Soyutlama Yapan Sanatçılar:

Görsel Sanatlar

Soyutlama Yapan Sanatçılar:
 Constantin Brancusi 


  Mustafa BULAT- Serap BULAT 

 

Romen sanatçı Constantin Brancusi, modern heykel sanatında, soyutlamaya örnek gösterilebilecek başlıca sanatçılardan birisidir.  Brancusi’nin kütlelere ve boşluklara yaklaşımı, kendi çağında ünlü olmasını sağlamıştır.  Modern sanatın değişik akımlarının gelişip, enerjik bir heykel anlayışının geliştiği ortamda bu sanat akımlarının hiç biriyle ilgilenmemiş,  biçimin doğal görünümünden  çok daha fazla şey anlatabileceğini  düşünen sanatçı, varlıkların kökenlerini inkar ederek değil, tersine bunların kökenine inmeye çalışarak,  karmaşadan uzak bir yalınlığı, yapıtlarında yansıtmayı başarmıştır.  Brancusi’nin yapıtları, plastik açıdan ne kadar sadeleşmişlerse de güçlü bir özün sembolüdürler.  Brancusi, başlangıçta Rodin’in etkisinde yapıtlar vermiş, daha sonraları Rodin’de olduğu gibi yüzeyler üzerinde ışıkları titreşimleriyle bir yana bırakarak, modellerindeki detayları atarak formun esasına, özüne varmak istemiş,  sanatçı kurallardan bağımsız kalabilme, materyalin olanaklarını da kullanabilme amacıyla, yalın biçim arayışlarına gitmiştir.1909 yıllarında yaptığı “Uyuyan Güzellik Tanrıçası” adlı heykeli sadeleşmenin en belirgin örneklerinden birisidir. Yatmış basit bir baştır. Bu başta, yumurta sadeliğine varan detaylardan arınmışlık görülür. Gözler, ağız ve burun çok ince duyarlılıkta belirtilmiştir. Formlar o kadar duyarlıdır ki, sanki bir hayalin veya rüyanın maddeleşmişliği etkisini vermektedir. Modelden hareket eden Brancusi’nin mistik tavrıyla modeli yok ederek maneviyatı ve tanrıyı maddeye sokup ölümsüzleştirdiği gözlemlenir.  

Brancusi’nin sanatı, kendini gerçeğini  arayıp, heykel diliyle anlatabilmek için, ortaya çıkmış her türlü akıma karşı koyarak  kendi özünü ortaya koymaya çalışan bir sanat anlayışına sahiptir. Doğacı bir anlayışta olan Brancusi’nin asıl üstünlüğü ve özelliği, üç boyutlu sanatın kurallarına göre oluşan düşüncelerini, soyutlama yoluyla biçimlendirmesinde yatmaktadır. Çalışmalarında soyutlamayı sonuna dek devam ettiren bir sanatçı olan Brancusi, ancak soyutlama yoluyla doğada görüneni aşmanın, doğadan kopmak anlamına gelmediğini ortaya koyarak,“Körler için Heykel”, “Sessizlik Masası” “Dünyanın Başlangıcı” ve “Sonsuzluk Sütunu” adlı soyutlamacı çalışmalarında,  doğaya bağlıdır ve gücünü doğadan almasıyla birlikte, ölçeği insan olmuştur (Resim 7). Aynı zamanda Brancusi’nin bu çalışmalarında, toplumsal çevre ve doğaya karşı empati de gözlemlenmektedir. Sanatçının “Sonsuzluk Sütunu”’ adlı çalışmasında da, birimlerin her biri insan ölçeği esas alınarak meydana getirilmiş ve insanın ölçü olarak esas alınması söz konusudur.“ Sessizlik Masası” adlı çalışmasında ise, ölen insanları

zorbatv

Resim 1/ 7 .  Constantin Brancusi “Dünyanın Başlangıcı”, Bronz, 1924(Faerna, J. F., a. g. e., s. 34)

anımsamak için bir araya gelmeyi sembolize ederek, toplumsal ve insani bir değere vurgu yapmış olmasıyla birlikte, sosyal, toplumsal ve plastik oluşturmak yolunda bir tasarı gerçekleştirmiştir. Ayrıca sanatçının ‘Kuş’ biçimini ele almış olduğu heykelleri, her ne kadar soyutmuş gibi algılansa da, bu çalışmalar bir kuşun alabileceği en saf en yalın halleri olduğunu ifade edebiliriz. Brancusi’nin bu süreç içinde izlemiş olduğu yol ise, kuşun göğe doğru yükselirken veya uçmaya hazırlanırken oluşturduğu hareketlerin özelliklerini belirleyip ortaya koymak olmuştur. Burada sanatçı, kuşun göğe doğru yükselip, dinamik bir biçime ulaştığı anki etkiyi vermek için, figürde baş, gaga, kanat ve ayaklar gibi ayrıntıları atarak, yapıtını bütün bir biçime ulaşmasını sağlamış böylelikle de, içindeki enerjiyi yansıtmak suretiyle, çalışma kaideden kurtulup boşluğa doğru fırlayıp gözden kaybolup gidecekmiş hissini bizlerde uyandırmayı amaçlamıştır. Sanatçı yapıtlarını her türlü gerçekçi ayrıntıdan arındırmış, konu edindiği düşünceleri ya da biçimleri geometrik soyut yapılara indirgeyerek, tekrarlara ve ritimlere son derece önem vermiştir.  “Sonsuzluk Sütunu” ve “Adem ile Havva” adlı yapıtları, bu eğilimini ortaya koyan önemli çalışmalar olarak gösterilebilir. Burada Brancusi, büyük bir titizlikle seçtiği nesnelerin duyumsal niteliklerini öne çıkarmaya çalışmış ve bunda da etkili olmuştur. 

Soyutlama, Brancusi’nin çalışmalarında bir anlatım aracıdır ve bu durum yapıtlarında, ayrıntıdan uzak yalın anlatımlı, zengin görsel bir etki yaratmaktadır. Brancusi,“Heykelde fizikötesi düşünceyi edebiyat yapmaksızın biçimlendirmek, soyutlamayı gerektirir. Çünkü fizikötesi düşünce, aşkın düşüncesidir. Öyle olunca da fizik görüntüyü aşmak zorundadır”,  ifadeleriyle heykel hakkındaki görüşlerine açıklık getirmiştir. Bracusi için form çok önemlidir, sanatçı çalışmalarını her türlü ayrıntıdan arındırarak yalın bir yapıya dönüştürmüş, tasarımlarını oluştururken de, yontmuş olduğu taş, ahşap, mermer ve benzeri gereçlerin doğasına bağlı kalıp, biçimleri yaratarak doğa düzenini yeniden yorumlama yoluna gitmişdir.  Bu bakımdan da diyebiliriz ki, soyutlama, Brancusi’nin heykel anlatım dili olmuştur. Fiziki görüntüyü yansıtan plastik sanatçılar arasında  soyutlamacı sanatçılar da bulunmaktadır. Bu sanatçılarda da soyutlama, doğada görüneni çözümleme, fiziki görüntünün özüne varma çabası biçimindedir. Brancusi’daki soyutlama ise, doğada görüneni hem çözümleyen hem de onu aşan bir anlayışı yansıtır. Ancak sanatçının yaklaşımı kübizmin akılsal yaklaşımından oldukça farklıdır. Çalışmaları her türlü  fazlalıktan arındırılmış  yalınlıktadır.  Bilge ise, Brancusi’nin heykellerini, “Karmaşıklıktan kurtulmuş yalın kaidesiyle birlikte bütünsel bir heykel olan soyutun sınırlarına dayanmış, ama bütünüyle soyut olmayan biçimlerden oluşan bir sanattı. O heykelde yalınlaştırma ve bütünsellik fikrinin insanı daha geniş çağrışımlara götürdüğünü fark etmiştir”, ifadeleriyle açıklamaktadır. 

Brancusi, belli konular  üzerinde çalışmış, bu konular da sanatçıyı figüratif bir anlatımdan gittikçe soyutlamaya kayan bir çizgiye taşımıştır. Sanatçıya  bu açıdan bakıldığı zaman, Mondrian’ın resimde yapmış olduğu sadeleştirme mantığını  heykelerinde  uygulamış olduğu  görülür. Aynı zamanda Brancusi’nin “Uyuyan Güzellik Tanrıçası” isimli kadın başı  çalışması da, doğacı bir yaklaşımla ele almıştır.  İnsan başından yola çıkılarak, bu baş biçiminin soyutlanması suretiyle, en sade biçim olan, “Yumurta” formuna ulaşan sanatçı, bu çalışmasıyla heykel anlayışını, bizlere en iyi şekilde ifade etmektedir. Yapılan bu yorumlamalar da, alıcıya dinginlik, sakinlik duygularını çağrıştıran etki vermektedir. Sanatçının “Uyku” adlı çalışmasındaki düşüncesi,  “Uyuyan Çocuk Başı”’ çalışmasında da sürmüş,  daha sonra “Uyuyan Peri” serisine doğru dönüşen çalışmaları son olarak, “Dünyanın Başlangıcı” adlı heykeliyle yapıyı, yumurta sadeliğinde, çekirdek biçimine kadar ulaştırmıştır. Sanatçı, 1920 yılında  olgunlaştırdığı ve genel olarak hepsine “Boşlukta  Bir Kuş” adını verdiği bir dizi çalışmasının, ilkini 1910 yılında  yaptığı “Sihirli Kuş”, adlı çalışmasından üretmiş, bu  “Sihirli Kuş” heykelinin biçimi,  iri  gövdeli olarak ve dik bir vaziyette iki ayağı üzerinde yere sağlam basarken betimlenmiş , bundan yola çıkarak geliştirdiği diğer kompozisyonları da, boşlukta gittikçe incelerek soyutlanmıştır.  “Boşlukta Bir Kuş” adlı işinin yerle olan bağlantısı, malzemenin olanakları ölçüsünde, mümkün olduğunca en aza indirgenmiştir.  Bu kompozisyonda sanki kuş, uzayda rahatça uçabilsin diye, takıntı hissi verebilecek bütün ayrıntılardan, fazlalıklardan  arındırılmıştır. Sanatçının belli bir süreçte yarattığı bu işler, sabundan yapılmış bir figürün kullanıla kullanıla ayrıntılarından arınarak, eriyip gitmeden önceki son hallerine benzetilebilir.  Ne var ki olabildiğince sade bir forma indirgenmiş olsa dahi, Brancusi’nin biçimleri daha fazla küçülmezler, tersine son hallerini koruyarak, sanki büyümesini de isterler gibi boşluğa meydan okurcasına  dururlar. Sanatçı ile aynı zaman dilimi içerisinde heykel üreten Rodin, heykeli,“ Girinti ve Çıkıntıların Sanatı” diye tanımlarken,  Brancusi’nin çalışmalarında,  girinti ve çıkıntıdan çok,  dış bükey yüzeyler ve  formlar baskın durumdadır. Sanatçının ortaya koyduğu biçimler, boşluğa doğru genişlemek isteyen ve merkezinden kendi çapına sonsuz bir güç uygulayan varlıklar gibi durmaktadır. Sanatçı bu yapıtlarıyla,  boşluğu  kendi içerisine girmesine izin vermesinin yanısıra, uzayı  delen, son derece yalın ve akılda kalıcı eserler üretmiştir. Klasik Mitoloji ve Efsaneleri konu alan tasarımlar, Brancusi’nin gerçekleştirdiği önemli yapıtlar arasında yer almaktadır. Sanatçının ilk  çalışmalarından olan  “Prometheus”, Yunan mitosunun önemli karakterlerinden birinin başıdır ve  “Prometheus”’u  biçimlerken  tüm yüz hatlarını sadeleştirerek  soyutlamış, tıpkı Afrika kültürlerine ait maskelerde gördüğü  gibi, bu çalışmasında da,  pek çok yapıtında izlendiği üzere  primitif kültürlerin  etkileri açıktır. Adını Yunan Mitolojisinden alan “Danaide” adlı çalışması da, soyutlanmış olan  başka bir yapıtıdır.  Sanatçı, yapıtlarını ortaya koyarken, esin kaynaklarını “Efsaneler” oluşturmaktadır. Eserlerine kaynaklık eden “Maiastra”’da, yine sanatçının kendi ülkesinde söylenegelen bir efsanenin kahramanıdır. Bu efsaneye göre de, altından bir kuş olan, “Maiastra” mistik güçleri bulunmasıyla birlikte, kuşun sesinin sihirli güçlere sahip olduğu inancı vardır.  Brancusi  bu özelliği yansıtmak amacıyla kuşun  ağzını açık olarak soyutlamasının yanı sıra, bronz malzemeden  dökülerek yapılan “Maiastra”’yı cilalayıp parlatarak altın görünümü kazandırıp ışığı yansıtmış ve böylelikle çalışmada, alıcılarına zenginliği çağrıştırmak istemiştir. Sanatçının, bir seri şeklinde üretmiş olduğu, aynı çalışmanın farklı malzemelerde etkisini araştırmak için gerçekleştirdiği,“Büyük Horoz”, “Balık” ve “Uçan Kaplumbağa” adlı çalışmaları,  diğer yapıtları içerisinde sayılabilir. Aslında Brancusi’nin, “Balık” adlı yapıtı  için söylemiş olduğu birkaç söz, hem “Kuş”, hem “Horoz” hem de “Kaplumbağa” konulu çalışmalarının altında yatan gerçekleri de bizlere  açıklamaktadır. Brancusi’nin  bu konudaki düşüncelerini; “Bir balık gördüğünüzde onun pullarını düşünmezsiniz. Hareketindeki hızı, suyun altında parıldayan yüzeyini düşünürsünüz. Benim anlatmak istediğim de bu… Onun ruhunu yansıtan bir kıvılcım aradım”,  sözleriyle açıklamaktadır.

Sanatçının tüm çalışmalarının (yüz, portre, tors) hepsi birden anlatım dilini, tarzını, doğacılıktan daha sadeye ve soyutlamaya ulaştıran,  oradan da soyuta giden  bir gelişim çizgisini görmemize olanak veren çalışmalarıdır. Yüzlerden, “Uyuyan Çocuk”, “Uyuyan Esin Perisi”, “Yeni Doğan” ve “İlk Ağlayış”, büstlerinden, “Bir Oğlanın Büstü” ve “Esin Perisi”, torsolarından, “Erkek Torsosu” ve “Bir Genç Kızın Torsosu”, sanatçının farklı malzemelerden gerçekleştirdiği her bir çalışması,  soyutlamaya ve  soyuta doğru giden yapıtları arasında yer alır. Aynı zamanda yakınları  ve çevresinde görmüş olduğu  kişilere ait heykeller de  yapmış olan  Brancusi,  diğer malzemelerde olduğu gibi, ahşap  malzemeyi yontma konusunda da, büyük  ustalıklar göstermiştir. Sanatçının bu ahşap çalışmalarında,  Romen zanaatçılığının izlerinin görünmesiyle birlikte, buna göre her bir heykel, birbirinden farklı parçaların birbiri üzerine bindirilmesinden oluşturulmuştur. Sanatçının “Öpücük” adlı eseri, ideal birlikteliğin stilize edildiği başarılı bir geometrik soyutlama örneğidir. Bu yapıt, Rodin’in aynı adı taşıyan çalışmasından  oldukça farklı olarak ele alınıp işlenmiştir. Burada “Öpüşen Çift”, madde yanılsaması  olmadan, gerçekçi bir biçimde ele alınarak yontulmuş, erkek ve kadın figürleri  kollarını sevgiyle birbirine sarılmış vaziyette, bir  bütün olarak  taş bloka  yontarak, birçok yapıtında olduğu gibi,  sanatçı madde etkisini araştırmak için, bu konuyu birkaç kez (ahşap, taş gibi) farklı malzemeler kullanarak ele almıştır. Tarihler  boyunca birçok sanatçıya ilham kaynağı olmuş olan konuları (İncil ve Tevrat’ta geçen olaylar) Brancusi çalışmalarına konu almış ve özellikle de, “Adem ve Havva” ile ilgili olan tasarımlar ortaya koymuştur.

Sanatçının deneysel çalışmaya ve  bilinmeyene karşı olan ilgisi, “Dünyanın Başlangıcı” adlı yapıtını gerçekleştirmesinde etkili olmuş bu çalışmayı, Brancusi  her ne kadar “Soyut” nitelemesini reddetse de bu anlamda gerçekleştirdiği eserler arasında en etkili olan çalışmasıdır. “Uyuyan Esinperisi”nin Kompozisyonu, oval biçime, dönüştürülerek yapılmış, “Dünyanın Başlangıcı” ise, basit bir formdan meydana gelmektedir. Bu sade form, kozmik kökenlerle ilgili eski mitleri çağrıştıran ve “Doğurganlığı-Üretkenliği” dünyanın oluşumunu sembolize eden  çekirdek bir formdur. Bu tasarı, sanatçıya  göre bir sanat yapıtı değil, sanatın temeli ve özüdür. Sanatçının çalışmalarındaki her yapıt, bir anlam içermektedir. Bu yapıtlar, doğumla başlayan ve insan hayatında önemli bir dönüm noktası olan yaşam, evlilik, birliktelik ile devam eden ve ölümle sonlanan hayatımızın kozmik bir yorumlanmasıdır. Bu bağlamda da Brancusi’nin yapıtlarını, şiirsel bir sanat olarak tanımlayabiliriz. Tasarıları, bilinen bir nesnenin gerçekçi anlatımından, bir düşünce ya da ruh halinin basite indirgenmiş şekline doğru gelişme gösterir. Yalınlık ve sadelik, onun için sanatın sonu değil, “Şeylerin Özü”’ ne ulaşmaktır. 

Minimalistler ve daha birçok sanatçılar  tarafından  örnek alınmış olan sanatçı,  modern heykel sanatının doğmasında öncü isimler arasında yer alır. Brancusi’nin 1908 yılından önce yapmış olduğu heykellerinde, özellikle “Uyku” adlı çalışmasını,  Rodin’in etkisinde kalarak ortaya koyduğu anlaşılmaktadır. Sanatçının, “Uyku” adlı çalışması, bir taş kütlesine yanlamasına yontulmuş, uyuyan bir yüz sülietidir. Bu baş, anatomik olarak bitirilmeden öylece yarım bırakılmıştır. Brancusi, sanki figürü uyandırmaktan korkmuş, ya da çalışmasına kısa bir süre ara vermiş ve sonra bir daha ele almamış izlenimi uyandırır. Sanatçının bu dönemde ortaya koyduğu çalışmalarında, taşın doğasını yok sayarak, onu sanki canlı bir insana dönüştürmek isteyen geleneksel anlayıştan kopmaya başlamıştır. Yıllarca farklı taş ve maddelerden birçok çalışmasının çeşitlemelerini yapmış olan sanatçı,  burada varmak istediği nokta ise,  mükemmeliyete ulaşmak istemesidir. Bu işler o kadar pürüzsüz ve parlak bir hale getirilmiştir ki, sanki insan elinden çıkmamış gibi dururlar. Yüzeylerin parlatılmasına da büyük önem gösteren Brancusi, heykellerini taşıyan kaideleri karşıtlık yaratabilecek malzemelerden  oluşturarak, parlatılmış beyaz mermerden bir heykeli siyah kadifeden bir yastık  üstüne yerleştirerek ya da parlak çelik levhalar kullanarak özel etkiler yaratmayı amaçlamıştır. Brancusi, heykellerini daha da belirgin ortaya çıkmasına katkıda bulunsun diye, çalışmalarının ahşap kaidelerini genellikle törpülemeden doğal olarak bırakmayı tercih etmiştir.

Brancusi, soyutlama yapan heykeltıraşların  yolundan giderek çağındaki sanatçılar  gibi, doğadan soyutlamalar yapar, ancak sanatçı sanatının soyut sanat olmadığını, “Çalışmalarımı soyut olarak nitelendiren bazı embesiller var. Onların soyut diye adlandırdıkları, “en gerçek” olandır. Çünkü “En gerçek olan”, “Dış görünüm değil fikirdir, şeylerin özüdür”,  sözleriyle açıklamaktadır. Sanatçıya  göre, bu metafizik bir varlık yorumu  gerçek ile soyut birbirinin karşıtı şeylerdir. Gerçek, fizikötesi iken soyut dediği şey de fiziksel bir şeydir. Brancusi, soyutlamanın değil, gerçeğin peşinde olduğuna inanmaktadır. Ancak kendisi ne söylerse söylesin, sanatı hakkındaki genel yaklaşım, Brancusi, doğadan soyutlama ve idealizasyon yapmış ve  nesnelerin özüyle ilişkisini bu yolla sürdürmüştür.
                                    

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.