Entelektüelitenin Zamanlararası Anlam Kayması

Eleştiri

Entelektüelitenin Zamanlararası Anlam Kayması

Zübeyde Korkmaz

Entelektüel sözcüğünün kökeni, Latince’de “anlamak” anlamına gelen “intellectus” sözcüğünden gelir. Bu sözcük; “düşünsel, düşünce ile ilgili olan” gibi anlamlara gelir ve yine aynı Latince sözcükten türeyip bugün Fransızca ve Rusça’da etkin olarak kullanılan “entelijansiya” da denilen, Türkçe’de “aydın” olarak anılan sınıfı tanımlamaya yarayan terimdir. Fakat entelijansiya aydın sınıfının kurumlaşmış halidir, Türkiye’de bir aydın sınıfı bulunuyor olmasına karşın; kurumlaşmış, bir araya gelmiş bir aydın sınıfı yoktur.

Türkiye’deki aydınlar genelde bireysel olarak etkinliklerini sürdürürler. Başlığı oluşturan entelektüelite sözcüğü ise “entelektüellik, entelektüel olma durumu” anlamına gelir. “Entelektüel”, genel anlamda görgü kurallarına özenle uyan, kibar, her türlü uçarılıktan uzak; kendisini düşünsel, kültürel, eğitimsel açıdan geliştirmiş, belli bir birikime sahip olmuş, yeniliklere açık ve ileri görüşlü kişidir. 

Antik zamanlarda böyle bir kavram olmamasına karşın, o zamanlarda da entelektüel insanlar vardı. Filozoflar, mimarlar, mühendisler, ansiklopedistler, sözlükçüler, yazarlar, komutanlar, soylular ve belki de şövalyeler. Örneğin Antik Mısır’ın en önemli entelektüellerinden biri, hezarfen diyebileceğimiz İmhotep olabilir. Antik Roma ve Antik Yunan’da adları sayılamayacak kadar çok filozoflar ve tarihçiler.

Rönesans döneminde yine hezarfen olarak bilinen Leonardo Da Vinci, Floransa’dan çıkmış büyük siyaset bilimci Niccolo Machiavelli, sanatçılar Donatello, Michelangelo, Gentile Bellini, Sandro Botticelli; yazarlar Michel de Montaigne, William Shakespeare, Giovanni Boccaccio, Thomas More ve Francis Bacon gibi önemli adlar sayılabilir. 

Yine Rönesans döneminde, Anadolu tarihinde eşi benzeri görülmemiş ve tarihe damgasını vurmuş bir entelektüel vardı: Fatih Sultan Mehmed. Anadolu hala o denli bir entelektüel görmüş değildir. 

Entelektüelite her ne kadar doğrudan insanın kendini yetiştirmesiyle ilgili olsa da, zamanla hem Avrupa hem de Asya’da çoğu toplum tarafından yanlış anlaşıldı. Entelektüelite, varlıklı olmak ve soylu bir aileden gelmekle karıştırıldı. Çoğu zengin ve soylu, entelektüel olmayı kendilerininki gibi bir ailede doğmakla bağdaştırdı. Onların düşüncelerine göre, zengin ya da soylu olan çoktan entelektüel olmuştu bile. Nerede nasıl konuşacağını bilmeyen, görgü kurallarından habersiz, kaba saba, yabani ve bilgisiz insanlar, sırf zengin oldukları ya da soylu bir aileden geldikleri için kendilerini entelektüel olarak tanımlıyorlardı. 

Entelektüelitenin bağdaştırıldığı bir başka şey ise yabancı dildi. Elbette ki entelektüelitenin yabancı dil ile doğrudan ilintisi bulunuyordu, ancak bu hiçbir zaman ana dili aşağılayıp farklı dilleri benimsemekle ilgili olmadı. Örneğin Çarlık Rusya’sında Rus soyluları ve zenginleri Rusça konuşmayı köylülük ve bayağılık olarak gördükleri için kendileri Rusça konuşmadığı gibi çocuklarına da Rusça konuşmayı yasaklar, eğitim için tuttukları mürebbiyeler de çoğu zaman yabancı olmakla birlikte Fransızca konuşurlardı. 

Bu, Osmanlı’da Tanzimat döneminde de böyleydi. Tanzimat döneminin gerçek aydınları bu durumu o dönemde yazdıkları eserlerle eleştirmişlerdir. Anlattıklarına göre Tanzimat’tan sonra; kravat takan, Fransızca gazeteyi – aslında okumadığı halde- koltuğunun altına sokuşturup gezen, birkaç Fransızca sözcük bilip sağda solda konuşurken kurduğu tümcelerin arasına serpiştirenler kendilerini entelektüel sayıyorlardı. 

Günümüzde de zengin olduğu için kendini entelektüel sayan insanların sayısının giderek arttığı su götürmez bir gerçek. Evine bakınca oldukça pahalı vazolar, biblolar, sanat eserleri, tablolar; sayısı binleri bulan kitaplardan oluşan devasa kütüphaneler, yazma eserler; sosyal medyasına bakılınca da ünlü yazarlardan yapılan alıntılar görülüyor. Oysa o kişiyle yüz yüze gelindiğinde gayet kaba, görgüden uzak, son derece bilgisiz ve konuşması da facia olan biri olduğu ve aslında entelektüel olmakla uzaktan yakından ilgisi bulunmadığı görülür.

Yaşamımıza aldığımız insanlar, bizim aynamızdır. Görünürde seçkin fakat özde bayağı olan insanlardan kaçarak uzaklaşmalı. İşte, zamanla aşınmış, yanlış anlaşılmış, değiştirilmiş, anlamı kaymış ya da kaydırılmış olan kavramlardan biri, entelektüelite. Entelektüel ve seçkin olmak, hiçbir zaman parasal güce ya da seçemediğimiz ailelerimize bağlı olmamalı; insanı seçkin ve entelektüel kılan, bizzat kendisidir. Seçim, kendisine kalmıştır. Düşünmeli, kafa yormalı.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.