
Kent’te Yaşamak Kent’i Yaşamak
Birkaç yıl önce idi. Ilık bir Ankara yaşamında iki aile, bir iki sanat galerisine uğramış,akşam yemeği yemiş ve sonunda da “Bir Deli’nin Hatıra Defterini” izlemiştik. Bu süreç içindeki bazı gözlemlerimi sosyal medyada paylaştım. Gelen cevaplar içinde şimdi aramızdan ayrılmış olan sevgili meslek büyüğüm Aydan Bulca Erim’in cümlesi gözlerimi başka bir boyuta açmıştı. “Sevgili Kadri sen Kent’te yaşamıyorsun,Kent’iyaşıyorsun”…Bazen hep bildiğiniz bir şeyin anlamı aniden değişir ya…”Vay be, bunu şimdiye kadar niye böyle düşünmedim?” dersiniz. Bu cümle de ben de o etkiyi yarattı. Evet, Aydan Hocam yazıncaya kadar benim kentte yaşamaktan öte kenti yaşamaya çalıştığımı v milyonların sadece kentte yaşadıklarının bilincine varmamıştım. Açıkçası cümleye aşık oldum.- Aşkın da değişik türleri var.- Bu da cümleye aşık olmakJ…O günden beri, çevreme, özellikle gençlere ve öğrencilerime sık sık bunu söylüyor, onları “kenti yaşamaya” teşvik ediyorum.
Gerçekten, Anadolu topraklarında kentli nüfusun ne kadarı Kenti’ni yaşıyor sizce? Bu yazıyı okuyanların ne kadarı Kent’i yaşıyor? Biliyorum, kent çok karışık bir organizma. On binlerce yıldır öyle…İnsan evladının bugüne kadar oluşturduğu en karmaşık organizma belki de... Kent; ansallık / kaotik ilişkiler/ çoğulculuk/ belirsizlikler / bilinmezliklerle dolu bir mekânsal bütünlük içinde yaşamak demek. İşlevler çok çeşitli, değişik sınıflar, kesimler, cinsler, yaşlar hepsi aynı anda bir arada…Ket te yaşıyorsanız neyin ne zaman olacağını bilemediğiniz gibi, seçenekler olgularve olaylar da çoğulcudur. Kent aynı zamanda çok da yorucu olabilir. İnsan evladının “üretim / dağıtım/ tüketim” merkezleridir kentler. Sınıfsal çelişkiler itişmeler hesaplaşmalarında mekanı aslında kentlerdir…
Tüm bunların içinde bizler, bireyler olarak, yalnız veya ailemiz ile, grubumuzile - bu kontrolü çok zor ilişkiler ağı içinde-bir yaşam kurgulamaya çalışırız.Zor iştir.
Öte yandan kent daha uzmanlaşmış, bir ya da birkaç konuda kendini eğitmiş insanların daha çok olduğu yerdir. Çoklu işlev türleri söz konusudur. Yaşamınız köy ya da kasaba da olduğu kadar doğanın kanunlarına bağlı değildir, kontrol edebileceğimiz bir çevrede oldukça tanıdığımız bireylerle çevrelenmemişizdir. . Yaşam çok hızlı ve kontrolü bize bağlı olmadan akar. Kentin büyüklüğü nedeni ile günlük yaşamda evden işyerine/lerine gitmek, başka ilişkiler kurmak için ,zamanı daha akılcı kullanmak durumundasınızdır. Ayrıca zamanı dakik kullanmanız gerekir. Metro / otobüs vb. araçlar sizi beklemez.
Aynı zamanda, tüm bu karmaşık ağın içinde, kendinize vakit ayırmak durumundasınızdır..
Kent sizi tüketmeye kışkırtır. Köy ya da kasabanın kısıtlı seçenekleri olanakları artık söz konusu değildir. Bu olanaklar içinde neyi niçin istediğinizi ve bunun için gerekli hem maddi hem de niteliksel donanıma sahip olmanız gerekir.
Çetin Altan ın önemli bir cümlesi :” Tüketmeyen, üretmeyi de düşünmez”.Aslında “tüketim toplumunu” tanımlar gibi gözüken bu tanım, bir başka okumayı da hak ediyor. Evet tüketiyoruz, bunu da en çok ve en iyi kentte yapabiliriz. Kentin doğası gereği bu olur. Üretmemizin çeşitlenmesinin daha fazla üretmemizin nedenlerinden birisi de budur.
Öncelikle bu yarışmacı ortamdan koparsanız, kentin içindeki ve ötesindeki oyunun dışında kalırsınız demektir. Bu, yaşamda geldiğiniz yerin gerisine düşmek anlamına gelebilir. O nedenle de, bu kadar yorucu bir uğraşlar bütününde kentin size vereceği çeşitli olanakları da kullanmak gibi bir durumda söz konusudur.
Peki, bu karmaşık organizmanın sunduğu girdilerden, çeşitlilikten ne kadar yararlanıyoruz ? Üretmemizin çabalarımızın karşılığı olarak kendimizi gerçekleştirmek, kişiliğimizi ve kimliğimizi zenginleştirmek için kenti yaşıyor muyuz?
Sanıyorum bu soruyu hepimiz kendimize sormalıyız. Kent bize gerek günlük yaşam içinde gerekse bireysel grupsal yapıda pek çok olanak sunuyor. Bunların ille de para ile alakalı olmayan ya da çok az para ile gerçekleşecek öyle çok alanları var ki…
Örneğin, Ankara Büyük kent Belediyesi’nin Gençlik parkındaki kültür merkezinde çok güzel temsiller oluyor.Bilet bedeli de 7.5 tl. Devlet Tiyatrolarının Ankara’nın değişik bölgelerine dağılmış kültür merkezleri, tiyatroları var. Fiyat bedelleri bir paket sigara ile kıyaslanacak kadar uygun. Gene Belediyelerin pek çok kurslar açtıkları Sosyal Merkezleri var. Değişik heyecan verici kurslar ve etkinlik mekanları olanakları sunuyorlar. Ankara Anakent sınırları içinde pek çok ören yerleri var . Kale ve çevresinde hemen her bütçeye uygun atölyeler, çay kahve içme yerleri açık havada oturma olanakları var. Hiçbir şey olmasa, küçük atölyelerinde sadece yaptıkları çalışmalar takdir edilsin diye bekleyenler var.
Yalnız Ankara nın değil, tüm Türkiye ninMüzeleri ya bedava ya dar bütçeliye uygun. Yıllık müze kart alınca Türkiye nin tüm müzelerine girebiliyorsunuz. Hemen her mahalle de park/lar var. Büyüklü küçüklü…Çoğunlukla da boşlar.Otobüsler ve metroda zaten yaşamınızı kartlı olarak bedava gezerek sürdürüyorsunuz.Kütüphaneler ise sinek avlıyor…Farkında iseniz hiçbir şekilde , “ pahalı / lüks” kavramına giren işlevlerden söz etmiyorum.Daha kafe / bar / lokanta gibi “ lükse” girebilecek yerlerden söz bile etmedim.
Kent teki yüze yakın sanat galerisini belli bir “ kültür” düzeyi dışında kaç kişi geziyor?
Tabii bu arada Ankara da çok ciddi bir “eğitim sektörü” var. Kentte okuyan üniversite öğrencisi sayısı yüzbinler.Dünyanın ilk 500 Üniversitesi içine giren 3 Üniversite Ankara da, diğerlerinin bir kısmı da ilk 1000 Üniversitesi içinde. Devlet fen Liseleri gibi seçkin Liseler yanısıra, çok iyi eğitim veren Devlet okulları da var.
Bu kadar önemli ve sayısı yüzbinleri bulan “ okumuş” gençlerimizin ne kadarı “Kent’i yaşıyor olabilir? Sayıyı bilmem ama birkaç örnek yazmak iyi olur. Üniversitede derste öğrencilerime hangi galerileri gezdiklerini sorduğum zaman yüzüme bakıp “ Paralı değil mi gezmek hocam” dediler.
Türkiye nin gözbebeği bir üniversite de mimarlık bölümünün 3. Sınıflarını her sene zorla bilet aldırıp grup olarak bale / Operaya götürdük. İnanır mısınız, bilet parasını ödeyen bir kısım öğrenci gelmedi…
Gene geçen senelerde, başka bir Üniversite de,“ kültür merkezi” projesi çalışıyoruz. Sanat galerisi tasarlayan öğrencilere “ Hiçbir sanat galerisini gezdiniz mi?” dedim. Gezmemişlerdi. Tek yararı iki öğrencimin Çağdaş Sanatlar Merkezine bir açılışa gelmeleri oldu. Dürüstçe, “Hocam ilk kez böyle bir yere geldik.Evet haklısınız farklı bir deneyim oldu” dediler. Üniversitenin sınırları dışına çıkmadan bir dört yıl tamamlayıp kentlerine dönen o kadar çok Üniversite öğrencisi var ki…
Ama, benim halen bağrımı yakan bir, bırakın Kent’i, Üniversitesini yaşamayan öğrencimin öyküsünü ODTÜ de yaşadım, Bölümü bitirmesine sadece 1 ay kalmış bir öğrencim, derin depresyonda idi. İlk dönem çok başarılı olan öğrencimin bu durumunu görünce özel olarak ilgilendim. Bana, 17 yıllık eğitim yaşamının bitmekte olduğunu ve bu sürecin zevkine varamadığını yeni fark ettiğinive depresyonda olduğunu anlattı. “Hocam, en çok koyan ne biliyor musunuz, 5 yıldır bu üniversitedeyim daha bir kez Devrim stadına gitmedim” dedi. Bu benim yukardan beri anlattığım sürecin en çarpıcı örneği bence. O öğrencim çaresizce bana baktı ve “hocam, kendime vakit ayıramam, babam ne der, mezun olunca çalışacağım yeri bile ayarladı” dedi. Bu son cümleyi eğitim yaşamım boyunca o kadar çok öğrencimden duydum ki…Bu ülkedepek çok iyi olmayan şey var. Benim bunlara o kadar moralim bozulmaz. İnsanlık tarihini okuyan anlayan bunları aşacak moral gücünü bulur. AMA, burada anlattığım o gençlerin yaşadıkları süreç var ya…İşte bu benim moralimi bozuyor.
Ve,evet, sonuçta, evet Kent’te yaşanıyor da, niye Kent’i yaşayamıyoruz?
Bu sorunun değişik açılımlarını daha sonra ele almak üzere, şimdilik burada duralım.
*Mimar
Yorum
kentli olmak
Sayın hocam ,Hayali'nin dillere pelesenk olmuş o ünlü sözünü hatırlattı yazmış olduğunuz ders niteliğindeki yazınız.
''Cihân-ârâ cihân içindedir ârâyı bilmezler O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler ''
insanlar içinde yaşadığı ortamın farkına varamaz, değerini bilemez.
Balıklar gibi, içinde yaşadığı denizin farkına varamaz, ta kiii denizden, yada içinde bulunduğu sudan dışarı çıktığında değerini anlar biraz önce yaşadığı ortamın.
Yeni yorum ekle