldiğini, evrenin bilmecesi dedikleri şeyi hissetmiş. En ufak bir algı ile en büyük gerçeğe ulaşmış. O, kalbindekini anlamış.
Hüseyin Yıldırım’ın düşünce gücü yalnızca beyninden kaynaklanmaz. Hayatı açık seçik kavrayan bir düşünce gücü olduğu için, varlığının bütün hayati özleri düşüncesinin ta içine girmiş ve onu etkilemiştir. Onda nice güneşlerin ışığında ısınan, ülkelerin havasını soluyan bir ruhun varlığı hissedilir. Gelişmenin susuzluğunu duyan, yaşanmışlığın duyuramadığı, bıktıramadığı bir hayatın zenginliği hissedilir. Hayatla dolup taşan, köpükler halinde dışarıya doğru akan ruh, artık kabına sığamaz, çünkü o umman olmuştur. Bu coşku yeni ürünler olarak ortaya çıkar.
Gerçek şu ki Hüseyin Yıldırım’a ait olan şeyler hâlâ, ta içerde taşacağı anı bekliyor. O yıllarca yaptığı öğretmenliğin, yaptığı resimlerin, çevresinde kurduğu dostlukların, resim sanatı için harcadığı emeklerin, öğrendiği ve geliştirdiği tekniklerin, gezdiği ülkelerdeki müzelerden edindiği bilgilerin bileşkesinin doğrultusunda resimler yaptı. Yapmaya da devam ediyor. Ayrıca içinde birikenler ortaya çıkmayı bekliyor. Bazen düşünceler ortaya çıkmak için birbirleriyle kavga ettikleri bile oluyor.
Hüseyin Yıldırım resim sanatına âşıktır. Sanat aşktır. Öyle bir aşktır ki gecesini gündüzünü dolduran, her an çizip boyayacağı her an anlatacağı dilidir.
Hüseyin Yıldırım atalarından getirdiklerini, Anadolu’da görüp incelediklerini içinde cem yapmıştır. O aşkı bilenlerin, kırkların soyundandır. Cem erenlerindir. Hakkı görenlerindir. Cem’e eğriler giremez. Doğru gelenlerindir. Hüseyin Yıldırım artık kendisiyle hesaplaşmış vahdet-i vücut olmuştur. Hüseyin Yıldırım yol ve yolculuk sürecinde kendilik bilincine ulaşma ve kendi değerini yüceltme çabasındadır. Yol, zor ve zahmetlidir. Çünkü yolculuk, geçici olandan mutlak olana bir geçiş süreci ve ayinidir. Ayin çaba, zahmet ister.
Hüseyin Yıldırım kendine inanıp güvenir. Yola çıkmıştır. Biliyordur ki inanmak ve güvenmek insanı ayakta tutan en büyük güçtür. İçsel ayinini, sanatındaki yolu bulmuştur. O ayininde hiç bıkmaz, saatleri onunla geçer. Bilir ki bu ayin sonunda elinde eseri olacaktır. Her ürettiği eser yorgunluğun yanı sıra mutluluğu da getirir.
O sanattaki ilk yolculuğuna henüz 12 yaşındayken çıkar. Resim öğretmeni ondan habersiz resmini okul panosuna asar. Onun resmini arkadaşları izlemektedir. Teneffüs de resmini izleyen arkadaşlarını izlemeye başlar. Durum heyecan vericidir. Kalbi çıkacak kadar çarpar. Çok heyecanlanır. O heyecan, Hüseyin Yıldırıma yön verir ve binlerce resim yaptırır.
Hayat doğma, büyüme ve ölme arasındaki canlılık haline verilen addır. Sanatçıya göre ise öldükten sonra da yaşamaktır. Her insan uzun yaşamak ister. Sanatçı ise daha uzun yaşamak, yaşarken de, öldükten sonra da iz bırakmak ister. O nedenle sanatçılar çok çalışırlar. Çalışmaya doyamazlar. Her yaptıkları azdır. Hep daha iyisini, yenisini isterler. İstekleri hiç bitmez. Hep aradığı aşktır. Aşkı yapıtlarının gizeminde, ara boşluklarında ararlar.
İnsan, evrensel anlamda dünyaya kök saldıkça bir kuşatılmışlık içinde yol aldığını kavrar. Bu kuşatılmışlık hissinden arınmak için çok çalışır. Yeni yollar arar. En büyük yolculuğu da kendi içine yaptığı yolculuktur. O yolculuğu kendini sorgulayarak çözmeye çalışır. Çalıştıkça önünde yeni yollar açılır.
Doğanın bilinmeyen derinliklerdeki kaynaklarından, bilinmeyen geleceğine gönderme yapılan çalışmalarda bilgi, teknoloji ve dinamizm önemlidir. Biçim ve estetik önceliklidir.
Temel yaklaşım şudur: Her şey, en bildiğimizi sakladıklarımız bile sonsuz derinliği içinde ve bilindiğinin ötesindedir. Farklıdır, kendine özgüdür, eşsizdir, nereden baktığımızla ilgilidir ve sadece görünen hiç değildir.
Her türlü yol sonsuzluğu öğretir. Öğrenmenin sonsuz olduğunu öğrenen sanatçı evrendeki yerinin çok küçük olduğunu kavrar ve var olmak için elinden geleni yapar. İşte o zaman en büyük arayış ve savaş başlar.
Her eser sevgiyle başlar kavgayla devam eder, sonuç güzeli bulmaktır. Güzeli bulma insanoğlunun hayatı boyunca yaptığı en büyük çabadır. Güzeli bulurken egosundan da arınır, aydınlanır.
Hüseyin Yıldırım insanın maddi varlığının özünü oluşturan içsel değerlerinin çelişki ve çatışmalarını diyalektik yaklaşımla ele alır ve çözmeye çalışır.
Hüseyin Yıldırım mutlu sanatçılardandır. Sergilerini ve medya yayınlarını takip eden, anlayan ve değerlendiren, her yaştan, her çevreden, sanatçı ve sanatsever dostları vardır.
Eski Ahit’te yer alan efsanelerden biri, Hazret-i Nuh ve tufanından bahseder. Yarattığı âdemoğlunun yeryüzüne kötülükler saçtığını gören Tanrı, onu bir tufanla cezalandırmaya karar verir. Ve Hazret-i Nuh’a gemi yapmasını, bu gemiye erkek ve dişi her türlü hayvandan ikişer adet almasını söyler. Ardından büyük tufan başlar. Yeryüzünde yaşayan her şey silinir. Hazret-i Nuh doğanın durumunu öğrenmek için güvercin gönderir. Bir süre sonra kuş zeytin dalı ile geri döner. Ağzında zeytin dalı tutan kuş o günden bugüne ümidin ve barışın simgesi olur. Tufanın yok edici gücüne direnen zeytin ağacı ise ölümsüzlüğün simgesidir.
Hüseyin Yıldırım yaradılışına uygun olan bu iki simgeyi resimlerinde kullanır. Özgür ruhludur. Her türlü özgürlüğü anlatmak ister. Kimi zaman da özgürlüğe kapılar açarak yol verir. Bazen renkle biçimler arasındaki sınırlar, sanki özgürlük sadece benim için, der gibidir. Renk lekelerini yuvarlak formlar içine sokarken de dünya renge renk der gibidir. Sanatçının bazı resimlerinde birçok dünya yer alır. Bu dünyalar bin bir renktedirler, resmin içindeki yalın düz renkler ve alanlarla birbirlerine bağlanırlar.
Ruhu özgür olan Hüseyin Yıldırım’ın kuşları kapısının önünden hiç ayrılmaz. Onun ruhunun bekçileridir sanki. Pek uçarken görünmezler.
Dışavurumcu anlatının usta sanatçılarından olan Hüseyin Yıldırım’ın bazı resimlerinde sıcak renkler armonisini görürken bazı resimlerinde de soğuk renkler armonisini görürüz. Sanatçı her resminde her renk skalasını ustalıkla kullanır. Renk ustasıdır, diyebiliriz. Sanatçı, iç dünyasını, düşüncelerini, duygularını, görüşlerini yapıtlarına aktarır, yansıtır. Yaşadığı toplumun fenomenleri sanatçıyı etkiler, toplumsal olaylar sanatçıyı yönlendirir. Onun içindir ki bir toplumun sanatçıları ve eserleri, toplumun aynası gibidir. Her sanatçının bir duruşu vardır ve bu duruşun ışığında eserini yaratır. Bugün yaşayan kuşaklar bu eserleri irdeleyerek, inceleyerek, bu yıllardaki sanat hakkında bilgi sahibi olur, değerlendirme yapar ve sonuçlar çıkarmaya çalışır. Geçmişi incelemek içinse müzelere, ansiklopedilere başvururlar.
Resimlerinde bazen sınırlara, bazen iç içe geçmiş çerçevelere, çeşitli çizgilere, formlara rastlarız. Bütün tarzlar düşünceyi anlatabilmek için yoldur. O nedenle Hüseyin Yıldırım’ın tarzları çoktur.
İlkel insanlar kadını ve erkeği simge ve çizgilerle anlatmışlardır. Birçok tablet ve höyükte kadın ve erkeğin üçgen ve yuvarlak simgesiyle anlatıldığını görürüz. O nedenle Hüseyin Yıldırım’ın resimlerinde bu simgeleri görüp çözmeye çalışırız. Hüseyin Yıldırım simge kullanarak insanı ve insanın bu dünyadaki yerini belirleyerek anlatmaya çalışmıştır. Bazen küre içinde bazen de düzlem içinde…
Hüseyin Yıldırım'ın boyut konusundaki çeşitlemeleri ve tablolarına ad koymaması da, izleyiciye bıraktığı yorum ve seçim özgürlüğü alanının genişliğini gösteriyor. İzleyici algılamasını rahatça yapabilsin diye, yazınsal, abartıcı adlarla bir ön koşullanma yaratmaktan kaçınıyor. Dik, ensiz çalışmaları, mimarlık uygulamalarının yarattığı değişik duvar parçalarının değerlendirilmesinde resim severlere kolaylık getiren nitelikte...
Hüseyin Yıldırım’a sordum “senin için sanat nedir, ülkemizde sanat nasıl olmalıdır?”
Hüseyin Yıldırım’ın kendi sanatı hakkındaki yorumları şöyle: Bir öğretmen sanatçı olarak, İnsan hak ve özgürlüklerine saygılı yönetim ile sosyal devlet olma güvencesi altında bağımsız bireyler yetiştiren eğitim ve öğretim kurumlarının olması, yurdumun da her zaman birbirine saygılı, yaşanılabilir bir ülke olması düşünü kuruyorum.
Özgürlüğü ruhunun her dokusunda hissetmiş biri olarak, özgürlüğü çağrıştırması gerçeğinden yola çıkarak, kuş resimlerini çiziyorum, mutlu oluyorum içimdeki bu mutluluğu izleyenin de yaşaması hoşuma gidiyor. Resimlerime bakıp da “çok hoşuma gitti, özgürlük bu kadar güzel anlatılır,” dediklerinde “amacıma ulaşmışım,” deyip mutlu oluyorum.
Anlatacaklarımı sloganlaştırmadan, yumuşak geçişlerle, pasajlarla bir renk armonisine dönüştürmek en büyük zevkim. Kullandığım koyu renkler ne kadar umutsuz, yıpranmış, kirlenmiş ve hor kullanılmış doğayı anlatmış olursa olsun, resimlerimde, yarını güzel kılacağımıza inancı taşıyan renkleri de görebilirsiniz.
Bu nedenle sanattaki kimliğinizin, toplumsal duruşunuzla paralellik taşıması gerekir. Bu anlamda bugün oluşturulan eserlere, gelecekte toplu olarak bakıldığında, yeni kuşaklar bugünün toplumsal, siyasal düşüncesi hakkında bilgi sahibi olacaklardır. Bunun için biz sanatçıların üzerindeki toplumsal sorumluluk, toplumun diğer kesimlerine göre daha fazladır. Olabildiğince, yapabildiğim ölçüde bu sorumluluğun bilinciyle eserlerimi yaratmaya çalışıyorum.
Tüketim toplumu haline getirilen bu ülke insanlarından gençler de yeterince etkilenmiş durumda. Bu genel durumu bozan gençlerimiz de yok değil. Artık bilerek ve isteyerek kendilerini yetiştirip akademik eğitim almak isteyen gençlerimiz var. Bunlar para vererek yeteneklerini geliştirecek kurslara gidip üniversitelere giriyorlar. Sanatı akademik olarak öğrenmek istiyorlar.
Tüketim ve markacı bir duruma getirilen ülkemizin insanları içinde sanattan en çok uzaklaştırılanlar bence gençlerimiz.
İlk sanat eğitimini alacakları ve şekillendirilecekleri yaşlar okul öncesi ve ilkokul-ortaokul yıllarıdır. Sanat atölyelerinin bütün okullarda işler hale getirilmesi ile sanata duyarlı bireyler yetiştirilmelidir.
Avrupa’nın birçok yerinde sergi açtım. Beni mutlu eden güzel yorumlar aldım. İlgiyle karşılandım. Sanat evrenseldir ve kuralları da evrenseldir. Kurallara uygun özgün yapıtlar ortaya koyduğunuzda, gereken beğeniyi de alıyorsunuz. Bir de ülkenizi temsil etmenin kıvancını yaşıyorsunuz.
Ayrıca 2016 -2021 yılları arasında Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar (BRHD) Derneği Başkanlığı yaptım. BRHD çatısı altında Plastik sanatlar alanında çeşitli sanatsal etkinlikler yürütmenin yanında Cumhuriyet tarihinde bir ilki gerçekleştirdik. Başkanlığını yaptığım derneğe ait bir sanat Galerisi, yönetim merkezi ve Mehmet Emin Özer Sanat Kütüphanesi olan bir mekânı plastik sanatlar dünyasına kazandırmanın kıvancını hala yaşıyorum.
Yarışmalara genellikle katılmıyorum. 1998 yılında 75.Yıl 6.Öğretmen Ressamlar Resim Yarışması’nda ödül aldım. 1982 yılında 16.DYO Resim sergisi ve I.Uluslararası Ex Libris yarışması ile 8. Şefik Bursalı Resim Yarışmasında sergileme aldım.
Tablolarımda kullandığım objeler, esaret ve özgürlükte olduğu gibi nasıl zıtlıkları çağrıştırıyorsa bu vurgulamayı renklerle de yapmayı seviyorum. Renk ve lekelerdeki zıtlıklar ne kadar keskin ve sarsıcı olursa olsun, plastik değerlerden ödün vermek istemiyorum. Yapıtlarımın sanatsal kişiliğimi yansıttığını düşünüyorum. Sanırım sanatçıyı kalıcı ve sürekli kılan da bu.
Çalışmalarımda ağırlıklı olarak işlediğim kapı ve güvercin temaları ile tutsaklık ve özgürlüğü simgeliyorum.
Dışavurumcu anlayışla resim yapan biri olarak, soyut öğelerin içine, herkesin gördüğünde aynı şeyleri algılayabileceği somut objeler yerleştirerek, ifade gücünü artırabilmeyi amaçlıyorum. Ayrıca iç dünyamın yönlendirmesiyle, gözlemlediklerimde deformasyonlar yaparak ve estetik anlayışlara göre yeniden düzenleyerek yapıtlarımı ortaya koyuyorum…”
Sanat ortak tek dildir. Güzel insan Hüseyin Yıldırım’a her zaman yolun açık olsun, güzelliklerle dolsun, fırçan kurumasın, diyorum.
Yorum
Ne kadar teşekkür etsem az…
Muhteşem yüreği ile sanatına aşık bir ressam.Yaptığı resimler ile kendi ruhu adeta birleşmiş.Kelimeler yetmez anlatmaya.Kızım için o kadar güzel dokunuşları oldu ki anlatamam.İyiki sizi tanıdık.Sohpetiniz,yol göstericiliğiniz,sevecenliğiniz için size sonsuz teşekkürler.Sizi anlatmaya kelimeler yetmez….
Yeni yorum ekle