Tercihler Üzerine
Hayat insanı tercihleriyle sınıyor azizim! Kime göre, neye göre hangi doğruyu seçtiysen ona göre çileni doldurmaya başlıyorsun. O seyyar mutluluklar, gözü kara hayaller, kervanı yolda düzmeler falan hep boşuna çaba… Sonrası işte ekmeğinin tuzu, ağzının tadı yok. Gülmeyi bilen gözler hak getire…
Bir maskeli balonun misafirleriyle dolu her taraf. Sanki kazara birilerinin yüzü görünse-af buyurunuz-istifra edecek gibiyim. Hakikate açılan pencereler sıkı sıkı kapatılmış, ardında kalanlar sırra kadem basmış. O pencerenin arkasındaki yüzleri özlüyorum oysa ki… Nispet olsun diye özünü kaybetmiş, ona buna bir şeyler ispatlama çabasıyla benliğinden vazgeçmiş kimseleri görmeye tahammülüm yok…
Kötülüklerin her birini toplayıp adına ruhsal bunalım demek, asrın vebası. Herkes sınanmaya geldi bu âleme. Sınavda tökezleyenin sözümona psikolojisi bozuluyor. Üç yaşında bebekten otuz yaşında kadına, kırk yaşında adamdan yetmiş yaşında nineye… Sorsan hepsinin şahsiyeti hasta. Hâlbuki iş öyle mi? Nerede kaldı umumi iyilik?
“Mutlak olarak iyi olan bir insan delirir. Çünkü ait olmadığı, kendisinin bir parçası olmayan bir ortamda yaşamayı beceremez” diyor ya ünlü yönetmenKurosawa[1]… Mutlak olarak iyi bir insan olmanın tanımını yapacak olsam şöyle derdim: Kötülük yapmayı ya da neyin kötülük olduğunu bildiği hâlde bunu yapmayı tercih etmeyen kişi iyidir. Mutlak bir tanım oldu… O zaman kimse kendine kötüyüm der mi? Diyemediği için ruh hastası diyor itikadımca. Sonra da toplumda kötülük yaptığı herkesin kendisini anlayışla karşılamasını bekleme kötülüğü yapıyor… Çok kötü bir kısırdöngü… Hâlbuki özünde bu bir tercih meselesi değil mi?
Neredeyse bütün filmler, kitaplar, diziler benzer temalarla başlamaz mı mesela? “Bir ailede bir genç kız birini sevdi. O sevginin, baştan sona bir hatadan ibaret olduğunu anlamak ve o hatanın bedelini ödemek uzun uzun yıllar aldı. Çok uzun, sancılı yıllar…” Yanlış tercihler üzerinden ilerliyor bütün senaryolar… Zaten her şey birinin başka bir kişiyi sevmesi ile başlamaz mıydı? Ve yine öyle bitmez miydi? Belki de bütün bitişlerin başka başlangıçlara gebe olması sözündeki havalı ima da buradan geliyordu. Ne yani, madem başlayan her şey bitecek, yok biten her şey başlayacak idiyse ne anlamı vardı günah işlemenin yahut iyilik yapmanın…Tercihlerle başlayan sınavın kılıfıydı bunlar hep…
Kadınlarına hem oldukça zor tercihler yaptırıp hem bu kadar zulmeden başkaca bir toplum var mıdır bilinmez… Bilinen şey ise şudur: Bir kadının başka bir kadına ettiği cefa, ömür tüketmeye ziyadesiyle kâfidir. Bak şimdi Kabil’i suçlayacak yine herkes. Neden? Çünkü suçlamak kolay, Habil olun da görelim diyecek oluyorum. Maskeli balonun ezeli rakipleri, bunu da müsabakaya dönüştürür diye endişem… O zaman belki Yusuftutan kuşları gibi o çok meraklısı olduğunuz cennete gidebilirsiniz. Diğer türlü, sadece inandığınız dinin vecibelerini yerine getirdiğiniz için Allah sizi cennetine almaz diye düşünüyorum. Ya da istismar ettiğiniz ruhların günahları ve sapık saplantılı arzularınızın yükleri ile yüzünüz tutar mı Kevser suları içmeyi? Varın cevabını siz verin… Tercihlerimizdir hayatın bizi sınadığı lakin kime göre?
Dr. Seda Artuç Bekteş
[1]Japon film yönetmeni, film yapımcısı, senarist ve kurgucu. 57 senelik kariyerinde 30 filmyöneten Kurosava, sinema tarihinin en önemli ve etkili yönetmenlerinden biri olarak görülmektedir.
Yeni yorum ekle