İnsansan, Sanatsın...

Deneme

İnsansan, Sanatsın...

Eliz Avaroğlu

Kendini bilmekle omurgasına can yürüyen şaheser, doğrulmakla başlayan hareketini, başını kaldırıp onu var edenle göz göze gelerek tamamladı; o ne ihtişamlı bir buluşma, vakti sonsuzluğa devşiren ne kudretli bir andı... 

Birbirine ebedî hasret duymuş "damla ve derya”nın "bir" olduğu tamlık makamının uhrevi loşluğu, o mübarek anda buluşan aşk karası gözlerin  olmuşu, olacağı yutup da çoktan hazmeden derin boşluğu, âşıklık iptilâsından zerrece muzdariplik hissetmeyen nice bağrı yanıkların "bir gün bizim de ayrılığımız bitecek, gayret!" diyerek kâinatı inleten güçlü nidâlarının, var olmuş yahut olacakları ümit ile kendilerinden geçiren mutlu sarhoşluğu kapladı bütün zamanları... 

Koca mermer bloklardan Musa oyma iradesini hayâline koyan Michelangelo'ya, Musa'sıyla göz göze gelince, -Haydi, durma öyle, konuşsana artık benimle… dedirten ve elindeki çekici eserine fırlattıran cezbededir "varlığa sûret verebil-menin nihayetsiz beklentisi....     

Ya da Şeyh Galip'e, "Efendimsin cihanda itibarım varsa sendendir..
Miyân-ı aşıkanda iştihârım varsa sendendir...    
Benim feyz-i hayâtım hâsıl-ı rûh-ı revânımsın,    
Eğer sermâye-i ömrümde kârım varsa sendendir..."    
(Efendimsin, benim bu dünyada bir kıymetim varsa sendendir...-Eğer- âşıklar arasında bir şöhretim varsa o da sendendir. Hayatımın bereketi, akıp giden ruhumu ortaya çıkaran sensin...Eğer ömrümde elime geçen bir kazancım varsa senin sayendedir.)    
....
dedirten ruh titremesindedir, aramanın/ bulmanın..., buldukça dahanın sevincini fark edip yeniden arayış yollarına revan olmanın bereketli üretmesi... 

Hâsılı, daima daha, daha, daha… diye vurur,  aşıklık istidadı olan ruha yaratıcı kudretin uyaran/ uyandıran elleri...    
Daha iyi, daha eksiksiz, daha güzel, daha ahenkliye olan devinimdedir zira "-yaratıcı ile yarattığının birbirine kavuşabilmek gayreti" ve işte "insanın bu gayretinden doğan enva-ı çeşit yürek çarpmalarının debdebesidir" dünya üzerinde adına "sanat" denen iki ucu keskin "fark edişler mertebesi"...

Sanat; kendini bilmeklik/ bulmaklık derdiyle çabalayarak durmaksızın iç âlemini çapalayan ve böylece her nefes alış-verişte heplikten hiçliğe varan döngüsel bir keşifle olgunlaşan huzursuz ve fakat bir o kadar da gayretkeş ruhlar nezdinde "kemalatın arş"ıdır...     

Sanat; maruz kaldığı dünya karmaşasında için için sızlayan ve hatta kanayan insanlık  vicdanının -korkularından arındığı o anda - dile gelen ilk uyanış feryadıdır... 

Sanat; Varoluş Hikmet'lerinden akıllara sızan ilahi ışımanın, insan eliyle dünyaya yazdığı sonsuzluk manzumesi, var edenle var olanın dolanıklığının yerleri ve gökleri birbirine ayna eden varoluşun tanrısal mucizesidir...     

Sanat; biricik emeli, âlemi güzellikleriyle bezemek olan Ehad'in, henüz yarattığı ilk anda - Beni Biliyorsunuz Değil mi?- diye sorup -Elbette, Hiç Bilmez Olur muyuz- diye cevap veren şaheseriyle, zamansızlığın zamanları içinde hikmetli vesilelerle yeniden/ yeniden kucaklaşması, hepliğin her rengiyle dünyayı anlamlandırmaya çalışan insan gözlerinin nihâyet, bütün oluşları karasında saklayan hiçliğin derin siyah gözlerine hayranlıkla dalıp, aslına rücu etmeyi başarmasıdır...     

İşte o an...Ne ihtişamlı bir buluşma, vakti sonsuzluğa devşiren ne kudretli bir andır...


 

Yorum

Kaan Canbaz (doğrulanmamış) Sa, 15 Kasım 2022 - 21:15

Merhaba yaratanın en büyük eseri. Bu güçlü bir benzetme. İronik bir anlatım. Sağ olsun yüreğiniz.

Selma uzun (doğrulanmamış) Çar, 16 Kasım 2022 - 21:56

Merhaba Eliz Hanım
Konu seçiminiz etkileyici kutlarım.
Fakat diliniz ağır. Tasavvuf dili de artık yaşayan Türkçeyi kullanıyor. Hoşça kalın

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.