Roman Üzerine Düşünceler…

Edebiyat

Roman Tanımı ve Roman üzerine görüşler: Bana göre alanı çok geniş olan bu düzyazı türü üzerine işin ustalarının düşüncelerini dile getirmeden önce “roman nedir?” sorusunu yanıtlamamız gerek.  


Bir düzyazı türü olan romanı kısaca, “ insan ilişkilerinin anlatımıdır diyebiliriz. İnsanın yaşadığı Serüvenler, iç dünyasının gerçekliği; insan-insan, insan-mekan, insan-doğa ilişkileri yaşadığı ortamın özellikleri toplumsal olay ya da olgular ekseninde belli insanlık durumlarının yazıyla anlatımıdır, diyebiliriz. Roman sanatı, bugün geldiği noktada kendi kuramını ve teorisini oluşturabilmiş ender edebiyat türlerindendir. Bu da, romanın toplumun dinamiğini yakalayan bir tür olma özelliğini gösterir bize
İlk romanlar “pikaresk” yani eleştirel bakış açısıyla yazılır, roman kahramanları okuyucuya da topluma da hep yukarıdan bakarlardı. Bu bakış açısıyla yazılan erken Yunan romanından sonra ise romanın edebiyat bilimindeki yeri saptanmaya çalışıldı. Bu çalışma epeyce uzun bir zaman aldı. Romanın edebiyat bilimine dahil edilmesi ancak 17.yy’ın yarılarına doğru gerçekleşti. Bu nedenle Servantes’in Donkişot’u modern anlamda ilk roman sayılır.


Romanın ilk evresinden sonraki gelişmeler daha hızlandığında eğitici romanlar ön plana çıktı. Bu roman gerçekçiliğin yaratımı olan bir romandır. Kişinin beklentileriyle gerçeğin zorladığı saptamalar arasındaki uyuşmazlığa dayalı bir yaratımdır. Gerçekçi eğitsel romanın terkedilmesi içinde barındırdığı uyuşmazlığın da artık işe yaramadığı gerçeğine varılmasıyla olmuştur.  Sartre’nin de saptadığı gibi birey ile toplum arasındaki etkileşimden yola çıkılarak bir ahlak değerinin yaratılmasının olanağı yoktur. 
Eğitsel romanın dönemi sona ererken Walter Scot’la başlayan bir tarihsel roman anlayışı gelişmiştir.  Bu anlayışın yarattığı ürünlerin içeriğinde geçmiş tarihsel zamanla romanın zamanı birleştirilmiştir. Bu İşte bu kurama göre yazılan romanlara biz tarihi romanlar diyebiliyoruz.
Daha sonra ise olayları bir kapalı eğri boyunca cözümlemeye çalışan bir anlayışla yazılan polisiye ve serüven romanları devreye girmiştir.
Bu dört ana sınıflandırmadan başka romanı daha değişik şekillerde sınıflandırmamız ve bu sınıflandırmaları çoğaltmamız elbet de olanaklıdır. Sınıflandırma gibi romanın tanımını da çoğaltabiliriz. Hatta her yazarın romanı tanımlaması ayrıdır diyebiliriz. Bakınız:   
*Roman yol üzerinde gezdirilen bir aynadır.(Stendhal)
*Roman, kendi mantığı ve kendi yöntemiyle yaşamın çeşitli yanlarını keşfetmiştir . (Milan Kundera) 
*Roman yaşamdan daha gerçektir, çünkü romanda yaşam karşımıza içindeki anlamın kaybolup gitmesine yol açan ayrıntılardan ve fazlalıklardan arınmış olarak çıkmaktadır. (Henry James) 
*Roman, bir yaşamdır. Roman, bir atmosferdir. Roman, yeni, yepyeni bir düş dünya kurmaktır. Bu düş dünyasıyla birlikte bir gerçeklik dünyası kurmaktır, yaratmaktır roman. (Yaşar Kemal) 
*Romanın hiçbir genel kuralı yok, belli hiçbir tekniği yok, türlü biçimlerinin amaçlarında da birlik yoktur ve de denilebilir ki kaynağı ve doğası bunların olmasına engeldir. (Abdülhak Şinasi Hisar) 
*Roman yazmak için, önce görmek gerektir : Hayatı, insanları ve tabiatı inceleyerek görmek. (Mahmut Yesari) 
Dostovyeski'ye göre "insan düşüncesinin en son ve en büyük sözü, insanın ifade edebileceği en acı ironidir"
Tom Jones’in yazarı Henry Fieldıng de: “Roman, geleneksel epik, fabl ve trajedi kalıplarından farklı olarak, alegorik/evrensel tiplerin değil, belirli bireylerin özgün yaşam ve deneyimlerini kapsayacak -akılcı- bir düşüncenin ürünüdür. 
Bir roman için son ölçü, ona karşı duyduğumuz sevgi olacaktır; tıpkı dostluklarımızın ve tanımlayamadığımız şeylerin ölçüsünün sevgi olması gibi."   E. M. Forster

Ustalarımızın düşüncelerinden yola çıkarak diyebiliriz ki roman, “insan ilişkilerini anlatan bir düzyazı türüdür"  Evet bu genelde kabul gören bir tanımlamadır ve işin gerçeği de roman çoğunlukla insan ilişkilerini anlatır. Ama bana göre kim nasıl tanımlarsa tanımlasın, tanım bir başkasına göre eksiktir. O nedenle her yazarın da kendine göre bir roman tanımlaması vardır. Bu da doğaldır çünkü birbirine benzemeyen romanlar yazabilen her yazarın yazdığı türü başka şekilde tanımlama özgürlüğü de vardır.  


Ben de yukarıdaki tanımlamaları yansıtmadan kendime göre romanı şöyle tanımlıyorum. Roman; İnsan ilişkilerindeki ayrıntılardan yola çıkarak, ilişkiler içindeki birliktelik ve zıtlıkları, insanın insanla yüzyüzeliğini, insanla mekan ilişkisini, insanla zaman ilişkisini, zamanla mekan ilişkisini, İnsan-çevre ilişkisini, insanın yeryüzündeki motiflerle ilişkilerini, motiflerin  birbiriyle ilişkisini, insanla bilinç ötesinin ilişkilerini olay ve olguların derinliklerine yerleştirerek yaratılan karakterin yaşamıyla okuyucuya sunulmasıdır. 
 İşte bu çeşitli tanımlamaları yapan yazarlar nasıl ki, tanımlamada bu kadar ayrı düşünüyorlarsa, yazma yöntemlerinde de ayrı teknikler uygulayabiliyorlar.  Bakınız bir toplantıda yazma tekniklerini, yöntemlerini bize anlatan sevgili Fakir Baykurt yazma yöntemini şöyle dile getiriyordu.


“Benim yazma yöntemim katılımcılık diye özetlenebilir. Köylünün yaşamını da öyle yazdım. Düş gücüne de güvenirim tabii, ama yalnız ona yaslanmam. Yazmak istediğim yaşamı elimle tutacak kadar tanımak isterim. Bundandır uzaktan baktığım, karşıdan seyrettiğim, elimle yakalayamadığım durumları yazmam, buna cesaret bile edemem...” diyerek kendi yazdığı romanın roman serüvenini özetleyen Fakir Baykurt’u da andıktan sonra   şimdi de yukarıdaki tanımlamalarımıza uygun ve içimizdeki kaygılarımızı da belli ölçülerde gidermiş bir metnimizin olduğunu varsayarak, bir romanda bulunması gereken öğelerin ne olduğunu açıklamaya çalışalım. 


a)konu: Her yazarın romanını yazması için öncelikle bir konuya ihtiyacı vardır. Hatta konu yaratmaya ihtiyacı vardır. Çünkü böyle konular okuyucunun da düşünce sınırını zorladığı için daha da kalıcı olma özelliğine sahiptir. Ayrıca yaratılan fantastik konular daha özgün ve yazara özgü olurlar. Konu ne tekdüze, ne de başkalarına benzeşme özellikleri göstermelidir. Konu okuyucu tarafından yadırganır da olmamalıdır. Hollandalı yazar Harry Mulisch konu yaratımı konusundaki düşüncelerini, “her yazar kendi romanının tanrısıdır” diye açıklıyor.  
b)Zaman: Romanın konusu bir zaman dilimine ve o zamanın yaşamına uygun bir şekilde belirlenmelidir. Yani konunun geçtiği zaman, tarihsel temellerine oturmuş olmalıdır. 
c) Mekan: Konunun geçtiği mekan yazar tarafından çeşitli tekniklerle belirginleştirilmelidir. Çünkü, konu ve zamana uygun olmayan silik  anlatılmış bir mekan, konuyu unutturacağı için okumayı zorlaştırır ve okuyucuyu yorar. Bu da romanın çekiciliğini azaltır.
ç) Karakterler: Konu için ve konu içinde yaratılan karakterler, romanda işlenen konuya uygun zamanla, mekanla bir bütünlük oluşturmalıdır. Yani karakterler, konuyu yaşayabilir, zamanı unutmayan, mekanı yadırgamayan, motifleri kullanabilir nitelikte olmalıdır.
d)Motifler: Romanın konusunu anlatımda en önemli olan unsurlardan biri de anlatımın süsü  diye adlandırdığımız motiflerin uygun bir dille, yerli yerinde belirginleştirilmesidir.
e)Dil:  Yazar yarattığı konuyu hangi dilde yazıyorsa, o dili iyi kullanmasını bilmelidir. Her yazarın bir dil bilimcisi olması gerekmez ama dilin kullanımını bilmesi şarttır. 
f)Akım: Yazarın hangi yazın akımıyla yazdığı da bir romanın oluşumunda ve değerlendirilmesinde önemlidir. Bir yazar her ne kadar bağımsız yaratıcı olsa da, bir yerde bir yazım akımının temsilcisidir. Öyleyse romanı da o yazım akımının özelliklerini taşımak zorundadır. Yazar romanına biz yazım akımıyla başlayıp, bir yerde başka bir yazım akımının özelliğiyle devam edemez. Böyle olursa ne kadar özgün bir konu yaratmış olsa da,  romanında belirgin bir karışıklığa yol açar. 
e)Üslup: Yazarın kendine özgü bir üslup yaratmış olması önemlidir. Okuyucu onun ismine değil de, metnine bakarak kim olduğunu anlayabilmelidir. Çünkü böyle olursa yazarın kendine göre bir üslubu olduğu varsayılabilir ancak. 
Roman yazmada bize yol gösterecek bu  kuramsal açıklama dizgesinden sonra romanı  içerden değerlendirmek için biraz da roman tarihinde yolculuk yapalım. Böylece romanın gelişimindeki evreleri daha iyi kavramış oluruz.  
                                                     --------


 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.