Büyük Sufi Gazneli Senai

Akademik

Prof.Dr. Nimet Yıldırım

Büyük Sufi Gazneli Senai


Klasik Fars edebiyatının önde gelen şairlerinden, VI./XII. yüzyılın büyük mutasavvıflarından, Fars tasavvuf edebiyatının kurucusu olarak kabul edilen Hekîm Ebu’l-Mecd Mecdûd b. Adem Senaî, 1080 yılında Gazne’de dünyaya geldi. O dönemler önemli edebiyat ve bilim merkezleri arasında yer alan Gazne’de öğrenim gördü, Arap edebiyatı, İslâm hukuku, hadis, tefsir gibi dinî bilimler yanında tıp, astronomi, felsefe gibi bilim dallarında söz sahibi şahsiyetler arasında yer aldı. Bütün bunların dışında Fars edebiyatı ve Fars şiirinde önde gelen şairler arasına katıldı. Dönemin şairlerinin geleneklerine uygun olarak bir şair unvanıyla ortaya çıktıktan sonra Gazneliler sarayına bağlanıp Gazneli saray şairleri arasındaki yerini aldı. Şairliğinin ilk dönemlerinde methiyeciler grubunda yer alan ve hiciv konulu şiirler de yazan Senaî, methiyeleriyle dönemin sultanlarına yaklaşmak istediyse de bunda başarılı olamadı. Gazne’de istediğini bulamayınca Belh’e gitti. Orada da olumsuzluklarla yüz yüze gelen şair, Serahs’a gitti. Gençliği divanındaki şiirlerinden de anlaşıldığı gibi yoksullukla geçmiştir.  

Gençliğinin birkaç yılını Belh, Herat, Serahs, Nişabur gibi merkezlerde geçirdikten sonra hacca gitti. Hac dönüşü bir süre Merv ve Belh’te kaldıktan sonra 1124 yılında Gazne’ye döndü. Hayatında önemli değişiklikler, bir bakıma bir düşünce devrimi yaşayan Senaî, artık sultanları hediye ve makam elde etmek için övmekten vazgeçip methiye yazmamaya karar vererek tasavvuf konulu şiirler kaleme almaya başladı. Serahs’a giderek orada hayatını sürdürdü. Bundan sonra Senaî, Gazne’de kendisini tamamen tasavvufa vererek uzlet hayatı yaşamaya başladı. Gazneli sarayı kendisini ısrarla istemesine rağmen kabul etmedi. Ünlü mesnevisi Hadîka’yı bu dönemlerde tamamladı. Behrâm Şâh’ın (1117-1153) yönetimde bulunduğu bu dönemde kaleme almış olduğu şiirlerinde bazı ileri gelen kimseleri övdüyse de amacı, sadece onların azarları ve bir sıkıntı vermelerinden korunmaktı. Hayatının bu ikinci döneminde asla kimseyi övmedi, Sultanlara yaklaşmayı utanç kabul etmeye başladı:

Fars gazeli tarihinde çok önemli bir yeri olan, gazel türündeki şiiri ciddi bir şekilde başlatan ilk şair Senaî’nin gazelleri içerikleri açısından iki temel gruba ayrılır: Birinci grupta yer alan gazelleri, klasik Fars gazellerini andırmaktadır. Daha sonraki dönemlerde Enverî, Zahîr, Sa‘dî ve daha başka şairler de bu yolu izlemiş ve bu türü zirveye yükseltmişlerdir. Diğer grupta yer alan gazelleri ise, tamamıyla tasavvufî konuları işlemektedir. Senaî’nin bu tarzdaki yolunu ise, Attâr, Hakanî, Nizamî ve Mevlanâ olgunluğun zirvesine taşımışlardır.    

Senaî, tasavvufa yönelişinin ilk dönemlerinde Hadîkatu’l-hakîka adlı eserini yazdı. 1140 yılında Gazne’de vefat eden Senaî’nin divanı; medhiyeler, zühd ve takva konulu tasavvufî şiirler, gazeller, rubaîler ve kıt'alardan oluşan 13.446 beyitten meydana gelmektedir. Divan’ını kendisi toplamış ve bir de mensur mukaddime yazmıştır. 

XII. yüzyılın ilk yarısında Gazneli  Senaî, ahlak ve tasavvuf konularına yer veren dizeleriyle Fars şiir tarzında yeni bir dönem başlatmış, daha sonraki devirlerde bu alanla ilgilenenlere öncülük yapmıştır. Hadîkatu'l-hakîka gibi uzun mesnevilerinde; tasavvufî konular, öğütler, ahlakî tavsiyeler ve vaazlara yer vermektedir.  Senaî'nin bu daldaki başarısı, XII. yüzyıl ile XIII. yüzyılın ilk devirlerinde Kıvamî-yi Razî (ö. 1164), Cemâluddîn-i İsfehanî (ö. 1192), didaktik kasideleriyle Hakanî (ö. 1198), Mahzenu'l-esrâr adlı mesnevisiyle  Genceli Nizâmî (ö. 1217) ve diğer bazı şairleri etkisi altında bırakmıştır.  

Senaî’den sonra onun tasavvuf ve ahlak karışımı yeni tarzında çok sayıda şair tarafından mesneviler kaleme alınmıştır. Bu eserlerde; genellikle ahlakî tavsiyeler, sosyal konulu öğütler ve teşbihlerle dolu birtakım hikâyelere yer verilir.

Senaî ilk dönemlerinde Ferruhî, Menuçehrî ve Mes’ûd-i Sa’d-i Selmân gibi şairlerin tarzında şiir yazmıştır. Söz konusu her iki şairin divanlarını sürekli olarak el altında bulundurmuş ve onlardan aldığı mazmunları şiirlerinde kullanmıştır. Özellikle tağazzüllerinde Ferruhî tarzına çok yakındır. Ancak şair bu tür şiirlerinde çok büyük bir başarı elde edememiştir. Ona asıl şöhretin kapılarını aralayan yeni şiirleridir. Dış dünyayı elinin tersiyle iterek iç dünyasına yönelişinden, kendisi için uçsuz bucaksız yeni düşünce atmosferleri, bitmeyen hayat kapılarının açılışından sonra şiirlerinde şairi Fars şiir tarihinde üst sıralara yükseltecek özellikler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bütün düşünceleri köklü bir değişim sürecinden geçmiş, sözleri yeni anlamlar, derinlik ve boyutlar kazanmıştır.   
Bu gelişmeler, şairin hayatında dönüm noktaları olarak yerini almış, şiirinde, başkalarından etkilenme ve taklidi bir tarafa bırakarak bir şeyler ortaya koyması gerektiği sonucunu doğurmuş, özgün bir tarz oluşturması yolunu açmıştır.  
Eserleri:

1-    Dîvân
Senaî’nin mensur bir önsöz yazmış olduğu ve şiir yanında nesirde de güçlü bir kalem olduğunun göstergesi olan divanı, kaside, gazel, rubaî, terkîb-i bend ve kıt'a türünde kaleme alınmış şiirlerden oluşan 20.000 civarında beyitten oluşmakta ve düşünce dünyasındaki değişimin evrelerini de en güzel şekilde göstermektedir. Divanındaki şiirlerin önemli bir bölümü, riyakârlık, dış görünüşe aldanma, bilgisizlik, insanları incitme, sözünde durmama gibi konularda şikâyetlerini dile getiren dizelerle doludur. İnsanlardan çok sıkıntı çektiğini sık sık vurgulayan şair, şiirlerinde insanları hatalarını düzeltme, kalplerini temiz tutma, bilgi öğrenme ve kötü arzuları öldürmeğe çağırır.   
Senaî'nin divanı, 1339 hş. yılında Muderris-i Razevî'nin, daha sonra Bedîuzzamân-i Furûzânfer’in tashihleriyle 1375 hş. yılında Tahran’da yayınlanmıştır.

2- Hadîkatu’l-hakîka
Senaî'nin tasavvufa yönelişinin ilk dönemlerinde kaleme aldığı, İran edebiyatında yazılan ilk önemli tasavvufî mesnevî olan, "Fahrînâme" ve “İlâhînâme” adlarıyla da bilinen Hadîkatu’l-hakîka ve Şerî‘atu’t-tarîka, lafız ve anlamsal özellikleriyle bir benzeri olmayan bir eserdir. Senaî’nin bütün yeteneklerini ortaya koyarak kaleme almış olduğu bu eser, Gazneli sultanlarından Behrâm Şâh adına 1130-1131 yıllarında yazılan Hadîka’da; "On Bab" ve toplam 10.000 beyitte Allah, Peygamber ve sahabenin övgüsüne yer verdiği kısımlar dışında kalan bölümlerde şair, akıl, ilim, hikmet, ahlak ve aşk konularını ele alarak bu konulardaki görüşlerini dizelerine aktarmıştır. Konular anlatılırken Kur'ân ayetleri, Peygamber’in hadisleri ve birtakım hikâyelere de yer verilen eserin son iki bölümünde, şair kendisinden bahsetmiş, Behrâm Şâh, ileri gelen şahsiyetler ve devlet erkânını övdüğü şiirlerine yer vermiştir. Fars edebiyatında etkili manzumelerden olan, Mevlanâ’nın Mensevî’sinden önce didaktik sûfî şiirinin en güzel örneği Hadîka, başta Ferîduddîn-i Attâr ve Mevlanâ Celaluddîn-i Rumî olmak üzere kendisinden sonra gelen önemli şairleri etkileyen yapıtlardan biri ve Fars edebiyatında benzeri oldukça az görülen edebî değeri yüksek bir eserdir.  

Fars tasavvuf edebiyatının kurucusu olarak kabul edilen Senaî, Hakanî’nin Tuhfetu’l-‘Irâkeyn ve Nizamî’nin Mahzenu’l-esrâr adlı eserlerinin kaleme alınmasında da önemli etken olmuştur.

Senaî öldüğünde dağınık durumda bulunan eser, Behrâm Şâh’ın emriyle Muhammed b. Alî er-Reffâ tarafından düzenlenmiştir. Eser üzerinde değişik dönemlerde çalışmalar yapılmış ve şerhler de yazılmıştır. Hindistanlı bilginlerden Abdullatîf el-Abbasî el-Guceratî, çeşitli nüshalarını karşılaştırarak tam bir metnini ortaya koyduğu eseri Letâ’ifu’l-hakâ’ik min nefâ’isi’d-dakâ’ik adıyla şerh etmiştir.  
Tamamlandığında Horasan bilginlerinin yoğun tepkisini çeken eser, Senaî tarafından incelemeleri amacıyla Bağdat bilginlerine gönderilmiş, oradan gelen fetvayla tartışmalar sona ermiştir. 

3- Seyru’l-‘ibâd ile’l-me‘âd
Senaî’nin Hadîkatu’l-hakîka ile aynı vezinde Serahs'ta bulunduğu dönemlerde 1112 yılında Serahs kadısı Seyfuddîn Muhammed b. Mansûr adına yazdığı bu tasavvuf konulu mesnevinin beyit sayısı 799’dur. Genellikle ahlakî konuları ele almaktadır. Saîd-i Nefisî’nin tashihleriyle 1316 hş. yılında Tahran’da yayınlanan eserin ana teması, örneklendirme yoluyla insanın yaratılışı, nefsin çeşitleri, akıl ve bazı ahlak eksenli konulardır. Seyru’l-‘ibâd, daha sonra bu dalda yazılmış Attâr’ın Mantıku’t-tayr, Evhaduddîn-i Kirmanî’nin Misbâhu’l-ervâh, Bahaullâh’ın, Heft Vâdî isimli önemli eserlerine örnek ve kaynak olmuştur. Avrupalı İranologlar ve araştırmacıların önemli bir bölümü Dante’nin (ö. 1321) İlahi Komedya’sının bu eserin etkisinde kaleme almış olduğu kanısındadır.  

4- Tarîku’t-tahkîk
Zâdu’s-sâlikîn adıyla da bilinen Hadîka vezninde 1133 yılında kaleme alınmış bu tasavvufî mesnevî, 872 beyitten oluşmaktadır. Kur'ân ayetleri ve hadislere dayanarak tasavvufi konuları anlatan eser ilk olarak Zâdu’s-sâlikîn adıyla 1891 yılında, daha sonra 1348 hş. yılında şairin diğer mesnevileriyle birlikte Mesnevîhâ-yi Hekîm Senaî adıyla Tahran'da yayınlanmıştır.  

5- Kârnâme-yi Belh 
Kârnâme-yi Belh de Senaî’nin yine Hadîka vezninde kaleme almış olduğu mesnevilerinden biridir. 500 beyitten oluşan, şairin önemli eserleri arasında yer alan eser, Senaî’nin ilk manzum eseridir. Belh şehrinde bulunduğu dönemlerde yazmış olduğu bu eseri temelde mizah konusuna yer verdiği için Mutâyebenâme olarak da bilinmektedir. Mes'ûd b. İbrahim döneminde 114 yılından önce kaleme alınmış olduğu kabul edilen eserde; Sultan’ın, ileri gelen sivil ve askeri şahsiyetlerin övgüsü, Gazne'deki bazı şairler, mizah ve hiciv konuları yer almaktadır. Bunların yanı sıra eserde yer verilen konular arasında; önemli sosyal gelişmeler de vardır. 
Fars edebiyatında hiciv içerikli şiirin ilk örneklerinden olan eser, dönemin sosyal yaşantısıyla ilgili bilgiler de içerir. İlk olarak 1332 hş. yılında Ğulâm-i Ceylânî tarafından Gaznîn'de yayınlanan eser, 1334 hş. yılında İran’da Muderris-i Razevî’nin tashihiyle Mecelle-yi Ferheng-i Îrânzemîn’in III. cildinde çıktı. Fars hiciv tarihinde bu mesneviye nazire olarak iki önemli eser daha kaleme alınmıştır. Bunlardan biri, Senaî’nin dostlarından, şairin Kârnâme-yi Belh adlı eserinde kendisinden övgüyle söz ettiği Mes'ûd-i Sa'd-i Selmân’ın hiciv konulu mesnevisi, diğeri de, Sırâcuddîn Kumrî-yi Amulî’nin bu konudaki bir mesnevisidir. Eser şairin divanıyla birlikte yayınlanmıştır.     

6- ‘Işknâme
Senaî’nin tasavvufî konulara yer veren 576 beyitten oluşan bu mesnevisi, aşk ile ruh arasındaki ilişkiler, vahdet, tasavvuf ağırlıklı bilgiler, vaazlar ve sohbetlere hikâyelerle karışık olarak yer vermektedir. 1316 hk. yılında Tahran’da yayınlanmıştır.  

7- ‘Aklnâme 
240 beyitten oluşan ‘Aklnâme, sanatsal değeri ve içeriği açısından Senaî’nin diğer mesnevilerinden daha alt derecelerdedir.  

8- Tahrîmetu’l-kalem
Senaî’nin tasavvuf konusunda yazmış olduğu 103 beyitten oluşan, kaleme hitab ile başlayan daha sonra kalemin dilinde tasavvufî bazı konuları ifade ederek kısa bir münacaatla sona eren Tahrîmetu’l-kalem’in bazı bölümlerinde Senaî, Hadîka’dan da beyitler aktarır. Eser, ilk olarak Muctebâ-yi Mînovî daha sonra da Muhammed Takî Muderris-i Razevî tarafından Tahran’da yayınlanmıştır.    
Şairliğinin ilk dönemlerinde Gazneli sarayına bağlı olan Senaî, makam, ve mal elde etmek için bu hanedanının sultanlarından Mesud b. İbrahim, Behrâm Şâh b. Mesud-i Ğaznevî başta olmak üzere birçoğuna, sultanların yanı sıra Sultan Sencer, yaşadığı bölgenin ileri gelen şahsiyetlerine övgüler dizdiği şiirler kaleme aldı. Ancak yaşadığı iç değişimler sonucu şair tamamıyla değişti ve bütün eski özelliklerini terk etti. Sultanların saraylarından yüz çevirdi. İnziva hayatı yaşamaya başladı ve ruhî dünyasını yüceltmek düşüncelerini kutsî alemlere yöneltmek için çaba sarf etti.  

Çağdaşı olan büyük şairlerle de yakın ilişki içerisinde bulunan Senaî, Mes’ûd-i Sa‘d-i Selmân’ın divanını da ilk defa kendisi derlemiştir. Eserlerinde Ebû Hanîfe-yi İskâfî, Seyyid Hasan-i Gaznevî gibi şairlerin isimleri de geçmektedir. Fars edebiyatının ünlü şairleri arasında yer alan Senaî’nin şiirlerinde iki ayrı dönemin yansımaları olarak iki farklı tarz göze çarpmaktadır. İlk dönemlerinde medhiyeci, hicivci bir şair olarak karşımıza çıkan Senaî, bu tarz şiirlerini kaleme aldığı dönemlerde daha çok kendisinden önce bu alanlarda ünlü Ferruhî, Unsurî, Mes’ûd-i Sa’d-i Selmân gibi şairleri örnek almış, onların yolunu izlemiştir. Hayatında önemli ve köklü değişimleri yaşadığı olgunluk ve manevî gelişme döneminde ise, dinî, tasavvufi ve yeni düşünceleriyle dolu yeni tarzını ortaya koymuştur. Senaî’nin bu döneme ait şiirleri, yüce değerler, ahlak, tasavvuf, zühd ve takvayı dile getiren şiirleriyle doludur. Şiirlerini ayetler, hadisler ve din büyüklerinin sözleriyle süslemiş, Arapça terkipler ve kelimeler kullanmaktan kaçınmamıştır.  

Senaî’nin bu ikinci dönemine ait bu yeni tarzı, Fars edebiyatında köklü bir tarzın başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Bu tarz daha sonraki şairler tarafından da benimsenmiş birçok şairin maddî ve geçici değerleri övmek için şiir yazmaktan vazgeçerek tasavvuf konulu şiirler yazmalarına ön ayak olmuştur. Ancak Senaî’nin dizelerinde kullanmış olduğu edebî tarz, şiirlerinde bolca görülen terkipler ve mazmunlar taklidi zor unsurlar olduğu için şairlerin taklidi o kadar kolay olmamıştır.  Fars tasavvuf edebiyatının kurucusu olarak kabul edilen Senaî, tasavvuf konulu ilk mesneviyi de kaleme almıştır. Bu konuda Ferîduddîn Attâr ve Mevlanâ Celaluddîn gibi mutasavvıf şairleri etkilemiş, Hakanî’nin Tuhfetu’l-‘Irâkeyn, Nîzâmî’nin Mahzenu’l-esrâr adlı mesnevilerinin kaleme alınmasında önemli etken olmuştur.  

Sultan Mesud b. İbrahim (492-508). Behrâm Şâh b. Mesud (511-552) ve Sultan Sencer (511-552) ile çağdaş olan Senaî’inin muasırı şairler arasında; Mes'ûd-i Sa'd-i Selmân, Osmân-i Muhtârî, Seyyid Hasan-i Ğaznevî, Mu'izzî, Enverî ve Sûzenî gibi isimler yer alır. 
Kasidelerinde özellikle teşbîb bölümlerindeki tarzı açısından o kadar yeni mazmun ve anlamlar ortaya koymamış olmasına rağmen, şiirlerinin olgunluğu, akıcı ve sade oluşlarıyla çağdaşları arasında ayrıcalıklı bir yerde bulunan şair, Ferruhî dışında diğer şairler arasında önde gelmektedir. Kendisinden önce Ebû Sâîd-i Ebu’l-Hayr’ın tasavvuf konulu şiirleri olmasına rağmen Fars şiirine tam anlamıyla tasavvuf konusunu getiren odur. Senaî’nin şiiri sade ifadelerle gönülden dizelerine aktardığı duygularını yansıtmaktadır. Edebî sanatların ustaca kullanıldığı dizelerinde klasik Fars şiirinde daha önceki dönemlerde yer verilenler yanında kendisinin ilk defa ortaya koyduğu mazmunlar ve kavramlar da görülmektedir. Özellikle gazellerinde yeni ve uyumlu terkipler kullanılmaktadır.  Fars şiirinin aynı zamanda şairliğin önemli özelliklerinden olan, Sa'dî, Sâib-i Tebrizî, Kelîm-i Kaşanî gibi bu tarzı zirveye çıkaran şairlerde görülen teşbih ve simgeleme, anlatılan konuyu örneklerle açıklama tarzının mucidi Senaî’dir.   

Gazellerindeki tarz ve içerik de, hayatı gibi iki ayrı türde incelenmektedir. Tasavvuf ile tanışmasından önceki dönemlerde kaleme almış olduğu gazeller. Bu tarzı daha sonraki dönemlerde Enverî, Kemâluddîn-i İsfehanî ve diğer bazı şairler tarafından geliştirilmiş, Sa'dî tarafından zirveye yükseltilmiştir. İkinci türde yer alan gazelleri ahlak konulu ya da diğer bir ifadeyle tasavvufî gazelleridir. Bu türden gazelleri de Hakanî, Nizamî, Attâr ve Mevlanâ tarafından olgunlaştırılmış ve türünün en üst dereceden örnekleri olarak klasik Fars edebiyatındaki yerini almıştır.  Senaî, Fars gazel tarihinde de önemli bir yere sahiptir. İlk olarak ciddi bir tarzda gazel söyleyen şairdir. Bu yüzden şekil, anlam ve içerik açısından gazelin oluşum ve değişim sürecini onunla başlatmak uygundur.  

 Kaynakça
Arberry, Arthur J., Classical Persian Literature, London 1958.
Berthels, ‎Edebiyyât, II, 204-206; 
Berthels, Evgenii Eduardoviç, Târîh-i Edebiyyât-i Fârsî  (çev. Sîrûs-i Îzedî), Tahran 1373-1374 hş., I-II.
Çelebî, Kâtip, Keşfü'z-zunûn ‘an esâmi’l-kutub ve’l-funûn, (yay. Kilisli Muallim Rıfat-Şerefettin Yaltkaya), İstanbul 1941-1943., I-II.
Devletşâh-i Semerkandî, Tezkire-yi Devletşâh (Muhammed-i Abbâsî-Muhammed-i Ramazân), Tahran 1368 hş.
Ensârî, Kâsım, Mebânî-i ‘İrfân ve Tasavvuf, Tahran 1370 hş. 
Furûzânfer, Bedîuzzamân, Sohen u Sohenverân, Tahran 1369 hş. 
Hidâyet Rızâ Kulî Hân, Mecma‘u’l-fusahâ (nşr. Mezâhir-i Musaffâ) Tahran 1340 hş. 
Hidâyet Rızâ Kulî Hân, Riyâzu’l-‘ârifîn, Tahran 1305 hk.
Rypka, Jan, History of Iranian Literature, Dordrecht 1968.
Safâ, Zebihullâh, Târîh-i Edebiyyât Der Îrân, Tahran 1371 hş. I-V.
Senâî-yi gaznevî, Dîvân (nşr. Pervîz-i Bâbâyî) Tahran 1375 hş.
Subhânî, Tevfîk, Târîh-i Edebiyyât, Tahran 1375 hş., I-IV.
Şafak, Rızâzâde, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, Tahran 1347 hş.
Şekîbâ, Pervîn, Şi‘r-i Fârsî Ez Âğâz Tâ İmrûz, Tahran 1373 hş. 
Şemisâ, Sirûs, Sebkşinâsî-yi Şir, Tahran 1374 hş.
Şemîsâ, Sîrûs, Seyr-i Ğazel Der Şi‘r-i Fârsî, Tahran 1370 hş. 
Şiblî-yi Nu’mânî, Şi‘ru’l-‘Acem/Târîh-i Şi‘r ve Edebiyyât-i Îrân, Tahran 1335 hş.
Vezînpûr, Nâdir, Medh, Dâğ-i Neng Ber Simâ-yi Edeb-i Fârsî, Tahran 1374 hş.‎
Yusufî, Ğulâmhuseyn, Çeşme-yi Rûşen, Tahran 1372 hş.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.