Ayın Konuğu: Ressam Reyhan Abacıoğlu:

Sanat

Reyhan Abacıoğlu

Güzellikleri, Acıları Soyut Dışavurumcu Resmeden Sanatçı

 

Gülseren Sönmez

 

Reyhan Abacıoğlu, “Sanat, hayatı daha yaşanılır kılıyor,” diyor. Ve devam ediyor,“insanlık dürtüsü, içimdeki parça parça nüveler yaratıcılığımı zorluyor, ‘sen duyarlısın, algıladıklarını, gördüklerini, dünyada yaşanan güzellikleri, acıları kendi tekniğinle anlat’ diyor. Bende bana düşen görevi tüm benliğimle yerine getirmeye çalışıyorum.

Sanat özgürlüktür, çayın ötesini görebilen, yaşayabilen insanların yoludur.Çirkinleşen dünyada sanatçı duruşu; moral bozukluklarına teslim olmamaktır, dimdik ayakta durabilmektir, hayata eserleriyle katkıda bulunabilmektir.Hayat bir yolculuktur. Sanat hayatın özünü bularak yola devam etmektir.

Reyhan Abacıoğlu sanatla hayatın özünü bulmak için yaşadığı çevreyi, doğayı, olayları kendi duyarlığı içinde resimlerinde renkler ve dokularla anlatırkenzamanla biçim ve objelerden arınarak dışavurumcu olarak soyutlamaya başlar.

Sanat yapmak bir yolculuktur.  Bazı sanatçılar doğa, insan ve yaşam gerçeklerininhikâyeleriile uğraşırken, bazı sanatçılarda buhikâyelerdenuzaklaşırlar. Günlük yaşam gerçekleri sanatçının ruhunda derin yaralar açarken, resmin hikâyesi artık onuilgilendirmez. Onun aradığı, bir türlü çözemediği, tüm benliğini zorlayan, içini titreten düşüncelerin yolculuğudur.

Bu yolculuk için,sanatçı iç yolculuğa başvurur. Bu yolculuktahayaller vardır. Hayaller masallara dönüşür. Bir süre sonra sanatçı masallardaki, figürlerden de objelerden de uzaklaşır.

İç yolculuk başlamıştır artık. Soylu duygular ona yön verir. Resme başladığı anda eline aldığı fırçanın renkleri gridir, düşüncelerindekidehlizler de öyledir…Dehlizlere girdikçe, yeni yollarla karşılaşır. O yollar yeni yollar ve açılımlar sağlar,yeraltında gezinir, bulduğu her kapıyı açar. Kapılar ardındaki odalarda renkler, ışıklar onun elindeki fırçada belirir ve resminioluşturur.  Bir süre sonra biçimlerin objelerin, renklerin, doku ve çizgilerin yok olması sanatçıyı zorlamaya başlar. Yine de arama devam eder. Tıpkı Reyhan Abacıoğlu’nda olduğu gibi…

Gezinme hiçbir zaman bitmez. Karşılaştığı her yeni yol, yeni oluşumlar meydana getirir. O yollardaki renkler, ışıklarsanatçıya yön verir.  Gezinirken yüzyıllar ötesindeki geçmişiyle karşılaşır, atalarına selam verir, onlarla sohbet eder,ataların ışığı onu arındırır. Güzele gitmesinive yön bulmasını sağlar.

Reyhan Abacıoğlu’nun resimlerinde gerçekler de gerçeküstücülük de masallar da anlamlarını yitirerek fazlalıklarından arınırlar. Amaç arınmak, tüm fazlalıklardan kurtulup soyutla yaşamın özünü bulmaktır. Doğadaki boyutlar plastik dengelerini koruyarak onda dışavurumcu soyut bir dil halinde yeniden biçimlenir.Bazen de somut nesneler bu kurgu içinde belli ölçülerle deforme edilmiş olarak yerlerini alırlar...

Abacıoğlu’nunresimlerinde perspektif yoktur. Resimlerinde duygu her zaman temel boyuttur. Hayatın ve uzay boşluğundaki düşüncenin, duygunun sonsuz açılımının geometrikhesaplarını renk ve lekelerle görürüz. Hesaplamak istesek de hesaplanamayan açılar ve boyutlarla duygunun anlatımı ile karşılaşırız. Reyhan Abacıoğlu’nun resimlerini dikkatle izleyenler, hüznün güzelliğini, suskunluğunu görecek, açılardaki zenginliğe hayran kalacaklardır. Her açı zengin bir derinliktir.  Tıpkı iç dünyası gibi…

Yaşadığı sürecehep renklerle uğraşmıştır, neredeyse bebek yaşta başlamıştır resim yapmaya…Uzun yıllar gerçekçi resimler yaptıktan sonra, aradığı özü, güzeli soyutta bulmuştur.

Resimde soyutu ararken, bazen bulduğu güzeli kaybettiği de olur. Kaybettiği güzel için anlık iç sıkıntısı yaşasa da çabuk unutur. Ruhu ona yön verir,son noktayı koymasını sağlar. Son noktayı koyduğunda artık resim bitmiş,eser haline gelmiştir. Bir süre onu seyreder, sonra topluma sunar. Topluma sunduğu anda da eser ondan çıkmış topluma mal olmuştur. Artık o yeni eserlerin peşinde koşacaktır.

.

Sanat eserinin içinde öyle bir ben vardır ki eserden öte, ondan ziyadedir. Bazen sanatçısı bile bu gizi çözemez. Ruh devreye girerek o eseri oluşturmuştur. 

Sanatçı sanki gökyüzüne yağmur eker, güneşte çay demler, ekvatorda üşür, kutuplarda kelebek olur. Sanatçı bazen kendiyle çelişse de, ortaya koyduğu eserler kendini aşar, yüzyıllara kalır.

İnsan içinde bir ben barındırır. Yunus Emre’de olduğu gibi “Bir ben vardır benden içeri,”Sanat yapmak o beni ortaya çıkarmak içindir.

Sanatçının dünyası eserleridir. Onları düşünmediği an yoktur. Sanatçı her eserinde ondaki enerjiye yaslanır, ondan güç alır. Zaman içinde onu engelleyenler olacaktır. Eserinenerjisiönüne geçilmez set olur. Engeller onun önüne geçemez, engelleyemez. Sanatçının eli çalıştıkça, dili konuştukça üretecek, var olacaktır.

Sanatçı diğer sanatlardan da beslenerek, kendi sanat dilini oluşturur. Sanatçı Âşık Hüdai gibi “İrfan sofrasında altın tasıyız. Muhabbet suyunun şelalesiyiz,” der.

Sanat, irfan sofrasının altın tasıdır, muhabbetin suyudur. Sanatçının ruhu şelale gibidir.Kimi zaman çeşitli nedenlerle önüne bentler çekilse de bentleri aşacak, coşarak kendini gösterecektir; şairde söz olarak, ressamda fırçada boya olarak...

.

Sanatçı âşıktır sanata; duygularının cevabını Âşık Hüdai’nin şiirinde bulur:

Aşkın sırrına ereyim dersen

Önce bir ermişe sor da öyle gel

Hakk’ın cemalini göreyim dersen

Evvela sen seni gör de öyle gel.

Sanatçının mücadelesi içindeki beni aramakla, bulmakla geçer. İçindeki beni bulabilen sanatçı sanatındaki problemi çözer. Onun için problem, problem olmaktan çıkar öz olur, eser olur. Her defasında sanatçının ortaya koyduğu eser kendisinindir. Kendidir. O nedenle de o eser sanatçısının adıyla anılır.

Ressamımız 1953 yılında İzmir’in minik balıkçı kasabası Dikili’de doğar, orada büyür. Sanata deniz hayvanlarının kabuklarını toplayarak, kompozisyonlar yaparak başlar. Oluşturduğu kompozisyonları arkadaşlarının bez bebekleriyle değiş tokuş yapar. Annesi her defasında kendine göre kurduğu çocuk evine deli ev der. Reyhan’ın topladığı deniz hayvanları kabuklarına isyan eder. Ama sanatçımız, kurduğu dünyadan memnundur.

O her an resim yapmaya tutkundur. Çocuk yaşlardayken anne ve babasındankendisine elbise değil boya almalarını ister. Günümüzde de önceliği elbise yerine boyadan yanadır.Âşıktırresim sanatına.

Çocukluğunda deniz taşlarıyla, deniz hayvanlarının kabuklarıyla oynayan Reyhan Abacıoğlu’nun yolu İzmir Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nden geçer. Öğretmeni Şeref Bigalı’dan çok şey öğrenir. Ardından 22 yıl süren öğretmenlik…Resim serüveni 41 kişisel, birçok karma sergi ile devam etmekte...  

2024

 

REYHAN ABACIOĞLU

1953 yılında İzmir’de doğdu.  1972 yılında İzmir Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nden mezun oldu.  Toplam 38 kişisel sergi açtı. Çok sayıda karma sergiye ve uluslararası sanatsempozyumlarına katıldı. Sanatçı resimlerini lekenin soyut etkisini dokusal öğelerle yoğunlaştırıp yer yer figür illüzyonlarına yol açan soyut dışavurumcu bir anlatım ile oluşturmaktadır. UPSD üyesi olan sanatçı çalışmalarını İzmir’deki atölyesinde sürdürmektedir.

Somut ve yaşanmış olguların görsel kavramlara dönüştüğü bir dizi soyut izlenim birbirini haklı çıkaran bir işlevsellik bağlantısı içinde bütünleşiyor bu resimlerde.
Biçimlerin arkasında,onları ete kemiğe büründüren,yaşamla özdeş kılan bir iletişimin varlığı düşündürüyor Abacıoğlu resimlerinde…O nedenle soyutçuluğu, kaf bir biçim cambazlığından kurtarıp,ayakları sağlam yere basan bir gözlem ve algı mekanizmasına bağlıyor.
Kaya Özsezgin

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.